05 Nis 2015 17:42
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:27
Der Spiegel foto muhabiri sınır dışı edildi!
Alman dergisi Spiegel’i foto muhabiri Andy Spyra’nın da ülkeye sokulmadan sınır dışı edildiği ortaya çıktı.
Alman dergisi Spiegel’in Türkiye temsilcisi Hasnain Kazım’a yönelik
ölüm tehditlerinin ardından, geçtiğimiz hafta iş nedeniyle
Türkiye’ye gelen derginin foto muhabiri Andy Spyra’nın da ülkeye
sokulmadan sınır dışı edildiği ortaya çıktı.
Hasnain Kazım ölüm tehditleri sonrası İstanbul’dan ayrılmıştı
Türkiye’de son yıllarda sık sık uluslararası basın mensuplarının çalışmalarının engellendiği, bazı Alman veya ABD’li gazetecilerin gözaltına alındığı ve çoğuna hükümet üyelerinin mülakat vermediği biliniyor. Bundan Alman medyası da payına düşeni alıyor.
Geçen yıl Spiegel’in Türkiye temsilcisi Hasnain Kazım, AKP hükümetine yakın hesapların sosyal medyadan saldırıları ve fotoğraflarının yayınlanıp, ailesinin ve kendisinin hedef gösterilmesi, iki bine yakın ölüm tehdidi alması üzerine bir süreliğine İstanbul’dan ayrılmıştı.
Der Spiegel Türkiye temsilcisi Hasnain Kazim, hükümete yakın sosyal medya hesapları üzerinden ölüm tehditlerine maruz kalmıştı.
Apar topar Almanya’ya gönderildi
Geçen sonbaharda da Diyarbakır’da 6-7-8 Ekim gösterilerini izleyen üç Alman fotoğrafçı, basın mensubu olduklarını beyan etmelerine rağmen, ajanlık suçlamasıyla gözaltına alınmış, iki gün gözaltında tutulduktan sonra da Almanya’ya dönmeleri yönünde uyarılmıştı.
Geçen hafta ise Türkiye’ye giden Spiegel’in foto muhabiri Andy Spyra ülkeye sokulmadan, bir gece İstanbul Atatürk Havalimanı’nın sınırdışı edilenlerin kaldığı bölümde tutulduktan sonra apar topar Almanya’ya geri gönderildi.
‘Bir sınır dışının protokolü’
Spyra’nın, iş nedeniyle Türkiye’ye gittiği Alman makamlarınca ve çalıştığı Spiegel dergisi yazı işleri tarafından Türk resmi makamlarına bildirilmesine rağmen böyle bir uygulama ile karşılaşmasını, dergi son sayısında ‘Bir sınır dışının protokolü’başlığıyla haberleştirdi. Haberde, 28 Mart günü İstanbul’a uçan Spiegel‘in fotoğrafçısı Andy Spyra, başından geçenleri özetliyor. Spyra, şu satırlara yer veriyor:
Polislerin yüzü epey ciddiydi
“Yıllardır röportaj yapmak için Türkiye’ye giderim, ancak hiçbir gezim bu şekilde sonlanmamıştı. Benden önce Türkiye’ye giden Spiegel muhabiri arkadaşımla Ermeni Soykırımı’nın 100’ncü yılı vesilesiyle ilgili bir haber yapacaktık. 28 Mart Cumartesi günü saat 13.00’e doğru Düsseldorf’tan kalkan THY uçağına bindim. Her zaman olduğu gibi el bagajımda iki fotoğraf makinesi, bir fotoğraf makinesi çantası, bir sırt çantası, teknik ekipman ve bir kablo bulunuyordu.
TSİ 17.20’de İstanbul’a indik. Pasaport kontrolüne gittiğimde dört sivil yanıma gelerek “Please come with us”(Lütfen bizimle gelin) dedi. Valizimi aldılar ve özel güvenlik bölümüne götürüp, valizimi açmamı söylediler. Ben de açtım: Yeşil bir gömlek, yeşil bir şal, bir Filistin şalı, fotoğraf makinesini temizlemekte kullandığım bir mini körük.(…)
Önce ‘Rocket Air’ markalı, fotoğraf makinesini temizlediğim mini körüğü incelediler, evet bir minirokete benziyor belki, ama körük olduğu ortada. Yine fotoğraf makinasına ait hafıza kartlarını incelediler. Cep telefonumu alıp, incelediler. Cep telefonumda, bir süre önce haber için gittiğim Irak’ta peşmergelerle çekilmiş fotoğraflar vardı. Askeri yeleklerle çekilmiş bu fotoğraflara baktılar. Polislerin yüzü epey ciddiydi.
Anlattıklarımı dinlemediler bile
Gazeteci olduğumu anlatmaya çalıştım, otel rezervasyonumu gösterdim. Hiç kimse anlattıklarımı dinlemedi bile. Sonra bana “Come with us” dediler ve beni florasan lambalı, Süper Lig maçlarının yayınlandığı bir televizyonun da bulunduğu, İstanbul Havalimanı’nın sınırdışı etme bölümüne götürdüler. Orada gece kalacağımı, ertesi sabah da Düsseldorf’a gideceğimi söylediler.
“Neden?” diye sordum, yanıt vermediler. “Yöneticinizle görüşmek istiyorum” dedim, “İmkansız” dediler. “Peki neden beni burada tutuyorsunuz?” diye tekrar sordum, “Security reasons” diye yanıt verdiler, başka da bir şey söylemediler. Benden belgeler imzalamamı istediler, ama anlamadığım için imzalamayı reddettim.
Cihatçı olduğumu düşünmüşler!
Havalimanında sınırdışı edilenlerin tutulduğu bölümde iki oda arkadaşım vardı. Biri Ürdünlü diğeri Lübnanlı. Bir ara çay ve sandviç getirdiler bize, bir de sütlaç verdiler. Tuvaletler berbattı, ama bir avantajlı yanı vardı, sigara içebiliyorduk. Derken cep telefonumu iade ettiler. Ben de hemen, benden önce Türkiye’ye gelen muhabir arkadaşımı ve yazişlerimizi aradım. Onlar da Alman Başkonsolosluğu’nu ve Ankara’daki Büyükelçiliği harekete geçirdiler. Her ikisi de cihatçı değil, gazeteci olduğumu anlatırlardı nasıl olsa.
Birkaç saat sonra iyice ezilmiş döşeğin üzerinde uyuyakalmışım. Sabah kahvaltıda yine sandviç ve çay vardı. Sonrasında sabah 9.55’te Düsseldorf uçağına bindirildim. Uçakta en son sıraya oturtuldum ve pasaportumu da hostese teslim etmemi söylediler. Düsseldorf’ta ise beni Federal Polis bekliyordu. Türk makamları, Alman meslektaşlarına, çantamdaki “Haki renkli giysilerle askeri teçhizat“ nedeniyle ‘Cihatçı olduğumu düşündüklerini’ aktarmışlar.
Almanya Başkonsolosluğu acil protesto çekmiş
Oysa daha sonra öğrendik ki havalimanında tutulduğum gece İstanbul’daki Almanya Başkonsolosluğu gazeteci olduğumu bildirip, Türk makamlarına acil bir protesto bile çekmiş.
Birçok meslektaşım, benim de Türkiye’de ‘istenmeyen kişiler listesi’nde olduğumu düşünüyor ve ‘terör zannı’ iddiasının sadece bahane olduğundan yola çıkıyor. Zira Türkiye’ye uçmadan iki hafta önce de Alman ‘Zenith’ dergisi için Ermeni Soykırımı’nın etkileri ile ilgili bir foto-röportaj yapmıştım. Başıma gelenlerin bunuNla bir ilgisi var mıydı, bilmiyorum.“
Hasnain Kazım ölüm tehditleri sonrası İstanbul’dan ayrılmıştı
Türkiye’de son yıllarda sık sık uluslararası basın mensuplarının çalışmalarının engellendiği, bazı Alman veya ABD’li gazetecilerin gözaltına alındığı ve çoğuna hükümet üyelerinin mülakat vermediği biliniyor. Bundan Alman medyası da payına düşeni alıyor.
Geçen yıl Spiegel’in Türkiye temsilcisi Hasnain Kazım, AKP hükümetine yakın hesapların sosyal medyadan saldırıları ve fotoğraflarının yayınlanıp, ailesinin ve kendisinin hedef gösterilmesi, iki bine yakın ölüm tehdidi alması üzerine bir süreliğine İstanbul’dan ayrılmıştı.
Der Spiegel Türkiye temsilcisi Hasnain Kazim, hükümete yakın sosyal medya hesapları üzerinden ölüm tehditlerine maruz kalmıştı.
Apar topar Almanya’ya gönderildi
Geçen sonbaharda da Diyarbakır’da 6-7-8 Ekim gösterilerini izleyen üç Alman fotoğrafçı, basın mensubu olduklarını beyan etmelerine rağmen, ajanlık suçlamasıyla gözaltına alınmış, iki gün gözaltında tutulduktan sonra da Almanya’ya dönmeleri yönünde uyarılmıştı.
Geçen hafta ise Türkiye’ye giden Spiegel’in foto muhabiri Andy Spyra ülkeye sokulmadan, bir gece İstanbul Atatürk Havalimanı’nın sınırdışı edilenlerin kaldığı bölümde tutulduktan sonra apar topar Almanya’ya geri gönderildi.
‘Bir sınır dışının protokolü’
Spyra’nın, iş nedeniyle Türkiye’ye gittiği Alman makamlarınca ve çalıştığı Spiegel dergisi yazı işleri tarafından Türk resmi makamlarına bildirilmesine rağmen böyle bir uygulama ile karşılaşmasını, dergi son sayısında ‘Bir sınır dışının protokolü’başlığıyla haberleştirdi. Haberde, 28 Mart günü İstanbul’a uçan Spiegel‘in fotoğrafçısı Andy Spyra, başından geçenleri özetliyor. Spyra, şu satırlara yer veriyor:
Polislerin yüzü epey ciddiydi
“Yıllardır röportaj yapmak için Türkiye’ye giderim, ancak hiçbir gezim bu şekilde sonlanmamıştı. Benden önce Türkiye’ye giden Spiegel muhabiri arkadaşımla Ermeni Soykırımı’nın 100’ncü yılı vesilesiyle ilgili bir haber yapacaktık. 28 Mart Cumartesi günü saat 13.00’e doğru Düsseldorf’tan kalkan THY uçağına bindim. Her zaman olduğu gibi el bagajımda iki fotoğraf makinesi, bir fotoğraf makinesi çantası, bir sırt çantası, teknik ekipman ve bir kablo bulunuyordu.
TSİ 17.20’de İstanbul’a indik. Pasaport kontrolüne gittiğimde dört sivil yanıma gelerek “Please come with us”(Lütfen bizimle gelin) dedi. Valizimi aldılar ve özel güvenlik bölümüne götürüp, valizimi açmamı söylediler. Ben de açtım: Yeşil bir gömlek, yeşil bir şal, bir Filistin şalı, fotoğraf makinesini temizlemekte kullandığım bir mini körük.(…)
Önce ‘Rocket Air’ markalı, fotoğraf makinesini temizlediğim mini körüğü incelediler, evet bir minirokete benziyor belki, ama körük olduğu ortada. Yine fotoğraf makinasına ait hafıza kartlarını incelediler. Cep telefonumu alıp, incelediler. Cep telefonumda, bir süre önce haber için gittiğim Irak’ta peşmergelerle çekilmiş fotoğraflar vardı. Askeri yeleklerle çekilmiş bu fotoğraflara baktılar. Polislerin yüzü epey ciddiydi.
Anlattıklarımı dinlemediler bile
Gazeteci olduğumu anlatmaya çalıştım, otel rezervasyonumu gösterdim. Hiç kimse anlattıklarımı dinlemedi bile. Sonra bana “Come with us” dediler ve beni florasan lambalı, Süper Lig maçlarının yayınlandığı bir televizyonun da bulunduğu, İstanbul Havalimanı’nın sınırdışı etme bölümüne götürdüler. Orada gece kalacağımı, ertesi sabah da Düsseldorf’a gideceğimi söylediler.
“Neden?” diye sordum, yanıt vermediler. “Yöneticinizle görüşmek istiyorum” dedim, “İmkansız” dediler. “Peki neden beni burada tutuyorsunuz?” diye tekrar sordum, “Security reasons” diye yanıt verdiler, başka da bir şey söylemediler. Benden belgeler imzalamamı istediler, ama anlamadığım için imzalamayı reddettim.
Cihatçı olduğumu düşünmüşler!
Havalimanında sınırdışı edilenlerin tutulduğu bölümde iki oda arkadaşım vardı. Biri Ürdünlü diğeri Lübnanlı. Bir ara çay ve sandviç getirdiler bize, bir de sütlaç verdiler. Tuvaletler berbattı, ama bir avantajlı yanı vardı, sigara içebiliyorduk. Derken cep telefonumu iade ettiler. Ben de hemen, benden önce Türkiye’ye gelen muhabir arkadaşımı ve yazişlerimizi aradım. Onlar da Alman Başkonsolosluğu’nu ve Ankara’daki Büyükelçiliği harekete geçirdiler. Her ikisi de cihatçı değil, gazeteci olduğumu anlatırlardı nasıl olsa.
Birkaç saat sonra iyice ezilmiş döşeğin üzerinde uyuyakalmışım. Sabah kahvaltıda yine sandviç ve çay vardı. Sonrasında sabah 9.55’te Düsseldorf uçağına bindirildim. Uçakta en son sıraya oturtuldum ve pasaportumu da hostese teslim etmemi söylediler. Düsseldorf’ta ise beni Federal Polis bekliyordu. Türk makamları, Alman meslektaşlarına, çantamdaki “Haki renkli giysilerle askeri teçhizat“ nedeniyle ‘Cihatçı olduğumu düşündüklerini’ aktarmışlar.
Almanya Başkonsolosluğu acil protesto çekmiş
Oysa daha sonra öğrendik ki havalimanında tutulduğum gece İstanbul’daki Almanya Başkonsolosluğu gazeteci olduğumu bildirip, Türk makamlarına acil bir protesto bile çekmiş.
Birçok meslektaşım, benim de Türkiye’de ‘istenmeyen kişiler listesi’nde olduğumu düşünüyor ve ‘terör zannı’ iddiasının sadece bahane olduğundan yola çıkıyor. Zira Türkiye’ye uçmadan iki hafta önce de Alman ‘Zenith’ dergisi için Ermeni Soykırımı’nın etkileri ile ilgili bir foto-röportaj yapmıştım. Başıma gelenlerin bunuNla bir ilgisi var mıydı, bilmiyorum.“