Der Spiegel foto muhabiri sınır dışı edildi!
Alman dergisi Spiegel’i foto muhabiri Andy Spyra’nın da ülkeye sokulmadan sınır dışı edildiği ortaya çıktı.
Alman dergisi Spiegel’in Türkiye temsilcisi Hasnain Kazım’a yönelik
ölüm tehditlerinin ardından, geçtiğimiz hafta iş nedeniyle
Türkiye’ye gelen derginin foto muhabiri Andy Spyra’nın da ülkeye
sokulmadan sınır dışı edildiği ortaya çıktı.
Hasnain Kazım ölüm tehditleri sonrası İstanbul’dan ayrılmıştı
Türkiye’de son yıllarda sık sık uluslararası basın mensuplarının
çalışmalarının engellendiği, bazı Alman veya ABD’li gazetecilerin
gözaltına alındığı ve çoğuna hükümet üyelerinin mülakat vermediği
biliniyor. Bundan Alman medyası da payına düşeni alıyor.
Geçen yıl Spiegel’in Türkiye temsilcisi Hasnain Kazım, AKP
hükümetine yakın hesapların sosyal medyadan saldırıları ve
fotoğraflarının yayınlanıp, ailesinin ve kendisinin hedef
gösterilmesi, iki bine yakın ölüm tehdidi alması üzerine bir
süreliğine İstanbul’dan ayrılmıştı.
Der Spiegel Türkiye temsilcisi Hasnain Kazim, hükümete yakın sosyal
medya hesapları üzerinden ölüm tehditlerine maruz kalmıştı.
Apar topar Almanya’ya gönderildi
Geçen sonbaharda da Diyarbakır’da 6-7-8 Ekim gösterilerini izleyen
üç Alman fotoğrafçı, basın mensubu olduklarını beyan etmelerine
rağmen, ajanlık suçlamasıyla gözaltına alınmış, iki gün gözaltında
tutulduktan sonra da Almanya’ya dönmeleri yönünde uyarılmıştı.
Geçen hafta ise Türkiye’ye giden Spiegel’in foto muhabiri Andy
Spyra ülkeye sokulmadan, bir gece İstanbul Atatürk Havalimanı’nın
sınırdışı edilenlerin kaldığı bölümde tutulduktan sonra apar topar
Almanya’ya geri gönderildi.
‘Bir sınır dışının protokolü’
Spyra’nın, iş nedeniyle Türkiye’ye gittiği Alman makamlarınca ve
çalıştığı Spiegel dergisi yazı işleri tarafından Türk resmi
makamlarına bildirilmesine rağmen böyle bir uygulama ile
karşılaşmasını, dergi son sayısında ‘Bir sınır dışının
protokolü’başlığıyla haberleştirdi. Haberde, 28 Mart günü
İstanbul’a uçan Spiegel‘in fotoğrafçısı Andy Spyra, başından
geçenleri özetliyor. Spyra, şu satırlara yer veriyor:
Polislerin yüzü epey ciddiydi
“Yıllardır röportaj yapmak için Türkiye’ye giderim, ancak hiçbir
gezim bu şekilde sonlanmamıştı. Benden önce Türkiye’ye giden
Spiegel muhabiri arkadaşımla Ermeni Soykırımı’nın 100’ncü yılı
vesilesiyle ilgili bir haber yapacaktık. 28 Mart Cumartesi günü
saat 13.00’e doğru Düsseldorf’tan kalkan THY uçağına bindim. Her
zaman olduğu gibi el bagajımda iki fotoğraf makinesi, bir fotoğraf
makinesi çantası, bir sırt çantası, teknik ekipman ve bir kablo
bulunuyordu.
TSİ 17.20’de İstanbul’a indik. Pasaport kontrolüne gittiğimde dört
sivil yanıma gelerek “Please come with us”(Lütfen bizimle gelin)
dedi. Valizimi aldılar ve özel güvenlik bölümüne götürüp, valizimi
açmamı söylediler. Ben de açtım: Yeşil bir gömlek, yeşil bir şal,
bir Filistin şalı, fotoğraf makinesini temizlemekte kullandığım bir
mini körük.(…)
Önce ‘Rocket Air’ markalı, fotoğraf makinesini temizlediğim mini
körüğü incelediler, evet bir minirokete benziyor belki, ama körük
olduğu ortada. Yine fotoğraf makinasına ait hafıza kartlarını
incelediler. Cep telefonumu alıp, incelediler. Cep telefonumda, bir
süre önce haber için gittiğim Irak’ta peşmergelerle çekilmiş
fotoğraflar vardı. Askeri yeleklerle çekilmiş bu fotoğraflara
baktılar. Polislerin yüzü epey ciddiydi.
Anlattıklarımı dinlemediler bile
Gazeteci olduğumu anlatmaya çalıştım, otel rezervasyonumu
gösterdim. Hiç kimse anlattıklarımı dinlemedi bile. Sonra bana
“Come with us” dediler ve beni florasan lambalı, Süper Lig
maçlarının yayınlandığı bir televizyonun da bulunduğu, İstanbul
Havalimanı’nın sınırdışı etme bölümüne götürdüler. Orada gece
kalacağımı, ertesi sabah da Düsseldorf’a gideceğimi söylediler.
“Neden?” diye sordum, yanıt vermediler. “Yöneticinizle görüşmek
istiyorum” dedim, “İmkansız” dediler. “Peki neden beni burada
tutuyorsunuz?” diye tekrar sordum, “Security reasons” diye yanıt
verdiler, başka da bir şey söylemediler. Benden belgeler imzalamamı
istediler, ama anlamadığım için imzalamayı reddettim.
Cihatçı olduğumu düşünmüşler!
Havalimanında sınırdışı edilenlerin tutulduğu bölümde iki oda
arkadaşım vardı. Biri Ürdünlü diğeri Lübnanlı. Bir ara çay ve
sandviç getirdiler bize, bir de sütlaç verdiler. Tuvaletler
berbattı, ama bir avantajlı yanı vardı, sigara içebiliyorduk.
Derken cep telefonumu iade ettiler. Ben de hemen, benden önce
Türkiye’ye gelen muhabir arkadaşımı ve yazişlerimizi aradım. Onlar
da Alman Başkonsolosluğu’nu ve Ankara’daki Büyükelçiliği harekete
geçirdiler. Her ikisi de cihatçı değil, gazeteci olduğumu
anlatırlardı nasıl olsa.
Birkaç saat sonra iyice ezilmiş döşeğin üzerinde uyuyakalmışım.
Sabah kahvaltıda yine sandviç ve çay vardı. Sonrasında sabah
9.55’te Düsseldorf uçağına bindirildim. Uçakta en son sıraya
oturtuldum ve pasaportumu da hostese teslim etmemi söylediler.
Düsseldorf’ta ise beni Federal Polis bekliyordu. Türk makamları,
Alman meslektaşlarına, çantamdaki “Haki renkli giysilerle askeri
teçhizat“ nedeniyle ‘Cihatçı olduğumu düşündüklerini’
aktarmışlar.
Almanya Başkonsolosluğu acil protesto çekmiş
Oysa daha sonra öğrendik ki havalimanında tutulduğum gece
İstanbul’daki Almanya Başkonsolosluğu gazeteci olduğumu bildirip,
Türk makamlarına acil bir protesto bile çekmiş.
Birçok meslektaşım, benim de Türkiye’de ‘istenmeyen kişiler
listesi’nde olduğumu düşünüyor ve ‘terör zannı’ iddiasının sadece
bahane olduğundan yola çıkıyor. Zira Türkiye’ye uçmadan iki hafta
önce de Alman ‘Zenith’ dergisi için Ermeni Soykırımı’nın etkileri
ile ilgili bir foto-röportaj yapmıştım. Başıma gelenlerin bunuNla
bir ilgisi var mıydı, bilmiyorum.“