Der Spiegel, Can Dündar'ın mektubunu yayınladı: "O silahlar büyük olasılıkla..."
Alman Der Spiegel dergisi, Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar'ın mektubunu yayınladı.
Avrupa Postası'nın haberine göre, Almanya'da haftalık yayınlanan
yüksek tirajlı Der Spiegel dergisi, Can Dündar'ın Silivri
Cezaevi'nden gönderdiği "Suçum bir haberle hükümetin yalanını açığa
çıkarmak" alt başlıklı iki sayfalık mektubunu yayımladı.
26 Ekim günü Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar
ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül birlikte çıkarıldıkları
mahkeme sonrası tutuklanarak Silivri cezaevine gönderilmişti.
Dündar'ın cezaevinde kaleme aldığı mektup Der Spiegel dergisinde
yayınlandı.
İşte Dündar'ın mektubundan işte satır başları:
"Bu satırları İstanbul'dan iki saat uzaklıktaki Silivri
Cezaevi'ndeki tek kişilik hücremden yazıyorum. Bilgisayar ve
daktilo yasak olduğu için el yazısıyla yazdım. Hücreden dışarıya
yazıyı iletmek veya avukata vermek yasak. Ancak yazdıklarımı önce
cezaevi idaresine vermek zorundayım. İzin verilirse de fax ile
gönderilecek adres için başvuru yapabilirim.
O SİLAHLAR BÜYÜK OLASILIKLA RADİKAL İSLAMCI ÖRGÜTLERE
GİDİYORDU
Avukatlarım ve dayanışma amacıyla ziyaretime gelen milletvekilleri
istisnası dışında, dış dünya ile ilişki yasak. "Suçum" mayıs ayında
yazdığım bir haber. Haberde MİT TIR'larıyla gizli olarak Suriye'ye
gönderilen silahları belgeledik. Çok büyük olasılıkla bu silahlar
radikal-İslamcı örgütlere gidiyordu.
Skandal olay, savcılara ve jandarmaya yapılan bir ihbarın dikkate
alınmasıyla MİT TIR'larının durdurulması sonucu açığa çıktı. Türk
hükümetini ulusal ve uluslararası alanda zora sokacak bu gizli
operasyonu ile ilgili haberlere yayın yasağı konuldu. Hükümet
TIR'larda silah değil, "insani yardım malzemesi vardı" açıklamasını
yaptı. Bu yalandı. Medya haberlerinde ve milletvekili
açıklamalarında yalan olarak değerlendirildi. Silah dolu TIR'lara
ait video çekimi olası kuşkuları da ortadan kaldırdı. Kontrol
sırasında açıkça ilaç kartonlarının altındaki silah ve mermiler
saklanmış olarak görülmekteydi. MİT mensupları ile askeri personel
arasında karşılıklı çekilen silahlar ve kıl payı önlenen olası
çatışma belgeliydi.
Çekilen görüntüleri Genel Yayın Yönetmeni olduğum Cumhuriyet
gazetesinde ve internet sayfasında yayınladık. "İşte Erdoğan'ın yok
dediği silahlar" başlığı ile haberi verdik. Eğer bir devlet, komşu
ülkeye silah gönderiyorsa bu bir suçtur. Dahası o devlet kendi
halkına yalan söyleyerek suç üstü yakalanmıştır. Bu haberi yapmak
dünyanın neresinde olunursa olunsun, her gazetecinin görevidir.
Yaptığımız da budur. Hükümet tüm bunları reddetmekle birlikte,
habere yayın yasağı koydu.
Daha önce "silah yok" diyen hükümet, geri adım atarak "silahlar
Türkmenlere gidiyordu" dedi. Halbuki Suriye'deki Türkmenler bunu
kesinlikle reddettiler. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan
hakkımda kişisel saldırılara başladı. Devlet TRT'ye verdiği bir
demecinde "Haberi yapan bedelini ağır ödeyecek öyle bırakmam onu"
dedi. Bu açık bir tehditti. Erdoğan bununla da yetinmedi ve
hakkımda bireysel suç duyurusunda bulundu. Devlet sırrını ifşadan,
gizli kalması gereken bilgileri açıklamaktan ve casusluk suçundan
dolayı yargılanmam için dava açtı. Dava dosyasına göre iddia edilen
suçlar için iki kez müebbet cezası öngörülmekte. Erdoğan'ı ve
Türkiye'yi tanıyan herkes bunu hükümetin tamamıyla kontrolü
altındaki yargıya bir çağrı olarak anladı.
AB'DEN HÜKÜMETE DESTEK
AB'nin İlerleme Raporu'nu Erdoğan'ın ricası üzerine seçimler
sonrasına ertelemesi. Mülteciler konusunda Türkiye ile rüşvet
derecesindeki anlaşma ve Almanya başbakanı Angela Merkel'in
seçimler öncesi Erdoğan'ı Saray'da ziyareti Avrupa'nın seçimlerde
hükümete desteği olarak değerlendirildi. Sınır Tanımayan
Gazeteciler Örgütü'nün basın özgürlüğü konusunda Türkiye'yi dünyada
149.sırada göstermesi ve 30 gazetecinin tutuklu olmasını sanki
unutturdu.
AB Komisyonu başkanı Claude Juncker basın özgürlüğü ve insan
hakları konusunda farklı düşünceler olabilirdi dedi. Söylenenler
bir nevi 'en iyi ailede bile bu türden sorunlar olabilir'
anlamındaydı. Herkes durumdan memnundu. Batı'nın "eski" değerleri
olan demokrasi, insan hakları ve düşünce özgürlüğü konusunda tek
kaybeden bizdik. Ben bu satırları yazarken Cumhuriyet yazarları
gazetenin yayın kurulu toplantısını cezaevinin önünde
yapmaktaydılar. İki gün sonra Erdoğan'a karşı yolsuzluk
iddialarından soruşturmasından dolayı mahkemeye çıkacağım.
Cumhuriyet gazetesinin tarihinde katledilen gazetecileri
hatırlayanlar, tutuklu olmamdan dolayı şanslı olduğumu
düşünüyorlar. Öyle ki sanki hükümetin ve Avrupalı müttefiklerinin
mültecilerine teşekkür etmem gerekiyor."