25 Oca 2011 11:04 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:59

DENİZ UĞUR'U REHA MUHTAR MI KOVDURDU?

Son makalesinde Reha Muhtar'dan söz etmesi mümkün değil çünkü "kusursuz" denecek kadar yakışıklıydı diyor...

Deniz Uğur'u kovmuşlar..

Pazar yazılarını Vatan'da keyifle okuduğum Deniz Uğur'u kovmuşlar. Bir hafta evvelki yazısından bir alıntı yapmıştım. Deniz, 2, 12, 22, 32, 42, 52, 62,72 yaşlarındaki erkeklerin neler istediğini naklediyordu. Bir kaç hafta evvel kendisini terkeden sevgilisi ve ikizlerinin babası Reha da (Muhtar) o sıralar 52 yaşına girmişti. Onun da altını çizerek.
Bu Deniz'in Vatan'daki son yazısı olmuş meğer. Ertesi hafta gönderdiği yazıyı koymamışlar, Deniz'i kapıya koymuşlar. Geçen hafta bir söyleşisi vardı, Akşam'da, orda okudum.
Reha'nın bu işte rolü ne bilmiyorum. Ama tahminlerim var tabii.. Bu yüzden, kendimi de sorumlu tutuyorum biraz. Kızı benim yüzümden kovdular galiba..
İşte Deniz'in Vatan'da yayınlanmayan son yazısı.. Onu size sunmak, benim özürlerim olsun Deniz'e..

***

24 yaşımda tanıştım onunla. Önce bana fotoğraflarını göstermişlerdi, ama net değildi fotoğraflar. Sabırsızlıkla beklemiştim onu görmeyi. Çok yorgun, bitkin olduğum bir anda karşılaştık. Yüzüne baktım, önce kimselere benzetemedim onu. O da çok yorgundu. Sonra birden, gerinerek esnedi... O anda bana ne kadar benzediğini farkettim, içim gitti...
Sonra birlikte yaşamaya başladık. Defalarca taşındık, İstanbul'un bir sürü değişik semtinde oturduk. Birlikte depresyona girdik, birlikte iyileştik. Birbirimizin arkadaşlarını sevdik, bazen paylaşamayıp kıskandık, ama hep anlayış gösterdik, hiç küsmedik birbirimize.
Birbirinden çok farklı yılbaşı geceleri geçirdik. Bazen ikimiz başbaşa, bazen kalabalığın içinde. Onun üzerinde bazen pijama, bazen takım elbise oluyordu. Kusursuz denecek kadar yakışıklıydı, ne giyse yakışıyordu. Ona bakmaya, onu sevmeye doyamıyordum.
Benden daha ağır bir travma vardı onun geçmişinde. Altı yaşındayken babasını kaybetmişti, konuşma ve öğrenme güçlüğü çekmişti, dışarıdaki hayatın acımasızlığını, hırçınlığını anlamlandıramamış, içine kapanmıştı. Ama insanları sevmekten, sevdiklerine bağlanmaktan hiç vazgeçmemişti. Kristal gibi, su damlası gibi berraktı onun kalbi.
Hayatımda gördüğüm en popüler erkek oydu. Girdiği her ortamda hep "en çok sevilen" olurdu. İnsanlara önyargısız yaklaşır, herkesi adıyla sanıyla tanır, hatır sorar, yardım ederdi. Çok şık ve özgün bir tarzda giyinir, sanatla ilgilenir, benim tanımadığım yönetmen ve oyuncuları bana gösterir, öğretirdi. Araba kullanırken emniyet kemerimi takmayı hatırlatır, kaybolduğumda bana doğru yolu tarif eder, trafikte sinirlenirsem radyoda güzel bir müzik açıp beni sakinleştirirdi.
Şimdiyse benimle ilgilenmiyor.
Bana asla yalan söylemeyen, en sadık partnerim olmuştu doğduğu günden beri. Bunalıma girmemek için bir uzmandan yardım aldım. "Ön ergenlik" diye bir şeyden bahsetti bana. Terkedilmeyi ilk kez yaşamıyorum ama?.. Ah be ilk göz ağrım, ah be oğlum...
Tam da sırasıydı yani!

***

Bayıldınız değil mi?.. Ben de bayıldım. Bu kadar duygusal, bu kadar hoş bir pazar yazısını çöpe atan editörler adına da, mesleğimden utandım.

Hıncal Uluç/Sabah