04 Kas 2012 14:50
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:20
DENİZ GEZMİŞ CENGİZ ÇANDAR'I NEDEN BIÇAKLADI?
Habertürk'teki röportajları ile gündem değiştiren İzzet Çapa duayen gazeteci Cengiz Çandar ile çok ilginç bir röportaja imza attı.
Cuma günü anılarını yazdığı kitabı Mezopotamya Ekspresi isimli
kitabı piyasaya çıkan Cengiz Çandar ile kitabınca yazmadığı
anılarını konuşan İzzet Çapa çok ilginç bir Deniz Gezmiş hikayesini
de aydınlığa kavuşturdu.
İşte Cengiz Çandar’ın Kitapta yazmıyor, nereden biliyorsun? dediği Deniz Gezmiş tarafından bıçaklanma hikayesi...
İSTANBUL’DAN KAÇIP SİYASAL’DA SAKLANIYORDU
Artık biraz "Deniz’li" yıllarınıza gelsek...
Anlatacak o kadar çok şey var ki... İstanbul’daki birtakım öğrenci olaylarından arandığı günlerde Gazanfer Bilge otobüsüne atlayıp hemen Ankara’ya kaçıyordu. O zaman üniversite özerkliği diye bir kavram var tabii.
Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde saklanıyormuş...
Evet. SBF Öğrenci Derneği Başkanı’ydım. Şimdiki gençlerin aklının alabileceği bir şey değil ama o zaman üniversiteye polis giremezdi.
Bunca yıldan sonra Deniz Gezmiş size ne ifade ediyor?
Şu andaki Deniz Gezmiş imajını biliyoruz. Ama bir de etten ve kemikten Deniz var...
MUZİP BİR OĞLAN ÇOCUĞUYDU
O nasıl bir insandı?
1.91 boyunda, ele avuca sığmaz, afacan ve muzip bir oğlan çocuğu... Benden bir yaş büyüktü.
Aranıza "kan" girmiş ama...
(Gülüyor...) Kitapta yazmıyor, nereden biliyorsun? Bir gün dernekte oturuyoruz. Ben başkanlık masasındayım, Deniz o kocaman boyuyla bir koltuğa yerleşmiş, elinde sustalı çakıyla oynuyor. Laf yarıştırıyoruz... İronik bir şey söyledim o arada.
Kızdı mı?
Yok canım. Şakalaşıyoruz... "Saplarım bıçağı ha" dedi, elini şöyle bir uzattı. Bacağımda bir kasılma hissettim. "Ulan eşek şakasına çevirme işi dikkat et" falan dedim.
Hiç acı hissetmediniz mi?
O anda hiçbir şey hissetmedim. Sohbete devam ediyoruz. Bir ara baktım ki elim kıpkırmızı. Pantolon, ayakkabı kan içinde kalmış. Meğer bıçak girmiş.
TUVALETİN KAPISINI KIRIP İÇERİ GİRDİ
O da farkında değil mi?
Yok canım, görünce dehşete düştü. Fırladım tuvalete koştum kanı durdurmak için. Güm güm kapıya vurup "Cengiz Cengiz aç, ne oldu" diye bağırıyor. "Yok oğlum bir şey" diyorum. Kanı durdurmaya çalışıyorum...
Gitti gidecek Cengiz Çandar o güzelim gençlik yıllarında...
Deniz kapıyı bir omuzda kırdı, beni kucakladı, Eczaneye götürmek için merdivenlere koştu...
O günlerde aranmıyor muydu?
Tabii. Mesele de o zaten "Oğlum deli misin, polisler görürse" demeye kalmadan eczaneye geldik. Pansuman yapıldı, sonra tekrar kucağında geri getirdi beni. Öğrenci yurdunda bir odada yatıyorum.
Duyulmuş mu okulda bu durum?
Duyulmaz mı? Kantinde önüne gelen Deniz’e "Ne biçim adamsın. Böyle şaka yapılır mı, adamı yaraladın yazıklar olsun" filan diyormuş. Ben de diyorum ki "Söyleyin şuna, gelsin yanıma."
Geldi mi?
Geldi. Müthiş bir vicdan azabına girmiş, utanıyor. İstanbul’a dönme kararı vermiş. Kapıda dikiliyor altına yapmış çocuklar gibi boynu eğik... "Ulan gelsene neredesin" dedim, sarıldık öpüştük
İşte Cengiz Çandar’ın Kitapta yazmıyor, nereden biliyorsun? dediği Deniz Gezmiş tarafından bıçaklanma hikayesi...
İSTANBUL’DAN KAÇIP SİYASAL’DA SAKLANIYORDU
Artık biraz "Deniz’li" yıllarınıza gelsek...
Anlatacak o kadar çok şey var ki... İstanbul’daki birtakım öğrenci olaylarından arandığı günlerde Gazanfer Bilge otobüsüne atlayıp hemen Ankara’ya kaçıyordu. O zaman üniversite özerkliği diye bir kavram var tabii.
Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde saklanıyormuş...
Evet. SBF Öğrenci Derneği Başkanı’ydım. Şimdiki gençlerin aklının alabileceği bir şey değil ama o zaman üniversiteye polis giremezdi.
Bunca yıldan sonra Deniz Gezmiş size ne ifade ediyor?
Şu andaki Deniz Gezmiş imajını biliyoruz. Ama bir de etten ve kemikten Deniz var...
MUZİP BİR OĞLAN ÇOCUĞUYDU
O nasıl bir insandı?
1.91 boyunda, ele avuca sığmaz, afacan ve muzip bir oğlan çocuğu... Benden bir yaş büyüktü.
Aranıza "kan" girmiş ama...
(Gülüyor...) Kitapta yazmıyor, nereden biliyorsun? Bir gün dernekte oturuyoruz. Ben başkanlık masasındayım, Deniz o kocaman boyuyla bir koltuğa yerleşmiş, elinde sustalı çakıyla oynuyor. Laf yarıştırıyoruz... İronik bir şey söyledim o arada.
Kızdı mı?
Yok canım. Şakalaşıyoruz... "Saplarım bıçağı ha" dedi, elini şöyle bir uzattı. Bacağımda bir kasılma hissettim. "Ulan eşek şakasına çevirme işi dikkat et" falan dedim.
Hiç acı hissetmediniz mi?
O anda hiçbir şey hissetmedim. Sohbete devam ediyoruz. Bir ara baktım ki elim kıpkırmızı. Pantolon, ayakkabı kan içinde kalmış. Meğer bıçak girmiş.
TUVALETİN KAPISINI KIRIP İÇERİ GİRDİ
O da farkında değil mi?
Yok canım, görünce dehşete düştü. Fırladım tuvalete koştum kanı durdurmak için. Güm güm kapıya vurup "Cengiz Cengiz aç, ne oldu" diye bağırıyor. "Yok oğlum bir şey" diyorum. Kanı durdurmaya çalışıyorum...
Gitti gidecek Cengiz Çandar o güzelim gençlik yıllarında...
Deniz kapıyı bir omuzda kırdı, beni kucakladı, Eczaneye götürmek için merdivenlere koştu...
O günlerde aranmıyor muydu?
Tabii. Mesele de o zaten "Oğlum deli misin, polisler görürse" demeye kalmadan eczaneye geldik. Pansuman yapıldı, sonra tekrar kucağında geri getirdi beni. Öğrenci yurdunda bir odada yatıyorum.
Duyulmuş mu okulda bu durum?
Duyulmaz mı? Kantinde önüne gelen Deniz’e "Ne biçim adamsın. Böyle şaka yapılır mı, adamı yaraladın yazıklar olsun" filan diyormuş. Ben de diyorum ki "Söyleyin şuna, gelsin yanıma."
Geldi mi?
Geldi. Müthiş bir vicdan azabına girmiş, utanıyor. İstanbul’a dönme kararı vermiş. Kapıda dikiliyor altına yapmış çocuklar gibi boynu eğik... "Ulan gelsene neredesin" dedim, sarıldık öpüştük