17 Tem 2015 12:45 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:44

Deneyimli isimler medyanın dilini yorumladı

'Türkçenin Dil Bekçileri' olarak bilinen Halit Kıvanç gibi usta isimler dilin doğru kullanımı, radyonun dildeki önemine ilişkin görüşlerini paylaştı.

TRT Dış Yayınlar Dairesi Başkanlığı'nca üç ayda bir Türkçe ve İngilizce yayımlanan Radyovizyon dergisinin yeni sayısında "Türkçenin Dil Bekçileri" olarak bilinen başta Halit Kıvanç gibi usta isimler, dilin doğru kullanımı, radyonun dildeki önemine ilişkin görüşlerini paylaştı.

Radyoda bir şey anlatmanın sanat olduğunu belirten Halit Kıvanç, "Çünkü öyle canlandıracaksınız ki dinleyici gözünün önüne getirebilecek anlattıklarınızı. Görmediği bir şey anlatıyorsunuz insanlara, belki hayatında hiç otomobil görmemiş bir insana otomobil anlatıyorsunuz. Onun için radyo spikeri çok önemlidir" ifadesini kullandı.

Kıvanç, radyoda haber vermenin çok önemli bir şey olduğunu vurgulayarak, "Dinleyicileri heyecanlandırıp korkutmamanız gerekir. Yanlış yoruma yol açacak şekilde konuşmamanız gerekir. Radyo spikerinin çok dikkatli olması lazım, karanlıkta yürür gibi. Karanlıkta yürüyen insan çukura da düşer, denize de. Spiker de halkın diline düşer" dedi.

Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın da "Söz Varlığımızdan Radyoya Radyodan Söz Varlığımıza" başlıklı yazısında, söz varlığının bir dildeki sözlerin bütünü olduğunu ifade etti.

Söz varlığının kişinin doğumundan itibaren anne babasından, çevresinden edindiği sözcüklerle, deyimlerle, terimlerle, hazır söz kalıplarıyla ve atasözleriyle genişlediğini, öğretim hayatı süresince geliştiğini anlatan Akalın, iş hayatının da kendisine özgü bir söz varlığının, terimlerinin, hatta özel dilinin olduğunu kaydetti.

Kişinin söz varlığının okumakla genişlediğini vurgulayan Akalın, okunan her kitabın insanoğlunun söz varlığının gelişmesine katkıda bulunduğunu aktardı.

Radyodaki sözel programların, edebiyat uyarlamalarının da kitap okumak kadar dinleyicinin söz varlığının gelişmesini sağladığını belirten Akalın, şunları kaydetti:

"Radyonun söz varlığının geliştirilmesinden öte bir başka katkısı daha var. Kitap okurken sözcüklerin yazılışını görebilir, anlamını, işlevini, kullanım özelliklerini belirleyebiliriz, ama sözcüğün nasıl söylendiğini, yani kurallı telaffuzunu kitaplardan öğrenemeyiz. İşte radyonun en olumlu özelliği bu noktada ortaya çıkıyor. Sözcüklerdeki seslerin hakkını vererek, vurgusunu yerli yerinde kullanarak örnek söylenişlerini işitmenin en önemli aracı radyodur.

Radyoda edebiyat programlarının artırılması, yeni programlar hazırlanması, yazarların ve şairlerin program yapmalarına olanak sağlanması Türk edebiyatının daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlayacağı gibi edebiyatın temel malzemesi olan dilimizin söz varlığındaki zenginliklerin dinleyicilerin bellek sözlüğüne yerleşmesine ve toplumda yaygınlaşmasına yardımcı olacaktır. O halde, edebiyatın radyosu yok ama radyoda edebiyat olmalı."

Karakoç: "Medya kültürden etkilenirken aynı zamanda onu da etkiler"

Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Enderhan Karakoç, "Radyo, Dil, Türkçe ve Milli Kültür" başlıklı yazısında, medyanın kültürden etkilenirken aynı zamanda onu da etkilediğini söyledi.

Bu etkileşimin ise kendisini en çok dil alanında hissettirdiğini dolayısıyla medya, ister milli kültür, isterse de popüler kültür formlarında olsun, bütün bu oluşumlarda etkin bir rol oynadığını belirten Karakoç, "Gelinen noktada, popüler kültürün milli kültür aleyhine olacak biçimde yaygınlaşması olarak da okunabilecek dildeki bozulma, aynı zamanda belirli bir kültüre ve değerler sistemine aidiyet duygumuzu da zayıflatan olumsuz bir süreçtir ve muhakkak üzerine düşünmemiz gereken bir durumdur" diye konuştu.

Karakoç, bu konuda tüm yayıncıların, TRT'nin hassasiyetini paylaşarak, belirli bir sorumluluk bilinci içinde hareket etmeleri ve kullandıkları dile daha fazla özen göstermeleri gerektiğini dile getirdi.

"Fazla okumuyoruz"

TRT Spikeri Füsun Ünsal ise konuşmanın nefesle başladığını, doğru nefes almanın güzel bir sesin olgunlaşmasına yardımcı olduğunu söyledi.

Son yıllarda sosyal medya kullanıcılarının sesli harfleri kullanmadığını vurgulayan Ünsal, yazım hatalarından, yabancı sözcük kullanma merakının da yaygın olduğunu dile getirdi.

Ünsal, el birliğiyle konuşma yanlışlarına bir de yazım yanlışlarının eklediğini belirterek, şunları söyledi:

"Ne yazık ki Türkçeye özen gösterenlerin, doğru ve güzel konuşup yazanların sayısı gittikçe azalıyor. Gazetelerde, sokaktaki tabelalarda hatta resmi yazışmalarda bile pek çok yanlışa rastlıyoruz. Yaygın kanının aksine, doğru ve güzel konuşmak sadece sanatçıların, spikerlerin, bundan para kazanan kişilerin değil, herkesin işi olmalı. Ancak yayıncılar için bu sorumluluk daha fazla. Radyo ve televizyonlarda yanlış ve doğru birbirine karışmış durumda. Dilimizi başka dillerin etkisinden koruma bilincimiz yeterince gelişmemiş, fazla okumuyoruz, duygularımızı ifade edemiyor, gördüklerimizi anlatamıyoruz çünkü sözcük hazinemiz sınırlı. Dilin uygulayıcısı olan bizlerin omuzlarına binen yük çok fazla. Bu yükü taşıyabileceklerin mikrofon karşısında olmaları en büyük dileğimiz."

Tiyatro sanatçısı ve yönetmen Mehmet Atay da "Türkçe gibi dünyanın en köklü dillerinden biri olan bir dilin de diğerlerinden önemli melodik farkları olduğunu söyleyebiliriz" görüşünü paylaştı.