DEM’de Zevahir Kurtarıldı!.. Hesaplaşma DEMlenmeye mi Bırakıldı?..

Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, hem Başak Demirtaş’ tan hem de DEM Parti’den gelen İBB Başkan adayı olmayacağına dair açıklamaları değerlendirdi.

Efendim: günlerdir “Başak Demirtaş aday olacak mı olmayacak mı?” yı konuşuyordu herkes. Sonunda durum netleşti. Hem Başak Demirtaş hem de DEM Parti’den yapılan açıklamalarla böylesi bir adaylık ihtimalinin gündemden çıktığı anlaşıldı. Ancak açıklama yapılana kadar özellikle CHP ve bilhassa da İmamoğlu çevreleri hop oturup hop kalktı. Şimdi biraz rahatlamış olmalılar ama halen sıkıntı yaratabilecek muğlak noktalar var.

Lakin karar açıklanana kadar DEM Parti içinde de sıkı tartışmalar yaşandığı anlaşılıyordu. DEM Parti içinde düne kadar “Üç Eğilim” olduğu söyleniyordu. Parti içi klikler olaya farklı bakıyordu. Bunları belirtilenlere göre şöyle sınıflamak mümkündü:

1.“Hiç aday çıkarmayalım”diyenler (Ki, fiilen CHP ile anlaşalım, İBB’de gene CHP’yi destekleyelim anlamına geliyordu)

2.“Demirtaş önerisini kabul etmeyelim, kendi adayımızı çıkartalım” diyenler (Ki, partide Demirtaş etkisini görmek istemeyenlerce kabul görüyordu)

3. “Başak Demirtaş'ı aday gösterelim” diyenler (Ki, Selahattin Demirtaş etkisinin perçinlenmesi anlamına geliyordu)

Ne Şiş Yandı Ne Kebap!..

Peki bu durumda ve süreçte hangi eğilim kazandı diyebiliriz? Bana kalırsa henüz bazı şeyler tam netleşmese de “Demirtaş önerisini kabul etmeyelim, kendi adayımızı çıkartalım” diyenler bir adım öne çıktı. Çünkü bu Demirtaş’ın adaylığını engellemek isteyenlerce öne sürülen bir argümana daha çok benziyordu. (Yapılan “emrivaki”den hoşlandıklarını hiç zannetmiyorum) Bu anlamda başardılar denebilir. Fakat sonuç itibariyle onlara da “tam kazandılar” da diyemiyoruz. Diyemiyoruz çünkü Selahattin Demirtaş’ın cezaevinde Sırrı Sakık’a yaptığı “DEM Parti kimsenin payandası değil, kayıplarını telafi edecek şekilde seçimlere girmelidir” açıklaması sonrası aslında bu noktaya gelinmişti. Gerçekte Demirtaş’da aynı şeyi söylüyordu. Ortak noktaları bu idi. Fark isimdeydi. İş orada çatallaşıyordu!..

Taraflar Arası Suni Bir Denge Kuruldu!..

O halde arada bir “Uzlaşı” mı sağlandı? Bir “pazarlık” mı oldu? Bunları bilemiyoruz. Ancak her iki tarafında aynı noktada –mecburen- buluştuklarını sanıyorum. Peki kârları ne oldu? Demirtaş,“Hiç aday çıkarmayalım” yani “CHP’nin kuyruğuna takılalım” diyenleri engellemiş oldu, varlığını hissettirdi. Diğerleri ise “Başak Demirtaş'ı aday gösterelim” seçeneğini düşürerek Selahattin Demirtaş etkisini frenlemiş oldu. Ne var ki sonucun sağlamasını yapmaya kalktığımızda“DEM Parti kimsenin payandası değil, kayıplarını telafi edecek şekilde seçimlere girmelidir” diyen Demirtaş’la aynı noktada buluşuldu bir anlamda. Her iki taraf da birbiriyle fazla ters düşmek istemedi. Daha doğrusu bu hesaplaşmayı seçim sonrasına ertelemiş oldular. Tabii şayet göründüğü yahut bizim zannettiğimiz türden bir “hesaplaşma” gerçekten varsa!..

Anlaşılan Başak Demirtaş burada “piyon” diyemesek bile bir planın parçası olarak öne sürülmüşe benziyor sanki. O zaman “bir atraksiyon mu izledik?” diye sormak hakkımızdır. Gerçekte böyle bir niyet yok muydu? Sadece hapiste adeta “unutulan” (Yoksa unutulsun istenen mi desek?) Demirtaş’ı yeniden anımsatmak için yapılan bir “manevra”mıydı? Hem partiye hem kamuoyuna verilen bir mesaj mıydı? Suyu biraz “bulandırma”nın faydalı olacağı mı düşünüldü? Pozisyonlar yeniden mi harmanlandı? “Bakın legal Kürt hareketinin fiili lideri Demirtaş’tır. Kimse onu yok sayamaz” mı dendi? Böylelikle Demirtaş’da denklemin dışına itilmemiş mi oldu? (“Bundan sonra seninle daha çok ilgileneceğiz, önerilerini dikkate alacağız” garantisi mi verildi?) Bunlarda akla gelenler arasında.

Bu arada Selahattin Demirtaş’ın yaptığı oldukça “Manidar” son açıklama ilginçti. (Hatta -ben katılmıyorum ama- olayın bir “tiyatro” olduğu iddiasında bulunanları onaylar gibiydi adeta.) Demirtaş “Başak hanımın adaylık açıklaması partimize güç vermek içindi, geri çekilme açıklaması da partimizin bilgisi dahilinde. Bütün bu süreçler birlikte yürütülmüştür halkımız bilsin, halkımız bize güvensin ne yaptığımızı biliyoruz” Artık nasıl yorumlarsan yorumla. Ya da buyur buradan yak!..

Zevahir mi Kurtarıldı?

Fakat burada ilginç bir durum var. Sanki bir çeşit adı konmamış zoraki bir “Orta yol” bulunmuş gibi. Üstelik kimse fazla rencide olmadan, yiğitliğe leke sürdürmeden hatta bir “güven” hikâyesine bağlanarak. Kimse geri adım atmadan, “yoldaşlık” fotoğrafı bozulmadan bir “çizgi” tutturulmuşa benziyor. Zevahir böylelikle kurtarılmış oluyor!..

Bu durumda DEM parti muhtemelen aday çıkartacak ama zaten çok sözü edildiği şekliyle “Düşük profilli” olması daha mümkün hale geldi. Başak Demirtaş da çekildiğine göre DEM Parti tabanı istemeyerek de olsa “Bari İstanbul’u AKP’ye kaptırmayalım” diyerek önemli ölçüde tekrar İmamoğlu’na yönelecek herhalde. Bir tür “utangaç” ya da “dolaylı” destek gibi düşünün. (Bu arada CHP ile ne gibi temaslar yapıldı, ne vaat ya da garantiler alındı bilmiyoruz. “Görüşmeler açık cereyan edecek” palavralarına kanmıyorsak eğer. Son dakikaya kadar halen geri adımlar atılabilir mi acaba?) Böylelikle her iki taraf açısından da “günah bizden gitti, ne yapalım tabanın tercihi buymuş” denilmiş olacak. İdeal formül doğrusu!..

Eğer DEM Parti söylendiği gibi 9 Şubat’ta bir İstanbul adayı açıklarsa (Adı geçtiği üzere Meral Danış Beştaş veya başka biri gibi) bunun kim olursa olsun Başak Demirtaş’a göre daha “düşük profilli” olacağı kesin. O halde en azından Ekrem İmamoğlu’nu çelmeleyecek kadar bir oy alınması istenmiyor demektir. Fakat bir miktar oy da alınması ve “bizde varız” denilmek isteniyor ki (En fazla Yüzde 1-2 gibi) aday çıkartılıyor. Böylelikle hem tabanın arzusu yerine geliyor, hem düşük oy alınması halinde ne yapalım böyle oldu denilecek hem de İmamoğlu tekrar kazanırsa “bakın bu sayede AKP’nin kazanması engellendi hiç olmazsa” denilecek. Yani ki siyaseten bir taşla birkaç kuş vurulmuş olacak!

Kandil faktörü mü?..

Lakin şu halde bile burada tabana cevabı kolay verilemeyecek bir durum var. Mantıken en çok oyu alabilecek insanın aday konulması gerekir değil mi? Ancak nasılsa öyle olmuyor. Tam tersine o isim bir şekilde elimine ediliyor. En az oy alması mümkün insan öne çıkarılıyor. Sanki özellikle grafiği yükseltemeyecek aday isteniyor. Tuhaf hatta komik değil mi? Üzerinde ayrıca düşünmeye değer!..

O halde bunun arkasında başka bir faktör aramak gerekir. Daha güçlü bir etkinin buna müdahil olması lâzım. Bu iş DEM içi klikleri aşar. Bu arada da ister itiraf edilsin ister edilmesin –ki zaten çoğu yorumda o yönde- “Kandil etkisi” belirleyici olsa gerek. Artık Kandil inisiyatifin elinden kaymasından mı çekindi yoksa başka bir hesabı mı var bilemiyoruz. Her halükârda “Ağır olun, biz halen buradayız” mı denilmiş oldu?

Tabii içte bütün bunlar, hangi kanallardan, süreçlerden geçerek yaşandı bilemeyiz. Ya da başkaca faktörler de araya girmiş olabilir. Yahut bazı noktalar halen flu kalabilir. Bu anlamda kesinlik yok Yanılabilirim. Lakin şu an çekebildiğim en iyi fotoğraf bu…

O halde duruma ne demek uygun olur? Adına ister “Çatışma”, ister “tartışma”, ister “Şahinler” ya da “güvercinler” veya “militan” kanatla “Sivil” veya “barışçı” kanat, vb deyin (Ki bunlar çok yanıltıcı bir sınıflama aslında. Gerçekte her an birbirine dönüşebilir bir anlayış var) olayın –şimdilik- malum bir “irade”nin olaya müdahil olmasıyla ertelendiğini, kimse fazla hırpalanmadan, herkesin istediğinden bir parça alması sağlanarak, DEM’deki hesaplaşma “DEMlenmeye” bırakıldı da denebilir…

08. 02. 2024

NOT: Bu olay –eğer çelişki varsayımı doğruysa- yakın vadede (Seçim sonrası) DEM Parti’de bir ayrışmaya, kopmaya hatta ayrı bir parti oluşumuna yol açar mı? (Örneğin Başak Demirtaş’ın bir tür “Emanetçi” gibi olduğu Genel Başkan olduğu bir partiye) Eğer DEM Parti diğerleri gibi bir parti olsaydı buna “Kolaylıkla mümkün” derdim. Ama öyle değil. Şimdi çok zor. Gene de ihtimal dışı bir senaryodur diyemem. Bu biraz da seçimlerden sonra oluşacak tabloya bağlı…