DEKLARASYON SERT OLDU,GENEL YAYIN YÖNETMENLERİ YENİDEN TOPLANACAK!
Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya, ‘Gazetelerin içeriği sadece gazetelerindir' başlıklı deklarasyonla ilgili Medyaradar'ın usta röportajcısı Yüksel Şengül'e önemli açıklamalarda bulundu.
Genç, dinamik ve hayat dolu bir yayın yönetmeni İsmail
Küçükkaya... Gazetedeki odasında, iki toplantı arasındaki zaman
diliminde buluştuk ve gündemdeki konuları konuştuk. Tabii ki
öncelikli konumuz ‘Gazetelerin içeriği sadece gazetelerindir’
başlıklı deklarasyon oldu.
İsmail Bey, “Gazetelerin içeriği sadece gazetelerindir”
başlıklı bir deklarasyon yayınlandı. Hiçbir televizyon kanalı,
internet sitesi ve haber portalı, hiçbir unsuru kaynak göstererek
bile kullanamayacağı açıklandı. Bu deklarasyonun altında 20 gazete
yöneticisinin imzası var ve sizin de var tabii. Bu olay nasıl
gelişti, nasıl oluştu? Siz nasıl karar
verdiniz?
Üzerinde uzun zamandan beri tartışılan bir
konudur gazetelerin içinde bulunduğu durum. Gazeteler, demokratik
açıdan hepimiz için çok önemli ve vazgeçilmezdir. Bir taraftan da
finansal açıdan zordalar. Bu sadece bizde değil, bütün dünyada
yazılı medya finansal zorluk içinde bulunuyor. Herkes tiraj kaygısı
ve ilan endişesi yaşıyor bu dönemde. Elbette çıkış yolu, yolları
aranıyor. Haber, en önemli gücümüz. Sermayemiz ve servetimiz
haberdir. Bu arada şunu söyleyeyim, internet siteleri, yazılı
medyanın düşmanı değil, rakibi de değil.
Ya televizyonlar!
Onları da aynı şekilde
değerlendiriyorum. Ortada bir pasta var ve hepimiz paylaşıyoruz.
Bir numaralı hedefimiz, bu pastayı büyütmektir.
Hiç mi büyümüyor bu pasta?
Büyüyor tabii ama
olması gereken hızda değil. Burada olan olumsuzluk şudur, yazılı
medyanın giderek pastadaki payı azalıyor. Tirajlar düşüyor. Bunun
bir kısmı kaçınılmaz olabilir, bir kısmı da önlenebilir. Bu da
gazetelerin daha uzun süre yaşamsallığını sürdürmesi anlamına
geliyor. Biz yayın yönetmenleri arasında bu konular hep konuşuldu.
Fatih Altaylı “Ben çoğu kez gazete okumuyorum artık” dedi.
Gerçekten haklı, çünkü hepimiz aynı şeyi yaşıyoruz. Sabah 07.00’de
güne başlıyorum ben. Televizyonda hangi kanalı açarsanız açın şunu
görüyorsunuz: Önce uzun uzun gazete manşetlerini veriyorlar.
Birinci sayfadaki tüm haberler veriliyor. Sonra yazarlar veriliyor.
Her gazetenin en az üç dört yazarının yazdıklarının tamamı
okunuyor. Ardından ekonomiler, sporlar, bazıları magazini de
veriyor. Toplam bir saat televizyon izlediyseniz, o gün hiçbir
gazeteyi almanıza gerek kalmıyor. Siz de gazetecisiniz Yüksel Bey,
gazete satışlarının büyük bölümü sabah olur. Öğlen saatlerinde
satışlar zaten durma aşamasına geliyor. Ancak siz gazete
haberlerini sabah 09.00’a kadar ekranda tüketirseniz, kim gidip
gazete satın alabilir ki! Yayın yönetmenleri olarak, bizim çıkış
noktamız bu oldu. Televizyonlar, gazeteleri gerçekten çok suistimal
etmekteler. Ne yazık okurlardaki gazete alma heyecanını
tükettiler.
İsmail Bey, bardağın dolu tarafına bakarak şunu da
söyleyebiliriz, televizyonlar gazete haberlerini verirken, aynı
zamanda gazetelerin reklamını da yapmış olmuyorlar
mı?
Haberlerimizin tamamı verilmeden, kısa kısa
geçilse, dediğiniz doğru olabilir.
Avrupa’da bu olay nasıl yapılıyor?
BBC’de benim
dediğim gibi yapılıyor. Haberler, kısa kısa veriliyor ve izleyenler
bilakis gazete almaya teşvik ediliyor. Ama bizde her şey veriliyor,
öyle olunca da gazeteler büyük zarar görüyor.
Bu durumda ölçü önemli galiba...
Evet, ölçü
önemli. Bizde yaşananlar, haberciliğe darbe vurdu, emeğe haksızlık
yapıldı.
Çıkış noktanız, anladığım kadarıyla televizyon kanalları
olmuş...
Önce televizyonlar, sonra internet mecraları
oldu. İnternet dünyasında farklı uygulamaların olduğunu
gözlemliyoruz. Bazıları, tıpkı televizyonlar gibi tamamını veriyor.
Böylece, bizim haberlerimizin içi boşaltılmış oluyor. Gazetelerin
serveti ve sermayesi haberdir. Gazeteler de bu önemli sermayelerini
korumak zorundadır.
İsmail Bey, peki bu yayınladığınız deklarasyon biraz sert
değil mi?
Evet, 20 gazetenin yönetici imzasıyla
yayınladığımız deklarasyonun biraz sert olduğunu kabul
ediyorum.
Peki bu karar nasıl alındı İsmail Bey, oybirliğiyle
mi?
Güzel soru... O karar, önce kendi aramızda yapılan
ikili, üçlü toplantılarla olgunlaştı. Hukuki incelemeleri yapıldı.
Önce Hürriyet gazetesinde bir buluşma oldu. Enis Berberoğlu, Ekrem
Dumanlı, Mustafa Karaalioğlu vardı. Ardından değişik gazetelerde
hepimizin biraraya geldiği toplantılarımız oldu. Metin üzerinde
çalıştık, aramızda tartışmalar gerçekleşti.
İtiraz eden olmadı mı?
Oldu. Mesela, ben.
Deklarasyonu doğru, çıkış noktamızı haklı buldum. Ama deklarasyon
metnini çok sert bulduğumu söyledim. Gerek Sabah, gerek Zaman
gazetesindeki toplantılarda fikirlerimi dile getirdim. Haberlerin
de bu kapsama alınmasını eleştirdim. Ne var ki bir kararlılık
gösterilmesi gerekiyordu. Çekincelerimi belirttim ama imzamı da
attım. Eyüp Can da benim gibi endişelerini dile getirdi. Ama
çoğunlukla karar alındı.
20 gazetenin deklarasyonuna Akit, Taraf ve Milli gazete
“İçeriğimiz halkın malıdır” diyerek
katılmadılar...
Onlara da davet gönderildi, Sözcü’ye de
gönderildi. Her gazetenin farklı politikası var, onlara da saygı
göstermek gerekir. Şu da var, her kurum kendi politikasını
belirleme ve gerekli izinleri verme özgürlüğüne sahiptir. Böyle bir
prensip kararı da alındı.
30 küsur yıldır gazetecilik yapıyorum ve 20 yayın
yönetmenin biraraya geldiğini hatırlamıyorum İsmail Bey... Bu çok
güzel bir tablo değil mi?
Elbette güzel... Başka
meselelerimizi de konuşacağız, toplanacağız. Çıkan sonuç şudur: Ne
yasakçı olunsun ne de suistimalci... Suistimal edilmesin ama yasak
da konulmasın. Aksi halde, emek hırsızlığı oluyor, büyük bedeller
ödüyor gazeteler.
Şu anda durum nedir, düzelme var mı?
Bazı
internet siteleri, yazarları koyarken link veriyor, Benim açımdan
bunda sorun yok. Bazı arkadaşlarım karşı çıkıyor.
Siz neyi istemiyorsunuz?
Akşam gazetesinin
birinci sayfasının gösterilmesini istemiyorum. Haber alınıp
“Akşam’ın haberidir” diye sunulmasında sakınca görmüyorum. Bazı
internet siteleri, bizim deklarasyondan sonra hiç kaynak
göstermiyorlar.
Direniş ya da tepki mi bu?
Gerek yok ki buna,
herkes zarar görür çünkü.
O deklarasyon yayınlandıktan sonra bugüne kadar geçen süre
içinde mahkemeye verdiğiniz, uyardığınız her hangi bir kanal,
internet sitesi ya da haber portalı oldu mu?
Öncelikle
deklarasyonun ağır bir metin olduğunu kabul ediyorum. Ama çoğunluk
kararı bu. Ayrıca bu bir iletişimdir.
Ama sert...
Evet, sert... Bu arada
televizyonlarla konuştuk. Bütün gazetelerin televizyon kanalları
var. Örneğin Akşam’ın Skytürk’ü uyguladı, Hürriyet’in CNNTürk’ü
uyguladı, Habertürk’ün Habertürk kanalı uyguladı. Televizyonlarda
yüzde 80 oranında başarıya ulaşıldı.
Mehmet Ali Birand ‘Medya Mahallesi’ne katıldı. Bu konuda
Birand’ın çıkışı oldu. “Gazeteler de Kanal D içeriğini
kullanmasınlar o zaman” şeklinde bir tavır koydu...
Bu
da Mehmet Ali Birand’ın duygusal ve reaksiyonel bir tavrıdır. Bence
daha akılcı, uzlaşmacı olunmalı. Ben de şunu istiyorum,
televizyonlar haber yapsın ve ben de kaynak göstererek o haberleri
alıp kullanayım. İnternet siteleri muhabir sayısını artırsın. Pasta
büyüsün sonuçta.
Pasta dilimlerini azaltmadan, pasta
büyütülsün...
Evet, bu sinerjiyle pasta büyür. Zaten
her gazetenin de internet sitesi var. Mesela, Medyaradar kendine
özgü bir dil geliştirmiş. Olduğu gibi de alıp kullanmıyor
haberleri. Haber analizi yapıyor, polemiklere giriyor... Bu da
içerdiği zengileştiriyor.
Şimdi yayın yönetmenleri yine toplanacak
galiba...
Ben önerdim yine toplanmayı. Suçlandığımız
bölümleri inceleyelim, haklılığımızın altını çizelim, sert
ifadeleri konuşalım, hukuki zemini oluşturalım. Bu arada
deklarasyondan sonra Akşam’ın haberleri hiç kaynak gösterilmeden
veriliyor. Bunun da hukuki mücadelesi olacak.
Peki bu toplantıda sizin fikir ve görüşlerinize karşı
çıkılırsa imzanızı geri çeker misiniz?
İmzamı geri
çekmem... Ortak bir karar bu. Bütün arkadaşlarım bir orta yol
bulunmasını kabul ediyorlar.
Bunun sert bir deklarasyon olduğunu hepsi kabul ediyor
mu?
Bir farkındalık yaratmak, bir caydırıcılık olması
için böyle bir iletişim dilinin olması gerektiğini stratejik olarak
düşündüler. Ben de onlara saygı duydum. Emeğimizi korumaya,
mesleğimizin geleceğini garanti altına almaya ihtiyacımız var. İyi
bir zemin oluştu şu anda. Hiç kimse gazetelere “Haksızsınız”
demiyor. “Haklısınız ama” diyorlar.
O “ama”dan sonra ne söylüyorlar?
Evet, “ama”dan
sonrasını gündeme getirmek gerekir. Daha sonra televizyon ve
internet yöneticileriyle de biraraya gelmemiz gerekiyor. Sektör
uzlaşırsa, net çözüme ulaşabiliriz.
Yüzdeye vursak, yüzde kaç haklı
bulunuyorsunuz?
Yüzde 80 gazeteler haklı bulunuyor. Bu
yüzde 80’nin yüzde 80’i de sert buluyor, bir formül bulunmasını
istiyor.
Yüksel Bey, sizin fikriniz nedir? Bunu öğrenmek istiyorum. 30 küsur
yıllık gazetecisiniz...
İsmail Bey, ben de gazetelerin yaşamasını istiyorum. Olayın
çıkışını ve yönünü haklı buluyorum. Çünkü yıllar yılı benim
röportajlarım da kaynak gösterilmeden yayınlandı, kullanıldı.
Ancak, deklarasyon çok sert, hatta acımasız gibi geldi
bana...
Biz gazeteciler için imza çok önemli. Gazeteci
için imza, paradan da önemlidir Yüksel Bey. Bu arada gazetelerin
itibarını yeniden kazandırmak gerekiyor. Medya rekabeti olmalı,
medya kavgaları olmamalı. Deklarasyondan sonra televizyonların
haber yapma potansiyeli arttı. Bu çok güzel... Sokağa çıkmaya,
halkın içine çıkmaya başladılar. Haberciliğin güçleneceğine
inanıyorum.
İsmail Bey, Akşam gazetesinde işler nasıl gidiyor? Çünkü
bilindiği gibi Akşam’da maaşlar ödenemiyor, aksıyor,
geciktiriliyor...
Akşam gazetesi, en zor dönemleri
geride bıraktı. Bu gazeteye 2000’de geldim. 13’üncü yıla giriyorum.
Yayın yönetmenliğinde de beşinci yıla giriyorum. Arkadaşlarımın
fedakarlığından gurur duyuyorum. Özel habere odaklanma konusu
oturdu. Maaşlar konusunda eskiye göre daha iyi noktaya geldik.
Akşam gazetesinin yapısını değiştiriyoruz. Ercan Arıoğlu
arkadaşımla birlikte yapılanma planları hazırladık ve patrona
(Mehmet Emin) sunduk. O da heyecanlandı. Radikal kararlarımız var.
Sadece gazete değil, dergilerimiz, radyolarımız, Güneş gazetesini
yeniden planlıyoruz. Maaşları zamanında ödeme planları yapıyoruz.
Yeni yıl itibarıyla yepyeni bir Akşam göreceksiniz. Hedefimiz, her
ayın ilk günü maaşların ödenmesidir.
Her yıl sonunda gazetelerde tensikat rüzgarları eser,
pek çok meslektaşımız işsiz kalır. Akşam’da tensikat olacak
mı?
Biz ne yazık ki bazı yazarlarımızla yollarımızı
ayırmıştık. Artık böyle ayrılıklar olmayacak, olmaması için elimden
geleni yapacağım.
Sizin de maaşınızı alamadığınız oldu mu?
Akşam
gazetesinde asla istisna olmaz Yüksel Bey... Evet, benim de maaşımı
alamadığım oldu. 2008’den beri maaşlar ya herkese ödendi ya da
herkese ödenmedi. Akşam çalışanları büyük fedakarlık yaptı. Onların
fedakarlığı takdire şayandır. Sektörün en az maaş alanı Akşam
çalışanlarıdır. Bunu da yukarı çekeceğiz.
Bu söyledikleriniz Akşam’daki meslektaşlarım için çok
önemli İsmail Bey... Dilerim söylediklerinizi yaparsınız. Az önce
bazı yazarların ayrıldığını söylediniz. Nagihan Alçı neden
ayrıldı?
Nagihan Hanım da diğer yazar arkadaşlarımız
gibi biz istemeden, zorunlu olarak yollarımızı ayırdığımız değerli
bir isimdir.
Transfer etmek istediğiniz bir yazar var
mı?
Özlediğim, Akşam gazetesine farklı bir derinlik
getireceğine inandığım bir yazar isterim. 50 yaş üstü, erkek ve
toplumda tarafsızlığıyla bilinen, başyazar kıvamında bir yazar...
İsim vermem... Ama bu benim hayalimdir.
Akşam’ın tirajı tatmin edici mi?
Üzülerek
söyleyebilirim ki, ne yazık Akşam’ın tirajı tatmin edici değil.
Bundan böyle bunu da yukarıya çekmeye çalışacağız. Tiraj, biraz
idari bir karardır. Bütün gazeteler, biri hariç, tiraj konusunda
başarısız ne yazık ki...
Şu anda dış politikadaki en önemli konu Suriye... Size göre
bu sorun nasıl çözülecek, savaş çıkacak mı?
Hükümetin
dış politikasında anlamadığım en önemli konu, Suriye’dir. Özü
itibarıyle haklıyız ama farklı angajmanlara girildi. Sanki
Suriye’deki kriz, sadece Türkiye’yi ilgilendiriyor gibi bir hava
esiyor. Biz çok ön plandayız. Bunu çok tehlikeli buluyorum. Biz
ordaki rejimi hedef almak yerine, Esad’ı hedef alan bir duruma
düştük.
Tezkerenin çıkışını doğru buluyorum. Ancak, savaştan da korkuyorum.
Ankara savaş istemiyor. Güç göstererek caydırmaya çalışıyor. Çok
hassas bir ortam var. Bir kıvılcım, geri dönülemez olaylar
yaşatabilir. Açıkçası savaştan korkuyorum.
Biz her şeyi çabuk unutuyoruz ya da gündem değiştikçe eskiler çabuk
unutuluyor diyebiliriz.
İsmail Bey, bu sohbet için çok teşekkür ederim.Dilerim,
deklarasyon yeniden gözden geçirilir, bir orta yol bulunur ve
sonuçta kazanan Türk medyası olur…
RÖPORTAJ: YÜKSEL ŞENGÜL