Davutoğlu'nun danışmanı Etyen Mahçupyan açıkladı! Hangi partiye oy verecek?
Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun Başdanışmanı, Karar Gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan, yaklaşan seçimlerde kime oy vereceğini açıkladı.
Etyen Mahçupyan, Karar gazetesindeki bugünkü yazısında, “Her
seçimde oyunun rengini açıklayan biri olarak, içinden geçtiğimiz
siyasi durumda nasıl bir tercihte bulunacağımı paylaşmak
istiyorum... Konumum geçmişte AK Parti’ye destek vermiş milyonlarca
kişininkine benziyor. 90’lı yıllarda Refah Partisi’ne oy verirken
kendi cenahım açısından sıra dışı bir pozisyona sahiptim. Ama AK
Parti ile birlikte bu tercihi daha özgüvenli bir şekilde yapma
fırsatı doğdu ve on altı yıl boyunca (cumhurbaşkanlığı sistemi
referandumu hariç) tüm seçimlerde oyum aynı yönde oldu” ifadelerini
kullandı.
Mahçupyan, bugüne kadar neden AKP’ye oy verdiği ve
kararının nasıl değiştiğini ise şöyle açıkladı:
“TEK ADAM İDARESİ VE ONUNLA BİRLİKTE GELEN OPORTÜNİST
KÜLTÜR”
“Bu tercihte üç ölçütün etkili olduğunu söyleyebilirim. Bir, diğer
alternatifler çok zayıftı. İki, AK Parti zaman içinde tedricen
niteliksel bir zafiyet sürecine girmiş olsa da, ‘fabrika
ayarlarına’ dönüş imkanı açıktı. Ve en önemlisi üç, tarihsel
maceramızı göz önüne aldığımızda, Türkiye’de işleyen ve hazmedilmiş
demokratik temaüllerin kalıcı olarak yerleşmesinin ancak
muhafazakarların demokratlaşması ile olabileceğini düşünüyor ve
iktidar sorumluluğunun sağlayacağı olumlu etkiye şans vermek
istiyordum.
Bugün çok farklı bir tablo ile karşı karşıyayız… AK Parti’nin 2016
başından itibaren sergilediği tutum her üç ölçütü de
anlamsızlaştırdı. Bir, Erdoğan yönetiminde keyfiliği öne çıkaran
tek adam idaresi ve onunla birlikte gelen oportünist kültür,
alternatiflerin kalitesini önemsiz kıldı. Ülkenin acil ihtiyacı
‘normalin’ geri gelmesi ya da ‘normale’ geri dönülmesi olarak
betimlenebilir hale geldi. İki, ‘yeni’ AK Parti’nin kuruluş
ilkelerine, kadrolarına ve ahlaki tercih kalıplarına dönme ihtimali
kalmadı. Ve üç, ‘yeni’ AK Parti iktidar sorumluluğunu muhafazakar
siyaseti uzun vadede meşru kılacak ve iktidarda tutacak şekilde
kullanmayıp, kısa vadeli bireysel ve kimliksel kaprislere kurban
etti.”
“OYUM SAADET PARTİSİ’NE GİDECEK”
“Muhafazakar camianın sosyolojik değişimini ve bu değişimin
siyasete yansımasını Türkiye’nin demokratlaşması açısından (yeterli
olmasa da) hayati addeden biri olarak, bugün karşımızda olan ‘yeni’
AK Parti’nin, ya da ‘reisçiliğin’ artık dindarlara, genelde
muhafazakarlara ve sonuçta ülkeye zarar verdiğini düşünüyorum”
diyen Mahçupyan yazısını şöyle sürdürdü:
“Hatta ileride yazılacak tarafsız tarih metinlerinin Erdoğan’ı
muhafazakar aleme, muhtemelen farkında bile olamayacağı kadar zarar
vermiş biri olarak kaydetmesini çok olası görüyorum.
Erdoğan, sahiciliği ve cesareti ile vesayetçi sistemi yıkmak
açısından etkili bir liderdi… Bu özellikler AK Parti’nin ortak aklı
ile birleştiğinde yeni bir toplumsal daveti mümkün kılmıştı. Ancak
şimdi yıkım değil inşa dönemindeyiz ve kaybedilmiş ortak akıl artık
zorunlu bir önkoşul. Öte yandan inşa için liderlik de lazım… Ama
görünen o ki Erdoğan o lider değil… Şu an için bir başkası olmasa
bile muhafazakar cenahın sakinleşmesi ve yeni bir ‘nefes’ için
hazırlanması lazım. Aksi halde Türkiye’nin orta vadede demokrasi
eşiğini aşması mümkün gözükmüyor.
Bu değerlendirme ışığında, benim gibi AK Parti’nin kuruluş ilke ve
kriterlerini desteklemiş ve hala desteklemeye niyetli seçmenler
için ‘tercih’ muhalefet yelpazesini işaret ediyor. Normalleşme
açısından HDP’nin Meclis’te olması gerektiği açık olsa da baraj
sorunu yaşayacağını sanmıyorum. Dolayısıyla parlamento seçiminde
oyum Saadet Partisi’ne gidecek. Çünkü Meclis’te muhafazakar ‘sesin’
sadece ‘yeni’ AK Parti tarafından temsil edilmesini tehlikeli
buluyor ve dini duyarlılığı yüksek bir partinin sağduyulu duruşunun
normalleşmeyi teşvik edeceğini düşünüyorum.”
“CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNDE İSE MUHARREM İNCE’YE OY
VERECEĞİM…”
Mahçupyan “Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise Muharrem İnce’ye oy
vereceğim…” diyerek yazısını şöyle sonlandırdı: “Çarpıcı
meziyetlere sahip olduğunu varsaydığımdan veya ülkeyi bir anda
rasyonel yönetime geçireceğinden emin olduğum için değil… Siyasetin
dilini rahatlatan bir rakibin güçlenmesi ve belki de kazanmasının
bu akıl dışı zorlama gidişatı, insanların ruhi dengesini bozan
atmosferi normalleştirebileceğini umduğum için. Ve de bu sayede
dindarların ve genelde muhafazakarların (bilerek ya da bilmeyerek)
kendilerine daha fazla zarar vermelerinin engellenmesi, basiretli
algı ve değerlendirme kapasitelerini yeniden kazanmalarına yardımcı
olunması, kısacası yeni bir ‘nefes’ için…”