“Darbe olmaz” kanaati zihinlerde narkotik etki yaptı!..
Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, darbeye karşı önceden refleks geliştirilememesinin ardında “Artık darbe olmaz” kanaatinin etkili olduğunu söyledi…
Herkesin ideolojik konumuna göre birer “toplumsal uyuşturucu” tespiti vardır. Örneğin kimileri için din, kimileri için futbol, kimileri içinde televizyon, vb “halkın afyonu”dur. Bazen de dönemine göre belli kesimler, gruplar için ortaya atılmış, “yerleşik bir önyargı” haline gelmiş düşünceler, kanaatler, teoriler mevcuttur. Kimse bunları tartışmaya, sorgulamaya pek yanaşmadığı ya da tembel zihinlerin işine öyle geldiği için de hemen kabul görürler. Tabii bu tip ezbere laflar söylemeniz için “yüksek zekâ profili” göstermeniz de nasıl olsa hiç beklenmiyordur zaten!
“AYKIRI DÜŞÜNME”Yİ CEZALANDIRSAN SONU BU OLUR!..
“Aykırı düşünmeye” alıştırılmayan, ona göre eğitilmeyen, teşvik görmeyen toplumlara özgü bir durumdur bu. Bu yüzden biri diğerini “anlamaya” göre değil, “yargılama”ya göre davranır. Herkes farklı ideolojilerde olabilir ama aslında herkes aynı “zihinsel kalıplar”la düşünür. “Aykırı düşünce”yi ödüllendirme, pamuklara sarıp koruma, el üstünde tutma yerine zaten çok azınlıkta olan insanları cezalandırır yahut dışlarsan sonuç bu olur.
O yüzden tam tersine “tornadan çıkmış gibi” düşünceler ise ortalama zekâlara, cahil beyinlere hitap ettikleri için yayılım hızları müthiştir. (Bunları yayanların “aydın” etiketi taşıması da önemli değildir hatta daha tehlikelidir!) Tekrarlana tekrarlana urlaşan bu kanaatler zamanla “tartışılmaz gerçekler” haline geliverir. Geriye kabiliyetsiz, kifayetsiz, ufuksuz “vasat”ın sayıklamaları kalır. Sorgulayanın vay haline!
Önceleri “darbe olur” korkusunu yayarak bir “zihinsel uyuşturucu” salgıladılar. Sonra garip bir özgüvenle “darbe olmaz” rehaveti kapladı ortalığı. Bugün “darbeci” olarak suçlanan bir “yapı”nın mensupları o esnalarda bir darbe korkusu yayıp, bunun ardından aydınlara, askerlere, medya mensuplarına yönelik bir dizi tutuklama dalgası gerçekleştirdiler. O günlerde bu söylemden kuşku duymak “Ergenekoncu” olarak damgalanmanız için yeterliydi. Önceleri “darbe olur”u tartışmak “suç” iken, sonraları “darbe olmaz”ı tartışmak suçlaştı. Oysa her ikisini de tartışabilmek entelektüel bakımdan aynıydı. Onun yerine marazi bir özgüven pompalandı!
BİR UÇTAN BİR UCA SAVRULANLAR!..
Gel zaman git zaman işler değişti. Bu kez hükümetle aynı “Yapı” sürtüştüler ve sonu çatışmalı bir sürece girildi. Söz konusu “yapı” 7 Şubat MİT olayı ve 17-25 Aralık operasyonları ile dişini gösterse de zamanla hükümet duruma hakim oldu veya olduğunu sandı. Hele referandum, cumhurbaşkanlığı ve seçim zaferinden sonra iyice rehavete düştüler. “Askeri vesayeti kırdık” sarhoşluğuna kapıldılar!
Türkiye’de bir daha darbe olmayacağına kendilerini öylesine inandırdılar ki 15 Temmuz akşamı hepsi birden apışıp kaldılar. Oysa öncesindeki süreçte bütün ileri gelenler, danışmanları, medyadaki kalemşorları hep bir ağızdan “Askeri darbeler artık geride kaldı”, “Darbelerin modası geçti”, “askeri darbe artık hayaldir”, “bir daha darbe olmaz”, vb (Ya da ordu cenahından “Bunlar TSK’yı yıpratmaya yönelik açıklamalardır” şeklinde) türünde papağanvari ve klişe lafları tekrarlayıp duruyorlardı. Bunlara 15 Temmuz’dan bir gün önce “Darbe olur mu?” diye sorsaydınız muhtemelen size küfür bile edebilirlerdi!
“ZİHİN FELCİ”NİN BAŞ MÜSEBBİBİ ONLARDIR!..
Daha da vahimi bu yargılara katılmayanlar, bir şekilde ters düşenler, devlet, ordu ilişkisine dair farklı tezler üretenler, hele de “Türkiye’de halen darbe ihtimali var” deyip, gerekçelerini sıralayanlar hemen “darbe şakşakçısı”, “darbe yanlısı”, “darbe mi istiyorsun?” diye damgalanıp, karalandılar. Hiçbir zaman düşünme zahmetine katlanmayan, konserve fikirlerle idare eden, sadece iktidarın hoşuna gidecek laflar söylemeyi meslek edinmiş bu gibi kişiler bunu bir “psikolojik baskı” olarak kullandılar. Böylelikle “iktidara yaranıyorum” zannıyla (Ki aslında öyle de oldu!) gene başta iktidar olmak üzere, tüm toplumu körleştirdiler. Bu konudaki farklı yaklaşım ve uyarılara tüm zihinleri kapadılar. Dolayısıyla farklı bir refleks ve öngörü geliştiremediler. Bir tür “zihin felci” yaşattılar!
Hiçbir ciddi analize, hiçbir devlet teorisine, ordu kavrayışına dayanmayan bu laflar (Ki, Yeniçeri ayaklanmalarından bu yana tarihe dönüp bir bakmaları bile yeterdi!) aslında ilkokul yurttaşlık bilgilerinin ötesine geçemeyen düzeyde yaklaşımlardı. Son olayla birlikte bu torpilli cahillerin gerçekte ne kadar sığ, çapı düşük, burunlarının ucunu görmekten dahi aciz adamlar oldukları ortaya çıktı. (“Hata yaptık” deyip, bir özür bile dilemediler!) Ne gariptir ki bunlar halen el üstünde tutulmayı sürdürüyorlar. Bakalım bu süreçte hangi “yeni zihinsel uyuşturucular”ı piyasaya sürecekler? Gene hangi belletilmiş kalıpları bize “ileri düşünce” örnekleri diye pazarlayacaklar acaba?
Öngörüsüzlüğün, düşüncesizliğin de bir bedeli, faturası olmalı değil mi? İyi ama kim ödeyecek? Tam tersine ödüllendirilirlerse şaşırmam!..
DARBE ANALİZİNİN AHMAK DEDEKTİFLERİ!..
Hani filmlerde ahmak dedektifler vardır, ilk saldırdıkları kişiler sıra dışı dedektiflerdir. Çünkü birinciler ellerine geçen ilk “zanlı” ile yetinirler, oysa diğerleri şüphe duyar ve soru sorar. Bunlarınki de o “ahmak dedektifler” misali işte. Tüm yaptıkları bu konularda farklı teori geliştiren, kaygı duyan, farklı sorular soran insanları susturmak, farklı fikirleri baskılamak oldu. Onların “zihinsel uyuşturucu” etkisi olmasaydı belki çok daha önce bu konuda bazı önlemler almak mümkün olabilirdi. Hele de istihbari açıdan “Enişte”ye hiç gerek kalmazdı o zaman!
O yüzden bu gibilerin tutumu sadece “Teorik bir yanlış”, “bir değerlendirme hatası”, “ahmaklık”, vb değildir. Bu hem kendini hem devleti uyuşturmak, felç etmek, tüm reflekslerini dumur etmektir. Bu anlayış tüm devlete sinmiş, -maalesef - devletin belli makamlarınca sahiplenilmiştir. Darbenin geç haber alınması yahut haber verilmemesinde –diğer faktörlerle birlikte- bu da psikolojik bir saik olmuştur. Öyle ya “darbe” lafı duymak istemeyenlere bunu nasıl anlatırsınız? Zaten hemen her kademede “Beklemiyorduk”, “şaşırdık”, “inanamadık” açıklamaları yapanlar bizzat kendileri olmadı mı?
ANCAK BU İHTİMALİ HESABA KATANLAR REFLEKS GELİŞTİREBİLİR!
Unutmayın; şimdi kızıp duruluyor ama ancak “Darbe ihtimali”ne pay verenler “darbe istihbaratı” yapabilir. Sadece darbe ihtimalini aklına getirebilenler önlem geliştirebilir. Horul horul “Uyuyanlar”ın böyle bir tavır koyabildikleri tarihte görülmemiştir. Daha da önemlisi darbeler ve devlet içindeki çelişkilere dair doğru çözümlemeler geliştirebilenler doğru uyarılar yapabilir. Hassasiyet, refleks dediğin olgu öyle kendi kendine gelmez. Ağaçta yetişen bir şey de değildir!
O yüzden siz, siz olun bugünkü toz duman içinde yayılan kimi kanaatlere de hemen aldanmayın. (Hele de belli ki bazı “zihinsel karartmalar” ın yapıldığı şu günlerde!) Çünkü açıktır ki bazıları esen rüzgâra, işlerine gelene ve dönemine göre sözüm ona “analiz”(!) yapıyorlar. O nedenle bugün söylenenlerin de yarın öbür gün neyin “afyonu” olarak kullanılacakları hiç belli olmaz!..
25.07.2016.
[email protected]