Cuntacı gazetecilerin amacı Erdoğan'a kelepçe takmak!
Son günlerde dikkat çeken yazılarla gündeme gelen Yeni Şafak Gazetesi yazarı Cem Küçük Medyaradar’dan Alev Gürsoy Cimin’e konuştu.
17 Aralık operasyonun ardından sert yazılar kaleme
aldı. “Operasyonların devamı da yolda” dedi. Süreçte hükümetin
yanında; oyu da zaten seçimlerde AK Parti hükümetine… ‘Sandıkla
gelen sandıkla gider’ diyor. Rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun
Başbakanı da hükümeti de etkileyeceğini düşünmüyor. Ne kendisi için
ne de gazetesi Yeni Şafak için “yandaş” ifadesini kabul etmiyor.
‘İdeolojik olarak aynı yerdeyiz’ diye de ekliyor… Medyanın
süreçteki rolünü ‘Demokrasiden yana olanlar ile vesayetten yana
olanlar’ diye ikiye ayırıyor.
Yeni Şafak Gazetesi yazarı Cem Küçük, son günler de hem çok keskin
hem de ilginç yazılar kaleme alıyordu. Aradım kırmadı, Yeni Şafak
Gazetesi’nde buluştuk. 17 Aralık operasyonundan medyaya kadar
birçok konuyu konuştuk.
Ona göre cemaatin Zaman’dan sonra en büyük 2. gazetesi Sözcü. Doğan
grubunu ise vesayetle suçluyor, ‘Aydın Doğan her kritik süreçte
vesayetin yanında oldu ama kaybedecek’ diyor. Nazlı Ilıcak’ı da
unutmuyor. ‘70’ine merdiven dayamış kadın’ olarak nitelendirdiği
Ilıcak ona göre her daim gücün yanında oldu, hükümetlere göre şekil
aldı…
Son dönemde işten atılan gazeteciler için ise ilginç tespitleri
var, “Ben olsam göndermezdim” diyor çünkü onlar yazdıkça hükümet
kazanıyormuş, nedenini de anlatıyor. Yine ben sözü çok uzattım, en
iyisi sizi Cem Küçük’ün o bomba açıklamaları ile baş başa
bırakayım… Sevgiyle kalın, hep umutlu olun…
***********************************************
RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
Twitter: @gazetecialev
Mail: [email protected]
*****************
Cem Bey, ülke olarak her yeni güne baş döndüren yeni
gelişmelerle uyanıyoruz. Günlerdir ülkeyi çalkalayan operasyonun
arkasında kim ya da kimler var?
Emniyet ve yargıda cunta var elbette. Aslında hükümet ilk
mücadeleyi Gezi sürecinde verdi. Darbe aldı diyemeyiz ama çok büyük
bir olaydı Gezi olayları, kaldı ki haklı sebepleri de vardı.
Oradaki gençlerin bazı talepleri ve karşı çıktıkları konuları
görmezden gelemeyiz ama uluslararası bir ayağı da vardı ve hükümeti
devirmeye yönelik bir komploydu. Gezi'den sonra ortalık duruldu ve
bu kez de hükümetin asıl rakipleri alana indi, 2-3 yıldan bu yana
iktidarın asıl rakibi emniyet ve yargıdaki cuntaydı. Hükümetin
rakibi hiçbir zaman CHP ya da MHP olmadı. İşte bu cunta 2 yıl
boyunca hükümeti izlemiş, ‘Nereden vurabiliriz’ diye pusuya yatmış,
zamanını kollamış. Uygun bir anda da harekete geçtiler. Bu cuntanın
amacı fili olarak meşru olan hükümeti devirme girişimi başka hiçbir
şey değil.
“AMAÇ HÜKÜMETİ
DEVİRMEK”
Kim devirmek istiyor hükümeti bir zamanlar yol arkadaşı
oldukları cemaat mi?
Cemaat derken ayrımı iyi yapmak zorundayız. Cemaatin Anadolu'daki
veya dünyanın birçok yerinde gönüllü olarak hizmet eden
mensuplarını bu kefeye koyamazsınız. O insanların bu cuntayla işi
yok. Bu emniyet ve yargıdaki bir kısım görevlilerin işi ve bu
kişiler Gülen'in arkasına saklanıyorlar ya da Gülen cemaati adına
hareket ediyorlar. Operasyonu kurgulayanlar emniyet ve yargının
içinden kişiler. Devamı da gelecektir diye düşünüyorum.
“GÜLEN İŞİN İÇİNDE DEMEK İÇİN
ERKEN”
Gülen istemeden bu kişiler durumdan vazife çıkararak bu
büyük operasyona imza atmaya cesaret edebilirler
miydi?
Durumdan vazife çıkarmak diye bir şey var. Hüseyin Gülerce diyor
ki, "Bunları yapanlar bizden olamazlar." Gülen'in avukatının
açıklamalarına baktığınızda da öyle ama Cemaatin medyasına
özellikle de Zaman Gazetesi 17 Aralık operasyonunu, yani darbe
girişimini savunuyorlar. Dolayısı ile o manşetlerin Gülen'in
haberinin olmadan atılmasına imkân var mı?
Peki Başbakan Erdoğan neden son günlerde cemaati hedef
almaya başladı, "İnlerine ineceğiz" dedi ve hatta Gülen'in o
bedduasına bile yanıt verdi?
O beddua çok yanlış oldu, yakışmadı. Zaten Başbakan Erdoğan da bir
gezi sırasında Zaman Gazetesi Yazarı Mustafa Ünal'a Gülen’i
kastederek " Kime ne diyorsa açıkça söylesin" demişti. Türkiye’de
laik kesim ve şimdi buna cemaat de dahil oldu Erdoğan’ın siyasi
tarafını tanımıyorlar. Erdoğan’ın hamle gücü hepsinden daha
başarılı… Erdoğan hükümeti şu anda devletin bütün birimlerinde
emniyet yargı cuntasıyla alakalı olduğunu düşündüğü memurların
yerini değiştirecektir. Yapmazsa bu yapı Erdoğan’a bulduğu ilk
fırsatta gene saldıracaktır.
A Haber’de katıldığınız bir programda seçim sonrasında
cemaate operasyon yapılacağını söylediniz hala öyle düşünüyor
musunuz, ve nasıl bir operasyon, kimlere yönelik. Neden seçim
sonrası biraz açar mısınız?
Ben böyle bir cümle kurmadım. Bunu Adem Yavuz Aslan ve Zaman
gazetesi uydurdu. Bir operasyon yapılacak ama cemaate değil,
emniyet yargı cuntasına... Bunu yapmak da elzem...
“BİR KURUŞ BİLE YENDİYSE HESABI
SORULMALI”
Hükümet de hükümete yakın gazeteler de bu işi komplo
olarak, siyasetin dizayn edilmesi olarak görüyor, dış güçlere
bağlıyor. Sert eleştiriler yapıyor fakat herkes de şu sorunun
yanıtını cidden merak ediyor: ‘Bu yolsuzlukların hiç mi doğruluğu
yok, neden üzerine gidilmiyor?’
Bakın çok net söylüyorum. Yolsuzluk var ise kaldı ki bu yönde
sinyaller var, bu işin üzerine sonuna kadar gidilmeli, örtbas da
edilmemeli. Sonucu ne olursa olsun rüşvet olayını bizzat hükümet
sonuna kadar takip etmeli. Ama bu savcı ve hakimlerle bu iş nasıl
gider bilmiyorum. Tarafsız hâkim ve savcılarla yola devam edilmeli.
Bu olay sonuna kadar soruşturulsun, gerekirse devletin kayıtları da
açılsın. O bakanların konuşmaları, e-postaları da açılsın sonuca
varılsın. Değil 4-5 milyon dolar bir kuruş yendiyse hesabı
sorulmalı, o parayı yiyenler de siyasetten bir daha girmemek üzere
istifa etmeli ve yaptıklarının da hesabını ödemeli. Ama olayın
diğer tarafını da görmeli. Mesela Halk Bankası olayı çok açık...
Fatih Belediyesi'ne Zekeriya Öz'ün girip çıktığı ve hatta bazı iş
takipleri yaptığı söyleniyor, bunları tüm gazeteler yazdı. Bunu da
atlamamalı… Sonra Öz’ün bir yılda 18 kere yurtdışına gittiği
iddiaları var. Bunlar da sorgulanmalı.
"AHMET ŞIK VE NEDİM ŞENER TUZAK KURULARAK
TUTUKLANDI"
Ama aynı savcı birçok davada, operasyonda, şike sürecinde
neredeyse bazı kesimlerce kahraman ilan edilmişti, şimdi ne oldu da
birden durum değişti?
Ergenekon ve Balyoz doğru davalardı, yanlış değildi ama kurunun
yanında yaşların da yandığı görüldü. Ahmet Şık, Nedim Şener, KCK
tutuklamaları, şike davası, Hanefi Avcı’nın haksız yere
tutuklanması ve İzmir'deki Casusluk davası ile… Dolayısı ile
doğuların yapılması yanlışları görmemizi engellemiyor. Askeri
vesayeti gerilemesinde savcı Öz ve diğer savcılar iyi iş yaptılar
ama daha sonra Emniyet-Yargı cuntasının kişisel hesaplara girdiği
görüldü. Mesela Ahmet Şık ve Nedim Şener tamamen bir uydurulmuş
tuzakla tutuklandı. Hanefi Avcı Davası tamamen Hanefi Avcı için
kurgulanmış bir dava. Müslüman doğan adamı sol terör örgütü
üyeliğinde yargıladılar. Vicdanlara sığar mı bu?
"HANEFİ AVCI'NIN SUÇSUZ OLDUĞUNU
DÜŞÜNÜYORUM"
Hanefi Avcı suçsuz mu yani?
Bence suçsuz ve çıkmalı, ayrıca sadece o değil çoğu kişi
çıkmalı.
17 Aralık operasyonu Ergenekon, Balyoz gibi davalara da
umut oldu. TSK'nın suç duyurusu çok önemli, ne bekliyorsunuz
süreçten?
Bir düzenleme gelip yeniden yargılama olacaktır. Genel af değil ama
kısmi bir af da ihtimal dahilindedir. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın
da son yaptığı açıklamalar bu yönde. Mesela Balyoz davasında
seminerlere dahi katılmamış, sadece ismi geçtiği için ceza alan
askerler var. Bunların yeniden yargılanmasından daha doğal ne
olabilir ki?
“HÜKÜMETİ ETKİLEMEZ”
AK Parti bu yaşananlardan yara aldı mı?
Kısmen. Bu operasyonları yapanlar yolsuzluk örtüsü üzerinden
gidiyorlar. Halkın en hassas olduğu konu bu… Aynı şekilde AK Parti
hükümetinin en çok üzerinde durduğu konu yolsuzluk ve yoksulluk.
Oyunu etkiler mi şu aşamada sanmıyorum ama artırmaz da. Yerel
seçimlerde zaten çok net ortaya çıkacaktır etkisi. Bu olanlardan
yara almadı diyorum ancak buna benzer iki-üç olay daha gelirse
kaçınılmaz olarak etkilenir.
“KASET ÇIKARSA CEMAATİN İTİBARI ZARAR
GÖRÜR”
Dosyaları kasetler de takip eder mi sizce süreçte ve var
olduğu iddia edilen bu kasetler seçim sonuçlarını etkiler
mi?
Bazı kişilere ait seks kasetlerinin olduğu iddia ediliyor ama o
kasetler yayınlansa bile hiçbir etkisi olmaz. Bilakis lehte iş
yapar, mağduriyet doğurur. Ve o kasetlerin ardından cemaatin
itibarı zarar görür. Çünkü bugünün Türkiye’sinde kaset deyince akla
ne yazık ki cemaat geliyor.
“KAYBEDEN CEMAAT
OLACAK”
Peki süreçte cemaattin itibarı zarar gördü mü?
Çok ciddi zarar gördü. Bu iş er ya da geç zaten bitecek ve bu işin
kaybedeni Gülen cemaati olacak. Şu anki tablo bile cemaatin ne
kadar büyük yara aldığını net bir şekilde gösteriyor. O yüzden sulh
çağrısı yapıyorlar.
“UZLAŞMA İHTİMALİ YOK”
Yol arkadaşlığı kesin kez bitti mi? Bu işin dönüşü yok mu,
yani şöyle sorayım uzlaşma ihtimali zayıf mı?
Yok, artık uzlaşma ihtimali sıfır. O iş 7 Şubat krizi ile son
buldu. Zaten var olan kriz bu süreçte de tamamen sıfırlandı. Son
dönemde uzatmalar oynanıyor, dostluk mesajları veriliyordu ama
gördüğünüz üzere şimdi o da kalmadı. Ekrem Dumanlı arada iyimser
yazılar kaleme alıyordu farkındaysanız. Ama işin özünü bilenler
aslında 7 Şubat’ta bu işin bittiğinin farkındaydı. Ben bunu ilk
söyleyenlerden biriyim. Başbakan Erdoğan da Japonya gezisine 12
gazeteyi almayarak kimlere tavır aldığını net bir şekilde ortaya
koydu.
“DARBECİ CUNTACI GAZETECİLERİN AMACI
ERDOĞAN’A KELEPÇE TAKMAK”
Başbakan’ın sadece hükümete yakın gazeteleri geziye götürüp
diğerlerini dışlaması ne denli doğru? Bu durum basın özgürlüğü
açısından da sorunlu değil mi?
Basın bu ülkede ne zaman özgürdü, sorusunu sormak daha doğru. Benim
bahsettim emniyet ve yargı cuntası içinde bazı gazeteciler de var.
Şimdi düşünün ki bu yapı Erdoğan’ı devirmek istiyor, kendisine
kelepçe takmak istiyor ve etik olmayan manşetler atıyor. Başbakan
ne yapsın hala onları yanında mı taşısın? Şunun da altını çizeyim:
Halk Bankası Genel Müdürü’ne, Türkiye’nin büyük işlerini yapan
müteahhitlerine kelepçe takmak, AK Parti’yi alaşağı etmek
isterseniz, adliye koridorlarında “Ergenekon’u bitirdim, şimdi de
Tayyip’i bitireceğim”, “Erdoğan’a kelepçeyi ben kendim takacağım”
derseniz; polis şefleri böyle beyanatlar verirse ve bazı
gazeteciler de bu polis şeflerinin emrindeyse kusura bakmayın
Başbakan da bu gazetecileri uçağına almaz.
Hep söylediğim bir şey var. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde
darbeye, cuntaya destek veren gazeteciler itibarlarını
koruyamazlar. Bizde hiçbir şey olmamış gibi sokağa çıkıyorlar.
Matah bir şey yapmışlar, kendi geçmişleri temizmiş gibi basın
özgürlüğünden dem vuruyorlar.
Olmaz tabii ki…
Ama var.
“DEMOKRATİK ÜLKELERDE SOKAĞA ÇIKAMAYACAK
GAZETECİLER BİZDE İTİBARINI SÜRDÜRÜYOR”
Hükümete çok yakın gazeteciler olmalı mı, hatasında
doğrusunda her koşulda yanında olan gazeteciler
mesela?
Dünyanın her yanında Başbakanlara yakın gazeteciler vardır. Neden
olmasın? ABD’de bile var. Cumhuriyetçilere, Demokratlara yakın
gazeteciler var. Ona göre dergi ve gazeteler var. Sorarım size
İngiltere’de darbeyi destekleyen adam sokağa çıkamaz. İtibarı
sıfırlanır. Darbe destekçisi, cunta şakşakçısı gazeteci olur
mu?
“DARBECİ GAZETECİLER HALA
ARAMIZDA”
Kim o darbeye destek veren ama hala itibarını sürdüren
gazeteciler?
O dönem Hürriyet Gazetesi’nde mesela Zafer Mutlu, Fatih Altaylı,
Ertuğrul Özkök, Ergun Babahan, Sedat Ergin… Daha birçok isim. Şimdi
soruyorum darbeye destek veren bu insanlar dünyanın başka hangi
ülkesinde gazeteciliğe devam edebilirdi? Bizde hiçbir şey olmamış
gibi devam ediyorlar. Özür bile dilemiyorlar, özürden geçtim keşke
yanlış yaptıklarını kabul etseler.
Şu an nedir medyanın durumu?
Yine o bahsettiğim tarzda gazeteciler var. Ama demokrat gazeteciler
de var. Ben en çok Aydın Doğan’a üzülüyorum. Hep yanlış tercih
yaptı. Kötü yöneticileri yüzünden servet kaybetti. Aydın Doğan
yakın çevresine, “Benim yargıda dosyalarım var, bu yapı ile iyi
geçinmem gerekiyor” diye açıklamalar yapıyor.
“İMAMLARA, AĞABEYLERE SORARAK HUKUK MU
YÜRÜR”
Yapıdan kastınız nedir?
Yargıyı kim kontrol ediyor, ağırlık Gülen cemaati. Doğan’ın bugünkü
TV ve gazetelerine, süreçte haberlerin görülüş tarzına bakınca
zaten bunu çok net görüyorsunuz. Düşünün ki Mustafa Süzer isimli
bir işadamının Yargıtay’da dosyası var ve bunu çözmek için
Pensilvanya’ya Gülen’in yanına gidiyor. Bu makul bir şey mi, böyle
bir hukuk düzeni olabilir mi? İmamlara, ağabeylere sorarak karar
verilir mi? Evrensel hukuk nerede?
Medyada kaldık, Aydın Doğan diyordunuz…
Evet. Radikal Gazetesi’ne bakmakta fayda var. TIR ile ilgili haber
ilk nerede çıktı? Radikal’de. Haberde, “MİT, İHH üzerinden buradan
silah taşıyor ve o silahlar Suriyeli muhaliflere gidiyor,
EL-Kaide’ye yardım ediyor” deniyor. Bu haber değil cinayettir. Bu
haberi ertesi gün büyüten kim? Hürriyet gazetesi.
“AYDIN DOĞAN HEP VESAYETİ TERCİH
ETTİ”
Doğan grubu süreçte cemaatimi destekliyor diyorsunuz
yani?
Cemaat değil, emniyet yargı cuntasını. Aydın Doğan tüm kritik
süreçlerde, 28 Şubat’tan tutun Ergenekon, balyoz, AK Parti’ye
kapatma davası gibi her konuda hep vesayeti tercih etmiştir. İş
dünyasında da arkasını hep en büyük holdinglere dayadı. Şimdi yine
yanlış yapıyor. Burada mesele AK Parti değil, seçilmiş meşru bir
hükümet var, yaptığı her şey yanlış olabilir ama siz onu
manşetlerle ya da yalan yanlış davalarla devireme teşebbüsüne
girmeniz kabul edilemez. Sandıkla gelen sandıkla gider. Aydın Doğan
eğer meşru hükümetin yanında olmazsa, yine yanlış yapar.
“DARBEYİ DESTEKLEYEN MEDYA OLUR
MU?”
Başbakan Erdoğan bir sonraki seçimlerde daha güçlenerek
gelirse Aydın Doğan’ı bitirir mi?
Tayyip Erdoğan’ın birini bitirme hesabı içerinde olduğunu
düşünmüyorum. Ama isterse elbette bitirir. Cem Uzan nerede
hatırlayan var mı? Erol Simavi ne yapıyor? Dinç Bilgin nerede?
Erdoğan’ın izlediği siyaset birilerini bitirme üzerine kurulu
değil. Türkiye’deki medyanın durumu da aşikâr, böyle bir medya olur
mu, darbeyi destekleyen medya nerede görülmüş? Mevcut iktidarın tüm
reformlarını eleştirebilirsiniz ama meşruiyetini sorgulayamazsınız,
“ İstifa etsin, gitsin” diyemezsiniz. Bakın Bugün gazetesinin
Ankara temsilcisi Adem Yavuz Aslan, katıldığı bir TV programında
Nedim Şener’e “Seni Başbakan sevmiyor, Başbakan tutuklattı” demeye
getirdi. Nedim ise ısrarla “Hayır beni cemaatin polisleri
tutuklattı” dedi. Bakın bu yapı, işte böyle bir yapı. Kendi
hukuksuzluklarını Erdoğan’a yıkmak istiyorlar. Meşru eleştiriye ben
Erdoğan’ın bir şey diyeceğini sanmıyorum ama siz hükümetin
kellesini alıp, kelepçe takıp cuntaya çalışırsanız bunun bedelini
ödersiniz. Şu anki Başbakanlık Teftiş Kurulu raporlarında emniyet
yargı cuntasının emrindeki medyayla ile ilgili her şey var.
“RADİKAL, BUGÜN, TARAF GAZETELERİ KÖTÜ
SINAV VERİYOR”
Taraf Gazetesi hep tartışma konusu oldu, yapısı ve
varlığıyla değil mi?
Evet. Önemli bir gazeteydi. Ama bugünkü Taraf’ı cemaate yakın
isimler finanse ediyor. Manşetlerini de polis şefleri atıyor. Emre
Uslu’nun Haziran ayında “Kim güler kim ağlar” diye attığı tweet
bunun kanıtlarından... Bunu ya polisten ya savcıdan duyarak yazdı.
Bir de MİT’in içinde bir grup var, bazı belgeleri de o grup
sızdırıyor. Ne yazık ki MİT’in içinde de hükümet aleyhine faaliyet
gösteren bir gurup var.
“TARAF'IN MANŞETLERİNİ POLİS ŞEFLERİ
ATIYOR”
Hükümete yakın gazeteler ise Başbakan ya da danışmanlarının
talimatıyla mı manşet atıyor peki, bir günde aynı manşetle çıkan 8
gazeteye şahit olduk çünkü?
Böyle bir şey yok. Bu uydurma. Hiçbir mantığı yok.
“TALİMATLA MANŞET
ATMAYIZ”
Mesela hükümete yakın gazetelerden biri olan Yeni Şafak
talimatla manşet atar mı?
Bizim gazete talimatla manşet atmaz. Ben her gün gazetedeyim. Ne
bir bakan ne bir danışmanın manşet attığını gördüm. Bizim gazete
talimat alsa Gezi sürecinde öyle çok sesli olabilir miydi? Ali
Bayramoğlu’nun köşe yazıları ortada. Süleyman Gündüz, gazeteden
kendisi ayrılan Murat Menteş’in, Kürşat Bumin’in yazıları hâlâ
arşivde. Yeni Şafak kadar farklı yorumlara yer veren başka gazete
var mı? Bu gazetede benden farklı yazan en az 4-5 yazar var.
Gezi’yi geçtim, dershaneler konusunda da farklı sesler vardı, Yusuf
Kaplan, Atilla Yayla “Kapanmamalı” dedi. Birçok muhalif yazı çıktı.
Peki Zaman, Bugün Gazetesi, Radikal, Hürriyet vb gazetelerde bir
tane farklı görüş var mıydı? Bizim gazetede farklı görüş
bulabilirsiniz ama Hürriyet, Radikal ve cemaat gazeteleri Bugün,
Zaman’da göremezsiniz. Yani şimdi düşünün dershane meselesinde
cemaat yayın organlarında tek bir kişi farklı düşünmüyor demek
ki.
“YANDAŞ DEĞİLİZ, İDEOLOJİMİZ
AYNI”
Ne yani siz şimdi “Yeni Şafak hükümet yandaşı değildir” mi
demek istiyorsunuz?
İdeolojik olarak aynı yerdeyiz. Yandaşı kabul edemem. Yandaş olsak
Gezi sürecinde o yazılara neden izin verelim?
Cem Küçük yandaş mıdır?
Asla değilim. Karşı tarafta olan gazetecilerin çoğu benden daha çok
bakan tanır, Başbakan ile daha sık görüşür.
“DEMOKRASİDEN YANAYIM”
Süreçteki tarafınız ne?
Ben demokrasiden yanayım. Tayip Erdoğan gelip gidicidir. Ama
demokrasi ne gider ne biter.
Cemaate sempatiniz var mı?
Cemaat dünyanın her yerinde eğitim faaliyeti yapan, Türkçe öğreten,
on binlerce gönüllü çalışanı olan büyük bir yapı. Bir öğretmen
kalkıyor, eşini iki çocuğunu alıyor Bangladeş’te 10 yıl çalışıyor.
Senegal’de beş yıl kalıyor. Bu insanların alnında öpülür. Benim
itirazım devlet içinde paralel yapı kurup kendine rakip
gördüklerini tasfiye edenlere. Siz devlette beli yerlere gelip
devlete paralel bir yapı kurup herkesin dosyalarını biriktirir,
kasetleri toplar yeri gelince de kullanırsanız bu olmaz. Bizim
kızdıklarımız cemaat mensubu kişiler değil bu cunta.
Yeni Şafak rüşvetçi gazete mi, süreçte öyle bir iddia
ortaya atıldı?
Asla hepsi yalan. Biz kanıtlarımızı koyduk. Temiz olduğumuz
görüldü. O bahsedilen Bugün Gazetesi’nin bir muhabiri. Rıza
Zarrab’ın avukatı da zaten açıklama yaptı.
Halk Bankası Genel Müdürünü arayıp da yüklü miktarda para
isteyen gazete genel müdürü kim?
Onun kim olduğunu gerçekten bilmiyorum. 2 milyonu açık açık rüşvet
diye isteyebilecek birinin olduğunu düşünemiyorum, istese bile
başka bir şey içindir o.
Süreç tirajlarınızı nasıl etkiledi?
Epeyce arttı. 116 bindi, 140 binlere yükseldik. İnternet
tıklanmasında da en iyilerden biriyiz.
Hükümet ve medya gerildikçe medyada bir o kadar gerildi,
manşetler her yeni gün daha da bir sertleşti, hükümet ya da cemaate
göre medyanın şekil alması doğru mu?
Medyanın bir görüşü, ideolojisi olur, hükümete yakın da olabilir
muhalif de burada bence hiçbir sorun yok. Sözcü, Cumhuriyet akşama
kadar muhalefet yapsın ne olacak ki? Sonuç da grup sermayesini ona
göre yatırıyor. Yeni Şafak ideolojik olarak Başbakan ile aynı yerde
ona göre yayın yapacak. Kitleleri buna göre oluşuyor, buna göre
reklam alıyorlar. Burada sıkıntı yok ama diyelim ki iktidarda CHP
var biz gazete olarak CHP’nin meşruiyetini sorgulayamayız. İstifaya
çağıramayız, seçimle geldi seçimle gider. Diyelim rüşvetçi bir
siyasi çıktı. Bunu bahane edip istifa et demek doğru olmaz.
“HÜSEYİN GÜLERCE’NİN O MEDYADA ETKİSİ
YOK”
Cemaate yakın gazetelerin süreçte yayın politikasını nasıl
buluyorsunuz?
Elbette sert. Emniyet ve yargıdaki o yapıya sahip çıkıyorlar. Çok
da şaşırmıyoruz. Zaman Gazetesi’nde Hüseyin Gülerce daha ılımlı bir
yol izliyor ama ne yazık ki grup içinde çok ciddiye alınmıyor.
Gülerce bir şey söyler ama cemaat medyasında etki etmez, kendin çal
kendin oyna durumu. Kendisi çok da sevdiğim bir abimdir ama durum
maalesef böyle. Gülerce gibi beyefendi bir abimizin olduğu yerde
Mahir Zeynelov’un El-Kaide ile ilgili yazdıkları olur mu? Today’s
Zaman’dan Bülent Keneş o manşetleri atar mı? Ya da Zaman’ın
yazarları Başbakan’ın hastalığını bahane edip istifaya çağırabilir
mi?
“HANEFİ AVCI DOĞUŞTAN MÜSLÜMAN NASIL SOL
ÖRGÜTTEN OLUR?”
Zaten var olan kutuplaşma sanki 17 Aralık’la doruğa
yükseldi?
Biraz öyle oldu. Kutuplaşma ayrışmadır. Cemaat medyası haliyle bu
yolsuzluk operasyonunu daha büyük görüyor ama bildiri dağıtan
savcının o bildiriyi dağıtmasını sorgulamıyor. Hükümet yakın
gazeteler ise hükümetten yana net tavır alıyor. Çok da yabancı
olduğumuz bir sahne değil. Bakın cemaate medyasının görmediği bir
şey var: Şu an yargıda Tayyip Erdoğan’ın bir tane savcısı yoktur.
28 Şubat savasında 1 tane bile tutuklu kişi kalmadı. Hükümetin
yargıda hakikaten gücü yok. Bakın Hanefi Avcı ve İzmir’deki o
casusluk davası üstüne basa basa söylüyorum yeniden görülmeli.
Hanefi Avcı davası kurgulanmış bir dava. Doğduğu gün Müslüman olan
bir adamı sol terör örgütü, devrimci karargâhtan mahkûm ettiler bu
akıl işi değil. Dindar bir adam sol terör örgütlüğüyle tutuklanıyor
böyle bir şey var mı? Bu cemaate yakın bir polisi DHKP-C
üyeliğinden yargılamak gibi bir şeye benziyor.
Cem Bey, bunları söylemek için biraz geç değil mi? Durduk
durduk 17 Aralık operasyonunun ardından mı Hanefi Avcı’nın suçsuz
olduğu aklımıza geldi, illa işin ucunun hükümete dokunması mı
gerekiyordu bunları söylemek ve diğer yargılamaları tartışmak
için?
Bu çok doğru bir soru. Zamanında bunların önlemi alınmalıydı. Ama
yapılmadı, hükümet burada çok geç kaldı ve yanlış yaptı kabul
ediyorum. Ama geç kalınması bu hukuksuz olayları görmezden
gelmeyecek anlamına da gelmiyor. Hata var kabul ama
düzeltilebilir.
“NAZLI ILICAK’IN DURUŞ PROBLEMİ
VAR”
Bu arada süreçte mağdur olan isimlerden biri de. Gazeteci
Nazlı Ilıcak oldu. Siz çok anlaşamıyorsunuz kendisiyle peki
üzüldünüz mü Sabah'tan gönderilmesine?
Bir gazetecinin işini kaybetmesi alkışlayacağımız bir şey değil.
Ancak Nazlı Ilıcak’ın duruş problemi vardı. İsmini telaffuz
etmeyeceğim bir polis şefi ile çok yakındı. Nazlı Ilıcak’ın yazdığı
kitabın kaynağı o polis şefi, ona bilgiler veren de. Nazlı Hanım,
uzunca bir süredir demokrasinin yanında hiç durmadı, vesayeti
savunuyor. Emniyet ve yargıdaki yapının tam istediği şekilde
yorumlar yapıyor. Kaldı ki 28 Şubat gibi bir süreçte böylesine dik
duran birinin şimdi böyle olması akıl alır gibi değil.
“POLİS ŞEFİ, NE DERSE ILICAK ONU
YAZIYOR”
Hükümete çok yakın yazılarda yazdı ama...
Ben hükümetten biri olsam onun yazdıklarını asla ciddiye almam. Ben
mesela Ali Bayramoğlu’nu ciddiye alırım. Gezi’deki tavrını
gördünüz. Demokratik bir adam… Döneme göre, iktidara göre
yalpalamıyor ama Nazlı Ilıcak güce göre iktidara göre yalpalıyor.
Bugünlerde sağda solda, “Cem Küçük’ü bitireceğim” diyormuş. Aklınca
tehdit ediyor. Geçsin bunları. 70’ine merdiven dayamış hâlâ
anlamsız işlerle uğraşıyor.
“MEDYA DEMOKRASİYİ SAVUNANLAR VE
BÜROKRASİYİ SAVUNANLAR DİYE İKİYE AYRILDI”
Hükümete yakın bir grup değil mi muhalif yazar bırakmadılar
adeta. Demirören’den bahsediyoruz?
Öyle değil. Öyle olsaydı Japonya gezisinde Demirören gazetelerinin
de temsilcileri olurdu. Milliyet’in manşetlerine iyi bakın derim.
Ben Başbakan olsam Ruhat Mengi gibi isimlerin yazmasını isterim
çünkü o tarz yazan kişilere hükümete oy kazandırır, ben bu muhalif
isimlerin gitmesinde asla iktidarın parmağının olduğunu
düşünmüyorum.
Hatta Hasan Cemal gönderildiğinde Başbakan Erdoğan, Demirören’e
sitem etmişti. Bizde Hasan Cemal’e Yeni Şafak olarak “Gelin burada
yazın” diye teklifte bulunduk. Kabul etmedi. Diğer gruplara gelecek
olursak ben Habertürk gazetesine baktığımda Fatih Altaylı
seçilmişlerin yanında durduğunu söyledi. Medya şu an bana göre
demokrasiyi savunanlarla bürokrasiyi savunanlar diye iki ayrılmış.
Mehmet Yakup Yılmaz da benzer şeyler söyledi.
“SÖZCÜ CEMAATİN 2. BÜYÜK
GAZETESİ”
Sanırım ilk günden bugüne çizgisini koruyan tek gazete
sözcü. Hep muhalifti hala da devam ediyor, sizce nasıl bir
gazete?
Fehmi Koru ne demişti? Cemaatin en büyük ikinci gazetesi Sözcü…
Sözcü gazetesinin sahibi Burak Akbay. O gazetede cemaatle ilgili
olumsuz bir tek haber yapılmadı şimdiye dek. Köşe yazarları
hariç... Emin Çölaşan zaman zaman yazıyor. Gerçi o yazsa ne olur
yazmasa ne olur? Ben Başbakan olsam Aydın Doğan’a yalvarırım Emin
Çölaşan’a yazdırsın diye. Çünkü böyle adamlar hükümete oy getirir.
Sözcü’nün tek işi hükümet aleyhine yazmak, ama cemaat aleyhine tek
satır bulamazsınız.
“SÖZCÜ CEMAATİ YAZAMAZ ÇÜNKÜ CEMAATİN
GAZETESİ”
Ben gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Metin Yılmaz’a
sorduğumda asla cemaat iddiasını kabul etmemişti ama…
Etmez, normal. Düz bakmayın. Mesela Sözcü Gazetesi’nin Ankara
temsilcisi Saygı Öztürk Zaman Gazetesi Yazarı Hamdullah Öztürk’ün
akrabasıdır. Saygı Öztürk uzun dönem Samanyolu’nda program yapmadı
mı? Saygı Öztürk’ün yazdıklarını okuyor musunuz hükümeti
eleştiriyor ama cemaate tek lafı yok. Kritik anlarda dedikleri hep
hükümet aleyhine... Sözcü’de de tek bir haber yoktu cemaat
aleyhine.17 Aralık darbesiyle ilgili cemaat ya da emniyet yargı
cuntasına karşı Sözcü’de hiç haber çıktı mı?
Madem muhalif ve sol bir gazete o halde Nedim Şener diyor ki “Bana
kumpas kuruldu” hatta o polis şeflerinin de ismini veriyor, daha
birçok iddiası var peki siz bununla ilgili Sözcü’de tek kelime
haber gördünüz mü? KCK, Hanefi Avcı gibi davalarda cemaati
eleştiren tek haber var mıydı, yoktu… Hükümeti eleştirmek en
kolayı…
Peki Biz ne zaman normalleşeceğiz. Bu süreç nerede, nasıl
biter, daha kötüsünü de bekliyor musunuz, nedir komplo
teoriniz?
30 Mart 2014 seçimlerini beklemekte fayda var çünkü ne olup
biteceğinin ipucunu 30 Mart seçimleri verecek. Oradan hükümet galip
çıkarsa ve yüzde 40’ın üzerinde bir oy alırsa bir miktar
normalleşme sağlanır. Karşı tarafta yer alan emniyet-yargı cuntası
ve onun medya uzantıları biraz geri adım atar. Sonra
Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve 2015’de genel seçimler var. Yani
sular öyle pek durulmaz.
Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adaylığını destekliyor
musunuz?
Elbette. Bence olmalı…
Dediğiniz olursa Abdullah Gül ne olacak ve Başbakan’dan
boşalan o koltuğa kim oturacak?
Erdoğan’dan sonra Gül başbakan olabilir. Herkes genelde böyle
düşünüyor. Peki mesela Hakan Fidan niye başbakan olmasın? Efkan
Ala’nın ne eksiği var? Örnek olarak söylüyorum. Sadece Gül’e
takılıp kalmak doğru değil.
Bir CHP-MHP koalisyonu akla yatkın geliyor mu bu
süreçte?
Hiç sanmıyorum. Türkiye’nin bitişi olur o. AK Parti oylarını
koruyacak diye düşünüyorum. Tabii Demirel’in “Siyasette 24 saat
uzun süredir” lafını unutmamak lazım. Öyle bir olay yaşanır ki, her
şey ters yüz olabilir.
“İSTANBUL’U YİNE TOPBAŞ
ALIR”
Yerel seçimlerde en büyük kale olan İstanbul ne olur,
Sarıgül alır mı, güçlü bir aday çünkü?
Sarıgül alamaz. Ben yine Kadir Topbaş’ın 4-5 puan farkla alacağını
düşünüyorum. Sağ seçmen bölünmez. Ama Sarıgül’ün Kılıçdaroğlu’ndan
daha fazla oy alacağı kesin. Ankara’yı da Melih Gökçek bir kez daha
alır. Cemaatin seçim sonuçlarına hiçbir etkisi olmaz.
Son bir soru soracağım Başbakan’ın oğlu Bilal Erdoğan ifade
vermeli mi?
Asla. Bilal Erdoğan ifade verdiği takdirde listedeki o 41 kişi de
ifade verecek demektir. Zaten ifade vermeye gittiği an tutuklanır.
Burada bir cunta var.
Buna kim cesaret edebilir ki, Başbakan’ın oğlunu mu
tutuklayacaklar?
Bakan oğullarını tutuklamaya nasıl cesaret ettilerse Başbakan
oğlunu tutuklamaya da öyle cesaret ederler.
Hedef Bilal Erdoğan mı?
Başbakan Erdoğan’ın kendisi… Bir polis şefi ne dedi: “Ben Erdoğan’a
kelepçeyi kendi ellerimle takacağım.” Bir savcı ne dedi: “Ben
Ergenekon’u bitirdim. Erdoğan’ı da bitireceğim.”
Peki oyunuz AK Parti’ye mi?
Evet, AK Parti’ye. Ben tarafsızım diyenleri de hiç anlamam ya.
Çok teşekkür ediyorum bu yoğunlukta bana vakit ayırdığınız
için.
Rica ederim.