CÜNEYT ÖZDEMİR PAHALI CENNETTE GEÇİRDİĞİ LÜKS BALAYINI YAZDI!
Gazeteci- televizyoncu Cüneyt Özdemir, Karayipler'de yaptığı pahalı balayını köşesine taşıdı!
Cennete giriş için kredi kartı şart
Hafta başında etrafımdaki karmaşaya bakıp “Cehenneme hoş geldim” diye yazmıştım. Haftanın sonunda size geldiğim cenneti anlatayım istiyorum.
Karayipler, benim için düne kadar korsan filmleri ve zenginlerin vur patlasın çal oynasın bir hayat sürdükleri adalar anlamına geliyordu. Saint Barthelemy ya da kısaca söylersek St. Barth’s Adası’nı yıllarca gidenlerden dinlemiştim. Adaya gidince anlattıklarının az bile olduğunu anladım. Ancak St. Barth’s’a gidiş o kadar kolay değil. Türkiye ile kıyasladığınızda dünyanın tam arka tarafına düşüyor diyebiliriz.
Boro’nun Kısmet’i
Uçaklardan inip uçaklara binmeniz hatta bir ara bir feribotu bile kullanmanız gerekebiliyor. Tabii eğer milyon dolarlık bir yatınız yoksa! Zira Christoph Colomb’un keşfedip kardeşinin adını verdiği 250 kilometre karelik bu adaya ancak gidince zenginliğin ne anlama geldiğini anlıyorsunuz. Adaya ilk giden Türk ise zengin değil gezgindi. Sadun Boro’nun Kısmet teknesi bugün gökdelen büyüklüğünde teknelerden ancak bir kısmının sığabildiği Gustavia Limanı’nın ortasına 1960’larda demirlediğinde etrafında yabancı hiçbir tekne yoktu.
Bugün 10 bin kişinin yaşadığı ada dünya jet setinin gözdesi. Otel fiyatları uçmuş. Biz La Banane adlı minik butik otelde kalmayı tercih ettik.
9 odalı bu oteli Fransız gay bir çift işletiyordu. Ada Fransız sömürgesi olduğu için kendinizi Fransa sahillerinde sanabilirsiniz ancak arada sırada üzerinize boşalan yağmurlar size aslında tropikal bir adada olduğunuzu hatırlatıyor. Adanın müthiş bir doğal güzelliği var. Mesela Shell Beach’e gidip deniz kabuğu da toplayabilirsiniz, Mont Jean kumsalına gidip dünyanın en pahalı şezlongunda (sadece şezlong kirası günlüğü 100 TL) da güneşlenebilirsiniz.
Abromovich gibi Rus oligarklarının sahip olduğu dağın eteğindeki Governer kumsalında vahşi dalgalara kendinizi atmak da mümkün, yaklaşık 30 dakika dağda trekking yaparak sadece denizden ulaşılan Colombia plajına bedava ulaşmak da...
Hayal adası
St. Barth’s, dünyanın tüm nimetlerine sahip dünyadan uzak bir hayal adası gibi. Yanınıza tek almanız gereken yüksek limitli kredi kartınız. Bu kartla üstü açık bir mini kiralayabilir, radyosunda adada yayın yapan 3 müzik kanalından birini açıp Moet Chandon’ların su gibi aktığı Nikki restoranında uzun bir öğleden sonrası yemeğinde ıstakozlu spagettinizi, yan masalarla kim daha zengin yarıştırarak yiyebilirsiniz. Etrafta o kadar çok zengin insan var ki bir süre sonra gündüz partilerinde eğlence olsun diye onlarca şampanya açtırıp birbirinin üzerine döken şuursuz insanların ne iş yaptıklarını, nereli olduklarını ya da hayatlarını hayal etmekte bile zorlanıyorsunuz. Hatların karıştığı anlar da oluyor. Nikki Beach’te ardı ardına 4 şampanya açtıran 30 yaşlarındaki genci biz Rus mafyasının lideri olarak hayal edip hakkında hikâyeler uydururken ertesi gün gittiğimiz bir restoranın garsonu olarak karşımıza çıktığında şaşkınlığımızı görmeliydiniz. Bedava hayat dersi fena mı?
Mister No’nun yeri
Hani çocukluğumuzun Mister No çizgi romanları vardır ya St. Barth’s Havaalanı’nı ilk gördüğümde aklıma Mr. No’nun da bu adada yaşamış olabileceği geldi. Bir tepenin eteğinde dikey ve sadece birkaç yüz metrelik havaalanı denizde bitiyor. Tek pervaneli pırpır uçak kalktı kalktı, yoksa Allah rahmet eylesin. Bu yüzden gece uçuşu yok zaten.
St. Barth’s’e gidince dünyanın zenginlerinin neden bu adayı tercih ettiğini çok daha iyi anlıyorsunuz. Bakımlı yolları, bozulmayan mükemmel bir doğal güzelliği, dünya mutfağından her lezzeti bulabileceğiniz restoranlarıyla insana “Paranın gözü kör olsun” dedirten bir hayal adası...
Çıplaklar plajı
Adaya pahalı dedik diye hemen gözünüz korkmasın. Ulaşım masraflarını ‘mil’lerle halledebilirseniz Türkbükü gibi yerlerin üçte bir fiyatına mütevazı otellerde orta sınıf bir tatil de mümkün. Adanın yarısından fazlası sahillere dokunulmamış. Tek bir binayı bırakın, şemsiye bile yok. Üstlerinde giyecek hiçbir şeyleri olmayan çırılçıplak insanlar gördük desem inanır mısınız! Hemen inanmayın canım nude plajlar da var. Bildiğiniz çıplaklar plajı...
Adanın en güzel yanı sabahları okuduğunuz fotokopi ile çoğaltılan St Barth’s’ta yayımlanan 4 sayfalık gazete. Bakmayın gazete dediğime, daha çok ilkokul gazete kollarında hazırlanan siyah-beyaz bir ilan broşürünün arasına sıkıştırılmış dünyada ne olup bittiğine dair birkaç paragraf yazı olan, gazetecik. Dünya yıkılsa ilanların arasında belki yer bulur belki yer bulmaz!
Küçük bir yat
Biz gittiğimizde en az 50 metre uzunluğunda 4 katlı olan Abromovitz’in küçük(!) yatı St. Barth’s’a girememiş, limanın önüne demirlemişti. Arkasındaki denizaltıya benzeyen tekneyi ise okuduğum denizcilik dergilerinde gördüğümü hatırlıyordum ama sahibinin kim olduğunu bir türlü çıkaramadım. Nitekim adada kaldığımız günlerin birinde bizdeki motor turlarının benzeri günü birlik katamaran turuna katılıp denize çıktığımızda etrafta bu teknelerin çok daha lükslerini görüp şaşırdım. Dünya zenginliğinin bir teşhir fuarı gibiydi. Pek çoğumuzun filmlerde görebildiği bir stil ve şaşaa dünyası bu adada günlük hayatın sıradan bir parçası olarak yaşanıyor.
Cüneyt ÖZDEMİR / RADİKAL