28 Kas 2015 10:02
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 18:12
Cüneyt Özdemir Cumhuriyet için yazdı: Dündar'ı tutuklamak gazeteciliği tutuklamaktır!
Kimi zaman uzaklaştık, kimi zaman birbirimize kızdık ama her her zaman gazeteciliğimize saygıyı, birbirimize sevgiyi elden bırakmadık.
Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül'ün "casusluk" suçlaması ile tutuklanıp, Silivri cezaevine gönderilmesi sonrasında, Dündar'ın sadece meslektaşı değil, uzun yıllar beraber çalıştığı Cüneyt Özdemir, Cumhuriyet'e özel bir yazı kaleme aldı.
Yazısında "Can Dündar’ı ‘gazetecilik’ suçuyla tutuklamak aslında Türkiye’de bizzat gazeteciliği tutuklamaktır." diyen Özdemir, bakın neler yazdı:
"Normal şartlarda bir meslektaşımızın gazeteciliğini anmak, hatırlatmak, hatta övmek için ölmesi beklenir. Gelin görün ki eğer olağanüstü şartların hâkim olduğu bir ülkede yaşıyorsanız gazetecilerin sadece gazeteci olduklarını söylemeniz için ölmelerini değil cezaevine atılmalarını bekliyorsunuz.
Türkiye’de hangi görüşten olursa olsun, düşündüğünü özgürce söylediği için cezaevine girmeyen ‘aydın’ kimse yoktur. Bu nerede ise Türkiye’de ‘aydın’ olarak anılmanın yazılı olmayan kuralı haline gelmiştir. Görünen o ki bu geleneğin son kurbanları Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara temsilcisi Erdem Gül oldu. Erdem Gül ile yollarımız hiç kesişmedi ancak bugün ‘terörist’ ya da ‘casus’ suçlamalarına maruz kalan Can Dündar ile mesleğe ilk başladığım günden bu yana tanışıyorum. Yıllarca aynı ofiste aynı programlarda çalıştık. Ardından farklı kanallarda farklı gazetelerde hemen hemen aynı tarz programlar ile birbirimizle yarıştık.
Kimi zaman uzaklaştık, kimi zaman birbirimize kızdık ama her her zaman gazeteciliğimize saygıyı, birbirimize sevgiyi elden bırakmadık.
Bu tanıklığa dayanarak şunu söylemeliyim ki Can Dündar Türkiye’nin tanıdığı en üretken gazetecilerin başında gelir. Televizyon gazeteciliği bizim meslekte akıp giden zamana benzer. Her akşam ekrandasınızdır ancak geriye ün veya şöhretten başka bir şey kalmaz. Oysa Can Dündar tıpkı Mehmet Ali Birand gibi televizyon gazeteciliğine hapis kalmak yerine kendini her daim gazeteci olarak konumlandırmış ve birikimini belgeseller, kitaplar ve köşeyazıları ile sonraki kuşaklara adeta bir referans olarak bırakmayı şimdiden başarmıştır. Yaptığı belgeseller kimi zaman büyük alkış almış, kimi zaman da aynı kitleler tarafından yerden yere vurulmuş olsa da Can her daim kamuoyunun nabzını tutan işlere imza atmayı başarmıştır.
1992 yılında Can Dündar ile ilk tanıştığımda Bülent Çaplı ve Mehmet Ali Birand ile Demirkırat belgeselini tamamlamak üzereydi. Ardından 12 Mart belgeseli geldi. Sonrasında Birand ile yollarını ayırdılar ancak Can Dündar Gölgeler ve Aynalar gibi siyasi ve popüler kültür alanında portre belgesellere imza atmaya devam etti. (Nitekim Coşkun Aral ve Nebil Özgentürk ile hazırladıkları Biz Kültür Yolcuları adlı belgesel halen yayımlanmaya devam ediyor.) Can, Türkiye’nin görsel tarihini televizyon ekranlarında nakış gibi dokuyarak yazdı.
Bunun dışında benim sayabildiğim 37 kitabı yayımlanmış. Azı yok fazlası vardır. Bugün Can Dündar’ın gazeteciliğini eleştiren ve Can Dündar’ı itibarsızlaştırmaya çalışan isimlerin tamamını toplayıp ürettikleri eserleri bir araya getirseniz, Can’ın tek başına ürettiklerine yaklaşamadıklarını görürsünüz.
Can Dündar yıllardır milyonların gözü önünde hayatını sürdüren bir isim. İşte böyle bir gazeteci, mesleğinin 30. yılında yaptığı bir haberden dolayı bir anda kendisini casus ve terör örgütü mensubu suçlaması ile Silivri Cezaevi’nde buluveriyor. Yapılan haber “doğru muydu, yanlış mıydı, yapılmalı mı, yapılmamalı mı” tartışması etik olarak elbette yapılabilir. Yapılmalıdır da…
Gelin görün ki Can Dündar gibi bir ana akım medya mensubunun yaptığı bir haber nedeni ile casus ve terör örgütü mensubu ilan edilmesi hiçbir mantığa ve vicdana sığmaz. Böylesine absürt bir iddia geçtim hukuku hayatın normal akışına da uygun değildir.
Elbette gazeteciler dokunulmaz değildir ancak gazetecilik de suç değildir.
Böyle bir yazıyı son olarak odatv soruşturmasında tutuklanan gazeteci meslektaşlarımın ardından yazmıştım. Yazıyı bitirirken “Belki bu meslektaşlarımızın suçlarının gazetecilik olmadığına öyle ya da böyle Türk kamuoyunu ikna edebilirsiniz ancak dünyayı ikna edemezsiniz” demiştim. Gördük ki edemediler.
Omuz omuza gazetecilik yaptığım, mesleğin yüzakı ve Türkiye’nin vicdanı sayılabilecek Can Dündar ve Erdem Gül’den şimdi bir terörist ya da casus yaratmaya çalışıyorlar.
Bu mümkün değil.
Başaramazlar.
Can Dündar’ı ‘gazetecilik’ suçuyla tutuklamak aslında Türkiye’de bizzat gazeteciliği tutuklamaktır.
Yazısında "Can Dündar’ı ‘gazetecilik’ suçuyla tutuklamak aslında Türkiye’de bizzat gazeteciliği tutuklamaktır." diyen Özdemir, bakın neler yazdı:
"Normal şartlarda bir meslektaşımızın gazeteciliğini anmak, hatırlatmak, hatta övmek için ölmesi beklenir. Gelin görün ki eğer olağanüstü şartların hâkim olduğu bir ülkede yaşıyorsanız gazetecilerin sadece gazeteci olduklarını söylemeniz için ölmelerini değil cezaevine atılmalarını bekliyorsunuz.
Türkiye’de hangi görüşten olursa olsun, düşündüğünü özgürce söylediği için cezaevine girmeyen ‘aydın’ kimse yoktur. Bu nerede ise Türkiye’de ‘aydın’ olarak anılmanın yazılı olmayan kuralı haline gelmiştir. Görünen o ki bu geleneğin son kurbanları Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara temsilcisi Erdem Gül oldu. Erdem Gül ile yollarımız hiç kesişmedi ancak bugün ‘terörist’ ya da ‘casus’ suçlamalarına maruz kalan Can Dündar ile mesleğe ilk başladığım günden bu yana tanışıyorum. Yıllarca aynı ofiste aynı programlarda çalıştık. Ardından farklı kanallarda farklı gazetelerde hemen hemen aynı tarz programlar ile birbirimizle yarıştık.
Kimi zaman uzaklaştık, kimi zaman birbirimize kızdık ama her her zaman gazeteciliğimize saygıyı, birbirimize sevgiyi elden bırakmadık.
Bu tanıklığa dayanarak şunu söylemeliyim ki Can Dündar Türkiye’nin tanıdığı en üretken gazetecilerin başında gelir. Televizyon gazeteciliği bizim meslekte akıp giden zamana benzer. Her akşam ekrandasınızdır ancak geriye ün veya şöhretten başka bir şey kalmaz. Oysa Can Dündar tıpkı Mehmet Ali Birand gibi televizyon gazeteciliğine hapis kalmak yerine kendini her daim gazeteci olarak konumlandırmış ve birikimini belgeseller, kitaplar ve köşeyazıları ile sonraki kuşaklara adeta bir referans olarak bırakmayı şimdiden başarmıştır. Yaptığı belgeseller kimi zaman büyük alkış almış, kimi zaman da aynı kitleler tarafından yerden yere vurulmuş olsa da Can her daim kamuoyunun nabzını tutan işlere imza atmayı başarmıştır.
1992 yılında Can Dündar ile ilk tanıştığımda Bülent Çaplı ve Mehmet Ali Birand ile Demirkırat belgeselini tamamlamak üzereydi. Ardından 12 Mart belgeseli geldi. Sonrasında Birand ile yollarını ayırdılar ancak Can Dündar Gölgeler ve Aynalar gibi siyasi ve popüler kültür alanında portre belgesellere imza atmaya devam etti. (Nitekim Coşkun Aral ve Nebil Özgentürk ile hazırladıkları Biz Kültür Yolcuları adlı belgesel halen yayımlanmaya devam ediyor.) Can, Türkiye’nin görsel tarihini televizyon ekranlarında nakış gibi dokuyarak yazdı.
Bunun dışında benim sayabildiğim 37 kitabı yayımlanmış. Azı yok fazlası vardır. Bugün Can Dündar’ın gazeteciliğini eleştiren ve Can Dündar’ı itibarsızlaştırmaya çalışan isimlerin tamamını toplayıp ürettikleri eserleri bir araya getirseniz, Can’ın tek başına ürettiklerine yaklaşamadıklarını görürsünüz.
Can Dündar yıllardır milyonların gözü önünde hayatını sürdüren bir isim. İşte böyle bir gazeteci, mesleğinin 30. yılında yaptığı bir haberden dolayı bir anda kendisini casus ve terör örgütü mensubu suçlaması ile Silivri Cezaevi’nde buluveriyor. Yapılan haber “doğru muydu, yanlış mıydı, yapılmalı mı, yapılmamalı mı” tartışması etik olarak elbette yapılabilir. Yapılmalıdır da…
Gelin görün ki Can Dündar gibi bir ana akım medya mensubunun yaptığı bir haber nedeni ile casus ve terör örgütü mensubu ilan edilmesi hiçbir mantığa ve vicdana sığmaz. Böylesine absürt bir iddia geçtim hukuku hayatın normal akışına da uygun değildir.
Elbette gazeteciler dokunulmaz değildir ancak gazetecilik de suç değildir.
Böyle bir yazıyı son olarak odatv soruşturmasında tutuklanan gazeteci meslektaşlarımın ardından yazmıştım. Yazıyı bitirirken “Belki bu meslektaşlarımızın suçlarının gazetecilik olmadığına öyle ya da böyle Türk kamuoyunu ikna edebilirsiniz ancak dünyayı ikna edemezsiniz” demiştim. Gördük ki edemediler.
Omuz omuza gazetecilik yaptığım, mesleğin yüzakı ve Türkiye’nin vicdanı sayılabilecek Can Dündar ve Erdem Gül’den şimdi bir terörist ya da casus yaratmaya çalışıyorlar.
Bu mümkün değil.
Başaramazlar.
Can Dündar’ı ‘gazetecilik’ suçuyla tutuklamak aslında Türkiye’de bizzat gazeteciliği tutuklamaktır.