Cumhuriyet'ten yeni yazı dizisi: Şimdi söz sırası bizde!..
Cumhuriyet'in yönetici ve yazarlarına yönelik olarak düzenlenen operasyona ilişkin gazetede yeni bir yazı dizisi yayımlanmaya başlandı.
Kemal Göktaş, Canan Coşkun, Alican Uludağ ve Sinan Tartanoğlu'nun
imzalarıyla yayımlanan dizide, gazetenin 13 yazar ve yöneticisinin
tutuklanmasıyla sona eren süreç anlatıldı.
"Şimdi söz sırası bizde" ifadesiyle duyurulan yazı dizisinde,
gözaltı işlemlerinden 156 gün sonra iddianame hazırlandığı
hatırlatıldı; "Aylar sonra ortaya çıkan iddianamede laiklik,
demokrasi gibi Cumhuriyet değerlerini savunan gazetemiz ve
arkadaşlarımız, dinci bir örgüte yardım etmekle suçlandı! Savcı,
haberleri ve köşe yazılarını ‘delil’ olarak sundu" dendi.
Yazı dizisinin "Kes yapıştır hukuksuzluk" başlığıyla yayımlanan
birinci bölümü şöyle:
Yaklaşık 7 ay önce FETÖ sanığı bir savcı tarafından Cumhuriyet’i
susturma operasyonunun düğmesine basıldı. Gazetemizin 13 yönetici
ve yazarı, ‘kaçma şüphesi’, ‘delilleri karartma’ gibi gerekçelerle
ve ‘kes yapıştır’ kararlarla cezaevinde tutuluyor. Aylar sonra
ortaya çıkan iddianamede laiklik, demokrasi gibi Cumhuriyet
değerlerini savunan gazetemiz ve arkadaşlarımız, dinci bir örgüte
yardım etmekle suçlandı! Savcı, haberleri ve köşe yazılarını
‘delil’ olarak sundu.
Savcı konuştu, yargıç mührü bastı, “Cumhuriyet’in yönetici ve
yazarlarının evlerinde arama yapın, kendilerini de gözaltına alıp
nezarethaneye tıkın” dedi.
31 Ekim 2016 sabahı savcı buyruğu, yargıç kararı uygulandı...
Savcı konuştu, “Cumhuriyet’in yazar ve yöneticilerini tutuklayın”
dedi. Yargıç mührü bastı. Tutuklandılar.
156 gün geçti ve savcı nihayet ve bir kez daha konuştu,
iddianamesini açıkladı.
Mahkeme iddianameyi kabul etti ve duruşma için tam üç ay sonraya
gün verdi: 24 Temmuz 2017.
Savcı tutuklamaya, yargıç mühür basmaya doymadı. Şu anda 13
arkadaşımız Silivri’de tutuklu. Kimisi üç kişi, kimileri tek
başlarına ve mutlak bir yalıtılmışlıkla Silivri’de
tutuluyorlar.
93 yıllık Cumhuriyet’i kuşatma, susturma operasyonunda savcı
konuştu, savcıya tanıklık edenler konuştu, AKP medyası
konuştu...
Kapsamlı bir dosya ile başvurulan Anayasa Mahkemesi’nden (AYM)
bugüne kadar ciddiye alınabilecek bir adım gelmedi. Yani savcı
konuştu, tanıklar konuştu, AKP medyası konuştu. AYM ise
konuşmadı.
İddianame ekleri başta olmak üzere dosyalar aylar sonra nihayet
elimize geçti.
Şimdi söz sırası bizde, Cumhuriyet’te...
***
Bugünden itibaren “Cumhuriyet’i susturma operasyonu dosyası”nı
açıyoruz.
Yani dizi boyunca Cumhuriyet’e, onun yönetici ve yazarlarına
yöneltilen yalanlardan, iftiralardan, kanıtsız iddialardan,
mesleğimizin yüz karası medya tetikçilerinin yazıp çizdiklerinden,
MASAK yakıştırmalarından, By- Lock zırvalarından oluşan suçlamaları
temelsizliğini açığa çıkaracak, bizi suçlayanlara hak ettikleri
cevapları vereceğiz.
Kısaca söyleyelim: Bizi suçlayanları suçlayacağız. Suçlarını
günışığına taşıyacağız.
Yani işimizi yapmaya ara vermeden, hız kesmeden devam edeceğiz.
İşimiz gazeteciliktir...
Kumpas böyle başladı
Gazetemizin yayın politikasını hedef alan soruşturma kapsamında 31
Ekim 2016 sabahı Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Sabuncu,
yazarlarımız Aydın Engin, Hikmet Çetinkaya ve Hakan Kara, Kitap Eki
yönetmenimiz Turhan Günay, okur temsilcimiz Güray Öz, avukatımız
Bülent Utku, muhasebe müdürümüz Günseli Özaltay ve eski çalışanımız
Bülent Yener, evlerinden gözaltına alındı. Hakkında gözaltı kararı
olduğunu öğrenen çizerimiz Musa Kart, yazarımız Kadri Gürsel,
avukatımız Mustafa Kemal Güngör ve yöneticimiz Önder Çelik de kendi
istekleri ile Emniyet’e gitti.
5 günlük gözaltının ardından Murat Sabuncu, Turhan Günay, Bülent
Utku, Güray Öz, Hakan Kara, Musa Kart, Kadri Gürsel, Mustafa Kemal
Güngör ve Önder Çelik, haber ve köşe yazılarımız gerekçe
gösterilerek İstanbul 9. Sulh Ceza Yargıcı Mustafa Çakar tarafından
‘kaçma şüphesi olduğu gerekçesiyle’ tutuklandı. Hakkında yakalama
kararı çıkarıldıktan sonra Türkiye’ye dönen İcra Kurulu Başkanımız
Akın Atalay da 12 Kasım 2016’da yine aynı gerekçelerle, aynı yargıç
tarafından kaçma şüphesi uyandırdığı iddiasıyla tutuklandı.
Yargıç Çakar, aralarında takipsizlikle sonuçlanan veya yargılaması
süren haberler ve köşe yazılarını tutuklama kararına gerekçe yaptı.
Gözaltı sürecinde soruşturmayı başlatan savcı Murat İnam’ın FETÖ
davasında sanık olduğu ve bir ağırlaştırılmış müebbet, bir müebbet
ve ek olarak 67 yıl 3 aya kadar hapsinin istendiği ortaya çıktı.
Savcı Murat İnam, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na şikâyet
edildi ancak soruşturmadan alınmadı.
Biliyordu, kaçmadı
Ardından 29 Aralık 2016’da muhabirimiz Ahmet Şık, haberleri ve
Twitter paylaşımları gerekçe gösterilerek gözaltına alındı.
Soruşturmayı başlatan savcı Fahrettin Kemal Yerli, Şık’a Sabah
muhabiri Nazif Karaman’ın kendisiyle ilgili yazdığı yalan haberi
soru olarak yöneltti. İstanbul 8. Sulh Ceza Yargıcı Atila Öztürk,
hükümetin sonradan Fethullah Gülen cemaatinin kumpası olduğunu
kabul ettiği Oda TV davasında 1 yıl cezaevinde kalan Şık’ı
“FETÖ/PDY ve PKK/KCK propagandası” yaptığı iddiasıyla tutukladı.
Yargıç, tutuklanmadan önce verdiği röportajda “Beni
tutuklayacaklar” diyerek kaçıp saklanmayan Şık’ın da kaçma şüphesi
uyandırdığını öne sürdü.
Savcılık, operasyondan sonra 156 gün boyunca iddianame hazırlamadı.
Bu nedenle 11 arkadaşımızın aylık tutukluluk incelemelerini yapan
sulh ceza hâkimlikleri ya tutuklama kararını kopyaladı ya da “kaçma
şüphesi, delillerin toplanmamış olması” gibi soyut yasa maddelerini
sıraladı. Bunlara yapılan itirazlara ilişkin kararlar da yine
birbirinin kopyasıydı.
İddianame 5 ay sonra
Savcı İnam’ın başlattığı soruşturma sonucunda aylardır beklenen
iddianame 4 Nisan’da tamamlandı. Başsavcı İrfan Fidan’ın çalışma
talimatıyla görevini değiştirmesi nedeniyle iddianame İnam’ın
değil, Basın Suçları Soruşturma Bürosu Başsavcı Vekili Mehmet Akif
Ekinci ve savcı Yasemin Baba’nın imzasıyla çıktı. Tutuklamaların 5
ay sonrasında hazırlanan iddianamenin neredeyse tamamını haberler
ve Twitter paylaşımları oluşturdu. Soruşturma aşamasında avukatlara
verilmeyerek yandaş kurumlara verilen dosya evrakları gibi
iddianame de ilk önce Sabah gazetesine servis edildi. Bu metin
üzerinde pek çok haber ve yorum çıktıktan sonra savcılar İstanbul
27. Ağır Ceza Mahkemesi’ne üzerinde düzeltme ve değişiklikler
yaptıkları başka bir iddianame metni gönderdi.
İddianamede, yazar ve yöneticilerimizin, “silahlı terör örgütlerine
üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme, hizmet nedeniyle güveni
kötüye kullanma” iddialarıyla cezalandırılmaları istendi. Gazetenin
yayın politikasının, son üç yıllık dönemde, özellikle de 15 Temmuz
darbe teşebbüsü sonrasında, 90 yıllık geçmişinin ve kuruluş
felsefesinin tam aksi yönde değişime uğradığı öne sürüldü.
Gazetenin, yıkıcı ve bölücü manipülasyonlara yönelik haberlere imza
attığı, terör örgütleri liderlerinin ve yöneticilerinin şiddet
çağrısı yapan açıklamalarına yer verdiği, terör örgütlerini
“sevimli ve meşru” gösterdiği, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni
uluslararası terör örgütleri ile irtibatlandırdığı, adeta terör
örgütleri tarafından “ele geçirildiği” yönünde okur şikâyetleri
olduğu iddia edildi.
Gazetecilik suçu!
İddianamede, yönetici ve yazarlarımızın, ByLock programını kullanan
şüphelilerle çok sayıda bağlantı kurdukları da öne sürüldü.
Savcılar, gazetecilerin, gazetecilik mesleği gereği kurdukları
ilişkileri suç bağlantısı olarak göstermeye çalıştığı gibi,
görüşmelerin hayatın olağan akışına uygun olmadığı gerekçesine
sığındı. FETÖ ve PKK propagandası yaptığı iddiasıyla tutuklanan
Ahmet Şık’a ise iddianamede DHKP-C ve PKK suçlaması yöneltildi.
Böylece tutuklama gerekçesi yapılan FETÖ propagandası suçlamasına
gerçekte savcıların bile inanmadığı ortaya çıktı.
Kaza haberinin tweetinden tutuklama
Gazetemizin internet sitesi, trafik kazası geçirerek yaşamını
yitiren Başsavcı Mustafa Alper’in ölümüne ilişkin haberi, “İlk FETÖ
iddianamesini hazırlayan Başsavcı Mustafa Alper’i kamyon biçti”
tweeti’yle duyurmuştu. 55 saniye içinde silinerek düzeltilen bu
tweet’i Sabah gazetesi ve ATV hedef tahtasına oturttu.
Bu hedef göstermelerin ardından Basın Suçları Soruşturma Bürosu
savcılarından olan aynı zamanda 12 tutuklu Cumhuriyetçi ile ilgili
soruşturmayı yürüten Yasemin Baba, cumhuriyet.com.tr Genel Yayın
Yönetmeni Oğuz Güven hakkında soruşturma başlattı.
Savcı Baba’nın bu aşamadan sonra soruşturmayı devrettiği aynı büro
savcılarından Celal Sarıdere 4 günlük gözaltının ardından 15
Mayıs’ta ifadesini aldığı Güven’i örgüt propagandası yaptığı
iddiasıyla tutuklamaya sevk etti.
Sosyal medyadaki rekabet ve hız faktörü nedeniyle bu şekilde
paylaşımda bulunulduğunu ve 55 saniye sonra düzeltildiğini söyleyen
Güven, İstanbul 2. Sulh Ceza Yargıcı Akın Gürlek’in kararıyla
tutuklandı. Gürlek kararında, “Söz konusu tweet ile FETÖ
soruşturması dosyalarında görev yapan savcıların akıbetinin bu
olacağının gösterildiğini” iddia etti.
Oğuz Güven’in tutuklanmasıyla birlikte cezaevindeki
Cumhuriyetçilerin sayısı 13’e yükseldi.
Savcıya gidecekken evi basıldı tutuklandı
İddianamenin hazırlanmasının ardından gazetemize yönelik
tutuklamalar sürdü. İddianameyi hazırlayan savcılardan Yasemin
Baba’nın talimatıyla 5 Nisan’da gazetemizin ulaştırma çalışanı
Yavuz Yakışkan, 6 Nisan’da da muhasebe servisi çalışanımız Emre
İper gözaltına alındı.
Savcı Baba, 2016’da başlatılan bir soruşturma kapsamında gözaltına
alınana dek ifadeye çağırmadığı İper’in ByLock kullanıcısı olduğunu
iddia ederek tutuklanmasını talep etti.
ByLock iddiası
İper, ByLock iddiasıyla ilgili, “Cumhuriyet gazetesi iddianamesini
okuduğum sırada ismimin baş harflerinin kısaltılarak cep telefonu
numaramın bir kısmının belirtildiğini görünce arkadaşım olan avukat
Tora Pekin’e giderek durumu anlattım. Cep telefonumun imajı alındı.
Ertesi gün avukata vekâlet verip savcılığa başvuracak iken o gece
evime baskın yapıldı” sözlerine rağmen kaçma şüphesiyle
tutuklandı.
Tutuklamaya Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire
Başkanlığı’nın (KOM) 3 satırlık bilgi notu dayanak yapıldı. İper’in
tutuklanmadan önce alınan cep telefonunun yedeklemesi soruşturma
dosyasında olmasına ve İper ısrarla talep etmesine karşın savcılık,
cep telefonu ile ilgili bugüne kadar rapor aldırmadı.
Gerekçe yok
Bunun üzerine gazetemizin avukatları tarafından yeminli adli
bilirkişiden uzman mütalaası alındı. İper’in telefonunda ByLock
programının hiçbir zaman kurulmadığı ve buna ilişkin hiçbir iz
bulunmadığının vurgulandığı raporla tutukluluğa itiraz edildi,
ancak itiraz İstanbul 13. Sulh Ceza Yargıcı Utku Ercan tarafından
gerekçesiz bir biçimde reddedildi.
Fıkra gibi
Telefona 12 gün bakılmadı
Ulaştırma servisi çalışanımız Yavuz Yakışkan, 14 gün gözaltında
kaldı. 14 günün sonunda gerçekleşen Emniyet ifadesi sırasında
Yakışkan’a FETÖ soruşturması kapsamında tutuklanan M.Y. isimli
İçişleri Bakanlığı hukuk müşaviri ile kendisinin, oğlunun ve eşinin
777 kez telefonla görüştüğü suçlaması yöneltildi.
Söz konusu kişi ile aile fertlerinin de bu kadar çok sayıda irtibat
kurmuş olması karşısında avukatlarımız bu kişinin tanıdık biri olma
ihtimalini göz önünde bulundurarak, Yakışkan’ın oğluna M.Y.’ye ait
olduğu belirtilen telefon numarasını sordu.
Belirtilen telefon numarası Yakışkan’ın oğlunun telefonunda
arkadaşının numarası olarak kayıtlıydı. Emniyetin araştırma gereği
duymadığı durum gerçekte şöyleydi: Telefon numarası oğlunun
arkadaşına aitti. Ancak suçladığı şekilde değil, İstanbul’da esnaf
olan ve farklı bir M.Y.’ye aitti. Polis telefon numaralarını
karşılaştırma gereği duymadan Yakışkan’ı 14 gün gözaltında tuttu.
Bu gerçeğin savcılığa bildirilmesi nedeniyle Yakışkan serbest
bırakıldı. Ancak yine de yurtdışına çıkışı yasaklandı.