Cumhuriyet'in tepe ismi Medyaradar'a konuştu: Biz onların canını onlar da bizim Can'ımızı yaktı!
Cumhuriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Medyaradar’ın usta röportajcısı Alev Gürsoy Cimin’e konuştu. Hem yaşadıkları son süreci hem de Cumhuriyet Gazetesi’ni anlatan Atalay’ın sözleri çok ses getirecek.
Gazetecilikte, öyle anlar vardır ki; bazen sadece yaşarsın, ya da
yaşayarak öğrenirsin… Oku; bu yüreğe dokunanı ey sevgili
okur…
Bundan birkaç yıl
öncesi;
Haber merkezinin gündem toplantılarından biriydi. Can Dündar’ın
birkaç masa ötesinde oturuyordum. Biz bir ekiptik… Haber
toplantısında herkes bir şeyler söylüyor ve öneriyor ama ilginç bir
haber, bir türlü çıkmıyordu. Canlı Gaste toplantıları her zaman
hararetli ve heyecanlı geçerdi. Toplantılarda hep çok konuşurdum
ama Yavuz Oğhan tarafından iğnelenmekten de çekinirdim açıkçası.
Çünkü iyi haberciydi ve her şeyi çok irdelerdi ve ben nedense beni
bir türlü sevmediğini düşünürdüm… Tabii dünyalar iyisi ve şefkatini
bir an olsun bizden eksik etmeyen Tahir Özyurtseven’in motivasyonu
her şeyi unuttururdu…
Haber toplantımızı yaptığımız işte o gün, tele kulak skandalı
patlamıştı; maşallah dinlenmeyen kimse kalmamıştı; ülkecek
dinleniyorduk birileri tarafından… Dinlemeler üzerine konuşurken
farklı bir haber önerim olacak demiştim. Can Dündar’la göz göze
geldik o an. İlk o sordu nedir önerin diye? MHP bu yasadışı
dinlemeler ve izlemelerin en büyük kurbanı değil miydi? Kaset
mağduru o eski MHP’lilerle konuşmak ve geçmişe dönmek iyi olur
demiştim. Hiç kimse değil ama o koca masada beni bir tek Can Dündar
anlamış ve “Derhal yapalım, şahane ” demişti. Herkeste dalga geçer
gibi bir yüz ifadesi ama onlar konuşmaz ki edası baş göstermişti.
Ama Can Dündar bana inanıyordu, çok heyecanlanmış, adeta haberin
kokusunu almıştı, “Sen yaparsın” bunu demişti. Evet, o gün 2 saat
içerisinde soluğu Ankara’da aldım. İkna da etmiştim hiç konuşmayan
o eski mağdur vekilleri. İhsan Barutçu ve birkaç isimle yaptığım
olay röportaj Canlı Gaste’de geniş bir şekilde yer buldu, Can
Dündar haber sonrası soluğu yanımda aldı ve beni yürekten kutladı.
Böyle kibar, böyle emeğe saygılı ve gerçek haberden heyecan duyan
bir adamdı o.
Evet ben onu çok sevdim, onunla çalışmak güzeldi. Ne zaman aklıma
Can Dündar gelse, hep bu olayı düşünür onun o habercilik heyecanını
hatırlarım. Kendisine çok kızdığım da oldu ama ben aşkı onun
şiirleriyle öğrendim…
Şimdi tel örgüler, duvarlar ve betonlarla baş başa… Dilerim bu
hazin durum çabuk son bulur… Özgürlük güzel şey! Kimse bundan
mahrum olmasın…
Gelelim bugünkü röportaj konuğuma. Onu medya dünyası yakından
tanıyor. O, Cumhuriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Akın
Atalay…
Akın Bey, her türlü zor soruya açıktı, sakin ve ılımlı tavrını hiç
kaybetmedi, sorularıma asla tepki göstermedi, bilakis “Siz
gazetecisiniz, aklınızda ne varsa sorun” dedi. Böyle adamlar benim
için her zaman kıymetlidir. Dünya görüşü, ilkeleri, dini, ırkı ne
olursa olsun çok değerlidir.
Akın Bey’le hem Can Dündarlı süreci, hem casusluk iddialarını, hem
de Cumhuriyet’in son dönemde çok tartışılan yayın politikasını
konuştuk.
Gazete cemaatleşti mi? Cemaatle bu yakınlık niye? Kemalist çizgiden
uzaklaşıldı mı? HDP’ye yakınlık söz konusu mu? ‘Yetmez ama
evetçiler’ neden bu gazeteye katıldı? Gazetenin eski yazarlarının
tepkisinde haklı mı?
Cumhuriyet’in arkasındaki gizli güç kim?
İşte bu zor sorularının hepsi bugün yanıtını buldu…
Bugün günlerden Cumhuriyet, Can ve gazetecilik… Sizlere güneşli
güzel günler diliyor ve hep özgür kalın temennisinde bulunuyorum…
Sevgiyle kalın…
RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
TWİTTER: gazetecialev
Mail: [email protected]
Fotoğraflar: Emrah Yeşilduman
“KENDİ OKURUMUZ BİLE BUNU
YAPARSA”
Geçmiş olsun diyerek başlamak istiyorum. Siz
“Gazetecilikten içerideler” diyorsunuz, bir kesim de hainlikten ve
devletin gizli bilgilerini ifşa etmekten içerideler diyor,
Can Dündar ve Erdem Gül neden içeride, bu sorunun cevabı var mı
sizde?
Bence sorunun gerçek cevabı aslında yine sorunun içerisinde. Evet,
tam anlamıyla “gazetecilikten” içerideler. Bugünler geçtiğinde,
bunun hukukla ilgisi olmadığını herkes görecek ve bu kara olay bir
utanç olarak tarihe geçecek. Cumhuriyet Gazetesi ve Can Dündar
bugünkü iktidarın hiç de hoşlanmadığı eleştirel bir gazetecilik
yapıyordu, işte bunu sindiremediler. Biliyorsunuz Charlie Hebdo
olayında da biz bunu yaşadık, adeta canımıza kastedilmek istendi.
İfade özgürlüğü ve dayanışma adına bir yayın faaliyetinde
bulunmuştuk ama o süreçte de yine bir türlü kendimizi anlatamadık.
Evet, işte o günlerde de yine Cumhurbaşkanı ve Başbakan tarafından
büyük tepki görmüştük. Biz bu tepkilere, bu haksızlıklara
aslında alıştık. Her kesimden tepki görüyoruz ve çok ilginçtir
bazen kendi okurlarımızdan bile tepki görebiliyoruz yaptığımız
habercilikle.
“GAZETECİLİKTE TABU
OLAMAZ”
O zaman biraz da kendinizi mi sorgulamanız gerekiyor bu
aşamada?
Biz şuna inanıyoruz gazetecilik yapmak inanç meselesi değil,
gazetecilikte tabu olmaması gerekiyor. Kimi zaman yaptığınız
habercilik sizin kendi okur profilinizi bile rahatsız edebilir ama
bu da önemli değil çünkü gerçek haber neyse onu yapmak zorundayız.
Biz inandığımız değerlere sahip çıktık, başka bir şey yapmadık.
17-25 Aralık sürecinde de vatandaşın haber alma özgürlüğüne sahip
çıktık ve olup biten her şeyi verdik, haberi saklamadık. Bunu
yaparken de kimsenin özel hayatına yönelik bir itibar suikastı
yapmadık. Öyle bir siyasi iklim oluştu ki, kimse eleştiriye
tahammül edemiyor artık bu ülkede.
“GAZETECİLİK CASUSLUK
DEĞİLDİR”
Çok ağır bir itham ama sormazsam da olmaz. Casusluk
deniliyor bu son olay için. Casusluk mu yaptınız?
Bizim bildiğimiz casusluk bir ülke lehine bir başka ülke ile
anlaşarak kendi devletinizin sır sayılan belgelerini oraya
aktarmaktır. Haberciliğin casuslukla ilgisi olmaz, dünyada böyle
bir casusluk örneği de yok. Kimi yarım akıllıların verdiği Snowden
ve Assange örneği var. Bunu bizimle karşılaştırıyorlar ama onlar
gazeteci değil ki! Bunların verdiği bilgileri de dünyada birçok
gazete yayınladı. Şimdi o gazeteler casus mu oldu ya da casusluğa
aracılık mı etti? Hiçbiri hakkında da daha tek bir soruşturma
açıldığını duymadık. Devletin sır saydığı bilgileri sızdıran kendi
ajanları ya da memurları varsa devlet onlar hakkında kanunlara göre
takip yapar, soruşturma başlatır ama gazetecinin görevi haber
yapmaktır. Haberciliği casuslukla özdeştirdiğiniz zaman dünyada
gazetecilik diye bir şey kalmaz, yapılamaz.
“BEDEL ÖDEYECEĞİMİZİ BİLE BİLE
YAPTIK”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı süreçte çok kızdırdınız. “Onu öyle
bırakmam, bedelini ödeyecek” dedi. Şu an bedel mi
ödeniyor?
Bedelin en büyüğü hem de. Ama biliyorduk bunu… Çok da sürpriz
olmadı. Biz hala haberciliğin gereğini yerine getirdiğimizi
düşünüyoruz. Ortada devlet sırrı ve yalan haber diye bir şey yok,
sadece ortaya çıkmasından rahatsız olunan gerçekler var.
“BİZ ONLARIN CANINI ONLAR DA BİZİM
CAN’IMIZI YAKTI”
Ama böyle bir haberciliğin de bir bedelinin olabileceğini
herhalde biliyordunuz?
Hiç kuşkusuz. Bunun nasıl bir sona yol açacağını yayınlamadan önce
biliyorduk. Bu haberi değerlendirirken, 29 Mayıs öncesi dedik ki;
“Bu çok canlarını yakacak, bu devletin yalanını ortaya çıkaran bir
haber ve bu nedenle peşimize düşerler”. Can Dündar arkadaşımız da
“Bu olay büyük bir haber, bir şeylerden korkup bu haberi yapmazsam
mesleğime ihanet etmiş olurum ve mesleği bırakmak zorunda kalırım”
dedi. Ve bunu yayınladık… Can, aslında haberciliğin gereğini yaptı,
onurlu davrandı. Dünyanın neresinde olursanız olun bu olay gerçek
bir haber…
“ONLAR YAZDIYSA
DOĞRUDUR”
Sizden önce aynı haberi Aydınlık Gazetesi de yapmıştı ama
sizin gördüğünüz tepkiyi görmediler neden?
Sadece Aydınlık değil ki bu olay 2014’te her yerde naklen
yayınlandı. Devletin iki kuvveti Jandarma ile MİT birbirine girdi.
Bütün sosyal medya yıkıldı ama gelin görün ki bunu Cumhuriyet
yayınlayınca etkinliği çok daha fazla oldu. Neden? Çünkü Cumhuriyet
92 yıllık bir çınar ve çok büyük saygınlığı var. ‘O yazıyorsa
gerçektir’ anlayışı hâkim ve ‘Cumhuriyet yazdıysa doğrudur’ bakış
açısını kimse değiştiremez. Biz de okurlarımızı yanıltmamak için
çok büyük bir özen içerisinde habercilik yapıyoruz. Masa başında
habercilik yapmıyoruz, yapan olursa da bu gazetede yaşama şansı
yok. Bize göre gerçek halkın yararınadır ve gerçekleri öğrenme
hakkı bizim tek ölçümüz.
“BUGÜN OLSA YİNE
YAPARIZ”
Hiç kendinizi sorguladınız mı, o haberi yayınlamak
konusunda. Bugün olsa yine gazeteye basar mıydınız?
Cumhuriyet Gazetesi bugün de olsa bunu yine yayınlardı. Haber
gerçekse hiçbir güç bunu yasadışı yollar olmadığı sürece
engelleyemez.
“CAN ÇEKİŞE ÇEKİŞE GERÇEK HABERCİLİK
YAPIYORUZ”
Can Dündar ve Erdem Gül şu an cezaevinde. Size de
özellikle iktidar kanadından çok büyük bir tepki var. Şu an ne gibi
zorluklar yaşıyorsunuz?
Bakın bir gazetenin hem genel yayın yönetmeni hem de Ankara
temsilcisi aynı anda tutuklanıyor, bu dünyanın hiçbir yerinde yok.
Bir gazeteye bundan daha büyük zarar veremezsiniz. Şu an
yaşadıklarımız elbette çok zor ama biz bunları uzun zamandır
yaşıyoruz, yeni değil ki. Siyasi ve ekonomik baskılar altında can
çekişe çekişe gerçek habercilik yapmaya çalışıyoruz.
Cumhuriyet’teki gazeteci arkadaşlarımız çok büyük fedakârlık
göstererek şu an çalışıyor ve mesleklerine sahip çıkıyorlar. Bu
siyasi iktidar çok güçlü ve iktidarın sürekli hedefindeki bir yayın
kuruluşuna reklam verenler de çekiniyor, doğal olarak ve fiili bir
ambargo oluşuyor. Haberlerle ilgili de bir dolu baskı görüyor ama
aldırış etmeden ulaştığımız her haberi süzgeçten geçiriyoruz,
doğruysa eğilmeden, bükülmeden onu okurla buluşturuyoruz.
“ZOR BİR SÜREÇ”
Bu olaydan sonra yayın politikanızda biraz olsun esneme
oldu mu? Yani demem o ki güvercin tedirginliğinde bir habercilik
baş gösterdi mi?
Asla. Çok rahat söylüyorum yayın politikamızda hiçbir değişiklik,
hiçbir esneme olmadı, olmayacak da. Şunu da söyleyeyim insanların
korkmaması mümkün değil. Çünkü sürekli hedef halinde yaşıyorsunuz,
sürekli güvenlik altında yaşıyorsunuz. Zor bir süreç ama eminim ki
bunu da atlatacağız. Neler atlatmadı ki bu gazete?
Avukatları olduğunuz için en iyi siz bilirsiniz, cezaevi
koşulları nasıl?
Türkiye’de hiçbir zaman iyi olmadı. İnsan haklarına uygun olmayan
bir tecrit politikası var. Sürekli bir hücrenin içinde teksiniz ve
bu insanlık dışı. Bunlar bir de tutuklu, hükümlü bile değil.
Suçluluğu kesinleşmemiş insanları siz insanlık dışı koşullarda
peşin peşin cezalandırıyorsunuz.
“CEMAATİN EN BÜYÜK DÜŞMANI
CUMHURİYET’Tİ”
Süreçte Cumhuriyet bir konuda çok tartışıldı. Fikren,
zikren, bedenen kıyasıya karşı olduğunuz bir güç vardı, o da
cemaat. Ama son dönemde isminiz birlikte o kadar sık anıldı ki
neredeyse yol arkadaşı gibi gösterildiniz. Cemaatle bu yakınlık
niye?
Öyle bir yakınlık yok. Cemaatin daha düne kadar güçlü olduğu o
süreçte en büyük hedefi, en büyük düşmanı Cumhuriyet’ti. Cemaat ile
Cumhuriyet’in siyasi olarak bir araya gelmesi söz konusu olmaz.
“CEMAAT İLE HİÇ BİR İŞİMİZ
OLMAZ”
Peki, sizi bir araya getiren ne oldu, iktidar karşıtlığı mı
yoksa?
Ama bizi bir araya getiren bir şey yok ki. Biz bir arada falan
değiliz. Bunlar deli saçması. Bizim cemaat ile hiçbir işimiz olmaz.
Onlarla birlikte anılmak bizim tercihimiz değil ki.
“PARALEL YAPININ EN BÜYÜK KARŞITI İKTİDAR
DEĞİL, BİZDİK”
Neden o zaman ‘Cumhuriyet, cemaat gazetesi oldu’
deniliyor?
Cumhuriyet 17-25 Aralık olaylarına şöyle baktı. Evet, 17-25 Aralık
olayları cemaatin devlet içine sızmış hali ama yapılan ve ortaya
çıkan da suçlar var. Görmezden gelinemez. Bu yapıyı her zaman dile
getirdik, kıyasıya karşı çıktık ama iktidar onlarla kol kolaydı,
yol arkadaşlarıydı. Hem de bu çok uzun süre önce olan bir şey
değil, daha düne kadar aynı yoldan yürüyorlardı. İşbirliği
içindelerdi ve bu yapının en büyük karşıtı da bizdik biz. Onlar
değil!
“CEMAAT KARŞITIYIZ”
Hala cemaat karşıtı mısınız?
Elbette hala öyleyiz. Hiç kuşku duyulmasın bundan, biz netiz… Tek
kol kola olduğumuz bir yapı var, o da okurumuz.
Yani son süreçte Cumhuriyet Gazetesi cemaate teslim olmadı
mı?
Asla. Hiç böyle bir şey yok. Adımdan nasıl eminsem bundan da öyle
emin konuşuyorum.
“CUMHURİYET’İN ARKASINDAKİ GERÇEK
FİNANSÖRÜ…”
Sizi Cemaatin finanse ettiğini söylüyorlar
ama!
Bu da çok komik bir iddia, hesaplarımız gayet açık. Öncesini
bıraktık şu son iki yıla bir bakalım, cemaate yakın şirketlerden
bize nasıl bir reklam gelmiş, nasıl girdiler yapılmış bir görelim.
Bizim cemaatle hiçbir işimiz olmaz. Bizi de kimsenin finanse ettiği
falan yok. Reklamlarımız olmasa canımız çıkar. Cumhuriyet olarak
işimiz artık daha da zorlaştı; daha çok baskı, tehdit, hapis ve
ceza tehdidi, mali ambargo altında gazetecilik yapmak durumundayız.
Cumhuriyet Gazetesi‘nin gelirlerinin %65-70’ini bayii’den gazete
satış geliri, %30-35’ini reklam/ilan gelirleri oluşturduğu için bir
başka deyişle sırtımızı ekonomik bakımdan esas olarak kendi
okurumuza yasladığımızdan, kimseye bağımlı olmadan, biat etmeden,
gerçeği eğip bükmeden, kendi yayın ilkelerimiz doğrultusunda
cesaretle gazetecilik yapabiliyoruz. Mali külfeti, büyük ölçüde
okurlar, cezai ve siyasi külfeti gazeteciler karşılayarak,
okurlarımızla büyük bir dayanışma içinde gazeteyi yayınlamaya devam
ediyoruz, edeceğiz. Bu nedenle, gerçekleri öğrenmek için bayiden
her gün Cumhuriyet Gazetesi almayı unutmayın. Bu vesileyle bazı
tetikçilerin, Cumhuriyet’in arkasındaki gerçek finansörü de
öğrenmiş olduklarını umuyoruz…
“BİZE CEMAATÇİ DİYECEKLER DİYE HABERDEN Mİ
KAÇSAYDIK?”
Son dönemde cemaatten gelen haberlerle beslendiğiniz de
iddia ediliyor. Mesela ‘Tape gazeteciliği yapıyor’ bunlar
deniyor?
Bakın o tapeler bizden çok çok önce olmadı mı? Bizden önce sosyal
medyadan zaten dinledi, herkes her şeyi. Bu nasıl bir komedidir ki
bize tape gazeteciliği suçlaması yöneltiliyor? Ortada haber değeri
olan bir şey varsa ve tüm Türkiye bunu biliyorsa “Aman bize tape
gazeteciliği yapıyor bunlar” diyecekler diye haberi mi görmezden
gelecektik. Bu tapeleri bilmeyen yok ki, ilk biz yayınlamış da
değiliz. Bize cemaatçi diyecekler diye haberden mi kaçsaydık?
Yaftalamak kolay… Biz asla özel hayata ilişkin kimsenin tapesini
yayınlamadık ama içinde suç ve toplumu ilgilendiren bir yayın varsa
gazeteci de bunu kullanır. Bunların hukuken delil olup olmaması
mahkemeleri ve hukuk alanını ilgilendirir. Gazetecilik alanına
gelince ve ortada bir kamu yararı varsa; bu usulsüz dinlenmiş ya da
hukuka uygunmuş, değilmiş diye bakamazsınız. O tapelere dayanarak
kimseyi de mahkûm edemezsiniz, o mahkemelerin işi. Bizim işimiz
yargılamak ve hüküm vermek değil, haber yapmak. Gerçekse bu ve kamu
yararı varsa bunu yayınlarsınız ama dediğim gibi bunu ilk
yayınlayan biz değildik.
Finansınızı az önce açıkladınız ama gazetede para işleri
sizden soruluyor ve ben aklımdaki bir soruyu da hemen araya
sıkıştırmak istiyorum. gazetenin arkasındaki sermayenin
cemaate yakın olduğu bilinen Kaynak Holding ve Kayserili bir
işadamı olduğu da söyleniyor. Bu doğru mu?
Bunu az önce de söyledim, bizim hesaplarımız gayet açık ve net. Ben
kendim baktım ve bizzat inceledim, tüm gazetelerle de
karşılaştırdım ve son iki yılda bize bu bahsi geçen şirketlerden
gelen para yok ama NTY diye bir yerden sadece 5 Bin TL reklam
girdisi olmuş son iki yılda. Bu şirketlerle başka da hiçbir
ilişkimiz olmamış. O zaman Star ve Yenişafak gibi gazetelere bir
baksınlar, hepsini incelesinler, kimseyle bir ilişkimiz yok. Ben bu
iddialara kızmaktan ziyade artık gülüyorum…
“CEMAATLE DÜNYAYA BAKIŞIMIZ VE DURUŞUMUZ
ÖRTÜŞMÜYOR”
Yani siz özetle diyorsunuz ki, Cumhuriyet cemaatin Truva
atı değil, öyle mi?
En büyük yalanı ne kadar tekrarlarsanız tutturmaya çalışırsınız ama
bu asla tutmaz, boşuna heveslenmesinler. İktidar ve cemaat kol kola
deyince buna herkes inanırdı ama Cumhuriyet ve cemaat kol kola
derseniz buna kargalar bile güler. Bizim cemaatle bir kez dünyaya
bakışımız ve durduğumuz yer asla örtüşmüyor. Cumhuriyet’i cemaat
ile yan yana anmak bile bize en büyük hakaret. Ama şunu hep
söyledik “Eğer bir gün mahkemeye biri düşerse ve o kişi haksızlığa
uğrarsa; biz onun görüşüne, durduğu yere, dünyaya bakışına bakmayız
ve deriz ki bu hukuksuz.” Ha şunu da söyleyeyim yarın iktidarın
başına gelse aynı hukuksuzluklar biz onların da yanında dururuz.
Tekrar söylüyorum, iktidar ile cemaat kol kola oldu, işbirliği
yaptı ama Cumhuriyet ile bu birliktelik hiçbir zaman olmadı,
olmayacak da.
“GAZETECİ HERKESLE
GÖRÜŞÜR”
Ama şu da var Akın Bey, Can Dündar’ın, paralelci olduğu
iddia edilen emniyetçi Nazmi Ardıç'la görüntülenmesi ardından da 17
Aralık Savcısı Celal Kara ile röportaj yapması bu iddiaları
kuvvetlendirdi. Ve kafaları da karıştırdı, buna ne
dersiniz?
Gazeteci herkesle görüntülenebilir ve haber değeri gördüğü herkesle
röportaj yapabilir. Can Dündar o kişi ile gizli kapaklı bir buluşma
yapmadı ki, görüştü ve hemen ardından bunu yazı dizisi yaptı,
köşesine taşıdı. Süreçte bu tam anlamıyla haberdi. Sen gazeteciyi
biriyle görüntülendiği için yaftalayamazsın. Bu iktidar yıllarca bu
kişilerle kol kola değil miydi?
“CEMAATİN DEĞİL, MAĞDURİYETİN
YANINDAYIZ”
Kayyum'un atanmasının ardından ilk Can Dündar, destek için
Koza İpek grubundaydı, Can Dündar tutuklandı, cemaate yakın birçok
gazeteci ve yazar destek için Cumhuriyet önündeydi. Oysa Can Dündar
ve gazetesi, önceleri Cemaat'le ve Cemaat'in yazarlarıyla sürekli
davalık oluyordu. Şimdi ne oldu da en zor günlerde birbirilerini
sahiplendiler. İktidar karşıtlığı bu iki kutbu birleştirmiş durumda
mı?
Bakın hayat sizi bazen sizin iradeniz ve tercihinizle olmayan
yerlere sürükleyebilir. Bazen hiç ummadığınız anda, ummadığınız
kişilerle aynı mağduriyette buluşursunuz, işte bu da öyle bir şey.
Zaten iktidar bizim cemaatle ya da cemaatin bizimle yakın
ilişkideymişiz gibi görünmemizi sağlamak için ayrı bir çaba sarf
ediyor. Peki, soruyorum size, ortada büyük bir haksızlık varken,
birçok insan mağdur edilmişken, biz onlarla anılacağız diye korkup
bu haksızlıklara karşı durmayalım mı? Tamam, haksızlık var ama biz
susalım çünkü onlar cemaat, aman adımız kötüye çıkar mı diyelim?
Biz doğru bir yerde duruyoruz. Dedim ya bugün cemaat, biz, yarın
iktidar mağdur olur ve biz o gün de mağdur olan o iktidara da
kollarımızı açarız. Biz bir haksızlığa uğradığımızda bize desteğe
gelen insanların dinini, milletini, ırkını ya da bağlı olduğu
değerleri mi sorgulayacağız, bu nasıl bir ayıptır?
“HINCAL ULUÇ’A KIZMIYORUM
ÇÜNKÜ…”
Akın Bey, Süreçte siz de çok sert tepkiler gördünüz, Sabah
Gazetesi Yazarı Hıncal Uluç, “İcra Kurulu Başkanı şapkanızı
çıkarın. "Avukat" cübbenizi giyin ve iki meslektaşımın "Tutuksuz
Yargılanmaları" için elinizden geleni yapın” diye seslendi. Çok da
sert sözler söyledi. Bu eleştiriyi hak ediyor musunuz
siz?
Evet okudum. Hıncal Uluç ağır bir dil kullanmış ama çok daha ağır
bir dil de kullanabilirdi. Hiç kızmadım, etkilenmedim de. Çünkü bir
iş yapıyorsanız ve onun doğru olduğuna inanıyorsanız sonuna kadar
gidersiniz. Tüm eleştirilere de açıksınızdır. Hıncal Bey acaba
kendini hangi konularda sorgulamış ve eleştirmiş çok merak
ediyorum.
“DESTAN DA YAZSAK SONUÇ DEĞİŞMEYECEKTİ,
TUTUKLANACAĞIMIZI BİLİYORDUK”
Hıncal Bey, Can Dündar’a itiraz dilekçesinde sadece 3 cümle
yazan avukatlarını azletmesini de teklif etti. Yani sizden
bahsediyordu yine. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Hıncal Bey, oradaki ince ironiyi anlamamış. Biz Türkiye’de Sulh
Ceza Hâkimliklerinin mekanizma olarak, kurumsal olarak, yargı
kurumları olduğuna ve orada adalet dağıttıklarına inanmıyoruz.
Çünkü herkes de biliyor ki; cemaat ile mücadele etmek için eski
özel yetkili mahkemeleri kaldırdılar ve bunların yerine kurdukları
bu sulh mahkemelerinde fiilen insanları mahkûm ettirmek istediler.
Yani bu, sırf insanları cezalandırmak için oluşturdukları hukuksuz
bir yapıydı. Neden üç cümlelik bir itirazdı onu da söyleyeyim.
Neyin ne olduğunu, o mahkemelerin de ne olduğunu çok iyi bildiğimiz
için bunu kamuoyuna da anlatmak istedik. Biz orada açıkça şunu
dedik; “Biz buradan adalet beklemiyoruz.” Ne yazarsak yazalım,
destan da yazsak sonuç değişmeyecekti. Bizim de müvekkilimizin de
beklediği buydu. Biz zaten daha oraya giderken tutuklanacağını
biliyorduk. Çünkü bu iş hukuk işi değil.
“HERKES BİLİYOR AMA KORKTUĞU İÇİN
SÖYLEYEMİYOR”
Hukuk işi değil de ne işi?
Bir muktedirin bundan altı ay önce söylediği “Bedelini ağır
ödeyeceksin” sözlerinin gereğinin yerine getirilmesiydi. Bunu
herkes biliyor ama kimse korkudan dile getiremiyor. Suskun, sessiz
bir toplum haline getirmek istiyorlar herkesi.
“HİÇBİR GÜÇ ODAĞINA SIRTIMIZI
DAYAMIYORUZ”
Biraz da Cumhuriyet Gazetesi’ni konuşalım.
Çünkü Cumhuriyet Can Dündar sonrası ve yeni
ekiple oldukça tartışıldı, Cumhuriyet, Cumhuriyet olmaktan çıktı
diyenler var. Cumhuriyet özünden çıktı mı sahiden?
Bakın Cumhuriyet’in bir Anayasası var. Bu gazetenin sahibi
Cumhuriyet Vakfı adı altında bir vakıf. Hiç bir ekonomik, siyasi
güç odağına sırtını dayamayan bir gazete burası ve diğer
gazetelerden çok farklı bir yapısı var. Bu gazetenin bütün
gelirlerinin yüzde 65 yüzde 70’i okurlarından elde ettiği satış
geliri. Bu ona büyük bir özgürlük alanı sağlıyor. Sırtımızı hiçbir
güç odağına dayamayınca da işte böyle rahat habercilik yapıyoruz.
MİT TIR’ları da bunun bir örneği. Biz Anayasamızın gereği neyse onu
yerine getiriyoruz.
Yani yeni ekiple birlikte gazetede hiçbir değişlik olmadı
mı?
Asla. Habercilik yapıyorduk, yine habercilik yapmaya devam
ettik.
Mesela sizin gazetenin yapısına ve okur kitlesine çok da
hitap etmeyen yazarları aldınız. Gazetede ‘Yetmez ama Evetçi’ bir
yazar akımı başladı. Bu da tepki gördü…
Ben buna katılmıyorum. Kalemi güçlü olan kim varsa bizim ailemize
dâhil oldu. Eleştiri her zaman olur, kimseyi yüzde yüz memnun
edemezsin. Sonsuz memnuniyet diye bir şey yok. En iyisini bile
yapsanız birileri çıkar yine beğenmez. Biz eleştiriye
saygılıyız.
“O ELEŞTİRİLERE DUYARLI OLSAYDIK, RESMİ GAZETE GİBİ
ÇIKARDIK”
Özellikle ulusalcı bir kanattan ve hatta kendi eski
yazarlarınızdan tepki gördünüz. Hatta eleştirileri bir tık ileri
götürüp, bunlar İyice Kürt gazetesi oldu diyenler de oldu son
dönemde.
Bakın toplumda çok büyük kamplaşmaların olduğu belli dönemlerde
insanlar farklı sesler duymaya tahammül edemezler. Cumhuriyet’e
Kürt gazetesi diyorlar, HDP’nin sesi, CHP’nin sesi diyorlar,
ardından cemaatin gazetesi diyorlar, demedikleri bir casusluk
kalmıştı şimdi onu da diyorlar… Demedikleri kalmadı ki! Eğer biz bu
saçma eleştirilere fazlası ile duyarlı olsaydık ya gazetemizi hiç
basamazdık ya da Resmi Gazete gibi çıkardık. Hâlbuki bu gazeteyi
alan insanların da Güneydoğu’da neler oluyor, orada insanlar neden
öldürülüyor, bunları Cumhuriyet’in gözünden okuma hakları var.
İstenilen orada hiçbir şey olmuyormuş gibi göstermemiz ya da
Doğu’yu Güneydoğu’yu hiç görmememiz ise bunu ben kabul etmiyorum.
Böyle gazetecilik mi olur? O zaman havuz medyasını okuyacaklar.
“ONLAR İSTİYOR Kİ TEK BİR MİSYONUMUZ
OLSUN”
Bu eski Türkiye yeni Türkiye, eski Cumhuriyet yeni
Cumhuriyet gibi bir açılım mı?
Adına açılım demeyelim, açılım dersek yanlış bir yere gider.
Biliyorsunuz açılımlar çok da istikrarlı olmuyor bu ülkede. Bakın
onlar istiyor ki Cumhuriyet’in belli bir misyonu olsun, bu misyon
dar ve belli bir kesimi hedefleyen, o kesimin görmek istediği ve
onların asla görmek istemediği ve antipati duyduğu şeylere
gözlerini kapatsın. Böyle bir şey olamaz. Biz bildiğimizi okumaya
devam edeceğiz. Birkaç tepki yüzünden gazetecilikten ödün
verilmez.
“GAZETE İÇİN YANLIŞ TERCİH DEĞİLDİ, BİZ
ONUNLA ‘CAN’LANDIK”
Zor bir soru soracağım size. Can Dündar gazete için yanlış
bir tercih miydi. Demem o ki bu tercih gazetenin Cumhuriyet
rejimine zarar verdi mi?
Can Dündar bu gazete için çok doğru bir tercihti. Bu sadece benim
fikrim değil, tüm gazete yönetimi de böyle düşünüyor, gazete
çalışanları da. Okurların da bundan çok farklı düşündüğünü
zannetmiyorum. Can Dündarlı geçen şu 10 aylık sürece baktığımızda
bunun ne kadar doğru bir tercih olduğunu gördük. Can’la canlandık
biz.
“CUMHURİYET’İN ÇİZGİSİNDE HİÇ BİR SAPMA
YOK”
Rahmetli İlhan Selçuk’un ölümünün ardından Genel Yayın
Yönetmeliği’ne atanan İbrahim Yıldız, gazetenin Kemalist yayın
politikasını sürdürmüştü. Cumhuriyet okurunun istediği de buydu.
Ama kendisi gitti, Utku Çakırözer kısa sürdü ve Can Dündar ile
ekibi geldi. Ama ne olduysa bu süreçten sonra olmuş ve gazetenin
tirajı 50 binlerden 28 binlere inmiş, bu doğru mu?
Ben 92 yılından beri bu gazetedeyim ve bunun uzun bir süresi
yöneticilikle geçti. Haftanın beş günü İlhan Bey’le 20 yıl boyunca
her gün birlikteydim. O günden bugüne bu gazetenin çizgisinde
hiçbir sapma yoktur. Gerisi dedikodudur… Tiraj konusuna gelecek
olursak benim bulunduğum bu 23 yıllık süreçte Cumhuriyet hiçbir
zaman 30 binin altına inmedi.
“TİRAJIMIZ DÜŞMEDİ”
Yani yeni yönetim ve kadroya yeni yazarların katılması
gazetenin “Kemalist” çizgisinden uzaklaştığı iddiasındaki
okurlarının da tepkisiyle karşılanmadı ve okurların tavrı tiraj
sonuçlarıyla ortaya çıkmadı mı. Bu çok kez dillendirildi, okur
tirajla cezalandırıyor denildi?
Bakın gazeteyi yaralamaya çalışıyorlar. Sürekli dedikodu
üretiyorlar. Cumhuriyet’in 20 yıllık tirajına bakarsanız bu tiraj
hiç değişmedi. Can’dan öncesi ve sonrasına bakarsanız hiçbir düşüş
yoktur. Cemaat diye bir şey yok, değerlerimizden ödün verme yok,
HDP’ye ya da CHP’ye yakınlık yok. Biz Cumhuriyetiz. Bunun
bilincindeyiz.
“CEMAATTEKİ O İSİMLER DE MUTLAKA
YARGILANMALI”
Cemaat yapısına karşı olduğunuzu zaten röportaj boyu
anlatmıştınız…
Ben 2007 yılında başlayan o süreçte de avukat olarak tüm resmi,
boylu boyuna gördüm, bugün boş boş konuşan bir çok insandan, buna
hükümet de dahil ne gibi hukuksuzluklar yaptığına şahit oldum. Ben
sadece onların hukuka uygun bir şekilde yargılanmasını savunuyorum,
yargılama adil olmalı. Bir dönem cemaat ile hükümetin işbirliği
yaptığı gibi hukuk dışı değil, bu algı değişmeli ama mutlaka
yargılanmalılar. Daha çoğu işledikleri suçtan sorgulanmadılar bile.
Yani sadece hükümete dokundukları suçtan soruşturmaya uğruyorlar.
Hâlbuki yaptıkları hukuksuzluk, mağdur ettikleri insanlar o kadar
çoktu ki. Bunu topluca cemaatteki tüm insanlara mal edemem ama
burada bir suç işlendiği zaman Cumhuriyet diyemeyeceğimiz gibi
bütün cemaat diyemezsiniz. Suçların ve cezaların şahsilik prensibi
diye bir şey vardır. Oğlunun işlediği suçlardan dolayı anne babayı
mahkûm edemezsiniz. Cemaat adına suç işleyen bir yapı varsa ki
vardı, emniyetten, yargıdan ben bunu beş duyum ile gördüm, ben
bunlar yargılanmalı diyorum. Ama bunu cemaat diye genelleyip
yaklaşmak hukuki bir davranış değil. Siyasi olarak cemaatin durduğu
noktayı eleştirebilirsiniz. Cemaat yapısına en uzak biziz. Onların
anlayışına, siyasi görüşüne, özgürlük anlayışları ile hiçbir
yakınlığımız yok. Veli Küçükler bu gazetenin temsil ettiği
değerlere en uzak isimlerdi ve bizim gözümüzde Hrant Dink’in
katledilmesinde siyasi sorumluğu bulunan isimlerdi. O süreçte çok
büyük haksızlıklar yaptılar ama onlar haksızlığa uğradıklarında
2007-2010 yıllarında onlara yapılan hukuksuzluğu da dile getirdik
biz. Hiç farkı yok.
“HDP’YE SEMPATİ DUYMAMIZ MÜMKÜN DEĞİL ÇÜNKÜ…”
Eski bir TKP’liymişsiniz ve Hasip Kaplan’nın da yakın
arkadaşıymışsınız, var mı HDP’ye yakınlık, sempati?
Valla ben eski TKP denilen yapıya üye olmadım, olsam şerefle de
söylerdim. Zaten yaş itibarıyla üye olmam mümkün değildi ama o
çevreden çok arkadaşım vardı. O gençlik dönemimde İGD’ye sempati
duyan bir insandım, o çevrenin içinde yetiştim. Ama bunlar 30 yıl
öncesinin yapıları. 30 yıl öncesi ile bugünü mahkûm etmeyi
anlamıyorum. Gelelim HDP sorunuza, HDP’ye yakınlık duyuyor muyum?
Hayır, HDP’ye bir yakınlık duymuyorum. Hele bulunduğum konumda asla
böyle bir şey söz konusu olamaz. Hiçbir partiye yakın olamam.
Ayrıca iktidar partisi dâhil hiçbir partiye de düşmanlık güdemem.
Biz sadece haber olarak bakarız partilere. Benim kişisel dünya
görüşüm vardır, o çerçevede gider oyumu kullanırım ama bu CHP’ye
olur, HDP’ye olur AKP’ye olur benim bileceğim iştir, kimseyi
ilgilendirmez ama gazetecilik yaparken asla şuna yakınlık duyup,
şunu kayırmak diye bir şey olamaz. Biz insan hakları, özgürlük,
demokrasi çevresinde bu gazetenin çizgisi doğrultusunda habercilik
yaparız. Her partiyi de gerektiğinde överiz gerektiğinde
eleştiririz. Bundan ayrı hiçbir istisna yoktur Cumhuriyet’te.
Cumhuriyetçi, Cumhuriyet’in geleneklerinden,
politikasından, laiklikten, Atatürkçü çizgiden uzaklaştınız
mı?
Asla, bu mümkün mü? Bizim bir kez sorumlu olduğumuz bir Anayasamız
var…
Bir Kürt akımı başladı mı?
Hayır. Bir Kürt akımı diye bir şey yok. Sorunun kendisi bile
bölücü, ayrıştırıcı…
“EN ESASLI ELEŞTİRİYİ ONLAR
YAPIYOR”
Yazar kadrosundaki son isimlere bakınca öyle
görünüyor…
Hayır. Cumhuriyet’te yazan isimleri kastediyorsanız dikkatli
bir gözle okuduğunda HDP’ye, Kürt hareketine en esaslı eleştiriyi
onların yaptığını görürsünüz.
“BALBAY SİYASETE GİRDİĞİ İÇİN YOLLARIMIZI
AYIRDIK”
Mine Kırıkkanat’ın çok sert açıklamaları, Bedri Baykam ve
Mustafa Balbay’ın gönderilişi ve eski yazarlarınızın çok sert
tepkileri… Buna ne diyeceksiniz?
Bize her yazarımız eleştirilerini dile getirebilir. Bu da bizim
demokratik yapımız. Onları saldırı diye nitelemiyoruz,
eleştiri diye niteliyoruz. Bazen katıldığımız oluyor bazen
katılmadığımız eleştiriler oluyor. Bazen bizim de şikâyetçi
olduğumuz şeyler oluyor, her yazarımız eleştirebilir. Mustafa
Balbay bu gazeteden atılmadı. Mustafa Balbay politikaya girdi,
aktif bir siyasetçi oldu. Bu gazetede politikaya giren kişi aktif
görevlerini bırakır. Bu uzun yıllardır böyle. Fakat Balbay’ın
istisnai bir durumu vardı, milletvekili bile seçildiğinde
cezaevinde tutukluydu. Ve bu istisnai durum karşısında biz de bir
istisnai karar aldık. Çünkü sesini duyurabileceği başka bir yer
yoktu milletvekili olmasına rağmen. Köşesi vardı istisnai bir durum
olarak bunu ortadan kaldırdık sadece. Çünkü o durum bitti
artık.
“KENDİSİNE FAZLA MİSYON
BİÇİYOR”
Can Dündar’ı Bedri Baykam mı getirdi?
Böyle bir durum söz konusu değil. O sadece Bedri Bey’in kendisine
fazla misyon biçmesinden kaynaklanan bir durum.
“O KONUDA TARAF
TUTMUYORUZ”
Mustafa Balbay’ın Genel Başkan Adaylığını destekliyor
musunuz?
Biz Cumhuriyet gazetesi olarak CHP’de çıkan tüm genel başkan
adayları arasında taraf tutmuyoruz.
Ara Güler’e biraz haksızlık yaptınız sanki?
Hemen özür diledik.
“CUMHURİYET GAZETESİ DE KUSURSUZ BİR
GAZETE DEĞİLDİR”
Fotoğraf sanatçısı herkesi çekebilir. Her durumda muhalif
olmak sanırım en büyük kayıp?
Gazetemizin birinci sayfasından özür diledik, gerekçelerini de
söyledik. Açık açık hatalı olduğumuzu da kabul ettik. Bunun doğru
bir yöntem olduğunu düşünüyoruz. Gazeteler saat ile zamanla yaşayan
bir yayındır. Yüzlerce haber içerisinden haber seçiyorsunuz,
binlerce haber yayınlıyorsunuz. Zamanla yarışıyorsunuz. O
süreçte hatalarımız olmuştur. Cumhuriyet Gazetesi de kusursuz bir
gazete değildir. 91 yıllık geçmişinde bir dolu hatalar yapmıştır. O
hatalarda bizim hatalarımızdır. O hatalar da olacak. Ama özür
dilemesini de becermeye çalışacağız.
MİT TIR'ları hata mıydı?
Asla değildi.
“CAN DÜNDAR, ATATÜRK’Ü DEĞERSİZLEŞTİRMEDİ,
AKSİNE… ”
Can Dündar, çektiği Mustafa belgeseli ile hiçbir tarafa
yaranamadı. Ulusalcılar ve Atatürkçüler çok tepkiliydi, o
tepkileri de bugün de devam ediyor. Ve cezaevi sürecinde de bu
kesim Can Dündar'ı sahiplenmedi sanki, siz bu duruma katılıyor
musunuz?
Ben bu duruma katılmıyorum. Can Dündar Atatürk’ü küçük düşürmek
insanların gözünde değersizleştirmek için böyle bir belgesel
çekmedi. Aksine Atatürk’ü tabu olmaktan çıkarıp, onu da insan
olarak hepimiz gibi bütün yönleriyle yansıtmak istedi. Kimisi
bundan rahatsız olmak istedi. Bence de normal bir durumdur. Atatürk
bir tabu olmaktan çıkarılmalı, hepimiz gibi Atatürk de bir
insandır. Ancak bu ülke için gelmiş geçmiş en büyük hizmeti
yapmıştır. En büyük devrimci insan Atatürk’tür.
Cemaatten para aldığı iddia edilen belgesel var. Said-i
Nursi belgeseli o da çok konuşuldu. Bu konuda ne
düşünüyorsunuz?
Bu söylentiler çok saçma sapan iddialardır. Yarın daha neler
duyacağız. Eğer bir bulguya bir bilgiye dayanmıyorsa sadece soyut
laf olarak söyleniyorsa duymazlıktan gelip geçiyoruz. Bunlarla
ilgilenecek kadar zamanımız yok. Türkiye kaynıyor, çok büyük
sıkıntılar içerisindeyiz. İnsanlar ölüyor, savaş yaşanıyor. Biz
böyle anlamsız iddiaları cevap vererek zamanımızı geçirmek
istemiyoruz.
Burası Can Bey’in odası galiba? Bu odaya her girdiğinizde
ne düşünüyorsunuz?
Bu odayı sessiz sakin, ölü bir oda olarak bırakmıyoruz.
Konuklarımızı burada ağırlıyoruz. Bu durumun Can Dündar’a da iyi
geleceğini düşünüyoruz. Yaşayan bir oda olarak tutuyoruz.
Umut nöbetleri ne âlemde? Nedim Şener’e göre mundar
olmuş?
Umut nöbetleri bizim dışımızda gerçekleşen bir olay biliyorsunuz.
Cumhuriyet gazetesinin organize ettiği, talep ettiği düzenlediği
bir şey değildir. Bildiğimiz kadarıyla Basın Konseyi düzenliyordu.
Dışarıdan farklı insanlar da katılıyormuş. O bizim inisiyatifimizde
bir durum değil, bilemeyiz.
“ONLAR GAZETECİLİK
YAPMIYOR”
Medyanın size yönelik tepkisini nasıl buluyorsunuz?
Özellikle havuz diye tabir edilen iktidara yakın medya organlarının
tutumunu?
Onların şu anda isminin gazete, yaptıkları işin resmi adının
gazetecilik olduğunu düşünüyoruz. Onlar şu anda gazetecilik
yapmıyorlar. Sadece adı gazete denilen kurumlardan bize belden
aşağı ve gazeteciliğin gereğini yaptığımız için yöneltilen
eleştiriler kendileri açısından dramatik bir durumdur. Umarım bir
an önce gerçek gazetecilik yapmaya başlarlar.
Bir de Cem Küçük var. Sizde çok büyük tepki
göstermiştiniz?
Biz sahibi kimse çıksın ortaya dedik. Hala sahibi ortalara çıkmadı,
biz sahibi olan o kişiyle muhatap oluruz. Cem Küçük diye bir
derdimiz yok.
“İÇERİYE KOYAN SİYASİ İRADE YİNE ONLARI
İÇERİDEN ÇIKARACAKTIR”
Can Dündar ve Erdem Gül ne zaman serbest bırakılacak? Var
mı böyle bir umudunuz?
Umudumuz tabii ki var. Can ve Erdem’in tutuklanmasının siyasi bir
irade sonucu olduğunu herkes biliyor. Bu nedenle giderek bu durum
yaygınlaşınca bu selin önünde kimse duramaz. Onları oraya içeriye
koyan siyasi irade yine onları içeriden çıkaracaktır.
Düşündüğünüz belli bir süre var mı?
Bu insanların sahiplenmesine bağlıdır. İnsanlar Can ve Erdem’i bu
şekilde sahiplenmeye devam ederlerse içeride fazla tutamazlar.
“TÜRKİYE DE GAZETECİLİK MESLEĞİ
TUTUKLU”
Beklediğiniz sahiplenme var mı?
Var. Biz içeride de dışarıda da bu işin yayıldığını ve insanların
böylesi bir tutuklamadan çok rahatsız olduğunu biliyoruz. Şu anda
sembol olarak ikisi yatsa da içeride aslında Türkiye de gazetecilik
mesleğinin tutuklu olduğunu herkesin gördüğünü düşünüyoruz. Bu
sürdürülebilir bir durum değildir.
Çok teşekkür ediyorum. Dilerim en kısa sürede üzerinizdeki
kara bulutlar kalkar ve ey özgürlük şarkıları söylersiniz hep
birlikte…