08 Nis 2009 14:05 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 13:38

CUMHURİYET'İN SANSÜRLEDİĞİ HANGİ YAZARA BİRGÜN KAPILARINI AÇTI? (MEDYARADAR ÖZEL)

Cumhuriyet´te sansürlenmesinin ardından istifa eden hangi yazara Birgün gazetesi sahip çıktı? İşte o yazar ve ilk yazısı.

UTANMAZ ADAMLAR VE SEÇMENLER


Kırık dökük demokrasimizin önemli sınavlarından biri olacaktı 29 Mart! Pek çok farklı gerekçesi vardı bunun. Tek adamlığını seçim meydanlarında daha gür dillendirmeye başlayan başbakandan; yeni bir siyasi figür arayan sosyal demokratların ortak umuduna dönüşen Kılıçdaroğlu´na dek her siyasi aktör konumunu güçlendirmeye/belirlemeye çalıştı. Bu madalyonun bir yüzü... Oysa ayrıntıdaki şeytanda türlü hinlikler saklıydı seçim gecesi...


TARHAN ERDEM EFSANESİ ÇÖKTÜ
Seçim öncesinden başlarsak öyküye; artık abuk sabuk bir hal alan anketlerin, yöntemlerinden, sunuluş biçimlerine dek bir sefalet örneği olduğundan söz açabiliriz. Görevi kamuoyunu bilgilendirmek olan bu kurumlar, küçük bir sapmayla bu işlevini yönlendirmeye çeviriverdiler. Seçim öncesi bir hafta boyu; anlı-şanlı yenilikçi ve gücünün özgürlüğünde saklı olduğunu savlayan televizyon kanalı, akıllara durgunluk veren, daha önce adı duyulmamış bir şirketin sonuçları üzerinden koca koca adamlarla yorumlar yapmaya soyundu.
Ankara için, Gökçek´in yüzde 50´lerde olduğunu söyledikleri an, `tamam yakalandılar´ dedim. Sandıktan Gökçek çıkabilirdi. Hatta yüksek oy da alabilirdi; ama bana söyleyin lütfen, yüz yüze örnekleme yöntemiyle yapılan bir araştırmada hangi Ankara´lı "ben oyumu Melih´e vereceğim" diyebilir... Utanır yahu! Neyse...
Araştırmalar yayınlandıkça, siyasilerin karşılıklı hamlelerle birbirlerine çeşitli seçim tuzakları kurduklarını gördük. Sonucunda %40 psikolojik bir sınır halini aldı. Kiminle konuşsanız 22 Temmuz´un açıklanması güç sonucunu anımsıyor ve yinelenmesi halinde giderek baskıcı hal alan AKP iktidarının sertleşeceği endişesini taşıyordu. Korkulan olmadı. Araştırmacı Tarhan Erdem´in son gün yumurtladığı veriler şakacılıktan öteye geçmedi ve muhterem bilirkişi tarih oluverdi. Bir daha kimsenin onu arayıp, para verip bilgisine başvuracağını sanmam... Seçimin ilk sonucu budur!


`ONE MİNUTE´ TAYYİP BEY
Halkımızın belleğinin kısa süreli olduğu, iyiyi ve kötüyü unutup, çarçabuk günlük sorunlarına döndüğünün örneklerini biliyoruz. Nitekim Davos fatihi, Obama´nın ruh ikizi başbakanın seçim hamlesi, yüreklerimizde özel bir yerde saklı dursun, o kadar uzun ömürlü olmadı ve seçim gecesi sonuçlarda bir karşılığa denk düşmedi. Sandık Filistin halkının acısına üzülen insanımızın açlık ve işsizlikle boğuşurken, kendi derdine düştüğünü de göstermiş oldu. Hele ki Tunceli halkı, muzır bir tutumla, hem AKP´nin oy oranını arttırarak gönlünü aldı, hem de satılık olmadığını DTP adayını başkan seçerek gösterdi.
Dağıtılan sadakalar insanımızın onurunu zedelemiş görünmedi doğrusu. Ya da giderek kişiler bunun bir hak olduğu düşünmeye koyuldular. Bunun tuhaf sonucu olarak, başbakanın önderliğinde devletin tüm olanaklarıyla saldırıya geçen valiler kanalıyla dağıtılan utanç yardımları AKP´yi kurtarmaya yetmedi! Beteri başbakanın seçim geçesi halkının gözlerinin içine bakarak `Nankörler´ dediğini sezenler oldu. Seçimin ikinci sonucu budur!


BARZANİ´YLE DEĞİL DTP´YLE
AKP´nın samimiyetten uzak Kürt siyasetinin, yılışık, yapışkan popülizmi bu seçimde Diyarbakır´ı simge haline dönüştürdü. Her gittiği kente bir fetih anlayışıyla giren SON OSMANLI TAYYİP bey, yazık ki acılı Kürt halkını tanımadığını, sorunun biçimsel değil, derinlikli olduğunu kavramadığını gösterdi bize.
Ne devletin TRT´si yaraya merhem oldu, ne de Barzani´yle girdikleri sırnaşık ilişki. Gül´ün ağzından yanlışlıkla `Kürdistan´ diye kaçırıvermesi de işe yaramadı. Nasır tutan acılarla dalga geçmek hem ayıptı, hem de içtenlikten uzak... Sorun bizim sınırlarımızın içindeydi ve burada çözülmeliydi. Her ne kadar DTP yine bölgeye sıkışmış olsa da, Kürt halkının tercihi olduğu belgelendi. Seçimin üçüncü sonucu budur!


KILIÇDAROĞLU KILIÇDAROĞLU DEĞİL
Siyasete girerken bu günlere geleceğini tahmin etmiş midir Kemal bey bilinmez ama, artık o doğal bir önder. Gittiği her yerde başı bağlı hanımlardan, genç insanlara, sosyetik araçlarından selam verenlerden, gecekondu da çorba sunan ev hanımına dek büyük ilgi gördü ve ödülünü aldı. Yarışı kaybederken kazandı aslında. İstanbul´u iyi tanımadığı, borç batağındaki bir belediyeyle başarıya ulaşmasının zor olduğu açıktı. Ama müthiş çıkış yaptı, büyük destek gördü ve artık sosyal demokratların yeni başkanı olmak için zemin hazır!
Kılıçdaroğlu markası, olasılıkla bu ismi taşıyan kişinin anlayışından öte bir anlama sahip artık. Bir Tuncelili Alevi, yani asıl ülkemizin zencisi, cumhuriyetin kuruluş felsefesini yaratan partinin başına gelebilir ve bu devrim olur. Bir anlamda toplumsal uzlaşı zeminin adıdır `Kılıçdaroğlu´!
Sandığa küsmüş pek çok kişi, onun için saatlerce sıra bekledi; AKP´den bıkmış ve Baykal´a oy vermek istemeyenler sevinçle oy kullandı... Baykal´ın o koltukta oturması artık olanaklı değil... Ülkenin önünün açılması ve oyunun yeniden kurulması için Kılıçdaroğlu´na gereksinim var. Seçimin dördüncü sonucu budur...


ÖNEMLİ AYRINTILAR
Ülke seçmeninin sadakati olamadığını biliyoruz. Asıl önemli olansa, geçmiş örneklerde olduğu gibi düşüş başladı mı durmanın imkansız olduğudur. AKP´nın bir kötü tasarım olduğu ortadadır. Bir siyasi ucube de diyebiliriz. İdeolojik zemini olmayan ve çıkar dengeleri üzerine kurulu bir küresel oluşumdur. ANAP örneği hızla tekrarlanacaktır!
ÖDP´nin Samandağ´da kazanması umutları çoğaltmıştır. Küçük ölçekli örneklerin önemi ortadadır. Sosyalistlerin anlamlı birliğine gereksinim ortadadır. AKP militanı liberal solcular da yakında siyasi karmaşa sonlanınca unutulacaklar ama pek de hayırla anılmayacaklardır...
Ülkede ki zorunlu anayasa değişikliklerini bu iktidarın yapma olanağı kalmamıştır. Acil olan partiler kanunu, yüzde 10 barajı gibi değişikliklere bu meclis heves etmez, işine de gelmez. Kriz vurdukça bir başka dil de konuşmak gerekecektir. İktisat siyaseti olmayanlar, laf olsun torba dolsun türünden adamlardır...
Son söz; `bu adamlar geliyor, aman patronumuzun parasına sahip çıkalım´ diye çırpınan yazarlar, yayın yönetmenleri şimdi yaya kalmıştır. Yakında devran değişecek, namuslu gazeteciler de onlara bakıp nanik yapacaklardır.
Seçimin son sonucu da budur!

ENVER AYSEVER/BİRGÜN