Cumhuriyet yazarı Milyoner yarışmacısına sert çıktı: Soru zor değil, sen basitsin!
Görsel kültürün “Meşhuriyet Çağı” çocukları böyle… Hayli abartılı bir özgüven eşliğinde eksik ve kusuru kendilerinde aramaya pek yanaşmıyorlar.
Kim Milyoner Olmak İster programının yeni bölümünde 19 yaşındaki
Esra isimli genç yarışmacı, Kimya ile ilgili sözleriyle izleyenleri
güldürmüştü.
'Çelik hangisinin demir ile alaşımından elde edilir?' sorusunu
görünce 'Çelik nasıl bir şeydi? Resmini görsem cevaplayabilirim...'
diyen genç kız, önce Bakır; ardındansa Alüminyum yanıtlarını
vererek iki defa üstüste yanlış cevabı tercih etti. Bunun üzerine
Kimya ile ilgili itiraflarda bulunan genç yarışmacı izleyenleri
kahkahaya boğmuştu.
'Keşke Fen okusaymışım da bu soruyu bilseymişim... Kimyadan nefret
ediyordum. Bir kez sınavda kopya çekmeye çalıştım. Onda da
yakalandım. O günden sonra iyice soğudum.' diyen genç kıza; 'Bundan
sonra ilginmeye başla bence.' diyerek teşvik etmeye çalışan Selçuk
Yöntem'in 'Bundan sonra hiç ilgilenmeyeceğim. İyice soğudum.'
cevabına ise yine tepki göstermişti.
Yarışmadaki o anlara Cumhutiyet yazarı Tayfun Atay çok sert tepki
gösterdi.
İşte Atay'ın "Soru zor değil, sen basitsin" başlıklı bugünkü köşe
yazısı:
Türkiye’de popüler kültürü “eğlenceli bir ciddiyet”le ele almada
bize öncülük etmiş Prof. Dr. Ünsal Oskay, ömrünü kitaba vermiş bir
insandı. Sadece iletişim bilimci olarak memleketin akademik ve
entelektüel hayatına katkı yapmış biri de değildi o. Sosyolojiden
antropolojiye, tarihten sanat ve edebiyata pek çok alanda kitap ve
çevirileriyle neredeyse kendi boyunu aşan bir külliyat bırakarak
tamamladı hayatını.
Ünsal Hoca bir “yazılı kültür” adamıydı ve kitapsız olunamayan bir
dünyanın içinden geldi geçti. Fakat onun da ömrünün son demi,
görsel kültüre alabildiğine gark olduğumuz, kitabın tahtına ekranın
oturduğu, okumanın yerine seyrin hayatın akışına hâkim olduğu bir
zamana denk düştü.
Böyle bir dünyada belki yalnızlaşsa da teslim olmadı Ünsal Hoca.
Muazzam zekâsını mizahla buluşturarak bir zamane öğrencisine
üniversitede verdiği “acı ders”, buna çarpıcı bir örnek
oluşturur:
Sınıfta önceki hafta önerdiği kitabı okuyup okumadıklarını
öğrencilere sorar.
Onlar okumadıklarını söyleyince neden diye tekrar sorar.
Bir tanesi, “Hocam, çok ağırdı” der kitap için…
Ünsal Hoca, sektirmeden cevabı yapıştırır:
“Kitap ağır değil, siz hafifsiniz!..”
***
“Hocaların Hocası”nı bu şekilde yâd etmemize vesile olan hadise,
“Kim Milyoner Olmak İster”den geldi. Selçuk Yöntem’in sunduğu
popüler bilgi-yarışma programı, toplumumuzun “anti-entelektüelizm”
zehriyle yıllar içerisinde nereden nereye savrulduğunu anlama
yolunda eşsiz bir laboratuvar oluşturuyor.
Bu defaki “malzeme”, 19 yaşında bir genç kızımızın, “Çelik, demirin
ne ile alaşımından elde edilir” sorusu karşısında trajikomik
bocalamasından çıkıyor.
Dört seçenek var: Bakır, gümüş, alüminyum ve karbon.
Yarışmacımız bakır ve alüminyum üzerinde yoğunlaştırıyor tercihini.
Bakır deyip çuvallayınca da Yöntem’e şen-şakrak soruyor:
“Çelik nası bi şey oluyoduu? I-hı-hı-hııı! Bi resmini falan
görebilsem!.”
***
İkinci tercihinde de (alüminyum) çuvallayıp yarışmayı tamamına
erdirdiğinde çok üzüldüğünü söyleyince Yöntem, “Ama sen daha
çeliğin ne olduğunu bilmiyorsun” deme ihtiyacı duyuyor. Bu noktada
gelen cevap, bizi rahmetli Ünsal Hoca’yı hatırlamaya sevk
ediyor:
“Evet, yani, zaten Kimya’yla aram çok kötüydü. Hatta bi kere kopya
çektim, yakalandım, o günden beri Kimya’dan nefret ediyorum
yanee!..”
Böyle işte: 19 yaşındaki yarışmacımız, okulda Kimya ile arası çok
kötü olup sınavda da kopya çekerken yakalanınca bu bilimden nefret
etme noktasına gelmiş.
Ünsal Hoca, “Kitap ağır değil, sen hafifsin” demiş eksiği-kusuru
kendinde değil kitapta arayan öğrencisine…
Aynı şekilde biz de “Kimya’dan nefret etme…” diye başlasak, hayır,
gerisini getiremeyiz, çok ağır olur!..
***
Görsel kültürün “Meşhuriyet Çağı” çocukları böyle… Hayli abartılı
bir özgüven eşliğinde eksik ve kusuru kendilerinde aramaya pek
yanaşmıyorlar.
Okuduğumuz kitabı anlayamamak bizim kuşak için bir dert, hatta
yıkımdı. Kendimizi eksik, yetersiz hissederdik.
Bugün bir kitap ne kadar berrak bir anlatıma da sahip olsa ona
nüfuz edemeyen kusuru kendinde değil yazarda arıyor. Kestirmeden
“ağır” ya da “sıkıcı” deyip kapağını kapatarak…
Bundan öte, sosyal bilim bölümlerine gelip de derste kendilerine
sunulan okuma listelerine bakıp gayet rahat “Benim kitap okumayla
aram yok, n’olcak şimdi” diyen öğrencilerimiz oluyor!..
***
Nasıl olmasın ki?! Okumadan çok seyre, düşünceden çok görüntüye,
öğrenmeden çok vakit öldürmeye ve “kafa yormak”tan çok da “Yorma
kafanı” telkinine açık olma durumu söz konusu…
Bunlar beraberinde kitabı “ağır” diye elinin tersiyle itmeyi de,
Kimya’dan kopya çekip yakalanınca kendini hiç sorgulamaksızın ondan
nefret etmeyi de getiriyor.
“Rahatlık” o noktada ki soruya cevap veremediği için elenirken
Kimya’dan nefret ettiğini de söyleyen yarışmacı, kendisine “Bundan
sonra (Kimya ile) ilgilenmeye başla bence” diyen sunucuya şu
karşılığı veriyor:
“Hiç ilgilenmiycem de!.. Daha da soğudum yanee!..”
E, o zaman hiç olmazsa şu kadarını söyleyelim:
Kimyadan soğuma, kendinden soğu!..