Cumhuriyet yazarı gazetedeki depremi yorumladı: "Bugün gazeteden ayrılmıyorsam..."
Cumhuriyet yazarları Ataol Behramoğlu ve Çiğdem Toker, gazetede yaşanan depreme dair düşüncelerini köşelerine taşıdı.
“Çiçeği burnundaki genel yayın yönetmeninin görevden alınmasını ise
anlayamadım, benimsemedim ve içime sindirmem olanaksızdır...” diye
yazan Behramoğlu, “bugün gazeteden ayrılmıyorsam, biricik neden,
gazetemize zarar verme korkusudur” açıklamasında da bulundu.
Çiğdem Toker ise Cumhuriyet’ten ayrılanlara dair üzüntü ve
hüzünlerini okurlarıyla paylaştı.
İşte Ataol Behramoğlu’nun ve Çiğdem Toker’in yazılarından ilgili
bölümler...
ATAOL BEHRAMOĞLU:
“(...) Cumhuriyet gazetesi konusuna gelelim...
Gazetede deprem Charlie Hebdo olayından önce başlamıştı.
Köşe yazarlığımın yirminci yılında olmama ve gazetede bir masam
bulunmasına karşın, gazetede olup bitenler konusunda ne söz nede
bilgi sahibiyim. Üstelik bunları çoğu kez dışarıda söylenenlerden
öğreniyorum... Bunun neden böyle olduğu konusunda yorum yapmaya da
gerek duymuyorum... Fakat sözünü ettiğim ilk depremden duyduğum
tedirginlik,
o günlerdeki bazı yazılarımda en azından sezdirilmiştir...
Charlie Hebdo sonrasındaki sarsıntıları ve özellikle de çiçeği
burnundaki genel yayın yönetmeninin görevden alınmasını ise
anlayamadım, benimsemedim ve içime sindirmem olanaksızdır...
O günden sonra gazeteye uğramayı bile canımın çekmediğini açıkça
söylemeliyim...
Çünkü Utku Çakırözer’in bu göreve getirilmesi bir önceki
sarsıntının az çok telafi edilmesi yönünde bir adım olarak
algılanmıştı ve öyleydi de...
Göreve geldiği andan itibaren gazeteye yeni ve daha dinamik bir
kimlik kazandırmak için çırpınışlarına yakından tanık olduğum bu
genç ve yetenekli gazetecinin kovulur gibi görevden alınmasını
anlamam mümkün değildir.
Açıkça söyleyeyim: Charlie Hebdo’ya destek konulu toplantıda
bulunuyor olsam, oyum bu destekten yana olurdu...
Sözü edilen dergideki masum çizimi ben de köşeme
koyabilirdim...
Fakat farklı düşünen arkadaşların görevden alınmaları, işten
çıkarılmaları kabul edilemez bir şey olduğu gibi, bana inandırıcı
bir gerekçe olarak da görünmüyor.
Sonuç olarak, bugün gazeteden ayrılmıyorsam, biricik neden,
gazetemize zarar verme korkusudur.
Akıl yoluna dönülmesini bekliyorum...”
ÇİĞDEM TOKER:
“(...) Borç bahanesiyle, “havuz”a alınan eski gazetemden, TMSF
operasyonları sonrası ayrıldığımda, arayan ilk kişiydi kardeşim
Utku.
“Keşke beraber çalışabilsek” dedikten üç ay sonra da arayıp müjdeyi
verdiğinde yaşadığım mutluluğu tarif etmek zor.
Ankara gazeteciliğinde, sayısız haberin havasında birlikte soluk
aldık.
Akşam’da halef-selef olduk.
Yeniden bir araya geldiğimiz Cumhuriyet’te, birlikte çalışmaktan,
üretmekten, dayanışma içinde olmaktan hep sevinç duyduğum Utku’yla,
ortak heyecanı paylaşamamanın eksikliğini derinden
hissediyorum.
Baki teşekkürlerimi buradan kabul etsin.
Pazar günleri aradığımda, “Hah, galiba manşeti kurtardık” diye
sevindiğini içtenlikle paylaşan Ayşe’nin (Yıldırım) kanlı canlı;
güncel verileri işlediğim her yazıyı yolladıktan birkaç dakika
sonra, “Arkadaşım eline sağlık” diye arayan, dostum Murat’ın
(Sabuncu) heyecanlı sesleri de telefonda yok artık.Üzgünüm.
Kapı komşusu olacağız diye sevinirken artık yazamayacağını
öğrendiğim Işık Abi için hüzünleniyordum.
Ki, Barkın, “vazgeçişi”yle, evire çevire darp etti hepimizi.
Bir sabah büronun mutfağından çay alırken “En büyük eserim” dediği
minik oğlu Yaman’la, manasız ve komik seslerle şakalaşırken
çekilmiş videoyu gösterişi çıkmıyor aklımdan. (...)”