07 Şub 2015 13:53 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:02

Cumhuriyet yazarı gazetedeki depremi yorumladı: "Bugün gazeteden ayrılmıyorsam..."

Cumhuriyet yazarları Ataol Behramoğlu ve Çiğdem Toker, gazetede yaşanan depreme dair düşüncelerini köşelerine taşıdı.

“Çiçeği burnundaki genel yayın yönetmeninin görevden alınmasını ise anlayamadım, benimsemedim ve içime sindirmem olanaksızdır...” diye yazan Behramoğlu, “bugün gazeteden ayrılmıyorsam, biricik neden, gazetemize zarar verme korkusudur” açıklamasında da bulundu.

Çiğdem Toker ise Cumhuriyet’ten ayrılanlara dair üzüntü ve hüzünlerini okurlarıyla paylaştı.

İşte Ataol Behramoğlu’nun ve Çiğdem Toker’in yazılarından ilgili bölümler...

ATAOL BEHRAMOĞLU:

“(...) Cumhuriyet gazetesi konusuna gelelim...
Gazetede deprem Charlie Hebdo olayından önce başlamıştı.
Köşe yazarlığımın yirminci yılında olmama ve gazetede bir masam bulunmasına karşın, gazetede olup bitenler konusunda ne söz nede bilgi sahibiyim. Üstelik bunları çoğu kez dışarıda söylenenlerden öğreniyorum... Bunun neden böyle olduğu konusunda yorum yapmaya da gerek duymuyorum... Fakat sözünü ettiğim ilk depremden duyduğum tedirginlik,
o günlerdeki bazı yazılarımda en azından sezdirilmiştir...
Charlie Hebdo sonrasındaki sarsıntıları ve özellikle de çiçeği burnundaki genel yayın yönetmeninin görevden alınmasını ise anlayamadım, benimsemedim ve içime sindirmem olanaksızdır...
O günden sonra gazeteye uğramayı bile canımın çekmediğini açıkça söylemeliyim...
Çünkü Utku Çakırözer’in bu göreve getirilmesi bir önceki sarsıntının az çok telafi edilmesi yönünde bir adım olarak algılanmıştı ve öyleydi de...
Göreve geldiği andan itibaren gazeteye yeni ve daha dinamik bir kimlik kazandırmak için çırpınışlarına yakından tanık olduğum bu genç ve yetenekli gazetecinin kovulur gibi görevden alınmasını anlamam mümkün değildir.
Açıkça söyleyeyim: Charlie Hebdo’ya destek konulu toplantıda bulunuyor olsam, oyum bu destekten yana olurdu...
Sözü edilen dergideki masum çizimi ben de köşeme koyabilirdim...
Fakat farklı düşünen arkadaşların görevden alınmaları, işten çıkarılmaları kabul edilemez bir şey olduğu gibi, bana inandırıcı bir gerekçe olarak da görünmüyor.
Sonuç olarak, bugün gazeteden ayrılmıyorsam, biricik neden, gazetemize zarar verme korkusudur.
Akıl yoluna dönülmesini bekliyorum...”

ÇİĞDEM TOKER:

“(...) Borç bahanesiyle, “havuz”a alınan eski gazetemden, TMSF operasyonları sonrası ayrıldığımda, arayan ilk kişiydi kardeşim Utku.

“Keşke beraber çalışabilsek” dedikten üç ay sonra da arayıp müjdeyi verdiğinde yaşadığım mutluluğu tarif etmek zor.

Ankara gazeteciliğinde, sayısız haberin havasında birlikte soluk aldık.

Akşam’da halef-selef olduk.

Yeniden bir araya geldiğimiz Cumhuriyet’te, birlikte çalışmaktan, üretmekten, dayanışma içinde olmaktan hep sevinç duyduğum Utku’yla, ortak heyecanı paylaşamamanın eksikliğini derinden hissediyorum.

Baki teşekkürlerimi buradan kabul etsin.

Pazar günleri aradığımda, “Hah, galiba manşeti kurtardık” diye sevindiğini içtenlikle paylaşan Ayşe’nin (Yıldırım) kanlı canlı; güncel verileri işlediğim her yazıyı yolladıktan birkaç dakika sonra, “Arkadaşım eline sağlık” diye arayan, dostum Murat’ın (Sabuncu) heyecanlı sesleri de telefonda yok artık.Üzgünüm.

Kapı komşusu olacağız diye sevinirken artık yazamayacağını öğrendiğim Işık Abi için hüzünleniyordum.

Ki, Barkın, “vazgeçişi”yle, evire çevire darp etti hepimizi.

Bir sabah büronun mutfağından çay alırken “En büyük eserim” dediği minik oğlu Yaman’la, manasız ve komik seslerle şakalaşırken çekilmiş videoyu gösterişi çıkmıyor aklımdan. (...)”