Cumhuriyet yazarı 'Anne'yi topa tuttu: Reytingin, kanalın batsın! Kazandığın para zehir olsun!
Anne dizisiyle ilgili Cumhuriyet gazetesi yazarı Orhan Bursalı'dan çok sert bir yazı geldi.
Star TV'nin "Anne" yayınlanmaya başladığı günden bu yana birçok
kesimin tepkisini çekiyor...
RTÜK tarafından son dönemde en fazla ceza verilen diziler
listesinin neredeyse zirvesinde oturuyor...
Ancak dizi yayınlandığı gün reyting listesinin ilk üç sırasından
düşmüyor...
Bugüne kadarki en ağır "Anne" eleştirisi Cumhuriyet gazetesi yazarı
Orhan Bursalı'dan geldi...
Orhan Bursalı dizinin ismini vermedi ama adresi çok net ortaya
koydu...
Orhan Bursalı'nın yazısından bazı satır başları
şöyle:
- Bir kepaze ilişkiler ağı, toplumun en alt düzeyinde bir yaşam..
aşağılanan kadın.. sürekli istismar edilen bir çocuk..
- Ne kadar acımasız olursa kadına ve çocuğa karşı, ne kadar
alçaklığı sergilerse o kadar reyting alıyormuş. Reytingin
batsın!
- Kazanacağın para batsın, alacağın reklam da.. kanalın da batsın!
Toplumsal şiddet üzerine böyle kazandığın para zehir zıkkım
olsun!
İşte o yazı...
RETİNGİN BATSIN! KAZANACAĞIN PARA, ALACAĞIN REKLAM, KANALIN
BATSIN
Evde bir dizi film ekranda dönüyor. Uzaktan dinlemek zorunda
kalıyorum. Tabii ki kadın, aile, erkek, boşanma, şiddet, cinsel
istismar, çocuk üzerine. Bu ilişkiler içine parayı, hırsı,
intikamı, dalavere ve dolapları da katmazsanız, dizi film
yapamazsınız.
Anneannelere soruyorum, en az iki saat sürüyor, 24.00 gibi biter...
Bir kepaze ilişkiler ağı, toplumun en alt düzeyinde bir yaşam..
aşağılanan kadın.. sürekli istismar edilen bir çocuk.. tabii ki
rezil ve cinayet işlemeye hazır erkek veya erkekler.
Bağırış çağırışlar, çığlıklar, öldüreceğim seni diye kadının
üzerine çöken alt insan sınıfındakiler... Bir şiddet sarmalı ki
sormayın.
Çalışma arkadaşlarım özellikle kadınlar arasında çok izlenen bir
dizi olduğunu söylüyor. Oyuncular çok iyiymiş falan. Keşke
oyuncular da kötü olsaydı, iyi oyuncular bir rezil ilişkiler
filmini aklar mı?
Tabii ki savunacaklar: Topluma ayna tutuyor, bu ilişkiler
yaşanmıyor mu yaşanıyor, eee nesine karşı çıkıyorsun!
Tümüne! Bu ilişkilere de ve bu ilişkilerin ekrana böylesine
gaddarca ve alçakça yansıtılmasına da!
Kazancını kadın mücadelesiyle paylaş
Ne kadar acımasız olursa kadına ve çocuğa karşı, ne kadar alçaklığı
sergilerse o kadar reyting alıyormuş. Reytingin batsın! Kazanacağın
para batsın, alacağın reklam da.. kanalın da batsın! Toplumsal
şiddet üzerine böyle kazandığın para zehir zıkkım olsun!
Bu tür filmleri yasaklayamayacağına göre, kazancının yarısı
kadınların eşitlik, şiddete karşı ve özgürlük mücadelesinde
kullanılmak üzere yasal bir fona aktarılmalıdır! Bu fonu da
kadınlar yönetmeli!
Soru: Bu tür filmler kadınlara şiddeti ve kadın cinayetlerini
özendiriyor mu yoksa engelleyici rol mü oynuyor?
‘Demek hayat böyle, ne yapalım?’
Yanıtım: Azdırıyor. Demek hayat böyle, yapacak bir şey yok, kader
bu yargısını pekiştiriyor. Şiddeti yükseltiyor, üstelik bu işin
nasıl yapılması gerektiğine de yol yordam gösteriyor.
Umut Vakfı’nın verilerine göz gezdiriyorum:
Türkiye’de her iki kadından biri eşinden veya birlikte yaşadığı
erkekten şiddet görüyor. TÜİK’e göre 10 kadından dördü erkek
şiddetine uğruyor. Kadınlar her tür yasal korumaya karşı
kendilerini “çıkmaz yolda” görüyor, haklılar, polis gözetiminde
daha geçen ay 4 kadın öldürüldü, erkek yaratıklarca. 14 milyon
kadın maalesef ülkemizde şiddete uğruyor… Hem de her yaşta, hamile
bile olsa...
2016 Küresel Cinsiyet Uçurumu raporuna göre “cinsiyet eşitliğinde”
130’uncu ülke olarak resmen uçurumdayız. Türkiye’de kadınlar,
eğitimde de 144 ülke arasında 109’a gerilemiş. Cinsiyet eşitliğinde
130’uncu sıradayız, kadınlar düşük ücret ve üzerine angarya da
üstleniyor. 2015’te 413, 2016’da 397 kadın cinayete kurban
gitmiş.
15 yıldır kadınlar için ne yaptınız?
Türkiye’de bu iktidar altında kadınların hangi durumu iyileşti,
lütfen bir rakam, sayı, bilgi, istatistik... 15 yıldır!
Bu iktidardan önceki dönemlerde kadınlar ne kazandılarsa onun hızı
ve rüzgârı ile yaşıyorlar. Bu rüzgâr varsa hâlâ ve kesilmediyse
eğer!
Kadınların toplumsal saygınlıkları ve kendilerini var etme
koşulları açısından üst düzeyde en önemli kaçış alanı
üniversiteler.. Akademik kariyer... Ve çok başarılılar!
Mesela iş hayatına bakalım. Şirket ve kurumlarda kadınların yönetim
kademelerinde varlığı arttı mı, sanırım arttı. Yerleşik şirketlerin
bilinçli pozitif ayrımcılığı burada etken oluyor. Yerleşik
şirketler diyorum! Bunların hepsi 15 yıl öncesinin kurumsallaşmış
şirketleri! Okuduğum bir rapordaki bilgiyi paylaşıyorum:
Şirketlerinizde kadınlar ne durumda?
“Aromsa’da tüm çalışanlar arasında kadın-erkek oranı 50/50. Beyaz
yakalılarda ise bu oran nerede ise 70/30 kadınlar; direktörler ve
müdürlerarasında da bu oran 60/40 kadınlar lehine. Bu, şirketimizin
bugünlere gelmesinde çok önemli bir rol oynadı. Kadınların duygusal
zekâları, problemlere yaklaşımları ve çözüm üretmeleri bazı
durumlarda erkeklere göre daha gelişmiş oluyor. İşe alımlarda
adayları birey olarak görüyoruz ve işe alım şartları olarak
objektif kriterler uyguluyoruz.”
Soruyorum: Bu iktidar zamanında ve bu iktidarın desteği altında
kurulan ve gelişen şirketlerde kadın çalışan ve yönetici oranı
nedir?
Evet, kadınlar için 15 yıldır ne yaptınız (Türban serbestliği
dışında)? Kadınlara şiddeti mi azalttınız? Toplumsal konumlarını mı
yükselttiniz? Onlara iş alanlarını mı açtınız.. İş hayatında
oranlarını mı artırdınız, eşitliği sağlayıcı önlemler mi
aldınız?
Yoksa temel politikanız evinin kadını ol, kocana boyun eğ, 5 çocuk
doğur politikası mı oldu!