06 Haz 2016 16:09 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 21:17

Cumhuriyet Okur Temsilcisi: 'Embedded gazetecilik Türkiye’de altın çağını yaşıyor'

Cumhuriyet Okur Temsilcisi Güray Öz, 'Embedded (İliştirilmiş) gazetecilik' üzerine dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.

Cumhuriyet Okur Temsilcisi Güray Öz, bugünkü yazısında Körfez Savaşı ve Irak'ın işgaliyle medya literatürüne giren Embedded ( İliştirilmiş) gazeteciliğe ilişkin dikkat çeken yorumlarda bulundu.

Yazısında, günümüzde embedded gazeteciliğin en çok siyaset-gazeteci ilişkisinde hayat bulduğunu ve Türkiye'de altın çağını yaşadığını belirten Öz, "O nedenle de gerçek muhabirlik, gerçek gazetecilik altın değerindedir" dedi.

İşte, Güray Öz'ün o yazısı:

"Embedded gazetecilik körfez savaşı, daha sonra Irak'ın işgali yıllarında girdi medya literatürüne. Amerikan askeri birlikleriyle birlikte hareket eden, savaşı onların gözüyle gören, yazan, tıpkı bir asker gibi emirlere uyan, sözleşme imzalayan gazeteci için kullanılıyordu. Türkçe bir karşılık bulmak zor; "iliştirilmiş" diyebiliriz. Tanımı savaş gazeteciliği alanı ile sınırlamamak, geniş açıdan bakmak, kapsamını genişletmek siyaset-gazeteci ilişkisinden yola çıkmak belki daha doğru olacaktır.

Türkiye'de gazetecilerin iktidarlarla, siyasetçilerle ilişkisini en baştan sorgulamak gerekiyor aslında. Çoğu zaman bir kimlik olarak bile tanınmayan Sarı Basın Kartı'nı Başbakanlık'a bağlı Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü veriyor. Son değişikliklerle bu tümüyle genel müdürlüğün yetki alanına girdi. Pek bir işe yaramıyor; yalnızca henüz bu karta sahip olmayan gazetecilerin, ki bir dizi koşulu var bunun, devlet tarafından gazeteci sayılmamasının kanıtı oluyor.

İkincisi devlet memurlarını vize zorunluluğundan kurtaran "hizmet pasaportu" "kolaylığı"nın gazetecilere de sağlanmış olmasıdır. Bir dış ülkede gazeteci olduğunuzu söylediğinizde ve "hizmet pasaportu"nuzu uzattığınızda hafif bir gülümseme ile karşılaşmanız mümkün.

Bir de resmi toplantılara alınmanızı sağlayan akreditasyon kurumu var. Resmi makamlar, gazeteci için vazgeçilmez haber kaynağı olan yetkililer, akreditasyon kurumunu embedded gazeteciliğin bir ön adımı olarak kullanmak istiyorlar. Kimi zaman gazeteyi ya da gazeteciyi akredite etmeyerek, kimi zaman da akredite gazetecilerle “iyi ilişkiler” kurmayı deneyerek yapıyorlar bunu. Temel görevi soru sormak olan gazeteci bir süre sonra soru soramayacağını öğreniyor; soruların “yandaşlara” dağıtıldığını görüyor, sessiz kalmayı tercih eder hale geliyor. Kazara sormayı başardığında ikinci toplantıya alınıp alınmayacağını bilemiyor. Resmi kurumların, bakanlıkların basın sözcüleri, danışmanları, müşavirleri ise bu konuda neredeyse kral gibidirler. Örneğin resmi bir geziye çağrılmışsanız; tek bir soru sormayı başaramadan, oradan oraya sürüklenerek adeta konu mankenliği yaparak geziyi tamamlayabilirsiniz.

Günümüzde embedded gazetecilik en çok siyaset-gazeteci ilişkisinde hayat buluyor demiştik. Doğu’da, Güneydoğu’da işler hepten farklıdır. Olağanüstü koşullar yaşayan bölgede özgürce haber yapmak isteyenlere değil, embedded gazetecilere rağbet büyüktür. Orada gazetecilik yapacaksanız, gözaltına alınmayı, tutuklanmayı, ses alma cihazınızın ya da fotoğraf makinenizin elinizden alınmasını doğal karşılamanız gerekiyor. Ama daha rahat koşullarda “gazetecilik” yapanlar da var kuşkusuz. Onlar İstanbul’dan, Ankara’dan yola çıkıyor, miğfer takarak, tank içine girerek “çekimlerini” yapıyor ve hemen İstanbul’a, Ankara’ya, “ana üslerine” dönüyorlar. Oralarda olup bitenlerle ilgili, ne olup bittiği ile ilgili nesnel bilgi aktarmak gibi bir dertleri yoktur. Resmi makamların verdiği bilgilerle yetiniyor, öteki kaynakların verdiği bilgileri merak etmiyor, en önemlisi de kendi gözlemlerini yazmayı düşünmüyorlar. Ama muhabirleri hemen embedded olarak adlandırmak doğru olmaz. Asıl embedded muhabirlerin çalıştıkları gazete ve TV kanallarıdır. Kimi zaman yandaşlıkta gazeteleriyle yarışan muhabirler de var kuşkusuz.

En son örneklerinden birisi Alman ZDF kanalı yetkililerini “yerin dibine batırmak” “göreviyle” harekete geçen, sonra başka özellikleri olduğu ortaya çıkan kişiydi. Bugünlerde yine görev başında olmaları mümkündür. Ama bu türden olanlar embedded diye anılmayı bile hak etmezler. Onun bile bir raconu var!

Kısacası embedded gazetecilik Türkiye’de altın çağını yaşıyor. O nedenle de gerçek muhabirlik, gerçek gazetecilik altın değerindedir. Bu gelecekte gazetecilik tarihini yazacak olanların da dikkatinden kaçmayacaktır.