Cumartesi Annesi heykelini anlatan Arzum Onan: Hak ve özgürlükler kimsenin lütfu değil!
Eski Türkiye güzeli ve oyuncu Arzum Onan, Cumartesi Anneleri isimli heykelini neden yaptığını anlattı.
Eski Türkiye güzeli ve oyuncu Arzum Onan, geçtiğimiz günlerde
sosyal medyada paylaşmasıyla beğeni toplayan Cumartesi Anneleri
isimli heykelini neden yaptığını anlattı.Onan heykel hakkında,
"Bunu anlamak, içselleştirmek ve şüphesiz destek vermek için anne
olmaya da, sanatçı olmaya da ihtiyacımız yok. Hak ve özgürlükler
kimsenin kimseye lütfu değildir. Adı üstünde hak ve özgürlüklerdir"
dedi.
BirGün’den Meltem Yılmaz’ın sorularını yanıtlayan Onan'ın verdiği
yanıtlar şöyle:
» Öncelikle heykele olan ilginizin, ne zaman ve nasıl
başladığını bizimle paylaşır mısınız? Bugüne gelene dek heykel
sanatında nasıl süreçlerden geçtiniz?
13 yıl önce başladı. Yaklaşık 10 senedir de Yunus Tonkuş’un
atölyesinde çalışmalarıma devam ediyorum.
Başlarda kopya çalışmalar, sonrasında figurative işler ve zamanla
da soyut formlar yapmaya başladım. Materyal çeşitliliğini
önemsiyorum. Onun için doğru formla buluştuğu taktirde malzeme
farklılıklarının, heykele zenginlik kattığını düşünüyorum. Bronz,
metal,ahşap ve mermer özellikle tercih ettiğim malzemeler.
» Bir dönem ağır bir sağlık sorunu yaşamıştınız. Bu
süreçte, sanatın fiziksel ve psikolojik sağlık üzerinde nasıl bir
etkisi olduğunu deneyimlediniz?
Aslında tiroid kanseriydi. Heykel yapmaya henüz başlamıştım.
Sonuçta o zaman güzel bir hobiydi benim için. Çamura dokunmak,
şekil vermek, içinizden gelen duygularla form bulan sonuca bakmak
müthiş bir rehabilitasyondu. Elbette hala öyle.. tek fark, heykel
hobi değil artık, bir yaşam şekli benim için.
» Son eserinizde Cumartesi Annelerini konu aldınız. Nasıl
bir duyguyla yola çıktınız ve neden Cumartesi
Anneleri?
Bunu anlamak, içselleştirmek ve şüphesiz destek vermek için anne
olmaya da, sanatçı olmaya da ihtiyacımız yok. Hak ve özgürlükler
kimsenin kimseye lütfu değildir. Adı üstünde hak ve özgürlüklerdir.
Evrenseldir ve vicdanı olan, adalete inanan, bekleyen herkesi de
bağlar ve doğrudan ilgilendirir. Ben de vicdani duygularım ve
sorumluluklarım gereği çalışmalarıma aktarıyorum şüphesiz.. Vermek
istediğim mesaj çok basit: Önce insan, sonra da kadın ve anne
olarak, hukuksuzluğun ve adaletsizliğin bu topraklarda
yerleşmesine, kök salmasına karşı durmak…
» Kendinize mesele ettiğiniz başka ne gibi konular var
bugünün Türkiyesi’nde?
İnsan hak ve özgürlüklerine saygı; bunun için yasal teminatın
sağlanması ve gözetilmesi; herkes için hukuk ve adalet beklentisi;
tüm canlıların ve doğanın gelecek kuşaklar adına bize emanet
edilmiş olduğunun bilincinde olmak gibi konularımız var. Toplumun
ağırlıklı ortalaması, böyle dertleri “Tuzu Kuru” olanların derdi
sanıyor ve çok yanılıyor. Tuzu kuruların böyle dertleri yok!
Paranın üstünde oturanların birçoğu – elbet istisnaları vardır –
böyle duyarlılıklara kapalıdır bile! Bu türden kaygılar,
seslenmeler, sahiplenmeler, ancak toplumun ortak duyarlılığından
geçerek anlam bulur. Muasır medeniyet seviyesine başka türlü
ulaşılamıyor. Ama yozlaşmış insan için bu çabalar bir anlam ifade
etmiyor tabii. Işte o nedenle ki, binlerce yıl öncesinden
uygarlıkların beşiği olan Ortadoğu’nun durumu ortada. Elbette bir
çok bileşeni var sorunların ve en önemli neden de emperyalistlerin
kurgusudur. Işte bu yüzden trajedi bir türlü bitmiyor,
bitemiyor.
» Dahası, Suriye iç savaş ve neticesinde bugün itibariyle
Türkiye’ye göç eden milyonlarca mülteci söz konusu. Siz bu meseleye
hangi açılardan bakıyorsunuz?
Multecilerin Türkiye için sosyal ve ekonomik yüklerini konuşmak
bana göre değil. Nasıl bir trajediye tanıklık ettiğimizi Aylan
Bebek’le yeniden idrak ettik, en ağırından.. Asıl çarpıcı olan şu
ki, umuda yolculuğu batı coğrafyasında arıyorlar!.. Aynı sepetteki
yengeçler gibi birbirini boğazlayan dini / kültürel akrabalık
coğrafyasının bu en büyük ayıbını , günahını ne zaman iyileştirmek
mümkn olacak? Aslolan da bu olsa gerek.
» Yeni sergi hazırlıklarınız var mı?
Yaklaşık 4 yıl önce “DOKUZ” adını verdiğim ilk kişisel sergimi
açmıştım. Şimdi ise 2018’de Tophane-I Amire’de açacağım sergi
hazırlığı içindeyim.
Dünyanın kültür mirasına olağanüstü katkı sunmuş, toprağına taşına
binlerce yılın öyküsünü işlemiş bir coğrafyada; hala
aydınlatılmamış, ipotekli bir yaşamın kıyısında tutulan kadınlara
atfettiğim bir çalışma olacak. Elimden geldiğince.