'Cübbeli Ahmet Hoca: Büyüdükçe küçük kalmaya devam etmiş bilgiç çocuk'
Cumhuriyet yazarı Tayfun Atay, Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü ile Atv'de dini programlar hazırlayıp sunan Nihat Hatipoğlu'nu karşılaştırdı.
Seçimlerden önce cemaat yapılanmaları üzerine hazırladığı yazı dizisi ile dikkat çeken Cumhuriyet yazarı Prof. Tayfun Atay, kamuoyunda Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü ile ATV'de dini program hazırlayıp sunan Prof. Nihat Hatipoğlu'nu karşılaştırdı. Hatipoğlu'nun artık izleyiciye bir doygunluk hissi verdiğini söyleyen Atay, "Cübbeli ise çok dinamik ve bunu ona has bir özelliğe, 'çocuksu'luğa borçlu" yorumunu yaptı. "Cübbeli Ahmet Hoca hep 'çocuk' kaldı" diyen Atay, "Hâlâ da artık yaşı kemale erse bile bir çocuk edasıyla karşımızda. Herhalde 'İsmail Ağa'ya ilk intikal ettiğinde ondan 'büyümüş de küçülmüş' diye söz edilmekteydi. Şimdi de karşımızda büyüdükçe küçük kalmaya devam etmiş bilgiç bir çocuk var dense yeridir" ifadelerini kullandı.
Atay'ın Cumhuriyet'te "Cihattan cimaya Cübbeli" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Önceki gece Cübbeli Ahmet Hoca yine “Teke Tek”te (HaberTürk) ve yaklaşık 6 saat ekrandaydı. Program 21.00 dolaylarında başladı ve gece 3’e kadar sürdü. Cübbeli, programın soluksuz izlenmesini ve soruların yağmur gibi yağmasını sağlayacak şekilde siyasetten sekse, fıkıhtan hadise, sûfilikten Selefiliğe ve PKK’den IŞİD’e pek çok konuya değindi.
Dini programların ramazanda bile beklenen ölçüde rağbet görmemesi söz konusuyken Arapça Kur’an lâfzıyla, hadis tafsilatlarıyla ve İslami terminolojinin (“ıstılah”ların) bol-bolamaç telaffuzuyla sarmalanmış bir sohbetin bu kadar saat ilgiyle izlenebilmesini nasıl açıklamalı?..
Tabii ki “oyun”u kuralına göre oynamayla. Yani “eğlenceli” olmakla…
Hep kaydettik, eğlence, televizyonun “üst-ideoloji”si. Yani ne yaparsan yap, eğlenceli yap!.. İster siyaset, ister tıp, ister hukuk, ister sanat-edebiyat ve isterse din, eğer televizyonda gündeme gelecekse mutlaka eğlenceli olarak gelmeli. İşte Cübbeli, bu beklentiyi din kulvarında bihakkın karşılayan neredeyse tek isim durumunda.
Tabii salt eğlenceli, yani komik olmanın ötesinde ekranın seveceği türden sevimli, sempatik, yumuşak ama en önemlisi, seyirci karşısında ezici üstünlük ve hâkimiyet tesisinden uzak bir “imaj” sunabilmek de gerekiyor. Bu bakımdan Nihat (Hatipoğlu) Hoca da hanidir çok öne çıktı ama ben onun yavaş yavaş seyircide doygunluk yaratma noktasına geldiğini düşünüyorum.
Cübbeli ise çok dinamik ve bunu ona has bir özelliğe, “çocuksu”luğa borçlu.
Nihat Hatipoğlu, yumuşak ve sevimli bir karakter olmakla birlikte insanı karşısında derli-toplu olma sevk eden, alıştığımız “klasik” tarzda bir ilahiyatçı hoca.
Cübbeli’ye de kimsenin saygısızlığı olmaz mutlaka, ama onun hamurunda karşısındakini daha rahat ve “serbest” davranmaya sevk eden bir çocuksuluk var. Bir televizyon figürü olarak onu eşsiz kılan nokta bu.
Ahmet Mahmut Ünlü, bir parçası olduğu Fatih-Çarşamba’daki İsmail Ağa Nakşibendi çevresine çocuk yaşta girdi. Üstün yetenek ve yetkinliğiyle daha çocukken cemaate vaaz vermeye başladı. Bu süreçte hem bir çocuğa gösterilen müsamahaya tabi, hem de ilim-irfanıyla saygıya mazhar oldu. Şirin, muzip, ama belli ki istidat vaat eden bir çocuktu o.
Ve hep “çocuk” kaldı. Hâlâ da artık yaşı kemale erse bile bir çocuk edasıyla karşımızda. Herhalde "İsmail Ağa”ya ilk intikal ettiğinde ondan “büyümüş de küçülmüş” diye söz edilmekteydi. Şimdi de karşımızda büyüdükçe küçük kalmaya devam etmiş bilgiç bir çocuk var dense yeridir!..
Bu ortamda gündeme gelme sebebi esas olarak IŞİD’e cepheden karşı çıkması ve onun “cihat” iddialarını şiddetle sorgulayıp reddetmesi. Bu kaçınılmaz, zira içerisinde yer aldığı dini (sûfi-Nakşi) geleneğin bir numaralı muarızı Vahhabilik ve dahi Selefilik, dolayısıyla da IŞİD’dir. Ve medya onu bu bakımdan daha da işlevselleştirecektir.
Ama tabii sohbeti IŞİD-bağlantılı ateş hattından başka “ateşli” mecralara taşımak da eğlenceli-televizyonculuğun bir gereği! O yüzden Cübbeli’nin uzun programının en kayda değer noktaları da “yelpaze”nin bir ucundan diğerine iki değerlendirme oldu. Birincisi, Peygamber’in mezar başında dua ettiğine dair, çok fazla bilinmeyen ama Selefilerin dahi reddedemeyeceği bir kaynaktan bilgi devşirdiğini söylemesi. (Selefilik bu tür ziyaretlere ve oralarda gerçekleştirilen her türlü tazime şiddetle karşı.)
Ve iki, oral seksi haram sayıp saymama hususunda Ali Rıza Demircan’la girdiği tartışma doğrultusunda meninin “necis” (pis) olmadığına dair yine İslami kaynaklar temelinde yaptığı değerlendirme. Tabii Fatih Altaylı sohbetin bu çok ilgi çeken kesitinde oral seksin diğer cephesi, yani kadına yönelik olana dair de soru sordu. Hoca onun da haram olmadığını söyledi, evet, ama bana yine de sanki mevzuyu biraz geçiştirdi gibi geldi.
Lakin seyirciden kaçış yoktur! Mutlaka cima esnasında “inzal”le hâsıl olan vajinal sıvının necis olup olmadığı sorusu da kendisine er-geç tevcih edilecektir.