16 Eyl 2009 11:39 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 13:52

"ÇÖLAŞAN, BEKİR COŞKUN'UN AVUKATI MI?" RUHAT MENGİ'NİN MERAK ETTİĞİ SORU!..

Yoksa sadece Çölaşan ve Coşkun´a mı oluyor bunlar? İyi de neden? Memlekette onlardan başka çok okunan yazar mı yok? Onlar gidince mi amiral gemisi bota dönüşüyor.

Çölaşan, Bekir Coşkun´un avukatı mı?


Aslında onun Hürriyet´ten ayrıldıktan sonra yazdığı kitapta "Bir tek ben gerçekleri anlatabiliyor, konuşabiliyordum, diğer yazarlar korkudan konuşamıyordu" anlamına gelecek cümlelerini okuduğumda yazmak istemiştim bazı şeyleri ama o dönemde kendini mağdur hissetmekte olduğunu düşünerek yazmamıştım. Kişisel olarak da onu "dost" görüyor olmamın rolü vardı itiraf etmeliyim. Her zaman "önce insan, sonra gazeteci" olmaktan kendimi alamam, Çölaşan bu konuyu iyi bilir, malum aynı isimde kitabı bile vardır.

Peki kendisi bu kitaba hep sadık kaldı mı, TV programımda tartışıyor olsak ona bu soruyu sorardım doğrusu... Yani örneğin; gazeteci bir şahsa kin duyuyorsa, bunda özel bazı olayların da rolü varsa ve iki yazısından birini ona ayırıyor, hakaret anlamında sözler sıralıyorsa ve bunun sonucunda çalıştığı gazeteye devamlı tazminat davaları açılıyorsa gazete yönetiminin "Bunu artık yapma" deme hakkı olamaz mı?

Bu "sansür" sayılır mı? Elbette bütün basının sansüre, baskıya toplu olarak karşı çıkması her şeyden önce demokrasi adına, basın özgürlüğü adına şarttır ama aradaki farkı da ayırmak gerekir değil mi?

"Hayır ben hiçbir itiraz dinlemem" diyor ve ayrılıyorsanız (ya da ayrılmanız isteniyorsa) dönüp o gazeteye, içine tüm meslektaşlarınızı da katarak hakaretin alâsını yapmanız "basın özgürlüğü" sınırları içinde midir, etik midir onu da düşünmeniz gerekir.

Bunları yazdığım için bana da öfkeyle ağzına geleni söyleyebilir, buna şaşırmayacağım ama Emin Çölaşan´ın "Ben ve Bekir Coşkun dışında kimse özgür yazamaz, herkes mutsuz, herkes gazete yönetiminin baskısı altında" sözlerini yine de, en azından kendi adıma kabul etmediğimi yazacağım.

Çünkü Çölaşan şimdi çıkmış; sanki bir tepkisi, anlatacakları varsa bunu Bekir Coşkun´un kendisi röportajında anlatamazmış (ya da anlatamamış) gibi onun adına konuşuyor. Peki o her şeyi kısacık paragraflarda kusursuz anlatmayı başaran yazarın, arkadaşının ifadesini yetersiz mi buldu ki bunları onun yerine Emin Bey söylüyor?.. (Ki Bekir Coşkun´un "gazetecileri toptan Boğaz´da oturuyor, arabalarının camları füme, halktan kopuk" diye genellemesini de, tüm medyayı istisnasız günahkar ilan etmesini de çok haksız buluyorum. Kendisi günahkar mıydı mesela? Yoksa bir tek onlar mı istisnaydı? Bekir Bey´e saygım, sevgim sonsuzdur ama bu çok yanlış, haksız genellemeleri daha önce bir başka röportajında da yaptığını hatırlatmalıyım.)

YİNE İNANCI YARGILAMAK!

Emin Çölaşan kitabında da, baş başa özel bir yemek sırasında kendisiyle dostça paylaşılan bir şişe pahalı içkiyi intikam yazılarına malzeme yapmıştı ki dostluğun, "off the record" özel konuşmaların bu şekilde kullanılması da yine kitabı okurken bana çok yanlış gelmişti. Şimdi ise laikliği yani "başkasının dinine, inancına karışılmamasını, din baskılarının, yargılamaların, ne kişisel ne de devlet eliyle yapılmamasını" benimsemiş ve yapanları yazılarında eleştirmiş biri olarak tutup Ertuğrul Özkök´ün "içki içmesi ile namaza durması, Hac´ca gitmesi" arasında çelişki kuruyor ve hatta alay ediyor.

Bu yaptığının; dini-inancı istismar ederek ve kendini "daha dindar" sayarak, Allah´ın da kullarına böyle bir hak verdiğini sanarak başkalarının inancı hakkında ileri geri konuşan din simsarlarının yaptığından ne farkı var? Bir düşünsün, ne farkı var? Başkasının inancını, namazını veya içkisini değerlendirme, "binlerce kez hacca, umreye gitseler affettiremezler" gibi Allah´a ait takdirler bildirme hakkı ona veya herhangi bir insana dinen verilmediği gibi, laik bir ülkede hukuken de asla verilmemiştir.

Bir başkası onun ibadeti, içkisi, günahları, sevapları hakkında konuşsa kendisi ne düşünür, ne yazardı acaba?

BASKI YALNIZ ONLARA MI?

Emin Çölaşan´ın "Bizim dışımızda kimse yazamaz. Duyduğuma göre Bekir´e `Bülent Arınç hakkında yazma´ demişler" gibi sözleri de kendi önyargısına dayanıyor. Kendisi duymadığı halde "dedikodu" ile böyle bir açıklama yapmak, artık orada yazmadığı için "eskiden amiral gemisiydi şimdi ancak torpido botu" gibi aklınca aşağılayıcı benzetmelere yer vermek her şeyden önce o grupta yazan tüm yazarlara büyük ayıptır. Demek ki herkese "bunu, şunu yazma" diye talimat veriliyor ve her nedense sadece ikisi dışında bütün yazarlar bu baskıya susuyor. Çıkan anlam budur.

Ben de diyorum ki; bu sözlerin tümü gerçek dışıdır. Bize asla bir baskı yapılmamıştır, zaten yapılsaydı onurlu bir yazar bu duruma katlanmaz, gerçeği de anında açıklardı.

Yoksa sadece Çölaşan ve Coşkun´a mı oluyor bunlar? İyi de neden? Memlekette onlardan başka çok okunan yazar mı yok? Onlar gidince mi amiral gemisi bota dönüşüyor?

Okuyucuya yanıltıcı bilgiler vermek, intikam uğruna gerçekle ilgisiz iddialarda bulunmak bir yazara hiç yakışmaz, önce "özeleştiri" gerekiyor bence!

Ruhat Mengi/Vatan