"ÇOK AMA ÇOK ACI!..İNŞALLAH MİLLİYET GİTMEZ!..BÖYLE GİTMEZ!.."
Mesleğe Milliyet Gazetesi'nin gece servisinde polis muhabiri olarak atılan Akşam yazarı Serdar Akinan,ilk göz ağrısı olan gazetenin satılacağı söylentileri üzerine bir öykü anlattı.
"Bir Milliyet öyküsü!
Yıllar yıllar önce polis muhabiriydim. Milliyet Gazetesi gece servisinde...
Ve, hemen her gece, çarpıcı hikayeler içeren cinayetler, kanlı trafik kazaları, arka planlarıyla ruh sarsıcı intihar vakaları, umulmadık yangın vakalarına giderdim.
Bazı geceler; lüks mekanlardaki davetlere de giderdim.
Magazin muhabirinin yetişemediği yerde, gece haber müdürümüz, Allah rahmet eylesin, Ömer Avan, yazı işlerinin kapısından kafayı uzatır, 'İstihbarat! Kim var? Serdar, oğlum, atla bir arabaya, git... Hilton'da bir düğün varmış. İzlememiz gerek...' derdi.
Cılız bileklerimin taşıdığı Nikon F3 fotoğraf makinemin 36 karelik film şeridi, hemen her gece, genellikle faciaları bazen mutlu anların o unutulamaz karelerini sonsuzluğa hapsederdi.
Ardı ardına koşturulan işlerden yorgun argın döndüğümüzde karanlık odada kimyasal banyolar o anları yavaş yavaş belirginleştirirken biz 'Kambur Felek'in (Allah ruhuna rahmet versin) bir büyük kalın su bardağına yaptığı 'büyük' çayı yudumlar ve gördüklerimiz üzerine sohbet ederdik.
Gecelerimiz hep böyle geçerdi...
Telaşlı, şaşırtıcı, eğlenceli, maceralı, yorucu, öğretici...
Bir gün Hilton'da ünlü bir ailenin düğünü vardı...Yolda giderken telsize bir yangın ihbarı geldi... Beyoğlu itfaiyesi, İstanbul grubundan yardım istedi, sonra diğer ilçelerden takviye çağırıldı.
Sıcak haber rutini ezer.
Milliyet'in haber aracı direksiyonu kırdı... Kasımpaşa'da bir kenar mahallede binalar yanıyordu.
O telaş, bağırış çağırış içinde fotoğrafları çektim, evi yanan ailelerin isimlerini, yaralıların isimlerini, yangının nasıl çıktığını ve yayıldığını tek tek not ettim.
Arabaya döndüm ve ulaştırmada görevli şoföre 'Hilton'a gidelim... Çabuk' dedim.
Yüzükler takılırken yetişmiştim.
Tertemiz elbiseler giyen magazin muhabiri arkadaşların şaşkın bakışları altında kendime bir omuz darbesiyle yer açıp, protokolün önünde çömeldim ve gelin ile damadı, nikah memurunu ve şahitleri aynı kareye sıkıştırıp deklanşöre bastım.
Üstat Yalçın Çınar'ın, filmli günlerden kalma, bana öğrettiği bir motto vardı, 'Gerekirse tek kare çek ama emin ol... Koca bir şeridi bitirmenin manası ne?'
O 'tek kare' tamamdı. Emin olmak için bir kare daha bastım.
Toparlandım... O çamurlu üst başla, perişan halde, koşarak Hilton'dan çıkıp gazeteye yetiştim.
Tıpkı o düğün haberi gibi yangın haberi de Milliyet'in sayfalarında yerini buldu.
Haber yetişmişti. İçim rahattı... Her gece yaptığım gibi, hava aydınlanırken karanlık odaya gidip yattım. Akşam üzerine kadar, mesaim başlayıncaya kadar uyudum...
Diyeceksiniz ki Milliyet'e dair bu bir günlük hatıralarından bize ne?
Bilmem... Paylaşmak istedim. Milliyet için birkaç yıl olsa da büyük emeğim vardır... Mesela rahmetli eniştem Ziya Sırman 50 yılını verdi o gazeteye... Nasıl bir emek anlatamam. Ve böyle yüzlerce isim...Yüzlerce isimsiz kahraman.
Milliyet çok ama çok şey ifade eder.
Ve şimdi bazı haberler duyuyorum... Belki siz bu satırları okurken doğru olacak.
Çok ama çok acı... İnşallah Milliyet gitmez... Böyle gitmez..."
Serdar Akinan/AKŞAM