04 Kas 2015 23:47 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 18:09

CNN Türk spikeri Balmain yağmasını anlattı: Elit elit yoluştular!

Sosyal medyayı sallayan Balmain yağmasını CNN Türk spor spikeri Duygu Demirdağ anlattı: "Mağazaya girdikleri anda gördükleri ilk menteşeye o dünyaca ünlü markanın adını yakararak sarıldılar"

Dünyaca ünlü İsveç markası, bu yıl 11’inci kez gerçekleştirdiği ‘tasarımcı işbirlikleri’ projesi kapsamında Fransız lüks moda evi Balmain’le el ele verdi. Özel tasarımlarıyla ünlüler arasında da popüler olan Balmain’in özel koleksiyonu 5 Kasım’da satışa sunulmadan önce ‘özel davetliler‘ için Türkiye’de de Zorlu Center’daki mağazada görücüye çıktı.

Aralarında ünlü modacı Nur Yerlitaş ve şarkıcı Fatih Ürek’in de olduğu yüzlerce ünlü ve ‘özel davetli‘ mağazanın açılışında tam anlamıyla bir izdihama neden oldu. Bir davetlinin açılış esnasında kaydettiği videoda, siyah bir paravanın ardında bekleyen yüzlerce kişinin kapıların açılmasıyla birlikte içeri hücum ettiği görülüyor. ‘Kapanın elinde kaldığı‘ ürünlerin adeta ‘yağmalandığı‘ görülen video, bir mağazının açılışından öte savaş öncesinde erzak depolayan insanların talanını andırıyor.
'ELİT ELİT YOLUŞTULAR'
Alışveriş partisinde bulunan ve onlara tanıklık eden CNN Türk spor spikeri Duygu Demirdağ, yaşananları bu yazıyla anlattı.
Gözyaşlarına kayıtsız kalamayarak yerinden oynayan takma kirpiğini söktü: “Elimi cimcirdi. Ceketlerimi aldı. Yakalayamadım o kadını” dedi.
Buna benzer son cümleyi emniyette, evime hırsız girdiğinde ifade verirken kullanmıştım.
O sırada, camekan dekorun içine giren kadının gürültüsünü duymasaydım, eli için Baticon filan bakabilirdim. Çünkü samimiydi, sanki yarım saat önce kuyrukta beklerken 70 kişinin önüne geçen arsız o değilmişçesine...
Fakat onunla uğraşamazdık çünkü dekora düşen kadın tehlikedeydi ve kurtarılmalıydı.
İki güvenlik görevlisiyle birlikte hamle yaptık.
Bu hamlemizi elinde tuttuğu payet gömleği araklamaya yönelik zannettiği için yavrusuna siper bir Bengal kaplanına dönüştü. Cam kutunun içinden çıkaramadığı ayağına aldırmadan, payetlerin üzerine kapandı.
Üzerine varmadık.
Her şey ama her şey anlaşılabilirdi.
Elinde bir vitrin mankenin bacağını sallayarak koşan o kadını görmeseydim...
Buna benzer son ifadeyi Macaristan sınırından geçmeye çalışan göçmenlerin yüzlerinde görmüştüm.
Yer: İstanbul’du. Çaresiz...
Şehrin en gözde AVM’si...
Dünyaca ünlü bir marka, “halk tipi” bir başka markayla ortak koleksiyon hazırlamış.
Bir kısım davetli günler önceden LCV bildirdikleri ön alışveriş partisi için saatler öncesinden sıraya girmişti.
Kıdemliler, “o incili cekete” atlayan "yelloz"ları nasıl moleküllerini ayıracaklarının organizasyonunu yaparken, jungle’a yenice düşenler, ilk nümayişine hazırlanan taze devrimciler gibiydi.
Bir de, “Herhalde böyle herkesi birden içeriye almazlar değil mi?” diye soran BAĞ-KUR tipi kuyrukçular vardı. Ve o vahşete kıyasla BAĞ-KUR insanlığın onuruydu.
Derken kapılar açıldı.
Sırada iki saattir bekleyenler, beş dakika önce gelenlerle aynı saflarda buluştu.
Önlerinde bekleyenlerin insan olduğunu unutup, medeniyetin en muhteşem örneğini sergileyen kalabalık, ardında çiğnenmiş bedenler bırakarak içeri girdi.
Mağazaya girdikleri anda gördükleri ilk menteşeye o dünyaca ünlü markanın adını yakararak sarıldılar.
Ardından etekler geldi, kürkler, botlar, gömlekler ve derken tokat gibi bir ses: “Orası aradığımız stand değil. Özel koleksiyon henüz açılmadı”
O anda bitti eteklerin, kürklerin, botların efsunu. Yanlış zamanda yanlış konfeksiyona sevdalanmışlardı.
Derhal toparlandılar.
Avın hakikisine doğru yola koyuldular.
Önlerinde markanın altın sarısı sembolüyle kaplı kartondan bir duvar, arkasında cennet-ül ala vardı.
Geriye bakmadılar
Yolda verdikleri kayıplarla vakit kaybetmediler.
Hızla yıktılar karton duvarı.
Sonrası...
Bu ülkede izaha muhtaç dediğin ne varsa, cevabı.
Yolsuzluk-hırsızlık-talan-arak-zorbalık,torpil...
Sonrası...
Bu ülkede “biri” olma zorunluluğu..
Gazeteci olduğumu öğrenen PR’cının, neden sırada saatlerce beklediğimi sorgulayan mavi ekran gözleri.
Sonrası...
Birbirlerini parçalayarak atmosferdeki her şeyi paçavraya dönüştüren customer’lar, “Önemli” insanlara önceden kapıları açıp görevini layıkıyla yerine getiren, kalan davetlilerin can pazarını çekirdek çitleyen cam güzeli edasıyla izleyen event manager’lar...
Ve “Burada İstanbul’un 400 elit bayanı bulunuyor. 5 kere düzenledik, 5’inde de elit elit yoluştular” diyen PR guruları...
Hepsi memnun bu işten.
Bu pazarlamayı yapanlar tek bir şeyi söylüyor: Sen günlerce aç susuz kalanların yardım TIRlarından atılan ekmeğe koştuğu gibi koşmalısın sattıkları ceketlere.
İnsanlıktan çıkmalı,
Kırmalı, dökmeli, parçalamalı, hak yemeli, ağlamalı, neden daha daha elit, önemli, şöhretli bir “bayan” olmadığına isyan etmeli...
Düşmeli,
Düşmeli,
Düşmelisin,
Bomboş camekan dekorlara...