CNN haber spikeri, ensestin kitabını yazdı: Kardeşini doğuran kızlar tanıdım
Türkiye'nin en mahrem yarası ensesti tüm gerçekliğiyle bir kitapta anlatan Büşra Sanay, Ayşe Arman'a konuştu.
CNN Türk haber spikeri Büşra Sanay, yıllarca süren titiz bir
çalışmayla ensest mağdurlarından ailelere, sosyologlardan
ilahiyatçılara, hukukçulardan eğitimcilere, psikologlardan adli
tıpçılara kadar her kesimden insanla konuşarak Türkiye'nin ensest
tablosunu ortaya çıkardı.
'Direkt büyüdüm, büyüttüler'
Kardeşini Doğurmak, CNN Türk haber spikeri Büşra Sanay'ın
Türkiye'de ensest gerçeğini ortaya serdiği, gerçek bir gazetecilik
çalışması. Sanay, 2015'te Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu
Başkanı Canan Güllü ile ensest vakaları hakkında geniş bir röportaj
yapmıştı ve bu röportaj oldukça ses getirmişti. Sanay, o tarihten
bu yana işin peşini bırakmadı.
Adli tıp merkezlerini, cezaevlerini dolaştı; psikologların,
akademisyenlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve en önemlisi
mağdurların ve mağdur ailelerinin kapısını çaldı. Sonuçta ortaya
Türkiye'de çok tartışılan, çok gizlenen, görmezden gelinen ensest
meselesini bütün dehşetiyle anlatan bir çalışma çıktı.
'Kardeşini Doğurmak' kitabının yazarı CNN Türk spikeri Büşra Sanay,
Hürriyet Gazetesi'nden Ayşe Arman'ın sorularını yanıtladı.
İşte o çarpıcı röportaj:
Kardeşini doğuran kızlar tanıdım
- Aile içi cinsel istismar, Türk insanının yüzleşmek istemediği bir
konu. Sen bu konunun üzerine gitme cesaretini nasıl
buldun?
Çocuğunu istismar edenlerden daha cesaretliyim de ondan! Bırak bu
kitap çarpsın okuyanını. Sarsılsın ve kendilerine uzun zaman
gelemesinler. Okuyanlar, “Dayanamıyorum okumaya, şüpheci biri oldum
çıktım, bu nasıl iş anlamadım!” diyor. Her yerlerine şüphe bulaşsın
bırak! Uykuları kaçsın, rahatsız olsun, yaşantılarından keyif
alamasınlar bir süre...
- Bize bu kitap gibi bir şey lazımdı...
Aynen öyle. Her gün ensest, istismar haberleri izliyoruz ama
maalesef o gün haberdar oluyor ve sonrasında unutuyoruz. Şimdi
gözümüz bu kitaba değdikçe, daha duyarlı bir duruş ve daha farkında
bir bilinç kendini silkeleyecek. Çünkü okuduklarını
hatırlayacaklar. İstediğim de bu. İnsanlar bununla yüzleşmek
zorunda, zorundayız! Çünkü neredeyse herkesin etrafında bir şekilde
duyduğu yaşanmışlıklar bunlar. Çok var ve kitaba yazmadığım o kadar
çok olay biliyorum ki. Ama yaşanırsa değil, konuşulursa ayıp olacak
gibi geliyor insanlara. Çünkü çocuk dışındaki her şey bizim için
daha önemli. Çocuklar, çocukluklarını kaybediyorken benim bulduğum
şey cesaret değil, vicdanımın hepten vücut bulmasıydı...
- Ne kadar emek verdin?
Aslında her şey TKDF Başkanı Canan Güllü’yle CNN Türk internet
sitesi için ‘ensest’ konuştuğumuz röportajla başladı. Röportaj o
kadar çok okundu ki, yılın en çok okunan 11. haberi oldu. Devamında
da mağdurlarla röportajlar yaptım. Sonra da Zülfü Livaneli, “Tüm
bunlar bir kitap olmalı” deyince farklı bir aydınlanma yaşadım o an
ve kitabın adını koydum. Sonra izinler almaya çalıştım gerekli
kurumlardan, konuşmak istediğim kişilerin güvenini sağlamaya
çalıştım. Neyi, ne için yapmak istediğimi anlattım hepsine, teker
teker ve saatlerce. Beni hiç tanımadan, yaptığım çalışmayı duyup
beni arayan ve “Ben de yardımcı olmak istiyorum” diyen pek çok
insan da oldu.
BU KİTAPTAN SONRA ERKEKLERİN KALKTIĞI KOLTUKLARA
OTURAMADIM
- Sen ne kadar sarsıldın yazarken?
Kitaptan önceki Büşra ve şimdiki Büşra bambaşka kişiler. O eski
Büşra artık yok. 29 yaşımda kaldı... Zaten bu kitabı okuyan
da, hiçbir zaman kitaptan önceki kişi olmayacak. Bu kadar
sarsılacağımı düşünmüyordum. Artık gülüşüm, yüzüme oturmuyor
mesela. Mesela saçımdaki her beyazın hikâyesi var... Kolay olmadı
dinlemek... Yaşıtım mağdurlarla konuştuğumda, “Çocukluğumdaki
gülüşlerim olmasaydı” dedim hep içimden. Çünkü başka yerdeki
çocuklar, ben gülerken, ben seksek oynarken büyüyormuş meğer! Uzun
süre otobüse bindiğimde düşmemek için demirlerden tutamadım
avuçların teri elime geçmesin diye, erkeklerin kalktığı koltuklara
oturamadım sıcaklıkları bana değmesin diye. Kâbuslarımda siyah bir
beden arkamdan koştu aylarca. Bunları iyileştirmeye çalışıyorum
kendimde. Ki geçer de... Üstelik ben sadece soran ve dinleyen
tarafım. Bunu yaşayanı düşünün bir de...
- Seni en çok kahreden hikâye hangisi?
Çok fazla hikâye var kahrolduğum. Gecelerce sıçradığım. Amcasının
çikolatayla kandırdığı çocuk da beni sarstı, babasının üç kız
kardeşin hepsini tehdit ederek istismar edişi de. Babasından doğum
yapan kız ve ölen bebekler...
YEMEDEN İÇMEDEN KESİLDİM
- Mağdurlara nasıl ulaştın?
Bulmak gerçekten zordu. Ama konuşmaya ikna etmek zor olmadı.
Kendileri zaten başka çocuklar da mağdur olmasın diye konuşmak
istedi. Hiç çekinmediler ve çatır çatır anlattılar. Ama anlatırken
hep uzaklara baktılar... Çocuklukları vardı gözlerinde. Ve bence
daha pek çok şey de...
- Onlar sana anlatırken, yani yeniden yaşarken ne kadar
kötü hissettiler?
Çok kötü hissettiler elbette. Ağladılar, gözleri çocukluklarını
aradı. Suskunlukları içlerini kanatmıştı. Konuşurken o kanı
kustular hep. Kimi kendini annesine bile inandıramamış düşünsene.
Röportajlardan sonra da o kötü psikolojiden uzun süre çıkamadılar.
Ama bu anlatışlarında bir fark vardı, başkalarını kurtarabilme
umudu...
- Sen dinlerken neler hissettin?
Perişan oldum. Yemeden içmeden kesildim. Kendimden geçtim. Ama
duygularımı yazarken karıştırmamaya çalıştım. Çünkü kitapta, olayı
dramatize etmiyor ve duygu sömürüsü yapmıyorum. Hissettiklerimin
bana yaptırdığı şey, elimi taşın altına korkmadan sokmam ve ne
kadar pislik buluyorsam, çekip çıkarmam oldu. Hissettiklerimin
acısını şimdi yaşıyorum.
ANNELER SUSMASIN!
- Kitapta, annelerin ensest vakasını göz göre göre gizlediğine dair
epeyce örnek var. Neye bağlıyorsun kadınların
suskunluğunu?
“Bir anne nasıl susar!” diyoruz, değil mi? Bence annelik çocuğunun
karnını doyurmak değil. Bence annelik, yeryüzünde çocuğunu tüm
kötülüklerden koruyacak ilk kişi olmak. Ama bir annenin, yuvası
dağılmasın ve kocası başka kadınlara gitmesin diye kızını kocasının
istismar etmesi için yol açması anlaşılabilecek bir şey değildir!
Kadın, çeşitli sebeplerden susuyor. “Çocuklarını öldürürüm sus!”
diye tehdit ediliyor mesela. Ama genel olarak koca; eve bakan, eve
ekmek ve para getiren kişi olduğu için, eğer o olmazsa çocuklara
kim bakar, faturaları kim öder diye düşünüp susuyor kadınlar. Çünkü
bu ülkede kız çocukları daha az okutuluyor. Ekonomik özgürlükleri,
meslekleri yok. Çünkü bu ülkede, çoğu kesim için kadın, çocuk
doğurup evini temizleyen yemek yapan bir hizmetkâr, bir emir kulu.
Ama bunun yanında çocuklarını gözünden sakınan ve ona bir zarar
geldiğini duyunca gereğini yerine getiren ve doğurmanın annelik
olmadığını gösteren kadınlar da çok var. Ve bu dünya insan
kalabilenlerin yüzü suyu hürmetine dönüyor...
2023 ÖĞRENCİYE SORDUM
- Kitabında her meslek grubundan görüşler var. Bütün bu insanların
enseste dair mutabık oldukları bir nokta var mı?
Adli tıpçıdan yönetmene, ilahiyatçıdan ceza infaz memuruna kadar
pek çok insanın görüş ve gözlemleri var kitapta. Sosyologlar ve
avukatlar da var. Ortak çıkarım ise ensestin eğitimle alakalı
olmadığı ve bunun bir hastalık olmadığı, suç olduğu...
- Araştırma sürecinde devlet kurumlarının tepkisi
nasıldı?
Şöyle ki, kitap için araştırmamın bir ayağı da cezaevleriydi. Ceza
ve Tevkifevleri Genel Müdürü Enis Yavuz Yıldırım onay verdi. Ve
listelediğim bütün cezaevlerine girebildim. Bu, kitap için çok iyi
oldu. Fakat anket çalışmam için etik kurul onayı vermek istemeyen
üniversite oldu. Ama mesela Akdeniz Üniversitesi bu çalışmayı çok
kıymetli buldu, etik kurul onayı verdi ve anket çalışmasını
yapabildim. Kitabın en önemli ayaklarından biri de bu anket. 2023
öğrenci üzerinde yaptığım bir çalışma oldu. Sonuçlar çok çarpıcı.
Mesela, bir istismar durumunda, üniversiteye giden genç, nereye
başvuracağını bile bilmiyor...
- Ensest vakasını ilk olarak duyanlar genelde kim?
Ebeveynler mi, eğitimciler mi, arkadaşlar mı?
Herkes olabiliyor. Bir babaanne de, çocuğun sınıf arkadaşı da.
Çocuk, arkadaşına, “Baban seni de böyle seviyor mu?” da
diyebiliyor. Yahut babaanneye “Babam bana böyle yapıyor” dediğinde,
“Sen yanlış anlamışsındır baban yapmaz öyle” cevabıyla da
karşılaşabiliyor çocuk. Bunu ancak öğrencileriyle iletişimi güçlü
ve öğrencilerini tanıyan öğretmenler anlayabilir. Tanıması önemli
çünkü çocuktaki değişiklikleri başka türlü anlayamaz. Elbette
ebeveynler de olabiliyor. Ama açıkçası önemli olan kimin ilk
duyduğu değil, çocuğun kurtulması için ne yapıp yapmadığı...
TÜRKİYE’DE KADINLAR EVLİ OLMAKTAN ÇOK ESİR GİBİ
- Bu kadar kutsanan ve namus meselesi haline getirilen ailenin bu
kadar karanlık ve sırlarla dolu olması düşündürücü değil
mi?
Benim de çok takıldığım noktalardan bir tanesi bu. İktidar ve güç
ilişkisi işte... Dolayısıyla öyle girift ilişkiler var ki, kitapta
da bunu açıklamaya çalıştım uzmanlarla konuşup...
- Kitapta yalnız enseste değil, kadınlara dair de çok
çarpıcı sonuçlar çıkıyor. Röportaj yaptığın sosyolog İnan Keser’in
de dediği gibi, “Türkiye’de kadınlar, evli olmaktan çok esir
gibi.”
Evet. Ve yaşanan aile içi istismarlar tam da yüzden, kadınların
ezilmiş ve sindirilmiş olmasından dolayı ortaya çıkmıyor ya da
çıkışı zorlaşıyor.
- Peki senin çıkardığın sonuç ne?
Uzmanların söylediklerinden farklı değil. Bu kişiler içimizde. Her
yerde. Ummadığımız kişiler cinsel istismarda bulunuyor, hiç ihtimal
veremeyeceğimiz insanlar da bu felaketi yaşamış oluyor. Sebebi de
eğitimsizlik değil elbette. Çünkü bir holdingde üst düzey yönetici
olan bir babanın, uzun yıllardır kızına tecavüz ettiğini de
biliyorum. Öğretmen olup da çocuk istismar edeni de. Bu her yerde,
her kıtada, şehirde ve yapıda yaşanabilen bir şey. “Kayıt cihazını
aç Büşra, ben de anlatmak istiyorum” diyen arkadaşım da oldu.
Kendine güvensizlik, iktidar olabilmek hayali, gücünü güçsüze
gösterme yaşatma durumu bu...
RÖPORTAJI KAYNAĞINDAN OKUMAK İÇİN
TIKLAYINIZ