Cinnet “level” atladı! Cinayetlerde yeni boyut mu?
Medyaradar analisti Atilla Akar, İstanbul Büyükçekmece’de peş peşe 8 kişinin öldürülmesi olayını masaya yatırdı…
Efendim; toplumun gündemi ile siyasetin gündemi apayrı. Siyaset ayrı telden çalarken toplum almış başını gidiyor. (Onlar kendi iktidar hesaplaşmalarının peşindeler sadece) Artık Türkiye’nin hiçbir soruna doğru bir perspektifle yaklaşıp, geçerli ve etkili çözümler üretemeyeceği iyice anlaşılan siyaset kurumunun bütün bunlar hiç umurunda değil. Bu durum kendini en çok cinayet ve kriminal olaylarda kendini gösteriyor. Birileri sanki hiç böyle olaylar yokmuş gibi davranıyor. Devekuşu gibi başını kuma gömmek bu olsa gerek!..
Sorumlular adeta “Ben ne yapabilirim ki?” vurdumduymazlığı içinde lakayt kalmayı sürdürüyorlar. Oysa toplum çoktan cinnet aşamasına girmiş olup, artık onu da aşan versiyonlarını üretiyor. Tabii biz hangi ara bu kadar nefret dolu, kötücül, kindar, sevgisiz ve gözü dönmüş olduk? Hep mi böyleydik şimdi mi böyle olduk? Hangisi?..
Cinayetler “Bireysel” den “Katliam” a dönüşüyor!..
Toplumda negatif duygular hızla artarken pozitif duygular iyice azalıyor. Herkes herkese diş biliyor. Herkesin ama ufak ama büyük, ama haklı ama haksız bir “Hesabı” mutlaka var. Lakin son zamanlarda bazı olaylarda dikkat çeken yan bana göre şu. Bunlar bireysel, teke tek öfke cinayetleri olmaktan çıkıp (Ki, onlarda var elbette) daha “Toplu cinayetler”e dönüşüyor. İnsanın içindeki vahşi dışa taşıyor!..
Karısını ve çocuklarını öldürenler mi dersin, anne-baba, kardeşlerini mi, (Ki bunların bir kısmı mal-mülk anlaşmazlığından) kaynana kayınpeder ve kayınbiraderi ya da baldızı öldüren damatlar mı gırla gidiyor. Karı – Koca cinayetleri ise en başta zaten. (Bunların çoğu ise boşanma, velayet ya da kıskançlık yüzünden) İçine kapalı Alfa Kuşağı manyaklarını saymıyorum bile! İnsanın en güvenebileceği, kendisini en rahat ve mutlu hissedebileceği yer olan “Aile” bizzat bir kıyım mekanizmasına dönüşüyor. Bunda geleneksel ve modern değerlerin çatışmasının, çözülüşünün payı büyük. Bütün bunlar cehaletle de harmanlanınca ortaya korkunç bir tablo çıkıyor!..
Adeta Gezici Cinayet Makinesi!..
Bu son olay ise zaten yaşanan durumların üzerine iyice tuz biber ekti. İstanbul'da karısı, çocuğu, annesi, babası, kayınvalidesi ve eniştesi ile bir kuaför ve kendisi dahil 8 kişiyi öldüren ve 2 kişiyi de ağır yaralayan Bahtiyar Aladağ olayından söz ediyorum.
Adam adeta seyyar cinayet makinesi. (Medyamızda bazıları da olaya “Seri cinayet” demiş. Dolayısıyla adam da “Seri katil” oluyor. Ama bir olayın ardı ardına işlenmesi o olayı “seri cinayet” yapmaz. Seri cinayet kriminal literatürde farklı bir olaydır.) Ailesini toptan yok etmeyi adeta kafasına koymuş. Üstelik bunu gerçekleştirmişte. Bu derece gözü dönmesi için o insanların ne yapması gerekiyordu acaba?
Bu Olayla Suçta Aşama Atlandı!..
Bu son olayda ayrıca alarm vermemiz gereken bir durum vara benziyor. Evet, suç çoktandır yeni bir durum değil. Üstelik ivmesi giderek artan bir manzara arz ediyor. (Bazıları bu durumu Amerikan suç istatistikleri ile kıyaslayıp, “Bakın biz iyi durumdayız” a getirmeye çalışıyor. Bu ne zavallı bir mantıktır anlayamadım!) Lakin bu olay suçun hem nicel hem nitel açıdan daha büyük olaylara gebe olduğunu gösteriyor. Suç yapısal olarak “Mutasyon” geçiriyor. Yöneticilerin önce bunun farkında olması ve buna göre önlem alması gerekiyor ama nerede? Bu gibi durumlar “Münferit olay” kategorisinden çoktan çıktılar. Kıyamet öncesi habercisi gibiler!..
Çünkü yaşanan emareleri çoktandır ortada olan bir toplumsal çözülmenin en rahatsız edici şekilde dışavurumudur. Mevcut toplumun sosyal, etik, davranışsal normlarında ciddi bir çürümeye işaret eder. Anlaşılan bu noktada frenleri patlamış bir kamyon gibi yokuş aşağı gitmekteyiz. “Sonumuz hayrola!” diyeceğim ama çok zor. “Uygar toplum” muş, külahıma anlatın!..
İktidarlar Önce İnsanlarından Sorumludur!..
İktidarlar ve siyasetçiler kendilerini sanki sadece yatırımlardan, yol, su, elektrik, baraj, devletin bürokratik işlerinden, vb mesulmüş gibi görür ve gösterirler. Böylelikle başarısızlık hanelerinde önemli bir kalemi silmiş olurlar. (Burada ne sadece polisiye önlemler ne ahlak vaazları ne de ceza arttırmalar sorunu çözemez. Çok daha radikal ve kapsayıcı bir bakış gerekmektedir.) Sıkıştıklarında cinayetlerde, suçla ilgili konularda “Ne yani herkesin başına polis mi dikeceğiz?” diye sorarlar.
Halbuki mesele sadece asayiş sorunu olmadığı gibi gerçekte ülkede yanlış giden her şeyden siyasi iktidarlar sorumludur Bu apayrı bir bilinçtir. “Devlet olma bilinci” dir. ( Örneğin rahmetli Süleyman Demirel “Fırat’ın kıyısında bir koyun kaybolsa bana sorun, devlet sorumludur” demişti.) Aksi devlet zaafıdır. Dolayısıyla bu ülke insanının aldığı kişilik biçiminden, kültürel ve ahlaki yapısından da yönetenler sorumludur. Çünkü her kişiliğin, suçun sizim kurduğunuz sistemle, seçtiğimiz yolla yahut toplum modelimizle direkt veya dolaylı bir bağı vardır. “Beni bağlamaz” diyemezsiniz!..
Burada “Devletin bekası” nı “Toplumun bekası” ile bütünleştiren başka bir bakışa ihtiyaç var. Türkiye aynı zamanda insanına, yaşama kültürüne, toplumsal ilişkilerine yeniden çekidüzen verebilecek bir “İrade” yi arıyor, özlüyor…
26. 11. 2024
NOT: Lütfen ayrıca 05 Şub 2024 tarihli “Kriminal Safari”ye hoş geldiniz! Şiddet sarmalında deliriyoruz mu?” başlıklı yazıma bakınız…