“Çin Balonu”ndan “UFO”lara!.. Uzaylılarla Müşerref mi Olacağız?..

Son zamanlarda bu konuları izleyenlerin gözünden kaçmayacağı gibi ilginç gelişmeler oluyor. Sanki yeni bir “Majestic-12 Komitesi” insanlığı yavaş yavaş bu ihtimale hazırlıyor gibi.

Sizi bilmem ama ben UFO’lara da, uzaylı yaşam formlarının varlığına da inanırım. Eski çağlardan beri dünyayı ziyaret ettiklerini düşünürüm. (Görebilene mitolojilerde ve dinlerde delilleri mevcut.) Yanı sıra kendileriyle tanışabilmeyi de çok isterdim. Dünya gözüyle bir UFO dahi olsun görsem iyi olurdu. Kendileriyle ahbap olup tavla oynamayı, bir çay içmeyi, iki lafın belini kırmayı, mümkünse uzay araçlarıyla galaksimizde bir tur atabilmeyi çok arzu ederdim. Şimdilerde benim bu hayalim gerçek mi oluyor yoksa?

Neyse, hatırlayacak olursak: 4 Temmuz 1947 tarihinde ABD’de New Mexico’da Roswell kasabasının kırsal alanına bir UFO’nun düştüğü söylenecekti. Ancak vaka sonrası ABD ordusu olayı “Meteoroloji balonu” şeklinde açıklayarak bir anlamda durumu örtbas etme yolunu seçmişti. Bu olay “Ufoloji” tarihine bir “milat” olarak geçecekti.

Bugün ise tam tersine düşürülen balonlardan çok UFO iddialarına odaklanılacaktı. Diğer bir ilginçlik ise bilhassa Pentagon’un bugüne dek aynı tarz “UFO iddiaları”nı gizlemeye çaba sarf ederken (Daha doğrusu “Blue Book / Mavi Kitap” projesi kapsamında, gizlice araştırmayı sürdürdü.) bu kez açıklamaya yarım ağız da olsa adeta çok “hevesli” görünmesiydi.

Malum dünyada bugün süren “Gizli Savaş” enteresan biçimler alabiliyor. Örneğin “Çin Balonu” olduğu söylenen ve ABD jetleriyle düşürülen balon bunlardan biri. (Pek bilinmez ama 2. Dünya Savaşı esnasında, 1944 Haziran’ında Japonlarda okyanustaki bir hava akıntısından yararlanarak içi yangın çıkartıcı bombalar veya veba ile şarbon mikropları dolu balonları ABD semalarına panik yaratma amaçlı yollamışlardı. Operasyonun adı “Fu-Go Operasyonu” idi.) Fakat iş bununla kalsaydı fazla problem yoktu. Gene birbirlerine “Şov yapıyorlar” der geçerdik!

“Çin Balonları”ndan “UFO”lara…

İşin “Çin Balonu” safhası nispeten kolaydı. Zaten Çin’de balonun kendi balonu olduğunu sonunda kabul etmişti. Süren tartışma bunların casusluk amaçlı mı yoksa meteorolojik amaçlı mı olduğu yönündeydi. ABD ise bu “meteoroloji balonu” hikâyesini pek yememiş görünüyordu. O da durumu fırsata çevirip, Çin balonunu patlatıp Çin’e gol atma peşindeydi.

Fakat işin rengi hızla değişecekti. 4 Şubat’ta balonun Amerikan savaş jeti tarafından vurulmasından sonra olay bambaşka bir boyuta sıçrayacaktı. İlki 10 Şubat’ta Alaska’da, ikincisi 11 Şubat’ta Alaska-Kanada sınırında, sonuncusu 12 Şubat’ta Huron Gölü yakınında olmak üzere toplamda 3 adet “Tanımlanamayan Nesne” savaş uçaklarınca düşürülecekti. Pentagon söz konusu cisimlerin “balon olmadığı” açıklamasında bulunacaktı.

Ancak “Dünya dışı varlıklar”a ait olduğu da söylenmedi. (Amerika Havacılık ve Uzay Savunma Komutanlığı komutanı General Glen VanHerck, ise “Uzaylılar mı?” sorusuna “Ben hiçbir ihtimali göz ardı etmiyorum” diye cevap verecekti.) Bu nesnelerin ne olduğu halen muğlakta görünüyordu. Yoksa bir “Örtbas” çabası mı vardı? Bir tür “Psikolojik Harekât” mı yapılıyordu? Balon üzeri bir “Balon haber” miydi?

Dünyayı uzaylılar mı bastı?..

Neler oluyordu? Bu birdenbire ortaya çıkan UFO’lar ne idi? Dünyayı uzaylılar mı basmıştı yoksa başka bir durum mu söz konusuydu? Ortada bir “Manipülasyon” mu vardı? Bir UFO paniği mi yaratılmak isteniyordu? “Independence Day / Kurtuluş Günü” filminde olduğu gibi bir sabah uyandığımızda dev bir uzay gemisi veya UFO filoları ile mi karşılaşacaktık? “Uzaylı İstilası” mı başlayacaktı? Bunlar düşürüldüklerine göre pek “Dost” sayılamazlardı herhalde. (Kaldı ki her zaman teknolojik açıdan çok üstün sayılan, hız ve manevra kabiliyeti olağanüstü yüksek olduğu söylenen bugüne kadarki UFO’lar şimdi nasıl bu kadar ardı ardına ve adeta keklik gibi avlanıyorlardı?) Yok, öyle değillerse bunlar ne idiler?

Öyle veya böyle kafalardaki sorular azalmak bir yana artmaktaydı. Kaldı ki gökyüzünde görülen her nesne tanımı gereği (“Unidentified Flying Object / Tanımlanamayan Uçan Nesne) illa “Uzaylılara ait” olması gerekmezdi. Genelde onu çağrıştırsa dahi. Nitekim bir başka bakışa göre öteden beri bu araçların aslında “Dünya içi” olduğunu gizlemek için (Ki, bu “Nazi UFO’ları” iddialarına kadar dayanır) UFO efsanesinin yaratıldığı dahi söylenir. Nevada’daki meşhur “51. Bölge” tartışmaları bile bu eksendedir.

Diğer yandan bu durum “Sahte UFO saldırısı” olabilir miydi? Öyle ya “Yeni Dünya Düzeni” ve “Tek Dünya Devleti” peşindeki küreselcilerin bir “Suni Uzaylı tehdidi” yaratarak insanları merkezi bir dünya yönetimine zorlamak istedikleri biliniyor. (Hatırlanırsa 1980’li yıllarda o zamanki ABD Başkanı “Artist” Ronald Reagan BM konuşmalarında “Keşke bir uzaylı istilası olsa ve dünya insanlığı tek vücut olsa” mealinde bir konuşma yapmıştı. O zamanki kankası SSCB’nin son Başkanı Mihail Gorbaçov ise ABD saldırıya uğrarsa “derhal yardıma koşacağını” belirtmişti.) Şimdi aynı senaryonun yeni bir versiyonu mu uygulanıyor acaba? Söz konusu sahte UFO saldırısı senaryosu “Blue Beam / Mavi Işık” projesinin hologram teknolojisi ile de düzenlenebilir ayrıca.

Güncel bir “X-Files” mı yaşanıyor?

Bilemiyorum, gene de bu işte “Mide bulandırıcı” bir yan var adeta. “Ateş Olmayan Yerden Duman Çıkmaz” gibi. Sanki “X-Files” dizisinden sahneler izliyoruz. Bir Fox Mulder ile Dana Scully eksik!

Son zamanlarda bu konuları izleyenlerin gözünden kaçmayacağı gibi ilginç gelişmeler oluyor. Sanki yeni bir “Majestic-12 Komitesi” insanlığı yavaş yavaş bu ihtimale hazırlıyor gibi. Olay “E.T” türü “Şeker gibi kanka uzaylı” dan yavaş yavaş çıkıyor görünüyor. “BM Dış Uzay Araştırmaları Direktörlüğü”, “Amerika Havacılık ve Uzay Savunma Komutanlığı” şeklinde birimler kuruldu, Pentagon UFO kovalamaca görüntüleri paylaştı. (Eski Başkan Obama çıkıp “Ortalıkta gökyüzünde ne olduğunu bilmediğimiz objelere ait görüntüler bulunuyor” dedi) Alıştıra alıştıra, insanlığı ürkütmeden bir “Karşılaşma”ya hazırlamaya çalışıyorlar sanki. Öyle ki ABD içinde bu konuda iki farklı görüş (Açıklama yanlısı ve klasik açıklamama yanlısı) çatışıyor gibi. Son olaylar “Açıklamacılar”ın elini güçlendirdi adeta.

Hatta kimi iddialara göre uzaylılarla çoktan beri iletişim kurulmuştu. Dahası eski ABD Başkanı Dwight Eisenhower 16 Nisan 1954 tarihinde bir uzaylı ırkıyla anlaşma bile yapmıştı. Bu buluşmalar Kaliforniya’daki Edwards Hava Kuvvetleri Üssü ile New Mexico’daki Holloman Üssü’nde iki kez gerçekleşmişti. “Üçüncü Türden Yakın Karşılaşmalar” (Close Encounters of The Third Kind) filminin bile buradan esinlendiği söylenir.

Alaska’nın Çağrıştırdıkları

Bütün bunları birer “Komplo Teorisi” olarak görüp, dudak bükülse dahi gene de bazı şeyler ilginçliğini koruyor. Alaska UFO ve kaçırılma olaylarının çok yoğun yaşandığı bir yer. (DMAX’taki “Alaska’nın Uzaylıları” ve “Alaska Üçgeni” belgesel dizileri hayli ilginç veriler sunuyor) Oradaki bir tür enerji kaynağı olduğu söylenen esrarengiz “Siyah Piramit” olayına ise hiç girmiyorum bile.

Öte yandan bu olayların ağırlıkla Alaska’daki HAARP tesislerine yakın çevrelerde gerçekleşmesi ilginç. Tam deprem oluşumlarının ve HAARP iddialarının ardından olması daha da ilginç. Bu çakışmalar kendi başına “anlamlı” olabilir mi bilmiyorum. (Dünya dışı bir uygarlık “Yaratılmış Depremler”den rahatsızlığını mı hissettirdi? Oradaki varlıkları bir “mesaj” mıydı? ) Gene de sorulmaya değer bence.

Öyle veya böyle ortada bir şeylerin dönmekte olduğu kesin. Sadece bunun “Galaktik bir savaş”ın dünyaya yansımaları mı olduğu yoksa insanoğlu ve devletlerin haltlar yiyip, birbirleri karşısındaki operasyon ve aldatmacaları mı olduğu meçhul. Hepsi olabilir. Zaten bugünün dünyasında bir bu eksikti!

Ben evrenin sürprizlerle dolu olduğuna inanırım. Belki de onlarla tanışmanın vakti gelmiştir. Aslında çoktandır bilinen ama açıkça söylenmeyen bir “gerçek”le yüzleşme zamanı olabilir. ( Eğer öyleyse bunların çok saldırgan ve “kötücül bir ırk” olmamasını dilemekten başka şansımız yok!) Yahut olay zamanla örtbas mı edilir veya başka iddialara mı evrilir bilinmez. Ya da bir bakmışız yakında “Uzaylı kardeşlerimiz” ile müşerref olmuşuz.

Gerisi, “Alaska, Frigo, Dondurma!..”

ATİLLA AKAR