Çiçeği burnunda medya patronu Medyaradar'a konuştu: Doğan Grubu ürperdi, yüzü tutmadı, Radikal'i kapattı!
Kısa süre önce yayın hayatına “Merhaba” diyen YeniBirlik Gazetesi’nin imtiyaz sahibi olan Gazeteci Avni Özgürel Medyaradar’dan Alev Gürsoy Cimin’e konuştu. Özgürel’in hem çıkardığı yeni gazete hem de gündeme dair çok çarpıcı açıklamaları vardı.
'Dilde, Fikirde, İşte Birlik' sloganıyla artık yeni bir gazetemiz
daha oldu. 14 Mart'ta bayilerdeki yerini alan gazetenin imtiyaz
sahibi ise kamuoyunun yakından tanıdığı bir isim: Avni Özgürel…
45 yılı aşkın süredir medya dünyasının içerisinde olan Avni
Özgürel, yıllardır hayalini kurduğu gazeteyi çıkarmayı başardı.
Türkiye’nin artık YeniBirlik isimli yeni bir gazetesi daha var.
Avni Özgürel’le hem çiçeği burnundaki yeni gazetesini hem de
gündemi konuştuk.
Türkiye’deki gazetelerin artık birebir aynı olduğunu, okura hiçbir
heyecan sağlamadığını söyleyen Özgürel, iddialı. “Bizim gazetemiz
farklı olacak, okura en iyisini biz duyuracağız” diyor. Farklarını
ise daha çok analize dayalı haberler yapmakla ortaya
koyacaklarmış.
Medyayı da konuştuk Avni Özgürel ile. Bu konuda hiç de olumlu
konuşmuyor. “Dil çok sorunlu” diyor ve medyada yeni bir devrimin
şart olduğunu düşünüyor. Son günlerde onu en çok üzen konu
Radikal’in kapanması olmuş. Bu konuda Doğan Grubu’nu eleştiriyor.
Bence sebebi “Siyasi” diyor…
Terör konusunu da elbette sordum kendisine… Çünkü bu konuda
konuşulacak isimlerin başında geliyor. Bu konuda da çok çarpıcı
tespitleri var.
Tabii siyaseti de atlamadık. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı çok
beğeniyor. Ülkenin sorunlarını çözebilecek tek isim olarak
görüyor. Cemaat konusunda sert açıklamalar yapıyor. Başkanlık
sistemi konusunu ise sonuna kadar savunuyor.
Şimdi ben aradan çekiliyor ve sizleri Avni Özgürel’in yeni
gazetesinin binasında gerçekleştirdiğimiz bu röportajla başbaşa
bırakıyorum. Güneşli ve umut dolu güzel günler sizin olsun.
Sevgiyle kalın.
RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
TWİTTER: gazetecialev
Mail: [email protected]
Fotoğraflar: Emrah Yeşilduman- Anıl
Arı
“GAZETECİLİĞİN EN FAZLA YAPILMASI GEREKEN
BİR DÖNEM”
İmtiyaz sahibi olduğunuz YeniBirlik Gazetesi öncelikle
hayırlı olsun, 'Dilde, Fikirde, İşte Birlik' sloganıyla okurla
buluştunuz. Nereden çıktı bu gazete fikri? Gazeteler TV’ler bir bir
kapanırken ya da tiraj kabusu yaşarken siz nereden bu cesareti
buldunuz, hiç akıl kârı gelmiyor bana?
Bilakis ben çok akıl kârı bir işe el attığımı düşünüyorum. Bu zaten
benim 2004 yılından beri hayalini kurduğum ama bir türlü
gerçekleştiremediğim bir projeydi. Ben sizin dediğinizin tam
tersini düşünüyorum, gazeteciliğin en fazla yapılması gerektiği bir
dönemden geçiyoruz. Gazetelerin tirajları elbette düşer çünkü alın
bakın Türkiye’deki tüm gazetelerin hepsi birbirinin kopyası, hiçbir
farklı haber yok, içerik yok, mesaj yok, özel haber yok.
Bakın bizim daha yeni doğmuş bir bebek olan gazetemiz YeniBirlik,
çıkar çıkmaz fark yarattı. Ne yaptı? Analize dayalı haber.
Türkiye’nin en büyük gazeteleri dâhil olmak üzere hepsi akşam
televizyonda izlediğimiz haberlerin hepsini derleyip, toplayıp
sayfalarına koyuyor. Bu mu şimdi gazetecilik? Biz farkımızı analiz
haberlerle ortaya koyacağız. Mesela Taksim’deki canlı bomba
eylemine ilişkin ben devletin yaptığı açıklamanın nerede çöktüğünü
teker teker yazdım, bu bir tek bizim gazetede var. Bunu da devam
ettireceğiz. Sorgulayan, sorgulatan haberciliği geri
getireceğiz.
“GAZETECİLİK KRİZE GİRDİ, BİZ BUNUN ÖNÜNE
GEÇECEĞİZ”
Nereden çıktı bu gazete fikri?
Radikal’den ayrıldıktan sonra televizyon programları yapmaya
başladım ama gazete hep içimde kaldı. Çünkü Radikal’deki habercilik
anlayışı fevkalade önemliydi benim için ve korunmalıydı. Bunu
söylerken Susurluk dönemindeki habercilikten bahsediyorum, bugünkü
habercilikten değil. Sadece iç siyasi çekişmelerin sayfalara
taşınması ne haberdir, ne de haberciliktir. O bahsettiğim süreçte
habercilik çok daha iyi yapılıyordu ve ben bunun tekrar
yapılabileceğini düşünüyorum ve denemek de istiyorum. Sadece
analize dayalı bir gazete yapacağım. Tüm gazeteler birbirinin aynı
olunca gazetecilik krize girdi. Zaten yaptığınız haberlerin çoğu
yayınlanmıyor ve yaptığınız haberin de anlamı kalmıyor. Patronların
ticari ilişkilerine göre şekillenen bir gazetecilik kime fayda
sağlar ki?
“KİMSEDEN KORKMADAN SADECE HABERCİLİK
YAPACAĞIZ”
Sizde durum ne olacak? Gazetecilikte siz neye
inanıyorsunuz, nasıl bir duruş lazım?
Bizde durum öyle olmayacak. Bizim devletle bir göbek bağımız yok,
ihalemiz yok. Burada patron benim ve kendi yağıyla kavrulan bir
gazeteciyim ben. Bu işe de zaten para kazanmak için girmedim.
Ben haber neyse onu görürüm, görürken de sorgularım. Bunu yaparken
de kimseden korkmam…
Hedef kitleniz kimler?
Daha çok üniversite öğrencileri ve gençler. Çünkü ben gençlerin
neler oluyor sorusunun yanıtına ihtiyaç duyduklarını ve bu sorunun
yanıtını alamadıklarını düşünüyorum. Bizdeki analizler onları
tatmin edecek…
“PATRONSUZLUK BÜYÜK
ÖZGÜRLÜK”
Gazetenin tanıtımını ve reklamını çok iyi yapamadınız.
Duyuruları zayıf kaldı ve eminim şu an birçok kişi sizin gazete
açtığınızdan haberdar değildir.
Ben kendi imkânlarım ölçüsünde bir şeyler yapıyorum. Arkamda büyük
bir güç yok neticede. Ben bir sermaye grubuna dayanmıyorum, arkamda
bir patron da yok. Ve böyle çok daha özgür olabilirim.
“KİMSEYE YAKIN DEĞİLİZ, HER HABERİ
SAKLAMADAN GÖRECEĞİZ”
Patronsuz bir gazete bana akıl alır gibi gelmiyor, işiniz
de zor gibi görünüyor.
Evet, öyle ama ben bunun sorun olmaktan ziyade avantaj olduğunu
düşünüyorum. Patron benim ve sonuçta gazeteciyim ben, işi de
biliyorum. Burada benim yayınlayamayacağım bir haber yok. Şimdi
diyecekler ki AK Parti’ye yakın ama hayır değiliz, kimseye yakın
değiliz. Refik Erduran da bu gazetede yazıyor neticede.
“BİZ SADECE HABERE YAKINIZ VE TÜRKİYE’DEN
YANAYIZ”
Kime yakınsınız peki? Sonuçta herkesin yakın olduğu ya da
inandığı bir görüş, durduğu bir yer var.
Çok net yanıt vereyim, hiç kimseye. Biz sadece habere yakınız.
Türkiye’de ne oluyorsa bunun doğrusunu herkes bilecek. Elbette bir
duruşumuz var o da olması gereken yerdeyiz, yani Türkiye’den
yanayız. Mesela teröre karşıyız ,Türkiye’de bu kanın son bulması
gerektiğine inanıyoruz. Çözümden yanayız. Çözümün de yine masada
gerçekleşeceğini düşünüyoruz. Biz siyasetin Türkiye için tek yol
olduğunu düşünüyoruz, siyaset dışında başka tek bir seçenek daha
yok. Nasıl AK Parti’nin siyaset üretkenliğini destekliyorsak,
CHP’nin de MHP’nin de siyaset üretmesini istiyoruz. HDP’ye siyaset
üretmekteki kısırlığı dolayısı ile öfkeliyiz. Bir parti düşününüz
ki Haziran seçiminde yüzde 10 oy almış ve 80 vekil çıkarmış ve
bundan sonra da grafiği hızla düşmüş. Biz Türkiye’nin partisi
olacağız diyen o parti bu yolda, bu hedefte tek bir adım atmamış
şimdi biz buna nasıl öfkelenmeyelim? Bu söylediğim partilerin hepsi
ile benim münasebetlerim zaten iyidir, hepsi de haksız yere bir
eleştiride bulunmayacağımı bilir. Bizim gazetede herkese yer var,
yeter ki üretsinler. Bizim tek bir ölçümüz var o da Türkiye…
Gazetenin finansını nasıl sağlayacaksınız? Biliyorsunuz,
para olmadan ve arkada bir güç, siyasi bir irade olmadan ayakta
kalmak pek de kolay değil…
Ben bu gördüğünüz ofiste belgeseller ve sinema filmleri de
yapıyorum. Bir şirketim var neticede. Burası gazeteyi destekliyor.
İleride reklamlar da gelecektir zaten.
İsmi de çok dikkat çekici. Neden Yeni Birlik?
Bulgaristan göçmeni bir ailedenim. Bütün Balkan ülkelerinde, yani
Bosna’da, Kosova’da, Makedonya’da ve Batı Trakya’da bir gazete
vardır. Birlik, bu gazete eski Yugoslavya’da da vardı. Dilde,
fikirde, işte birlik… Bu İsmail Gaspıralı’nın bir sözü. Bunu Türk
dünyası için bir formül olarak bulmuştu. Ve Türkiye’nin de yeni bir
birlik anlayışına ihtiyacı var.
Çok büyük bir kamplaşma ve kutuplaşma var şu anda
zaten…
Doğru var ama ne yapalım kutuplaşma var diye hiçbir şey yapmayalım
mı? Bırakalım öyle devam etsin, kopalım gitsin anlamına gelmiyor ki
bu! Onun için bizim yeni bir birlik anlayışına ihtiyacımız var.
Bunun yolunu da bu gazete ile göstereceğiz.
Tirajlar ne durumda?
Çok memnunuz. Ben 100 bin gazete basıyorum, 35 bin satıyorum. Bu
kadarına paramız yettiği için az basıyoruz. Ötesine maddi gücümüz
yetmiyor. Onun için her yerde bulamıyorsunuz. İstanbul’da 15
bin basıyoruz mesela. Ankara ve daha birçok yerde de varız ama
imkânlarımız dâhilinde. Mesela koca Adana’ya 5 bin gazete anca
gönderebiliyoruz. Eylül’e kadar böyle gideceğiz ve durum
değerlendirmesinde bulunacağız. Ona göre büyümeye gideceğiz.
“RADİKAL BENİ DERİNDEN ÜZDÜ, KAPANMASI
BENCE SİYASİ”
Dilerim uzun ömürlü olur, erken havlu atmazsınız.
Mesela sizin de uzun bir süre yöneticiliğini yaptığınız, köşe
yazdığınız eski gazeteniz Radikal bile kapandı. Ne
hissettiniz?
Çok üzüldüm, derinden hüzün duydum. Kendimi duygusal olarak çok
yakın hissediyordum Radikal’e. İnternet ortamında olması bile benim
için büyük anlam taşıyordu. Ben Doğan Grubu’nun maliyetleri
dolayısı ile Radikal’i kapattığını düşünmüyorum çünkü 10 yazar, 3
editörden ibaret olan bir yer. Bunların hepsini toparlarsanız ve
Doğan Grubunun diğer maliyetlerine bakarsanız Radikal onlar için
hiçbir şey değildi. Bence nedeni siyasi.
“ÜRPERDİLER VE YÜZLERİ TUTMADI
ÇÜNKÜ…”
Nasıl yani?
Yani Radikal’in izlediği çizgi nedeniyle bir ürperti oluşuyordu ve
Doğan Grubu bunu sırtında taşımak istemedi. Bazı yazarları da
kovmaya yüzleri tutmadığı için olayı böyle çözdüler diye
düşünüyorum. Gazeteyi kapattık demek böyle durumlarda daha pratik
gelir. Ben insanların işine son verme mahcubiyetinden kaçtıkları
için bu yola başvurduklarını düşünüyorum. Son zamanlarda mesela
televizyonlarında da büyük bir değişim var. Aykırı, daha doğrusu
eleştirel sesler bir bir susturuluyor gibi.
“MEDYANIN DİLİ ŞU AN ZEHİR GİBİ, BU BÖYLE
GİTMEZ”
Şöyle bir dışarıdan baktığınızda medyayı nasıl
görüyorsunuz?
Sorunlu buluyorum. Özellikle dil çok problemli. En büyük problem şu
eleştirmeyi bilmiyoruz. Mesela AK Parti’yi, CHP’yi, MHP’yi, HDP’yi
eleştirebiliriz, muhalif de olabiliriz… Bu çok normal ama bunu bir
saldırıya dönüştürmek tahammül edilebilir bir şey değil. Biz
bununla yarına taşıyamayız Türkiye’yi. Medyanın dili şu an zehir
gibi…
“HER TÜRLÜ KÖTÜLÜĞÜN ANASI DA BABASI DA
ERDOĞAN’MIŞ GİBİ GÖSTERİYORLAR””
Biraz açar mısınız?
Mesela bir gruba göre her türlü kötülüğün anası da babası da Tayyip
Erdoğan. Büyük bir Erdoğan düşmanlığı söz konusu. Bir grubun
gözünde ise en ufak eleştiri yapan, biraz muhalif düşünen herkes
paralel, herkes hain, herkes terörist. Hemen yaftalıyorlar. Bu
böyle olmaz. Çok tehlikeli, korkunç. Mesela “Kurtuluş savaşındayız”
vs. gibi söylemler var. Bu ne kadar yanlış. Türkiye böyle bir
durumda değil, sen bunu söylersen ülkeye turist bile gelmez. Altı
üstü karşındaki bir terör örgütü bunu yıkıldık, battık şeklinde
yansıtmanın ne anlamı var? Ben medyanın yeniden yapılanması
gerektiğini düşünüyorum. Nasıl bankalar 2001 krizinin ardından
yeniden yapılandıysa, iş dünyası nasıl kendini yenileyip dünyaya
açıldıysa, medyada da bu olmalı. Türkiye’de iki alanda biz sınıfta
kaldık ve daha tek adım atamadık. Bunlar siyaset ve medya.
Teknoloji gelişiyor ama zihniyet gelişmedi. Mesela siyasette de
demokrasi diyoruz ama somut uygulamalara geldiğinde yan çiziyoruz.
Daha bir Anayasa’yı yapamadık.
“ALO FATİH’LER HER DÖNEM, HER GAZETEDE
OLDU YADIRGAMIYORUM”
Sizin için de mesela “AK Parti yandaşı” diyorlar. Peki, siz
iktidarın medya üzerinde herhangi bir baskısı olduğunu düşünüyor
musunuz?
Her iktidarın medyadan şikâyeti vardır. Ben 45 yıllık meslek
hayatımda bunu hep gördüm. Bütün iktidarların medyayı şekillendirme
arzusu vardır. Bunu yadırgamam. O baskılar hep yapılmıştır… Efendim
telefonlar açılıyor da şu haber girmesin, şu haberin alt yazısı
kaldırılsın deniliyormuş, ee bu yeni değil ki? Bunda şaşıracak ne
var? Bu her daim yaşanan bir şey. Her dönemde her gazetenin Alo
Fatihleri olmuştur ve her gazeteye, televizyona telefonlar
açılmıştır. Önemli olan gelen o telefon karşısında sizin nasıl bir
duruş sergileyebildiğiniz. Önemli olan bu telkinlere muhatap olan
gazetenin duruşu! Eğer sen o iktidardan ihale bekliyorsan işin
bitti. Emriniz olur der, hazır ola geçersin, o haberleri de
silersin. Ama şunu yapabiliyorsan; “Haberi kaldırmam ama siz de
görüş gönderin onu da koyalım” diyebiliyorsan zaten gazeteciliğini
iyi yapıyorsun sen.
“EĞER TÜRKİYE’DE SÖZCÜ GAZETESİ BUNU
YAPABİLİYORSA…”
Bunu yapabilen var mı şu an?
Elbette. Tabansız bir gazetecilik yapmanın nedeni sanki iktidarmış
gibi mazeretler aranıyor. Buna asla inanmıyorum. Türkiye’de Sözcü
gibi bir gazete varken aslında bazı şeyleri boşuna tartışıyoruz.
Niye bunu söylüyorum? Sözcü para kazanmıyor mu? Kazanıyor. Reklam
alıyor mu? Alıyor. Çok alınıp okunuyor mu? Evet. Öyleyse neyi
konuşuyoruz? Hem de bu gazete çok agresif bir muhalefet yapıyor.
Dili de çok ağır. Benim onaylamadığım bir muhalefet anlayışı ama
sonuçta karışanları görüşenleri yok ve işlerini çok rahat
yapabiliyorlar. Peki, daha dengelisini yapamaz mısın yaparsın ama
yapmıyorlar. Tüm bu olayların faturasını Tayyip Erdoğan’a
kesmek yanlış.
“SADECE ERDOĞAN DEĞİL, HEPSİ MÜCADELE
ETMELİ”
Vergi cezaları ve kayyumları da biraz
konuşalım…
Kayyum farklı bir olay. Neticede Türkiye’de paralel yapı diye bir
örgüt vardı ve tüm bunlar da ona karşı verilen mücadeleydi. Bunu
göz ardı edemeyiz. Ve bu yapı hala birçok devlet kurumunun
içerisinde hâkim durumda. Dursun Çiçek’in verdiği bir röportajı
okudum. Diyor ki; bu yapı TSK’nın içinde bile yüzde 10 olarak hala
hâkim. Ve AK Parti hiç değilse özür diliyor ve yanlış yaptığını
kabul ediyor ama paralel yapı utanma duygusundan uzak, hala yanı
öfkeyi taşıyor ve hedeflerini gerçekleştirmek için mücadeleye devam
ediyor. Çiçek’in bu sözleri iyi okunmalı. Tüm partilerin bu yapı
ile mücadele etmesi lazım sadece Erdoğan’ın değil.
“ÇOK TEHLİKELİLER,
TEMİZLENMELİLER”
Siz cemaati tehlikeli buluyor musunuz?
Kesinlikle. Devlete başkaldıran ya da devleti ele geçirmeye çalışan
her yapı çok tehlikelidir. Cemaat olmasa bir dernek bile olsa yine
aynı şeyi söylerim. Sızma şeklinde devlete çöreklenmeye çalışmak
normal bir olay mı? Bunlar KPSS sorularını bile çalmadılar mı?
Bundan daha kötü ne var Allah aşkına. Bütün kurumların bunlardan
temizlenmesi ve yeniden yapılanması gereken bir dönemden
geçiyoruz.
“ERDOĞAN GİBİ BİR LİDERİN ‘KANDIRILDIM’
DEMESİ ONUN SAMİMİYETİNİ GÖSTERİYOR”
Bu bahsettiğiniz yapının bu kadar büyümesinde iktidarın da
katkıları olmadı mı?
Kesinlikle. Bu konuda eleştirilecek çok yanları var, kusurları var.
Devlet içinde verilen istihbaratlara itibar etmemek de buna dâhil.
Hanefi Avcı gibi bir adam bunları ihbar ediyor, o adamı cezaevine
gönderiyorlar. Ülkenin Genelkurmay Başkanı’nı hapse tıktı bu yapı.
Var mı ötesi? Tayyip Erdoğan, mizacındaki biri “Beni kandırdılar”
diyor, düşünebiliyor musunuz? Bu da bana göre onun samimiyeti. Onun
farkı. Ben kandırıldım diyemez öyle her lider. Ve bunu kabullenip
oturmuyor, mücadele veriyor. O nedenle silkelenip tüm kurumları
yeniden yapılandırmak şart ama bu da öyle hemen kolay olabilecek
bir şey değil. Zaman lazım.
“HEDEF ERDOĞAN’DI, BEN O GÜN HİSSETTİM,
ERDOĞAN’I O AN GÖRSEYDİM DİYECEKTİM Kİ…”
Cemaate yakın medya organlarına el konulması ya da bu
kanalların şartel indirmesi ile ilgili ne söylersiniz. Basın
özgürlüğüne darbe kapsamında bakılabilir mi tüm bunlara… Az önceki
sorum arada kaynadı…
Orada çalışan emekçiler için üzüldüm. Ama orada gazetecilik
falan yapılmıyordu. Basın özgürlüğüne darbe demek çok komik ve ayıp
olur. Bir kumanda merkezinin kontrolünde ortak bir yayın anlayışı
vardı, bunun gazetecilikle ilgisi yok. Ben sadece ekmeğinin
mücadelesinde olan ve bu konuların içerisinde olmayan çocuklar için
üzüldüm. Bu bir ideolojik kavga. Bu kavganın en önemli nedeni de
Türkiye’yi ben yöneteceğim kavgası. Bakın Türkçe Olimpiyatlarının
en sonuncusuna gitmiştim ben. Birçok yabancı ülkeden çocuklar
geliyor ve orada şarkılar söylüyor. Barış Manço’dan, Sezen
Aksu’dan, Çelik’ten vs.. Tam Tayyip Erdoğan ve eşi olimpiyatın
düzenlendiği salona girerken o sırada Nijerya’dan gelen bir çocuk
aynı anda sahneye çıktı ve “Mağrur olma padişahım senden büyük
Allah var” diye bir şarkı okudu. Ben hayatımda ilk kez böyle bir
şarkı duydum inanın. Belli ki o şarkı o çocuğa ezberletilmiş ve
Erdoğan salona girerken söylemesi üzerine planlatılmış, o kadar
açıktı ki her şey aslında; hedef doğrudan Erdoğan’dı. Kalabalığın
içinde mümkün olmadı, denk gelseydim Erdoğan’a bunu söyleyecek,
rahatsızlığımı dile getirecektim. Mesela 7 Şubat da bunun en büyük
kanıtıdır… Hakan Fidan üzerinden doğrudan doğruya Erdoğan’ı hedef
alan bir krizdi. Fidan’ı tutuklayıp ardından da Erdoğan’ı
tutuklamak, devirmek istediler. Erdoğan da zaten olayın çok kötü
geliştiğini Genelkurmay Başkanı tutuklandığında gördü ve bunu da
canlı yayında dile getirdi.
“YIKILMADIM AYAKTAYIM DEMEK İÇİN
ÇABALIYORLAR”
Bu savaşın kaybedeni cemaat mi, kim oldu?
Valla daha henüz kimin kaybettiği belli değil. Evet, büyük darbe
yedi ama ben kaybettim deyip çekilmiyor ki. Hala savaşıyorlar…
Gazeteyi kapatıyorsunuz adam çıkıyor ertesi gün başka bir gazete
çıkarıyor. Bu yıkılmadım ayaktayım mücadelesi, gazete çıkarmak için
mi yapılıyor sanıyorsunuz asla değil. Bayrağı ayakta tutmak, o
flamayı dalgalandırmak için yapılıyor. Bu yapı hala devletin birçok
kurumunda.
“HİÇ BİR İTİBARLARI
KALMADI”
Halk nezdinde ne, cemaate bakış şu an sizce?
Halk nezdinde cemaatin hiçbir itibarı ve inandırıcılığı yok. Fakat
cemaatin bunca yıl geliştirdiği bir bağlılar kadrosu var. Hala o
mekanizma, o çark dönmeye devam ediyor. Bu yapıya tüm benliği
ile kendini ait hisseden 4 bine yakın hâkim hala yargının içinde…
Bunların içerisinde Yargıtay hâkimleri de var ve bunlar hala
görevde.
“ONLARA ASLA SEMPATİ
DUYMADIM”
Bir dönem cemaate sempati duymayan, Pensilvanya’ya gidip
Gülen’in elini öpmeyen kalmamıştı neredeyse; peki sizin o dönemki
duruşunuz ve bakışınız neydi? Mesela gittiniz mi
Pensilvanya’ya?
Ben de gittim. Bir grup gidiyordu ben de onlarla gittim.
Radikal’deyken de bir kez röportaj yaptım. Ama şunu açık
yüreklilikle söyleyebilirim, hiçbir zaman bu yapıya sempati
duymadım. Sadece cemaat değil, aslında bu yapıya benzer hiçbir
oluşumla işim olmadı. Bunlarla ne bağım ne bağlantım olamaz.
“LİDER OLARAK KENDİSİNİ ÇOK BEĞENİYORUM
AMA…”
Ama Tayyip Erdoğan’a büyük bir sempatiniz var değil
mi?
Lider olarak kendisini çok beğendiğim doğrudur. Bakın ben Türk
Ocakları Gençlik Kollarındaydım. Necip Fazıl’ı da çok seviyoruz.
Bir söyleşi vardı Milli Türk Talebe Birliği’nin etkinliğindeki bir
şiir gününde tanıdım kendisini. Tayyip Bey yönetiyordu o oturumu.
Hatta Abdullah Gül de vardı. Kendisi o gün şiir okudu, ben ilk
orada tanıdım kendisini ve çok beğendim. İyi bir hatip
kendisi. Sonra belediye başkanlığı döneminde de röportajlar
vesilesi ile yakınlaştık. Ama şunu belirteyim mesela bazı gazeteci
arkadaşlarımız kendisiyle çok yakın ama ben öyle değilim, öyle bir
hevesim olmadı. Eleştirirken de çok rahatım, överken de rahatım.
Mesela “Kurtuluş Savaşı veriyoruz” şeklindeki laflarına karşıyım.
Ben Türkiye’nin öyle sorunlarının olduğunu düşünmüyorum.
Türkiye’nin sadece bazı beceriksizliklerde bulunduğunu, bazı
konuları çözeyim derken eline yüzüne bulaştırdığını
düşünüyorum.
“O TÜRKİYE’NİN SORUNLARINI ÇÖZMEYE
MUKTEDİR TEK LİDER”
Tayyip Erdoğan’ı beceriksiz bulmuyorsunuz
herhalde?
Tayyip Bey’in ben şu an Türkiye’nin sorunlarını çözmeye muktedir
tek lider olduğunu düşünüyorum. Her yaptığı şey doğru mu tabii ki
hayır. Yanlışları da var tabiatıyla. 10 şey yapıyorsa üçü yanlış
elbette ama mevcut siyasi hareketler içerisinde Türkiye’yi
hangisine bırakalım sorusunu sokaktaki CHP’li birine bile
yöneltseniz içine sinmese bile, sevse de sevmese de “Tayyip
Erdoğan” der. Bu hiçbir lidere nasip olmayan bir şey. Çok
seviliyor, çok güven duyuluyor. Bu Erdoğan düşmanlığının nedeni de
bu. Gerçek bir lider arıyorsanız ona bakın. Türkiye’de güçlü bir
muhalif damar olsaydı, alternatifi olsaydı Türkiye’nin, belki böyle
olmazdı.
“ÇOK BAŞARISIZLAR”
Muhalefeti başarılı bulmuyor musunuz?
Başarılıyı bırak çok başarısız buluyorum. Siyaset üretmektir, onlar
üretmek yerine tüketiyor.
“HİÇBİR KONUDA ÇÖZÜMCÜL
OLMADILAR”
Muhalefet de diyor ki 13 yıldır bu ülkeyi biz mi
yönetiyoruz ki biz sorunlara çözüm üretelim? Terörü biz
körüklemedik, cemaatle biz iş birliği yapmadık, çözüm sürecini bu
çözümsüzlüğe biz getirmedik. Buna ne demeli?
Hayır, bu yanlış. Türkiye’nin hiçbir meselesinde müdahil olmadılar.
Yaptıkları tek güzel şey var o da asgari ücretin yükselmesi. Hiçbir
konuda çözümcül olmadılar. Türkiye’nin ana sorunu Anayasa ve çözüm
süreci. Bunda bile doğru bir duruş sergileyemediler. Masadan
kalkıp, kaçtılar. Tayyip Bey CHP’ye gelin bu işi iki parti çözelim
dediğinde Kemal Bey’in nasıl yan çizdiğini iyi hatırlayın. Bir
Anayasa yapmayı beceremediler.
“BAŞKANLIK SİSTEMİ GELMELİ,
SAVUNUYORUM”
Ama Sayın Erdoğan, başkanlıkta diretiyor, muhalefet de buna
karşı. Nasıl yapacaklar Anayasa’yı bu haliyle. Nasıl
uzlaşacaklar?
Parlamenter sistem demek parlamentonun hâkim olduğu sistem demek
ama bizde böyle bir sistem yok, işlemiyor. Türkiye’de
milletvekillerinin kişiliklerinin yok edildiği bir sistem var.
Bizim tekrardan bunu bir sisteme oturtmamız lazım. Bunun
yollarından biri başkanlık sistemidir. Ben de bu sistemi sonuna
kadar savunuyor ve istiyorum.
“ŞİMDİ ONLARA DA
DOKUNUYORLAR”
Biraz da terör konuşalım… Siz aslında Türkiye’de çok büyük
bir problem yok dediniz ama büyük bir problem kuşkusuz ki terör…
Dünya bu terör belasıyla baş başa. Aslında Türkiye’den
başlayacaktım ama daha yeni Avrupa’nın kalbinde bir saldırı oldu.
Brüksel gibi bir yerde 3 ayrı bomba patladı. Neler oluyor? Dünya
ayakta, terör belası ne olacak?
Dünya zaten bize dokunmayan bin yaşasın diyordu, şimdi onlara da
dokunuyorlar…
“BESLEDİKLERİ BAŞLARINA BELA
OLDU”
Besle terörü oysun gözünü mü oldu demeye getiriyorsunuz
yani?
Beslediler, o da ters tepti, döndü dolaştı onları vurdu hem de
sadece besledikleri vurmuyor. Onlar PKK’yı besliyorlar, DHKP-C’yi
besliyorlar. Onlar gayet sadıklar… PYD Brüksel’de duvarlara seni
seviyoruz kalp işaretleri vs. yaptı. Yani çok âşık bir şey… Avrupa
bize dokunmayan bin yaşasın diye düşünüyordu ve dokundular. Hiç
dokunmayacak zannediyorlardı. Önce Paris, ondan sonra Belçika
olunca gördüler gerçeği.
“TERÖRÜ BESLEDİLER”
Devamı gelecek mi?
Bana göre bu daha bir başlangıç. Çünkü kendileri beslediler bunu.
IŞİD’i besledikleri anlamında değil de genel bir terörü beslediler.
Bakın Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’nin yanında PYD’nin kadın
savaşçılar poz veriyorlardı. Onları yemeğe aldı. Aynı şey İtalyan
parlamentosu Dış ilişkiler komitesinde oldu, toplantıya girdiler o
özel seçilmiş PYD’li kızlar… Böyle bir terörizm romantizmi vardı.
Sempati uyandırıldı onlara karşı. Bunlar sözüm ona özgürlük
mücadelesi veriyordu. İşte öbür tarafta IŞİD “Biz de devletiz”
diyor. Biz de burada özgürlük mücadelesi veriyoruz diyor.
IŞİD gerçekten kendisini devlet mi zannediyor ya da öyle
bir yapıya mı sahip?
Zannediyor.
“ÇOK TEHLİKELİLER VE BU DAHA
BAŞLANGIÇ”
Amaçları ne?
Amaç yok. Amaç sadece şiddet… Başka hiçbir şey yok. Bugün Musul’a
hâkim, yarın Musul’dan çekilebilir. Libya’da da hâkimiyet kurdu bir
şehirde. Çok tehlikeliler ve bu tehlike dünyanın başına daha çok
büyük dertler açacak. Bu daha ne ki? Başlangıç…
Niye başa çıkılamıyor IŞİD’le? Bu kadar korkunç ve başa
çıkılması güç bir şey mi?
Bu IŞİD belası yüzünden Amerika ve Rusya’nın silah satışları çok
arttı. Muazzam bir silah satışları var. Şu anda 60 ülke IŞİD’e
karşı mücadelede koalisyonun içinde, 10 ülke de fiilen savaşıyor.
Bir terör örgütü diyoruz buna, bir terör örgütü ile 10 ülke savaş
halinde. Her şey yapılıyor, tepeden bombalar yağıyor vs. peki nasıl
oluyor da bunlar durdurulamıyor? Peki, bunun başkenti Rakka, niye
oraya kimse girmiyor?
“IŞİD’İN VARLIĞI BİRİLERİNİN İŞİNE
GELİYOR"
Niye?
Orada onu koruyalım derdi var. PYD’ye diyorlar ki; Bu IŞİD’le
mücadele edecek kara gücü. Niye Rakka’ya girmiyorsunuz dediğiniz
de, işte şimdi bu PYD girecek diyorlar. PYD’de girmiyor. Demek ki
birilerinin işine geliyor onların varlığı. Rusya o tehdit vasıtası
ile geldi, Suriye’de kendilerine bir alan kurdu. Herkesin kendine
göre bir hesabı var orada.
“AMERİKA BUNU YAPTI”
Türkiye’nin IŞİD konusundaki duruşuyla ilgili ne söylemek
lazım?
Hatırlıyorsunuz değil mi? Hillary Clinton’la Ahmet Davutoğlu’nun
çak yaptığı bir görüşme vardı. “3 ay içinde Esad gidiyor” dediler.
Ama nasıl gidecek? Siz Suriye’ye gitmemişsinizdir. Eski dönemini
bilmezsiniz. Ben size söyleyeyim, ben Esad’ın babası döneminde
gittim. Suriye’ye gazeteci olarak gittiniz, daktilo yazacaksınız,
daktilo öyle her yerde satılmaz. İzinle alınırdı. Karbon kâğıt
karakolda izinle verildi. Karbon kâğıdı alırsınız, yazarsınız,
karbon kâğıdı götürüp karakola iade edersiniz. O da açar bakar
böyle ne yazmışsın diye. Suriye böyle bir ülkeydi. Bu ülkede silah
bulunur mu? Adamı mahvederler… Bu BAAS yönetimlerinin, bu Saddam’ın
yönetimi de öyleydi, Hafız Esad’ın da öyleydi. Cezaevlerinde nasıl
insan bulunduğunu bir örnekle size söyleyeyim, Hafız Esad at
yarışlarına çok meraklıydı. Bir işadamının atı bunun atını geçmiş.
Adam Londra’dan at getirtmiş bunu geçmiş. O zavallı adam, Beşar
Esad işbaşına gelene kadar hapisteydi. Babasının yerine oğlu
affetti. Düşünebiliyor musunuz Suriye böyle bir devlet yani. Böyle
bir devlette kimsenin elinde silah filan yok. Birden bire bir iç
savaş yürütecek kadar silah nereden çıktı? Amerika’dan gelmediyse
bu. Ha Amerika ne dedi o zaman Türkiye’ye kardeşim hududu açın
Çeçenistan’dan gelsin, Arnavutluk’tan gelsin Bosna’dan gelsin,
geleni koyun içeri, geleni koyun içeriye… Geldiler, koyduk işte
IŞİD. Bir de Irak Ordusu silahları bırakıp kaçınca el koyulan
silahlarla ve ortaya bir bela çıktı. Ondan sonra Türkiye’yi
suçlamaya başladı efendim siz de bunlara silah verdiniz,
diyemiyorsunuz ki sen ne dediğini biliyor musun? diye. Aç kapıları
girsinler dediniz. Söylenmedi miydi 3 ay içinde yok ediyoruz diye.
Şimdi Esad’ı korumanın derdindeler. Şimdi bu siyaseti öneren kişi
Amerikan Başkanlığı’na soyundu. Değil mi Hillary Clinton. Ama işte
süper güç olduğu için onun hatasında bir hikmet aranıyor.
Bizim hatamız var mı bu işte?
Elbette tabii… Biz bunu ilk kez yaşamıyoruz. Amerika’nın ilk defa
bu tuzakları yok ki hep var. Geçmişte Çekiç Güç dolayısıyla biz bu
tuzaklara düştüydük. En sonunda rahmetli Eşref Bitlis, dağların
tepelerindeki PKK’ya Doçka silahları kim verdi diye geldi rahmetli
Özal’a rapor verdi. Amerikan helikopterli Doçkaları ve silahları
nasıl taşıdığına dair.
“TAYYİP BEY HAVAYA TAŞ ATIYOR KUŞA
DEĞİYOR”
Türkiye’nin Suriye politikasını nasıl
buluyorsunuz?
Baktığınız zaman şu anda eleştirmemek mümkün mü? Ama çarklar bir
defa kurulduğu vakit dış politikada hele böyle sıcak politikada ya
öyle olmuyor diye çarkı geri çeviremiyorsunuz. Tayyip Bey’in şöyle
bir şansı var; havaya taş atıyor kuşa değiyor kardeşim. Böyle bir
tarzı var yani. Suriye’de, bu Türkiye’nin önerilerine geçmişte
kulak tıkayanlar Merkel vs. hepsi şimdi mesela bizim bir güvenlikli
bölge önerimiz vardı. Eğer olsaydı bu kadar sığınmacı gelmeyecekti.
Bu kadar mülteci Avrupa’ya taşınmayacaktı. Şimdi görüyorlar ama iş
işten geçti.
Ama mültecileri hep biz besliyoruz…
Tabi dediğiniz doğru. Neden? Kabul etmediler çünkü… Ne Türkiye’nin
yasaklı hava sahasını kabul ettiler, ne güvenlikli bölgesini kabul
ettiler. Yani Türkiye’nin bunu kabul etmemek gibi bir durumu yok.
Tarihinden itibaren Türkiye bir göçmen ülkesi.
Türkiye iyi yönetiliyor mu şu anda? Bir iktidar problemi
var mı?
Hayır, ben bir iktidar problemi görmüyorum. Ama şunu görüyorum,
Türkiye’de yönetimi dayandıracağınız bir temel çatınız olması
gerekir. Bu temel çatı, Anayasa’dır. Bu olmayınca biz bocalıyoruz.
Bir yamalı bohça gibi Anayasamız var. Bu bir. İki, biz de mutlaka
ve mutlaka bizim demokrasi ve insan hakları konusunda üzerinde
mutabakata varmış bir iktidar partisi ile muhalefet partilerine
ihtiyaç var. İktidar partilerinin dilinde de muhalefet partilerinin
dilinde de böyle bir sorun var. Basit bir şey söyleyeyim, MHP Genel
Merkezi’nde bir konferans verdim. Dedim ki, Seni
seviyorum İngilizcesi nasıl söylenir biliyor musunuz, biliyoruz.
Almancası nasıl söyleniyor biliyor musunuz? Biliyoruz. Fransızcası
nasıl söylenir biliyor musunuz? Biliyoruz. On bir asır beraber
yaşadığımız halkın dilinden seni seviyorum nasıl söylenir biliyor
musunuz? Hayır, bilmiyorum. Bunda hiçbir sorun yok. Bilememiz de
normaldir, bilmemize de gerek yoktur. Ha yolunuza devam edin o
zaman. Ama yok bunda bir yanlışlık var diyorsanız bu meseleyi
oturup konuşup düşünmek lazım. Benim çözüm sürecini insanlara
anlatırken ve bunu halletmemiz gerekir diye düşünürken, hala da
aynı şekilde söylediğim budur.
“ AMERİKA’NIN TAVIRLARI PKK’YI
YÜREKLENDİRDİ”
Çözüm süreci, çözümsüzlükle bitti ama niye?
Çözüm süreci bitmedi. Hayır, çözümsüzlükle de bitmiş değil. O süreç
biter başka bir süreç başlar. Söylemek istediğim şu; bu şiddet,
PKK’yı yüreklendiren Amerika'nın tavrından kaynaklandı. Yani adama
sen Kuzey Suriye’de ben sana bir devlet vereceğim dersen adamlar da
Türkiye ile anlaşmaya ne gerek var der. Türkiye ile savaşalım nasıl
olsa yarın öbür gün Tayyip Erdoğan’la masaya da otururuz. Biz
Türkiye’yi masaya çektik. Bunu becerdik. Biz orada hele şu işi bir
kurtaralım da sonra bu tarafa bakarız anlayışı içine girdiler. Ama
şimdi Amerika ortalıkta bıraktı onları. Rusya’ya güveniyorlardı
Rusya da çekip gitti.
Çözüm süreci bitmeseydi yine bunlar yaşanır
mıydı?
Bu çok derin bir soru. Recep Tayyip Erdoğan, masayı devirdi
deniliyor ya oradan başlayayım. 18 Şubat’ta Dolmabahçe’de bir
anlaşma yapıldı. Tam olarak anlaşma değil de bir fotoğraf ortaya
çıktı. Erdoğan’ın ben bu işten hoşlanmadım dediği ne zaman? Tarih
18 Nisan. Şubat ayından Nisan ayına kadar bu örgüt demez mi ki “Bir
anlaşmaya varıldı ve biz de silahı bırakıyoruz” Dedi de Tayyip
Erdoğan kabul etmiyorum mu dedi? Ondan sonra Tayyip Erdoğan masayı
devirdi deniliyor. Tayyip Erdoğan örgütün bir oyun içinde olduğunu
fark etti ve bu süreyi zaman kazanmak için kullandı.
“İSTİHBARAT GELİŞMEDEN
AŞAMAYIZ”
Terör artık kentlere indi. Önce Ankara ardından İstanbul’u
kana buladılar. Hep kalbimizin orta yerinden bizi vuruyorlar. Bu
daha ne kadar sürecek? Bir yanda PKK diğer yanda İŞİD. Nasıl
aşacağız bunu?
Aşamayız. Önemli olan Türkiye istihbaratını geliştirecek. Şu ana
kadar Türkiye ilk tehdit olarak PKK’yı gördü. İŞİD’i daha ikinci
derecede bir tehdit olarak gördü. Oysa Ankara tren garı önündeki
saldırıda da bu hisse varması gerekirdi. Türkiye’nin İŞİD’e yönelik
hem istihbaratını hem de operasyonlarını derinleştirmesi
gerekiyor…
Sınırdan giriyorlar, bütün ulaşım araçlarını kullanıyorlar,
otellerde rahatça kalabiliyorlar ve kentin işlek yerlerinde haince
eylemler yapıyorlar. Var mı bir istihbarat zafiyeti?
Var tabii. Bir zaaf olmasa bu olaylar olabilir mi?
Brüksel’deki patlamanın ardından iki bakan istifa etti.
Peki, bizde neden istifa mekanizması işlemiyor?
İstifa mekanizması ile bu olayları çözemezsiniz. Önemli olan
istihbaratın gelmemesi de değil. İstihbarat neden toplanır?
Yararlanmak için toplanır. Dedikodu olması için toplanmaz ki! Bu
istihbaratlar geliyorsa bundan analiz çıkarmak birilerinin işi
olması lazım.
“AMERİKA VE ALMANLARA İSTİHBARAT UYARISINI
MİT YAPTI”
Amerika uyardı, Almanlar uyardı patlama olacak diye. Vali
yok öyle bir şey dedi ertesi gün Taksim’de bomba
patladı.
Hayır, yok öyle bir şey. Bu elçilikleri de uyaran MİT’dir. Bütün
konsolosluklara MİT uyarı yapıyor. MİT onları uyarınca
Amerikalılar, Almanlar da kendi personeline uyarı yapıyorlar. Bizim
basın diyor ki; Amerikan Elçiliği uyardı. Bu çok ayıp bir şey.
Kendi ülkende kendi istihbaratını kötülüyor, yabancı ülkeleri
övüyorsun. Öyle bir şey yok. Bakın MİT ikazı ile derbi müsabakası
iptal edildi ve belki de çok büyük bir facia önlendi. Taksim’deki
son saldırıya gelecek olursak; bir adam Adıyaman’dan otobüse
binmiş, İstanbul’a gelmiş, direkt İstiklal Caddesi’ne giderek
eylemi gerçekleştirmiş. Bunun inanılır bir tarafı olabilir mi? 13
saat Adıyaman’dan otobüsle üzerinde 13 kg bomba ile gelecek.
Otogardan Taksim’e geçecek, buna inanmak için saf olmak
gerekmektedir. Resmi açıklamanın bu yönü gerçek dışıdır. Bu canlı
bombanın 1 hafta önce İstanbul’a gelmiş olması lazım, eylemin
yapılacağı yerde bu kişiye bir keşif yaptırılması lazım ve bir
başka kişilerin yardım etmesi gerekmektedir. Hiçbir zaman canlı
bomba tek başına eyleme gönderilmez. Daima yedekte birisiyle eyleme
gönderilir. Eğer ki canlı bomba eylemi yapmaktan vazgeçerse o kişi
bir kumandayla veya farklı bir yol ile bombayı patlatır. O eylemden
vazgeçilmez, yapılır.
“ALIŞMAYACAĞIZ”
Korkak bir toplum haline getirilmeye çalışıyoruz.
Buna alışacak mıyız?
Asla, korkarak yaşanmaz. Herkes gündelik hayatına devam edecek ve
terörü önce kafasında bitirecek. O söylem bir gazeteci
arkadaşımızın ağzından çıktı ama öyle bir durum olamaz. Hiçbir
zaman alışmayacağız.
“PROVOKATİF BİR YAYIN, DOĞRU
BULMUYORUM”
Cumhuriyet Gazetesi’nin “Türkiye teslim” manşetini nasıl
buldunuz?
Tamamen provokatif bir yayındı, hiç doğru bulmuyorum. Zaten terörün
amacı Türkiye’yi korkuya teslim etmektir. Türkiye bundan sonra
reflekslerini kontrol edebilmelidir.
Her olay sonrası yayın yasaklarını, sosyal medyanın
yavaşlamasını nasıl buluyorsunuz?
Ben doğru buluyorum. Sadece fısıltı ile bir yere varamazsınız.
Bizde böyle durumlar yaşandığında ortalık ayağa kalkıyor
ama Brüksel’de yaşanan olaydan sonra ohal ilan edildi ama kimse
kimseyi istifaya çağırmadı? Bu durum Türkiye’nin yapısından mı
kaynaklanıyor?
Belçika 3 parçalı bir devlettir. Hatta devlet olsun mu olmasın mı
konusunda kararsız kalınmış bir parçasını Fransa’ya bir parçasını
Almanya’ya versek mi diye tartışılıyor hala. Eylemin gerçekleştiği
havaalanında hiçbir arama yoktur. Uçağa binerken sadece bir X
raydan geçiliyor o kadar. Belçikalılar o kadar rahat insanlardır
ki; biz refah ülkesiyiz, bize kimse dokunmaz modundalar.
Belçikalılar, Paris eylemini gerçekleştiren kişiyi yakaladılar,
eylemi gerçekleştiren kişi yakalanınca ne dedi? Arkadaşlarım bunun
hesabını sorarlar dedi. Ertesi gün Brüksel’de patlama olayı
gerçekleşti. Bütün Avrupa’nın teröre karşı istihbaratı yoktur.
Terör konusunda daha karanlık günler bizi mi
bekliyor?
Beklemiyor. Tedbir alırsanız beklemez, tedbir almazsınız
bekler.
“TERÖR AVRUPA VE BELÇİKA’NIN DESTEĞİ
OLMASA BESLENEMEZ”
Önünüzü görebiliyor musunuz? Özellikle Türkiye açısından
baktığınız zaman?
Türkiye açısından bakacak olursak çareyi yine siyasette bulurum.
Mesela Avrupalılar terörle yeni tanışıyorlar. Onun için Türkiye ile
birlikte hareket etmeleri gerekmektedir. Türkiye’nin önemli bir iş
adamı Özdemir Sabancı’yı öldüren kız hala Belçika’da duruyor.
Eskiden sizde idam cezası var o yüzden vermiyoruz diyorlardı. Şimdi
neden vermiyorsun? Bütün bunların hepsi Belçika’da devletten de
yardım alırlar. Hem PKK, hem PYD hem onlara bağlı başka dernekler
oradaki belediyelerden kurumlardan yardım alırlar. Terör Avrupa ve
Belçika’nın desteği olmasa beslenemez.
“TERÖR BİR ŞOVDUR, GÖSTERİŞ İÇİN
YAPILIR”
Niye kendini destekleyen ülkeyi vurdular o
zaman?
Ses getirmek için yaptılar. Avrupa Birliği’nin ve NATO’nun merkezi
olduğu için yaptılar. Terör esasında bir şovdur. Gösteriş olması
için yapılır.
Çok teşekkür ediyorum bu röportaj için size.