CHP’de kurultay savaşları! Tüzüğe kim, ne kadar etki edecek?

Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, yakında CHP’de gerçekleşecek tüzük kurultayının arka planında nasıl bir tartışma yaşandığını analiz etti…

Efendim; “Ne olacak, alt tarafı tüzük kurultayı”, “Üstelik belli ki seçimli de olmayacak” deyip geçmeyin. Kazın ayağı öyle değil. En azından bu sefer. Daha öncekiler formalite bazı değişikliklerle geçip giderdi. Lakin bu defaki CHP’deki saflaşmaları, gelecek hesaplarını doğrudan etkileyebilir. O yüzden fazladan bir hassasiyet var. Adı “Kurultaylar partisi” ne çıkmış CHP’de seçimli kurultaylar gibi olmasa bile konunun ayrı bir önem kazanması bu nedenle. CHP’de herkes harıl harıl dersini çalışıyor şimdilerde!..

CHP Dizayn Edilecek!..

Kimilerinin “Yeni CHP” deyip durmaları boşuna değil. Bu sadece liderlik ve ideoloji ile sınırlı değil. Buna uygun birde örgüt yapısı gerekiyor. Aynı nedenle söz konusu “Yeni CHP” ve yeni örgüte kimin, nasıl şekil vereceği hayati önemde. O yüzden burada idealist gerekçelerden ve somut ihtiyaçlardan ötede pratik nedenler daha ön plana çıkacak gibi. Bundan sonraki CHP’nin “Kimin CHP’si” olacağı belirlenecek!..

Peki bu nasıl olacak derseniz; şöyle ki bazı maddelerin ne şekil alacağı, olup olmayacağı CHP’nin yakın geçmişindeki olması muhtemel kavgaları yakından etkileyecek de ondan. Nasıl mı? Örneğin “Genel başkanın yetkileri” tartışması ön sıralarda olacağa benziyor. Genel başkanının yetkileri daralacak mı genişleyecek mi? Önseçim mi atama mı? (Gerçi Özel’in seçildiği zaman kurultayda sözü var ama!) Kaç dönem başkan olabilecek? Tüzüğe konacak maddeler genel başkanın manevra alanını rahatlatacak mı yoksa zorda mı bırakacak? Ve tabii en önemlisi yakın gelecekte cumhurbaşkanı adayının belirlenmesinde nasıl bir rol oynayacak? Daha bir sürü şey…

Kavganın Asıl Nedeni Kontenjan!..

İşte bu gibi nedenlerle olay bilhassa genel başkana tanınacak milletvekili kontenjan sayılarında şekilleniyor. Özgür Özel cephesi bunun mümkün olan en geniş sayıda olmasını isterken Ekrem İmamoğlu cephesi daraltılmasından yana görünüyor. Böylelikle Özel’in milletvekilleri üzerinde bir avantaj daha sağlanması istenmiyor. Düğüm burada!..

Kısaca “Senin adamın, benim adamım” meselesi yani. Kurultaydan Özel’in elini güçlendirecek hiçbir maddenin geçmesi istenmiyor. Bunun için tüzük alıştırmaları yapılıyor. (Daha geçen İmamoğlu bir “Çalıştay” düzenledi. Bülent Kerimoğlu gibi “Kılıçdaroğlucular” da benzeri faaliyetler yaptılar) Bütün bunlar kimsenin babasının hayrına yapılmıyor. Herkes daha şimdiden istenmeyen maddelerin önünü kesmek ve kendileri için ilerde avantaj sağlayacak en uygun maddelerin geçmesini istiyor. İlaveten kurultayda dediğini yaptıranlar psikolojik üstünlük de sağlayacak!..

Zaten anlaşılan sırf bu yüzden tüzükte partinin olması gereken, gerçek ihtiyaçlarına göre değil, tarafların ihtiyaçlarına göre “değişikliklere gidilmesi” söz konusu olacağa benziyor. Bu da yapılacak değişikliklerin ne kadar sağlıklı ve işlevsel olabileceğini tartışma konusu yapacak. Muhtemelen herkes olması gerekeni değil “İşine gelen” değişiklikleri destekleyecek. Kavga esasta bunlar üzerinden yürüyecek. Fakat sıradan üye veya dışarıdan bakanlar bunun bir “ilke mücadelesi” olduğunu zannedecek. Dananın kuyruğu bu noktalarda kopacak!..

Yumurta Kapıya Geldiğinde!..

Dolayısıyla “Alt tarafı tüzük kurultayı”, “sadece bazı maddeler değişecek” demeyin. Tüzükteki maddeler örgütün nasıl şekilleneceğini gösterecek. Örgütün nasıl şekilleneceği ilerideki kapışmada nasıl bir saflaşma olacağını, kimin hangi yığınağı ne kadar yapacağını belirleyecek. Parti içi seçimlerin yöntemi kimin ne kadar “kendi adamı” nı sokacağını saptayacak. Parti Meclisi’nin bileşimini ortaya koyacak. Parti içindeki hizipleşme ve gruplaşmaların rengini saptayacak. Ve tabii en sonunda yumurta kapıya geldiğinde genel başkanın seçimi olsun, cumhurbaşkanı adayının seçimi olsun damgayı vuracak.

Özetle hepsi “Zincirleme” bir sürece dönüşecek. Herhangi bir maddenin alacağı biçim rakibini güçlendirebilir, seni zayıflatabilir. O yüzden iki ucu keskin bir bıçak gibi. Bugün senin işine gelen bir madde yarın öbür gün konjonktür veya ittifaklar değiştiğinde aleyhine de olabilir. Bu konudaki bir habere göre ilgili komisyona tam 7.422 öneri sunulmuş durumda. Bakalım hangileri hayata geçecek?..

Kırılması Zor Alışkanlıklar!..

CHP’nin örgüt, delege, üye yapısı her zaman sorunluydu. Bunu aklı başında CHP’lilerde zaten kabul ediyorlar. (Kongreden kongreye oy kullanmaya gelenler, ilçelerde partinin adresini bile bilmeyenler, kapıdan ilk defa girenler, hatta rakip partiden olanlar, ideolojisizler, delege ağaları baskısı, vb dedikoduları gırla gidiyordu.) Ancak bugüne değin bu sorunun üzerine gittikleri de pek söylenemez.

Zaten gidemezlerdi çünkü CHP’deki düne kadarki statüko buna ayarlıydı. Bunu kırmaya çalışacaklara da yaşama imkânı vermezlerdi. Temel olarak her şey “Hemşerici / Mezhepçi / Bölgeci / Etnikçi / Rantçı” esaslara göre yürüyordu. Şimdi bu kırılmaya biraz yüz tutmuş görünüyor. (Bence erken bir kanaat ve aldatıcı bir görüntü ya neyse!) Fakat bu alışkanlık birdenbire, bir kurultayla, bir değişiklikle değişeceğe de pek benzemiyor. Siyasetin kurtları onu da delmenin bir yolunu bulacaklardır!..

Hedef: Özel’i Zayıf Düşürmek mi?..

Özgür Özel’i şu anda devirmek mümkünde değil, doğru da değil. Kılıçdaroğlu bunu gördü ve anladı. O yüzden geri adım attı, taktik değiştirdi. Artık Özgür Özel’i doğrudan hedef almak yerine onu kuşatmak, zayıf düşürmek daha akılcı bir strateji gibi geliyor ona. Kurultay ona bu açıdan bir zemin sunuyor. Sadece Ona mı? Öyle anlaşılıyor ki İmamoğlu’da benzer şeyler düşünüyor. Fakat bunu daha siyasi gerekçeler altında formüle ediyor. Zaten KIlıçdaroğlu ile son “yakınlaşma çabası” biraz da o yüzdene benziyor. Elini güçlendirme peşinde!..

İmamoğlu – Kılıçdaroğlu Görüşmesinin Arka Planı!..

İşte bana kalırsa en son İmamoğlu – Kılıçdaroğlu görüşmesininde arka planında bu kaygılar var. Bu noktada Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu’nun hesapları çakışmış olmalı ki bir araya gelebildiler. Her ikisi de kurultayda lehlerine olacak maddeleri geçirme peşindeler bence. Bu noktada ittifak yapabilirler. O yüzden dün devrilmesine yol açtığı Kılıçdaroğlu, şimdi “Başımın tacı Kemal Bey” olmuş durumda!..

Ancak tabii ki hem birbirleriyle konuşurken hem de kamuoyuna karşı böyle formüle edilemez. Onun için daha siyasi gerekçeler lazım. Bu noktada “Normalleşme adımlarından duyulan rahatsızlık” , “Özgür Özel’in Erdoğan’la yakınlaşma çabası” na tepki gibi konular öne çıkmış olmalı. Kılıçdaroğlu zaten baştan beri bu durumdan duyduğu memnuniyetsizliği “Sarayla müzakere olmaz” diye formüle ediyor.

Ekrem İmamoğlu ise düne kadar tavırsız, bekle gör modundaydı. Oysa şimdi birdenbire bu görüşme sonrası Erdoğan’a adeta bayrak açtı. (Ya da Kılıçdaroğlu’na güvence verdi!) İBB olarak Cumhurbaşkanlığı yatırım planına alınmayan Eyüpsultan-Bayrampaşa Tramvay Hattı'nın yapımını başlatırken “Onaylamasan da biz başlıyoruz” diyerek açıktan tavır koydu.

Adı “Tüzük Kurultayı” Olabilir Ama!..

Öyle veya böyle adı üstünde “Tüzük kurultayı” olsa da çok başka manevraların yapılacağı bir zemine benziyor. Herkes yığınağını güçlendirme peşinde olacak herhalde. Buradan çıkacak sonuçla ilk fırsatta kartlar yeniden karılacak gibi. Herkes örgütte ağırlık ve rakiplerini zayıflatma peşinde. O yüzden kendi payıma ben, yapılacak değişiklerde hep bunun izini sürmeye çalışacağım. Tüzük aslında bir kapışma alt yapısının “bahanesi” olacak gibi..

Dediğim gibi; Eğer böyle bir zihniyetle başlar ya da biterse bu “Tüzük kurultayı” değil, olsa olsa tarafların ileride “en avantajlı pozisyon kapma kurultayı” na benzeyebilir!..

NOT: 21. 08. 2024 tarihli Burası Serengeti değil, İstanbul’un göbeği! Bu insanın hesabını kim verecek?” yazımdan sonra Fatih Belediyesi Basın Danışmanı Abdurrahman Cüneyd Fidancı aradı. Kendisiyle kısa bir sohbetimiz oldu. Öncelikle Fatih Belediye Başkanı M. Ergün Turan’ın yaşanan bu durumdan çok üzgün olduğunu, söz konusu alanın ise özel alan olduğu için başlangıçta müdahale edemediklerini belirtti. İlaveten gene yazıda geçen (Ama ismini belirtmediğim) Fatih Belediyesi Sağlık İşleri Müdürü Ayşegül Coşkun’un “Böyle bir hesabının olmadığı ve böyle bir beyanının bulunmadığını” söyledi. Bende kendisine zaten yazıda da belirttiğim gibi, ilkesel olarak herkesin söz hakkına inandığımı, partisine bakılmaksızın, katılsam da katılmasam da bir itiraz, bir açıklama varsa herkes için geçerli olmak üzere bu köşede yayınlamaya zaten söz verdiğimi söyledim. Şimdi bu sözümü yerine getirerek belirtilen iki hususu nakletmeyi bir görev bildim ve bu ilgili “Not”u paylaşmış bulunuyorum.