CHP kurultayının muhasebesi!.. Sonrasında ne olacak?..

Medyaradar analisti Atilla Akar, bugünkü yazısında CHP'nin 38. Olağan Kurultayı'na değindi…

Efendim: izninizle biraz diyalektik parçalayayım bugün. Nicel birikim, nitel sıçrama filân. Hiçbir şey zamanı gelmeden değişmiyor herhalde. İnsanların direnmeleri veya süreci zorlamaları bir yere kadar. Her şey olacağına varıyor sonunda. Değişiminde bir zamanı var. Değişimi sağlayacak değişiklikler olmadan değişim olmuyor demek ki. Nihayetinde yaşananda o oldu!..

Ben şimdi bu hatırlatmayı neden yapıyorum peki? Tabii ki sonunda uzun süredir beklenen, üzerine çeşitli spekülasyonlar, tahminler yapılan CHP 38. Kurultayı nihayet neticelendiği için elbette. Kurultayda 1366 delege sandığa giderken, ilk turda Kılıçdaroğlu 664 oy alırken, Özgür Özel 682 oy aldı. İkinci tura kalan oylamada Kılıçdaroğlu 536 oyda kalırken, Özel 812 oyla fark attı. Böylelikle Özel CHP’nin 8. Genel Başkanı olarak koltuğa oturdu.

Burada dikkat çeken nokta şu: ilk turda fark çok az iken, ikinci turda adeta katlandı. Bunun nedeni de delegenin kokuyu alması, tavrını kitle psikolojisi gereği “güçlenenden yana” koymasıydı. Dikkatimi çeken diğer husus ise bu aşamada “Kılıçdaroğlu’nun yarıştan çekileceği” söylentileriydi. (Öyle anlaşılıyor ki bu konu kendi aralarında tartışılmıştı) Ancak bence çekilmemesi doğru oldu. Bu hem minderden kaçmak gibi olurdu hem de bizlere CHP’deki durumun daha net bir fotoğrafını verdi.

Kılıçdaroğlu Zaten Kaybetmişti!..

Aslında Kılıçdaroğlu’nun kaderi seçimlerden mağlup çıktığı anda belirlenmişti. Ne var ki o durumu algılayamadı ve yüzde 48’i başarı gibi gösterip, top çevirmeye devam etti. Doğrusu durumu bugüne kadar süreci iyi idare etti. (Bunda İmamoğlu ve ekibinin hataları, acemilikleri, cesaretsizliği de epey rol oynadı sanırım.) Ne var ki sonunda deniz bitti!

Bu anlamda Kılıçdaroğlu’nun hataları aslında “Altılı masa”nın kurulmasına önayak olması, kendini seçtirme organına dönüştürmesi ve bu “Çoklu yönetim modeli”nin güven vermemesi ile başladı denebilir. (Tek başına girseydi bile bundan daha farklı sonuç alamazdı zaten. Üstelik daha şanslı olurdu. “Sırttaki hançer” bahanesine de gerek kalmazdı. O süreçte yaptığı 15 hatayı daha önce yazdığım için ayrıca girmiyorum) İlaveten kendini pohpohlayan anketlere ve parti içindeki kimi isimlerin kanaatlerine (Hani “kutu kolayı seçtirme” meselesi!) fazla güvenmesi de etkin oldu herhalde. Bu şartlarda yenilgi kaçınılmaz oldu!..

Nihayetinde Kılıçdaroğlu’nun kalesinin burçlarına kadar tırmanan “Değişimciler” (Ki, homojendirler diyemem, “Kılıçdaroğlu gitsinciler” demek daha doğru olur sanırım) kazanabileceklerinin ilk sinyalini İstanbul İl Kongresi’nde adayları Özgür Çelik’in Kılıçdaroğlu’nun adayı Cemal Canpolat karşısında üstün gelmesiyle verdiler. (Kılıçdaroğlu yanlıları ise Blok liste ile “Battı balık yan gider” yaptılar ki bir tür kumar oynadılar diyebilirim) O güne kadar umutları fazla görünmeyen değişimci cenah birden bir enerji patlaması yaşadı ve olaya asıldı. Durum aslında ortadaydı ama “Kılıçdaroğlu ile seçimlere girersek kaybederiz, seçmen zaten küskün” korkusu ve baskısı delege üzerinde etkili oldu sanırım.

O yüzden Kılıçdaroğlu konuşmasında “Şunu deseydi bunu demeseydi” türünden yaklaşımlara hiç girmeyeceğim. Bunların “durumu kurtarabileceğini” düşünmüyorum. Burada bambaşka saiklerin rol oynadığını varsayıyorum.

Kimi Gözlem ve Kanaatlerim…

Şimdi izninizle kimi gözlem ve notlarımı sizinle paylaşayım…

Kılıçdaroğlu’nun İmamoğlu’na divan başkanlığını bir anlamda bahşetmesi bence hataydı. Bu İmamoğlu’na herkesin üzerinde bir konum atfettirdi ve “Değişim”in perde arkası aktörünü baş köşeye oturttu. Özel, onun bir uzantısı, sözcüsü imajını kıramadı.

Özgür Özel’in Adana Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın taşkınlık yapan Kılıçdaroğlu yanlısı “bindirilmiş kıtalar”ına sözünü geçirtemeyip “Zeydan abi beni dinlemiyorlar, seni dinlerler” demesi acınacak bir durumdu. Bir çapulcu gruba otorite kuramayan biri tüm partide nasıl otorite sağlayacaktı? (Fakat İmamoğlu’nun olaya el koyup ayar atması hepten manidardı.) Bu gelecekte olacak olanın işareti gibiydi.

Nitekim “Kurultay Magazini” gibi dursa da Özel’in konuşması sonrası Kemal Kılıçdaroğlu’nun eşi Selvi Kılıçdaroğlu’ndan "Özgür bey bağırmanız hoş değil" şeklinde adeta azar işitmesi oldukça enteresandı.

Üzerinde pek konuşulmayan ve adeta “gizli sansür yasası” işleyen CHP’deki Alevilik etkisi konusu bir şekilde etkin olmuş olmalıydı. CHP’deki “Mezhepçi Klik”ten ve onun tahakkümünden bıkan –kendilerini öyle tarif etmeseler de- farklı yelpazedeki Sünni kökenli delegeler durumu bir şekilde Kılıçdaroğlu ile özdeşleştirerek tepkisel olarak Özel’e yönelmiş olabilirler. (Hoş, Özel’de, İmamoğlu’da bu oluşuma “mavi boncuk” attılar ama olsun!) Hatta yönlendirilme çabalarına rağmen bir kısım Alevi delegenin de – muhtelif nedenlerle- Kılıçdaroğlu’na desteklerini çekmiş olabileceklerini zannediyorum.

Kurultay hukuki açıdan bir “Genel Başkan” seçmiştir. Lider sorunu halen boşluktadır. Bu sorun doldurulmayı beklemektedir. Akışa bu perspektiften baktığımızda aslında kurultayın gerçek kazananının Özgür Özel değil, Ekrem İmamoğlu olduğunu söylemek yanlış olmaz. Sadece resmiyet kazanması ertelenmiştir. “İmamoğlu – Özel, Geçici – Konjonktürel İttifakı” şimdilik geçerlidir ve bir ara dönemi işaret etmektedir. (Ben öyle düşünmemeye çalışıyorum ama kimilerine göre de “Emanetçi” veya “Tavşan Aday”dır!) İmamoğlu Özel’i çevreleyecek, zamanı geldiğinde (Seçimden sonra) harekete geçecektir. (Bakalım Özel “Kolay lokma” mı değil mi göreceğiz!) Siyaset bir taktik savaşıdır!..

Öyle ki daha şimdiden PM listesi oluşturulurken ilk sürtüşmenin ortaya çıktığı söylenmektedir. Adaylık başvurularının üç kez ertelenmesi İmamoğlu ve Özel arasında anlaşmazlık olduğuna yorulmuştur. Öyle veya böyle manidardır.

Kimse “Oh Kurtulduk” Demesin!..

Aslında Özgür Özel’in adaylık süreci “konjoktüre bağlı” oldu. Özel’in isminin aday olarak dolaşıma girmesi tam bir “sürpriz”di. (Biraz “çikletten çıkma” gibi!) Hatta Özel’in fazla bir performans, hele de parıltılı bir karizma gösterdiğini söyleyemeyeceğim. Sadece konjoktüre oynadı ve kazandı. Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu arasındaki sürtüşmenin yarattığı gri alandan o fırladı.

Fakat bütün bunlar Özgür Özel’in CHP’ye hiçbir olumlu katkısı olmayacağı anlamına gelmiyor. Bilhassa yaklaşan yeni seçim sürecinde Kılıçdaroğlu’lu CHP’nin negatife saran kanaatlerini tersine çevirebilir. Umutsuzluğa düşmüş, küsmüş, “duygusal kopuş” yaşayan seçmeni belli ölçüde hareketlendirebilir. Ayrıca ittifaklar kapısı yeniden aralanabilir. Ancak CHP’yi “uçurmaya” yeteceğini pek söyleyemeyeceğim. Özel şu an CHP’de “Tamamlanmamış değişim süreci”nin denge unsurudur . Sonrası birazda gelişmelere bağlı.

CHP’nin ufkunda seçim sonrası yeni ve olağanüstü bir “Kurultay” var. Özgür Özel, yerini daha “Karizmatik bir Lider” gelene kadar (Ki, o şu an için İmamoğlu görünüyor) durumu idare edecektir. Tabii kendisini bu role fazla kaptırıp (Ki öyle sanki) direnirse yeni bir kapışmaya hazır olun diyeceğim. Ki, bu hiç ihtimal dışı değil. Haklı olarak kazandığı mevziiyi kolay terk etmek istemeyecektir.

Sonuç olarak: kurultay sadece misyonunu doldurmuş, taşlaşmış bir yapıyı ve onda simgelenen liderliği kırmış, ancak yerine ne ve nasıl konulacağı meçhul, yeni bir süreci başlatmıştır. Artçı sarsıntılar sürecektir. Bunun derecesi ve biçimini seçimlerde alınacak sonuç belirleyecektir. CHP’de –şimdilik dondurulmuş gibi görünecek olsa da- yeni ekipleşme, saflaşma ve tartışmalara hazır olun…

06.11. 2023

NOT: Bu konuyu daha net kavramak için 02 Kasım 2023 tarihli Yeni Bir Kurultaya Hazır Olun!.. CHP’deki ‘Düğüm’ Çözülecek mi?.. başlıklı yazımın bilhassa son bölümlerine lütfen bir göz atın.