''CEZAEVLERİNDEKİLER ÖLSÜN DİYEN FAŞİSTTİR!'' ZÜLFÜ LİVANELİ'DEN SERT ÇIKIŞ!
RS FM'de yayınlanan 'Atilla Güner'le Akşam Postası' programına canlı yayınla bağlanan Zülfü Livaneli önemli açıklamalar yaptı.
Cezaevlerindeki açlık grevlerine ilişkin aralarında Yaşar Kemal,
Vedat Türkali, Murathan Mungan, Mehmet Bekaroğlu, Ufuk Uras, Oya
Baydar, Zülfü Livaneli’nin de olduğu aydınlar ortak bir basın
toplantısı yaparak "Vakit geçiyor, geç olmadan, ölümler
konuşulmadan..." başlıklı çağrı yaptı. Yazar ve aydınlar "Bugünleri
16 yıl önce ve 12 yıl önce yaşadık, şimdi bir daha bu utancı
yaşamak istemiyoruz" dedi. RS FM’de yayınlanan ’Atilla Güner’le
Akşam Postası’ programına canlı yayınla bağlanan Zülfü Livaneli,
cezaevinde açlık grevi yapanlar ölsün diyenler olduğunu belirterek
‘bunu söyleyenler faşittir, kafası fazla çalışmayan mercimek
beyinlilerdir’ diye konuştu.
Zülfü Livaneli: 2000 yılında da bize böyle bir
görev vermişlerdi, fakat 2000’deki atmosfer tamamen farklıydı. Ben
tahmin ediyorum ki operasyon kararı zaten alınmıştı ve biz orada
biraz böyle hani göstermelik bir şekilde oraya konmuştuk. Ondan
sonra konuştuk, ettik olmadı. Yine o dönemin hükümetiyle Hikmet
Sami Türk’le onun vasıtasıyla Ecevit’le doğrudan olmasa bile
konuştuk ama hiçbir talep kabul edilmedi ve operasyon yapıldı.
Bildiğiniz o hayata dönüş denen korkunç şeyler oldu. Şimdi bu sefer
de arkadaşlarımız bir arabuluculuk şu, bu falan yok da
arkadaşlarımız çok güzel bir Emre Gürsoy ve diğer arkadaşlarımız
bir toplantı düzenlediler. O toplantıya katılıp görüşlerimizi
bildirdik. Görüşleri nedir? Bu dediğim 96, 2000 ve şimdikiler aynı
grup değil, aynı siyasi görüş değil, ayrı şey. Fakat ben şunu
söylüyorum: Türkiye’de kim olursa olsun Türk, Kürt, Laz, Çerkez,
kadın, erkek, AKP’li, CHP’li, dindar, dinsiz ne olursa olsun, hangi
görüşten sağcı, solcu olursa olsun bir kere insan hayatlarını
kurtarmamız lazım, bu bir kere çok önemli bir şey.
Bakın burası bizim ülkemiz, evimiz. Bir insan evinin içinde sürekli
ölüm, kalım, zulüm olsun ister mi? Yoksa huzurlu yaşamak mı ister?
Benim gördüğüm şudur Türkiye’de yapılan her şiddet hareketi
karşılığında misliyle başka şiddeti doğuruyor.
Temenni etmiyorum ama insanlar şunu düşünmüyorlar ben baktım mesela
dün yaptığımız açıklamaya bir sürü affedersiniz ama kafası fazla
çalışmayan mercimek beyinli gazetelerde “oo efendim bunlar
ölsün, bunlar gebersin, siz de mi bunların uşağısınız” diye
çok aşağılık şeyler yazmışlar. Peki ben şunu söylüyorum temenni
etmem ama. Peki içeride ölümler olsa, arkasından da bu ölümlere
canı yanan bir takım insanlar sokaklara çıksa, Allah korusun
şehirler, AVM’ler, otobüsler bombalansa olmuyor mu? Oluyor. Senin
de orada çocuğun gitse iyi mi olacak bu, iyi bir şey mi bu, bu ne
demektir? Kimse kimseyi, hiç kimse hiç bir halkı, hiç kimse hiçbir
grubu yok edemez. Şurada bir barış ol. Mesela Ruanda’da böyle bir
tırmanma oldu kahretsin, kahretsin diye yürüdüler 1 milyon kişi
öldü. Tutsi’lerle Hutu’lar arasında. İspanya iç savaşında aynı
gerilim yaşandı, 1 milyon kişi öldü. Şu Türkiye’de de 1 milyon kişi
mi ölsün istiyorsunuz? Bursa’ya bakın, Kars’a bakın her tarafa
bakın işte kaynıyor, yanıyor ortalık. Otobüslere bomba konuyor,
genç kızlarımız ölüyor. Gencecik polislerimiz, gencecik
askerlerimiz ölüyor. Yazık değil mi bu halka? Sen sıcak evinde
oturup, internetin başından küfür döşeneceksin, ama öbür tarafta
çoluk, çocuk, halk, genç, polis ölecek. Git bakim Hakkari’de bir
noktada karakol noktasında polis olarak görev yap da bunları söyle
bakayım da göreyim. Hani gerçekten bir ölüm severlik duygusu
yayılıyor Türkiye’ye. Bu açıyı dile getirmek istedim. Çünkü olayın
nereye gideceğini bilmiyorlar. Elbette ki bir de ayrıca yaşam hakkı
kutsaldır. İnsanlar eğer ölmeye gittilerse bu insanların ölmemesini
sağlamak devletin görevidir.
Benim bir tek dediğim şu var; Türk, Kürt, sivil, asker, subay,
sağcı, solcu kim olursa burası bizim evimiz yangın yerine dönmek
üzere, dönmüş hatta. Bu olayları daha da intikam duyguları
yaratarak insanları sokaklarda sivilleri katledecek boyutlara
getirmeyin. Bir mantık çerçevesinde düşünün. Hani acımıyorsanız
bile ki insan olanın vicdanı sızlar. Acımıyorsanız bile kendi
menfaatinizi düşünün hiç olmazsa bunu söylemeye çalışıyorum bu
insanlara.
Bakın ben Yunus Emre 700 yıl önceden der ki: Söz ola kestire başı,
söz ola kese savaşı. Çok önemlidir. Bu bakımdan üslup çok
önemlidir. Eğer ülkenin yetkili kişisi kalkıp da “efendim ne ölüm
orucuymuş kuzu kebap yiyor” bunlar derse o zaman onun o lafının
doğru olmadığını ispat etmek için bile ölür insanlar. Böyle bir
inada bindirilir mi? Yani hapishanede diye devletin koruma
gözetiminden çıkmıyor ki vatandaş. Türkiye Cumhuriyeti’nin her
vatandaşı devlete emanettir, hapisteki daha da çok emanettir. O
bakımdan böyle bir üslupla kalkıp kabadayılıkla falan olacak işler
değil, ben sahiden anlamıyorum. Neden daha sorumlu davranmıyor
insanlar? Niye daha yumuşak ve efendice bir üslupla davranmıyorlar?
Niye daha barışın dilini konuşmuyorlar da nefretin dilini
konuşuyorlar. Çünkü nefret saçtığınız zaman emin olun bumerang gibi
o nefret gelip sizi vuruyor. 40 yıldır görmedik mi? 50 bin kişinin
ölümünü yetmedi mi? 100 bin mi olsun, 250 bin mi olsun? Kaç
çocuğumuzun ölümü sizi tatmin edecek? Gerçekten kan tuttu
Türkiye’yi.
Tabii, bu bir izam meselesidir, bakın bunu şimdi çarpıtmaya
çalışanlar var, siyasi kimlikler, nefret söylemleri olan insanlar.
Bakıyorum ben bir takım İzmir’de mizmirde iğrenç siteler var.
Senden Atatürkçü diyen faşist siteler var. O faşist sitelerde
inanılmaz küfürler yağdırıyorlar. Bir parça düşünün Allah aşkına
yarın sabah okula giden kızınız da belaya uğrayabilir. Niye
Türkiye’yi yangın yerine çeviriyorlar. Bakın halledilebiliyor mu?
Eğer halledilebilseydi Türkiye’de bu mesele 35 sene önce
halledilirdi. Çünkü ordusu var, şusu var, busu var. Niye
halledilemedi? Niye 50 bin kişi öldü? Bugün halen niye karakolları
koruyamıyoruz? Oturup bir düşünün. Neden oluyor? Bugüne kadar böyle
geldi, bundan sonra nasıl gidecek bir hesap edin. Benim gerçekten
bugün tepkim bu insanlara. Çünkü bu insanlar sorumsuz, bu insanlar
kan aksın istiyorlar Türkiye’de. Ben de bunlara tepki duyuyorum.
Burası bizim evimiz, barkımız, yuvamız.