"CEZAEVİNDEN ÇIKAMAZSAM BİTKİSEL HAYATA GİRECEĞİM!" YİĞİT KARAAHMET'TEN MEKTUP VAR!
Yılbaşından önce uyuşturucudan gözaltına alınan Akşam köşe yazarlarından Yiğit Karaahmet'in kaleminden Metris günleri, sonrasına dair planları ve geçmişle hesaplaşması...
Yılbaşından önce uyuşturucudan gözaltına alınan ve 2 Nisan'da ilk duruşmasına çıkacak olan AKŞAM PAZAR köşe yazarlarından Yiğit Karaahmet, okurları ve çalışma arkadaşlarına bir mektup gönderdi. Yiğit'in kaleminden Metris günleri, sonrasına dair planları ve geçmişle hesaplaşması...
GÜZEL BAŞLAYAN BİR GÜNDE, NASIL ÇETECİ OLDUM?
O kadar normal başlayan bir gündü ki aslında. O kadar sıradan, o kadar normal bir günün bu şekilde biteceğini bana daha önce söyleselerdi inanmazdım. Filmlerde olur sanırdım böyle şeyler. Güzel başlayan, sıradan bir gündü. Sabah uyandım, bir arkadaşımla buluştum kahve içmek için. Her zaman olduğu gibi gazete yazımı son güne bırakmıştım. Eve dönüp tamamladım. Bir yandan da Facebook, MSN, Twitter'dan dedikodu yapmak gibi her günkü işlerimi yapıyordum. Sonra hayatımı değiştirecek 'malum olay için harekete geçtim'... Evden çıkarken chat yaptığım bir arkadaşım, bir şey sordu. 'Dur, bekle. 5 dakika sonra geliyorum' dedim. 2 aydan fazla zaman geçti hala o soruyu cevaplayamadım. Polisler tarafından yakalandığımda sadece yarım saat geçmişti hayatımdan. O sırada evde bilgisayarım açıktı, kettle'da kahve için su ısıtıyordum, arkadaşlarımla dedikodularım devam ediyordu. O yarım saat içinde hayatım değişti. Bu olay hakkında yazılan çoğu şey çok yanlıştı. Benim evimde 106 gram kokain bulunmadı. Sadece yarım paketten daha az bir şey ele geçti. Alışveriş anında da yakalanmadım, bir alışveriş yoktu ortada. Hayatım boyunca hiç bir çeteye üye olmadım. Anlamam da böyle işlerden. Ben kullanıcıydım ama öyle bir yere çektiler ki işi, ben bile inanamıyorum.
UYUŞTURUCU KULLANMAK SAÇMALIKTI
Aralıklı dönemlerde uyuşturucu kullanıyordum. Bağımlı mıydım onu bilemem, şu noktada bunun pek önemi yok zaten. Uyuşturucu kullanıyordum ama son dönemde bıkmıştım bundan. Yeni bir hayat istiyordum bir kısır döngüye girmişti her şey, bütün yollar oraya çıkıyordu ve pek çok şeyi mantıksız bulmaya başlamıştım. İlk başta eğlenceliydi, keyifliydi fakat bu keyif gitgide monotonluğa ve alışkanlığa başladı. Saçma geliyordu artık.
EGOM TÖRPÜLENDİ, YENİ ÖZELLİKLERİMİ KEŞFEDİYORUM
Dışarıdaki arkadaşlarımın tanıdığı her şeyle kendisiyle bile dalga geçen Yiğit'i artık ben bile tanıyamıyorum. İstesem buradaki herkes ve her şeyle sonsuza kadar dalga geçebilirim. Bazen çok yabancılaşıyorum zaten. Özellikle sabahları tuvalet sırası beklerken, 'Ne işim var burada? Bu insanlar kim' diye düşünüyorum. Birçok ego problemim yerle bir oldu. Yeni özelliklerimi keşfediyorum. Bol bol kitap okuyorum. İlk başta bu yakalanma süreciyle ilgili neler olduğunu unutmamak için notlar aldım. Yazı denemeleri yaptım. O notları tutuyorum, bazen günlük tutuyorum. Günlüğüm çok korkunç ama aşırı depresif, hiç ben değilim. İnsan ne olursa olsun bazı özellikleri de değişmiyor. Ama düşünüyorum da zamanı başa alabilsem, hayatı daha değerli yaşardım, kendime bu kadar kötü davranmazdım.
YAZARLIĞA DEVAM EDEBİLİRİM AMA ÇOBANLIK DA YAPABİLİRİM
Yılbaşı planları yaparken cezaevine giren biri olarak çıkınca ne yapacağıma dair plan yapmıyorum. Ne zaman çıkacağımı bilmiyorum. Çıkınca bir işim olacak mı; yine gazetecilik yapacak mıyım, onu da bilmiyorum. Ama tuhaf bir cesaret var bu aralar üstümde, her şey olabilir. Yazmaya devamda edebilirim, elime kalem almak istemeyip bahçıvan da olabilirim. Köyüme dönüp çobanlık da yapabilirim. Hiçbir şey umurumda değil.
SİZLERLE AYNI SAAT DİLİMİNDE YAŞAMIYORUM
Günüm sabah 08:00'de sayım için uyanarak başlıyor. Sonra da biraz daha uyumaya çalışıyorum. Güzel havalar can sıkıcı oluyor ama avluda volta atıyorum. Bir şeyler okuyorum, inanılmaz sulu gözlü oldum. Loğusa sendromu geçiriyorum galiba. Sürekli birtakım şeylere ağlıyorum. Sonra akşam oluyor ve gün bitiyor. En çok aynı frekansta olduğum birkaç insanla sohbete ihtiyaç duyuyorum.
Arkadaşlarımı özledim. Diğer şeyler pek mühim değil. Halloluyor bir şekilde ama yalnızlık hissi çok zor. Mahkum olmak zor, farklı bir mahkum olmak daha da zor. Adaletsiz olan pek çok durum var. Sadece bu kadarını söyleyeyim...
Buradaki zaman dışarıdakinden farklı geçtiği için sizinkiyle aynı değil. Aynı saat dilimin de yaşamıyoruz. Benimki Metris sisteminde...
AİLEMİN VE YOĞURT KAPLARININ ÖNEMİNİ ANLADIM
Burada öğrendiğim en önemli şey ailemin hayatımdaki varlığı oldu. Yıllar içinde kendimi bir seçime zorlamışım ya sürdürdüğüm hayatım ya da ailem gibi gelmiş... Ailemi hayatımın çok dışına itmişim. Her şeyin bu kadar siyah beyaz olmasına gerek yokmuş. Bu olayın başından itibaren, çocukları uyuşturucudan içeride olan bir aile olmalarına rağmen, sonsuz desteklediler. Kendi üzüntülerini bırakıp benim moralimi yüksek tutmaya çalışıyorlar. Onları cezaevinde anladığım için kendime inanamıyorum. Doğru insanlarla arkadaşlık yapmak gerektiğini de anladım. Uyuşturucunun eninde sonunda insanın hayatını bir şekilde kararttığını anladım. Hiç gerek yokmuş. Haa, bir de yoğurt kaplarını hamam tası olarak kullanabileceğimizi anladım.
ÇIKAMAZSAM BİTKİSEL HAYATA GİRECEĞİM
Eğer çıkamazsam ve uzun bir ceza alırsam ilk yapacağım şey gazete almayı kesmek olacak. Dışarıyla bağlantımı kesip bir tür bitkisel hayatta yaşamayı düşünüyorum çünkü benim de bir zamanlar şehrin en hip yerinde oturduğumu bilmek, o havalı mekanlarda eğlendiğimi hatırlamak sadece acı veriyor. Yokmuşum ve ölüymüşüm gibi davranmak istiyorum.
TARKAN PARADOKSU
Tarkan'la hemen hemen aynı suçlamadan, aynı delillerden, aynı ifadelerden gözaltına alındık. Ama ne oldu? Serbest bırakıldı, adliyeye diğer herkes kelepçeli getirilirken o popstar gibi getirildi. Polisin onun iki kat kapüşonunu açmadan adliyeye götürmesinin sebebi ne? Deniz Seki, zavallım; 218 gün yattı. Bu şartlar altında 'ben neden tutuklandım' diye soruyorum. Adalet hepimiz içinse ben neden buradayım? Adilce, herkesle aynı muameleyi görmek istiyorum; tek dileğim bu.
GAZETEME VE AHMET HAKAN'A TEŞEKKÜR EDERİM
Buraya ilk geldiğimde, olaylar daha sıcakken dışarıdaki çevremden sürekli haber alıyordum. Aradan zaman geçince azaldı tabii. Bana bunun böyle olacağı söylenmişti, pek şaşırmadım. Arkadaşlarıma gelince iki yakın arkadaşımı ziyaretçi listesine yazdırdım her hafta pes etmeden geliyorlar. Pek çoğunun kalplerinin benimle olduğunu biliyorum ama özel olarak birinin adını anmak istiyorum, beni yanıltmadığı için. O da Ahmet Hakan. Benim bu camiada ondan daha samimi olduğum pek çok insan vardı ama bir anda yok oldular. Umurumda değil zaten öyle olacaklarını biliyordum. Ahmet Hakan'a yargılamadan, infaz etmeden destek olduğu için teşekkür ediyorum. Şunu da söyleyeyim kazandığı para çok bereketliymiş. Buraya geldiğimde bir miktar para yolladı hala onu harcıyorum. Bir de gazetem var elbette. Her ne kadar çoğu zaman şikayet etsem de, hep bana az para verdiklerinden yakınsam da Akşam bu süreçte yanımda oldu. Bunu anlamanız çok zor. Sonuç olarak ben çoğu insan için konuşulması bile tabu olan uyuşturucudan içerideyim. Herkes çok rahat sırtını dönebilirdi. Akşam benim arkamda durdu. Sağ olsunlar...
HAYAT DURDU VE BEN HAYATA DÖNMEYİ UMUT EDİYORUM
Cezaevlerinin en büyük özelliği kendini sürekli kötüye hazırlaman gerekiyor. Hiçbir şey için umut beslememeli, iyi düşünmemelisin. Burada herkes sana bunu yapıyor, öğretiyor ve sürekli en kötülerden bahsediliyor. Zaten yapı olarak paranoya ve kötücülüğe çok yakınım, umutlu olmak istiyorum. İçimdeki iyi niyeti öldüremiyorum bir türlü. Umarım her şey düzelir. İçimden bir ses ne olursa olsun bunun çok uzadığını, bu kadar büyük bir ceza hak edecek bir şey yapmadığımı söylüyor. Ona inanmak istiyorum. Hayat durdu; şu anda, yeniden hayata dönmeyi umut etmekten başka bir yolum yok.
GÜNAH KEÇİSİ GİBİ DEĞİL DE PAPAZI BULMUŞ GİBİYİM
Bu yıl benim için çok önemliydi; çünkü 2009 yılı çok kötü geçmişti. Giderken de sürprizini yaptı zaten ve en önemlisi bu yıl 30 yaşıma girdim. Yaş kutucuğunda yeni bir basamak yani. Buna epey takmıştım, ocak ayıyla birlikte detoksa girmeyi planlıyordum. İçki, sigara, uyuşturucuyu bırakıp işlere konsantre olacaktım. Bir sürü başlamış ve yarım kalan projelerim vardı. Onları bitirecektim. Tüm arkadaşlarıma da bunları söyledim zaten. 2010 da bunun yılı, yeni başlangıçlar yılı olacaktı. Ama bambaşka yöne gitti olaylar... Ben yeni başlangıçlar peşindeyken, şimdi bir ranzaya uzanıp bunları yazıyorum. Tuhaf hisler içindeyim, kendimi günah keçisi gibi hissetmiyorum da, kupa papazı oyunda benim elimde kalmış gibi hissediyorum. Bu kadar yeni başlangıçlarla dolu olacağını düşündüğüm bir yılın, cezaevinde sürmesine inanamıyorum. Elbette yaptığım hatalar var hayatta. Ben kendimi bu noktaya getirdim. Şu andan itibaren bunları söylemek de saçma geliyor. Ama gerçekten yeni bir hayat kuracaktım. Piyangodan çıkan bu oldu; maalesef sakince geçmesini bekleyemiyorum. Sürekli bir yargılama içindeyim; hayatın, tesadüflerin, işaretlerin, sözcüklerin anlamını çözmeye çalışıyorum, kendim için. Bir cevap bulamadım hala, bir cevabı var mı, onu da bilmiyorum. Geçenlerde Paul Auster'in bir kitabını okudum orada şöyle bir söz vardı: Bazen kullandığımız cümleler kaderimizi oluşturur... Şöyle ki yılbaşı gecesi partisi için 'Bu yıl her şey daha kötü gidecek' sloganını kullanmıştım. Tüm parti posterlerinde ve davetiyelerinde bu slogan vardı. Sonuçta bu gerçek oldu ve bu cümle gerçekleşti. Şimdi ne düşünmem gerekiyor? Nasıl bir hayat yaşıyoruz? Nasıl bir güç bizi ayakta tutuyor? Deliriyor muyum?
UYUŞTURUCUYLA MÜCADELE SADECE ADLİ BİR KONU DEĞİLDİR
Yiğit Karaahmet'in avukatı Cem Özcan'a davanın ayrıntılarını sorduk.
Yiğit tam olarak neyle suçlanıyor?
İstanbul Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemesi'ne açılan davadaki iddianamede, Türk Ceza Yasası'nın 188. maddesinde düzenlenmiş olan uyuşturucu madde ticareti ile suçlanıyor, aynı zamanda Yiğit'in örgüt üyesi olduğu da iddia ediliyor. Her ne kadar kanun maddesinin başlığı uyuşturucu madde ticaretiyse de Yiğit'in uyuşturucu sattığı yönünden bir iddia yok. Yiğit hakkındaki iddia, uyuşturucu maddeyi arkadaşlarına verdiği... Kanun, uyuşturucu maddeyi 'başkasına verme'yi ticaret gibi kabul ediyor. Arkadaşına bir gram uyuşturucu vereni, 1 ton uyuşturucu satanla aynı maddeden cezalandırıyor, yani bu konuda iradeye bakmıyor. Yiğit'in avukatları olarak değil hukukçular olarak bu düzenlemenin Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı olduğunu düşüyoruz, zira suçun ağırlığı ile bu suç için öngörülen ceza arasında bir ölçüsüzlük bulunmaktadır.
Teminle kullanım arasındaki farkı ayırt etme kriteri nedir? Yani kullanmak için de birine verseniz temin mi sayılıyor?
Eğer bir başkasına veriyorsanız, kanun, satış amacıyla mı, kullanma amacıyla mı verdiğinize bakmıyor ve satanla aynı cezayı veriyor. Bakınız kullanan herkes aslında temin de eder, bu kesinlikle böyledir. Siz o kişiyi takibe alırsanız mutlaka teminden suçlayabilirsiniz. Sorun şurada: Uyuşturucu kullanım suçu için iletişimi denetleyemezsiniz yani telefon dinleyemezsiniz ama uyuşturucu temin için denetleyebilirsiniz... Delile nasıl ulaştığınız oldukça önemlidir ama bizde bu husus yeterince önemsenmiyor. Bu nedenle her uyuşturucu kullanan bir gün teminden de yargılanabilir. Kanun koyucu, uyuşturucuya giden yolu kesmeyi amaçladığı için böyle bir düzenleme getirmiş ama düzenlemenin tartışmalı olduğunu söylemeliyiz. Kullanım şeklindeki bir suç pek çok ülkede yoktur, ülkeler bunu bir hastalık olarak görüyor ve adli sistem dışında bir çözüm uygulamayı tercih ediyorlar, bu durum da ayrıca düşünülmeli.
Öyleyse uyuşturucuyla mücadele sistemimizde mi bir sorun var?
Evet, bugün gelinen noktada bu maddenin her geçen gün yaygınlaşmasının temelinde de sorunu sadece adli bir sorun olarak görmek yatıyor. Kimse çıkıp yukarıda bahsettiğim kanun maddesindeki sorunda olduğu gibi bu sorunu yanlış anlaşılma kaygısı ile konuşmaya, cesaret edemiyor, bunu konuşamadığımız için sorun da büyüyor böylece bir paradoksun içinde gidip geliyoruz.
İlk duruşma 2 Nisan'da; ilk duruşmada neler olacak?
Sanıkların sorguları yapılacak, bazı tanıklar var onlar dinlenecek ve mahkeme eksikleri tamamlamak için yeni duruşma günü tespit edecek. Bu arada Yiğit'in de içinde bulunduğu bazı sanıklar için tutukluluk halinin devamı veya son verilmesi hakkında da bir karar verecek.