CEPHANELİK PATLAMASI İÇİN BİLİRKİŞİ RAPORU "KAZA" DEDİ!
Bilirkişi, testlerin ardından ihmal boyutunu vurgulamayarak ‘Olay kazadır' diye rapor yazdı
5 Eylül 2012’de Afyonkarahisar Şehit Uzman Çavuş Mete Saraç
Kışlası 4. Mühimmat Bölge Komutanlığı 41. Mühimmat Bölük
Komutanlığı’nda yer alan 32 numaralı iglo tipi cephanelikte 25
askerin ölmüyle sonuçlanan patlamanın olay yeri inceleme ve
tatbikat görüntüleri açığa çıktı. Patlamanın el bombası tapalarının
üzerine mühimmat sandığının düşmesi sonucu olduğu anlaşıldı Bu
durum, askerlerin uzman personel desteği olmadan mühimmat
yükledikleri iddiasını akıllara getirdi. Bilirkişi, testlerin
ardından ihmal boyutunu vurgulamayarak ‘Olay kazadır’ diye rapor
yazdı
Test görüntüleri
Milliyet gazetesinden Türker Karapınar'ın haberine göre, dosyada,
askeri savcılığın talebi üzerine, “tam atımlık ve kör tapalı el
bombaları, tapaları ve tapaların içinde hermetik kutularla” yapılan
bilirkişi testlerinin görüntüleri yer aldı. Bilirkişi şu testleri
yaptı:
- Kör tapalı el bombaları, hermetik kutularla aynı sandığa
konuldu ve hermetik kutu fünye ile patlatıldı.
- Kör tapalı el bombalarının içinde bulunduğu sandık
yüksekten yere atıldı. Sandık kırıldı, el bombaları etrafa yayıldı.
Ancak bir patlama olmadı.
- Tapaların içinde bulunduğu hermetik kutunun üzerine sandık
atıldı. Ancak patlama olmadı.
- Tam atımlık yatay duran bir el bombası üzerine sandık
atıldı. Patlama olmadı.
- Tam atımlık dik duran bir el bombası üzerine sandık atıldı.
Patlama oldu.
- El bombası tapalarının üzerine sandık atıldı. Patlama
oldu.
Patlamada depodaydılar
Testlerin ardından hazırlanan bilirkişi raporunda, ölen askerlerin
vücut doku parçalarından patlamaya direk maruz kaldıkları
belirtildi. Raporda, ölenlerin kazayı engellemek için cephanelik
içine yöneldikleri esnada patlamaya maruz kaldıkları da kaydedildi.
Raporda, şöyle denildi:
“Bir kaza sonucu, istifte bulunan sandıkların devrildiği, yere
düşen ve dağılmış halde bulunan tam atım el bombaları veya hermetik
kutular içindeki tapaların üzerine bir veya bir kaç sandığın
düşmesi ile bir patlamanın meydana geldiği, bu patlamanın, temas
halinde veya çok yakınında bulunan açıktaki el bombaları, el
bombası gövdeleri ile diğer el bombası sandıklarına sıçraması ile
başlayan ve cephaneliğin sağ ön giriş kısmında yaklaşık 3 metre
çapındaki patlama çukurunu oluşturan zincirleme patlama sonucu şok
dalgaları, basınç, sıcak gazlar ile hararet meydana getirdiği, bu
hararetin artarak kısa sürede doruğa ulaşmasıyla diğer mühimmatları
tetikleyerek, kütle halindeki büyük patlamaya sebebiyet verdiği,
ölen 25 personelden 24 şehidin vücut doku parçalarının boyutları
dikkate alındığında, patlamaya direk maruz kaldıkları, bu cihetle
de ölen personelin çalışmalar devam ederken, bir kazayı engellemek
için cephanelik içine yöneldikleri esnada patlamaya maruz
kaldıkları kanaatine varılmıştır.”
Askerin günlüğü
Ölen askerlerden Mehmet Emre Özer’in (26) günlüğü de, olay yeri
inceleme ekipleri tarafından bulundu ve ailesine teslim edildi.
Günlüğün, Özer’in, patlamadan önce dışarıya astığı eşofmanının
cebinde kaldığı için zarar görmediği anlaşıldı. Özer’in ölmeden 3
gün önce sevgilisine yazdığı son satırlar yürekleri burktu. Özel,
“Sevgili sevgilim, seni çok seviyorum.
Eğer burda bana birşey olursa üzülme demeyeceğim. Üzülürsün
biliyorum ama eğer öyle bir durum da hayatına lütfen devam et benim
için devam et rabbim... Bu dünyada öbür dünyada rabbim seni eşim
olarak nasip eylesin. Bana birşey olursa da ne istiyorsan
isteyebilirsin. Hakkım sana sonuna kadar helaldir. Sen de hakkını
helal et. Böyle birşeyi yazmak gereksinimi duydum. Yazmam da
gecikti daha başka şeyler yazıp da seni fazla üzmet istemiyorum.
Kredi kartı borçlarımı ve kredi borcumu aileme söyle ödesinler.
Daha devlete borcum var. Onu da zaten olmazsam alamazlar. Daha
kimseye borcum yok. Seni çok seviyorum. Sevgilin Emre” ifadeleriyle
sevgilisine son kez seslendi.
Düşerse patlar
Askeri savcı ile olay yeri inceleme ekiplerinin olay yerinde
yaptığı keşif ve enkaz kaldırma görüntüleri de ilk kez ortaya
çıktı. Görüntülerde, yaralı askerlerden Onbaşı Fethi Tuna’nın
askeri savcının sorularını yanıtladığı görülüyor. Tuna, şunları
anlatıyor:
“Biz, BMC kamyonla getirilen sandıkları depo önüne kadar
götürüyorduk. Kapı önünden de istifleyen arkadaşlara veriyorduk.
Depo içinde usta erler çalışıyordu. Biz dışarıda 15 kişiydik.
Kamyona yüklediğimiz sandıklar daha büyüktü. Daha zor
kaldırıyorduk. Bir sandık kamyonun kenarına çarptı ve içeri
devrildi. El bombaları da dökülmüştü. Ama fünyeleri yoktu. Olay
sırasında namaz kılmak için yangın istasyonunun hemen yanına
gittim. Üstteğmenimiz (sanık Tuncay Aydın) geldi, arada ayrılmış
olabilir. Konya’da bir patlama olduğunu söyledi. ‘Dikkat edin
düşerse patlar’ dedi.”
Sorumlu subay anlatamadı
Görüntülerde, 25 şehidin verildiği deponun
sorumlusu Üsteğmen Tuncay Aydın’ın askeri savcıyla konuşmaları da
yer aldı. Aydın, savcının, “Sen bu işin uzmanısın, ne kadar
yüksekten düşürürsen patlar veya patlar mı? Pimi ve fünyesi olan el
bombası yüksekten düşerse patlar mı” sorusuna, “Pimi çekildiği
zaman patlar komutanım” yanıtını verdi. Rütbelilerin, askeri
savcının sorularına yanıt verememesi üzerine olay yeri inceleme
ekibinden bomba uzmanı, “Tapaların uç kısmına beyaz alüminyum
kısmına zarar gelmediği sürece patlama olmaz” dedi. Üsteğmen olay
esnasında olay yerinde olmadığını söyledi.
‘Lavaboya gitmiştim’
Aydın, askeri savcının, “Sen nereye gitmiştin?” sorusuna, “Yarım
saat civarında karargaha lavaboya gitmiştim” yanıtını verdi.
Savcının, “Sen niye lavaboya gidiyorsun hep arazi burası?” demesi
üzerine Aydın, “Telsiz de alacaktım nöbetçiydim ben. Komutanım
bizim ot toplama ve bidonların boyanması faaliyetimiz de devam
ediyordu” ifadesini kullandı. Aydın, “Gece istifleme emrini kim
verdi?” sorusuna da, “Dışarıda mühimmat kalmayacak diye Ali Duran
binbaşı emir verdi” dedi.
‘Çivi patlatmaz!’
Askeri savcı, ambulans içinde kışlaya getirilen yaralı askerlerden
Hasan Boncuk, mühimmat sandıklarına verilen emir gereği çivi
çaktıklarını anlatıyor. Bunun üzerine bir uzman çavuş, bazı
mühimmat sandıklarının çürük olduğunu, üst üste koydukları zaman
devrilecekmiş gibi durduklarını, tokmakla vurduklarını ancak
düzelmediğini, altlarının çürümüş olduğunu, bu nedenle birbirinden
ayrılan sandıkları birleştirmek için 5’lik çiviler çaktıklarını
söylüyor. Uzman çavuş 5’lik çivilerin sandık içindeki mühimmata
zarar vermeyeceğini söylese de, dosyada çivi çakılan bir mühimmatın
olay yerinde bulunan fotoğrafı da yer alıyor.
Adım başı mühimmat
Yaralı askerlerin ifadelerinin ardından askeri savcı ve olay yeri
inceleme ekibi, 32 nolu cephanelikte keşif yaptı. Bomba uzmanı bir
binbaşı, tamamen dümdüz olan 32 nolu cephaneliğin üzerinde durarak,
askeri savcıya patlamanın nasıl olduğunu anlattı. Binbaşı, ilk
patlamanın 32 nolu deponun doğusunda meydana geldiğini, daha sonra
32 nolu deponun patladığını, patlamanın etkisiyle mühimmatların ve
ölülerin parçalarının 20 kilometrekarelik bir alana yayıldığını
anlattı. Binbaşının, “Her taraf el bombalarıyla çevriliydi. Adeta
adım başı mühimmat vardı” sözleri, patlamanın etkisini gözler önüne
serdi.
20 kilometrekare
Görüntülere göre, patlama o kadar şiddetli oldu ki, Afyonkarahisar
merkezdeki bir dükkanın önünde satılmak amacıyla bir ip üzerine
asılan boş çantalar bile yerlere düştü. Patlama anında Aklar
İletişim isimli bir dükkana ait bu kamera görüntüleri de dosyada
yer aldı. Olay yeri inceleme ekipleri, patlamanın ardından ölen
askerlerden geriye kalan doku parçaları ve mühimmatları 20
milometrakarelik alandan tek tek topladı. Şehitlerden Ahmet Tosun,
Onur Fikret Dülger’e ait kimlik, kredi kartları ve paralar olay
yeri inceleme ekipleri tarafından bulunup fotoğraflandıktan sonra
ailelerine teslim edildi.
‘Komutanım basın çekiyor’
Yaralı askerlerden Hasan Boncuk’un ifadesi alınırken bir olay yeri
inceleme uzmanı, “Basın çekiyor da komutanım bu sefer de hasta
askerleri güneşte beklettiler muhabbeti olmasın” diyerek, askeri
savcıyı uyardı. Boncuk, daha sonra şunları anlattı:
“Ben astımım. Rayların üzerine konulan sandıkları ileri doğru
itiyordum. İçeride toz geliyor diye rahatsız oluyordum ben. Deponun
içine girmedim. Yangın havuzlarının oraya dinlenmeye gidiyordum.
Emre Yıldırım arkadaşım da oradan geliyordu. ‘Gel iki dakika
oturalım’ dedim. ‘Sen otur dinlen’ dedi. Ben yürürken bir anda yere
yıkıldım. Benim sırtım patlamaya dönüktü. Emre’nin cephesi
dönüktü.”