18 Nis 2012 10:35 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:33

CENGİZ ÇANDAR'DAN ŞOK İDDİA! KİM BU OPERASYONCU GAZETECİLER?

"Basın için dünyada 'Beş büyük kuvvetten biridir... Dördüncü kuvvettir' derler. Bu söz, Türkiye'de geçerli değil"

Bugün Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erhan Başyurt Türkiye’nin askeri darbe geçmişi ile yüzleşmesiyle başlayan kritik süreci yazdı.

Başyurt, halkın iradesini değişik sebeplerle akim kılan darbeleri adalet önüne çıkarırken sadece darbeci isimleri yargılamanın bu ve benzeri girişimleri bitirmesinin mümkün olmadığına dikkat çekti.

İşte Başyurt’un o yazısı:

Ergenekon, Balyoz, 12 Eylül derken yakın döneme damgasını vuran 28 Şubat da yargı önünde.

Türkiye’nin yeni müdahalelere maruz kalmaması için sorumluların yargı önüne çıkması hayati derecede önemli.

Umarım yaşananlar, bir dönemin kudretli paşalarının yargı önüne çıkarılmaları, tutuklanıp hapse konulmaları, arkadan gelenlere doğru dersleri çıkarma imkânı verir.

Cunta heveslilerinin kitleleri "düşman" ilan edip, yeniden halka psikolojik harp uygulamalarının da önüne set çeker.

Tabii, darbecileri yargı önüne çıkarmak yeni müdahaleleri tek başına önlemez.

Genç subay adaylarının eğitim uygulamalarından görevdeykenki tecrit koşullarda yaşama anlayışlarına kadar normalleşmenin de sağlanması gerekir.

Yine Jandarma’nın fiili olarak İçişleri’ne bağlanması, Sınır Güvenliği ve Sahil Güvenlik’in sivilleşmesi adımlarının da atılması önem arz ediyor.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin savunma vazifesi netleştirilmeli, 35’inci madde tarzı istismar edilen iç hizmet kanunları da tadil edilmeli.

Son olarak, "ikili yargı" sistemi de sonlandırılmalı.

Demokratikleşme ve evrensel standartlara ulaşmak adına alınacak daha çok mesafemiz var.

28 Şubat’a soruşturma intikam için mi?

Türkiye’nin, AK Parti iktidarının iradesi sayesinde bu ilerlemeleri sağladığından kimsenin şüphesi yok.

Ancak bağımsız yargı süreçlerini, yürütmenin "intikam" ya da "rövanşizm" çabası gibi lanse etmek sağlıklı bir bakış açısı değil.

Hatta darbecilerin yargılanmalarını engellemeye yönelik bir art niyet izlenimi de veriyor.

Diyelim 28 Şubat’ı yargıya taşımak bir "intikam" peki 12 Eylül kimin intikamı?

Kamuoyu desteğini nasıl açıklayacaksınız?

12 Eylül’e hesap sorulmasını sağlayan son referandumdaki yasal reformlara halkın yüzde 60’a varan
desteğini nasıl anlamak lazım.

Halk da mı intikam istiyor?

Buna "evet" demek mümkün değil.

Halk iradesine saygı, sandığa saygı istiyor.

İleri demokrasilerle aynı standartlara ulaşmak, onlarla aynı refah seviyesini yakalamak istiyor.

Yargı süreçlerini baltalamak ya da yargı kararlarını yıpratmak, sulandırmak bu nedenle kimseye fayda
sağlamaz.

Darbe dönemlerinin aksine adil yargılamanın olmasını temin etmek, mağdurların da sanıkların da haklarını en iyi şekilde korumak olur.

Medyadan halka psikolojik harekat

28 Şubat soruşturması başlayınca medyamızda da memnun edici bir sorgulama başladı.

Hürriyet gazetesinin eski sahibi Erol Simavi bir röportajında ters düştüğü Turgut Özal’a mesaj vermek için şöyle demişti:

"Basın için dünyada ’Beş büyük kuvvetten biridir... Dördüncü kuvvettir’ derler. Bu söz, Türkiye için geçerli değil... Birinci kuvvet, Türkiye’de ordu mu? Hayır, basındır. İkincisi ordudur. Çünkü orduyu ihtilallere basın hazırlar."

Simavi’nin tespiti abartılı da olsa, doğru.

Medya her darbede bir rol üstlendi.

Ancak 28 Şubat’ta belki bu rolünü daha da abartarak yerine getirdi.

Merkez medya darbecilere açık şekilde psikolojik harp desteği sağladı.

O dönem merkez medyada iki büyük gruptan birinin sahibi olan Dinç Bilgin oynadıkları rolü bugün itiraf etme cesareti gösteriyor.

Pişmanlıklarını dile getiriyor.

Kendi gazetesi de dahil bazı gazetecilerin darbeciler tarafından "devşirildiğini", kendilerine bir merkezden uydurma haberler servis edildiğini açıkladı.

Çandar’ın cevap arayan soruları

28 Şubat’ın mağdur gazetecilerinden Cengiz Çandar, Taraf’ta pazartesi günü yayınlanan röportajında medyanın o dönem oynadığı role ilişkin daha sorgulayıcı bir yaklaşım sergiliyor.

"Medyada şunların açığa çıkması lazım;

Bir, Batı Çalışma Grubu denen ve aslında illegal muamele görmesi gereken yapıda medyadan insanlar var mı?

İki, Andıçta, ’Operasyon bize yakın gazeteciler aracılığıyla yürürlüğe sokulacak’ deniyor ya. Bu gazeteciler kim?

İşte o zaman darbe örgütlenmesinin belli kademeleri çıkar ortaya.

Üç, Milli Güvenlik Akademisi’nde ders alan ve ders veren gazeteciler kimler?

Dört, MGK’nın Toplumla İlişkiler diye bir dairesi vardı. Orada da gazeteciler vardı. Onlar kim?

Beş, Toplumla İlişkiler Dairesi, psikolojik harbi nasıl yürüttü? Kimleri istihdam etti? Bunların arasında bir sürü üniversite hocası, akademisyen var mesela. Bunlar somut olarak ortaya çıkmalı."

Medyanın rolüne ilişkin bu özeleştiriler, darbenin ahtapot gibi birçok kolunun olduğunu ortaya koyuyor.

Umarım medya da yaşanan yargılama süreçlerinden ve toplumsal hassasiyetlerden, darbe heveslilerine bir daha destek olmama gibi ilkesel dersler çıkarır.