26 Haz 2012 11:52 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:50

CENGİZ ÇANDAR'DAN ÇARPICI YORUM;''TÜRKİYE GÜRLÜYOR AMA YAĞMIYOR!''

Radikal yazarı Cengiz Çandar bugünkü köşesinde Suriye-Türkiye krizini yazdı.

Türk askeri uçağının Suriye tarafından düşürülmesinin ardından başlayan Suriye-Türkiye kriz trafiği devam ediyor. Gözler Başbakan Erdoğan’ın bugün düzenleyeceği grup toplantısına çevirilmiş durumda. NATO da bugün Türkiye’nin talebi üzerine Suriye konusunu ele alacak.

Radikal yazarı Cengiz Çandar bugünkü köşesinde Suriye-Türkiye krizini yazdı. "Kabile devleti mi değiliz yoksa güçlü devlet mi değiliz?" diye soran Çandar, "Akdeniz’de karizmamız ikinci kez çizildi" dedi. "Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası profili o ki, Türkiye sürekli “gürleyen ama yağamayan” bir ülke." diyen Çandar "Suriye’ye girecek miyiz girmeyecek miyiz" sorusunun da cevabını verdi.

SURİYE’YE GİRECEK MİYİZ
Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası profili o ki sürekli ’gürleyen ama yağamayan’ bir ülke. Girecek miyiz? Bu soru, aylardır Türkiye’nin Suriye’ye karşı bir askeri harekâtını kastederek soruluyor. Böyle bir niyet yokken soruluyordu, F-4 uçağının düşürülmesinden sonra haydi haydi sorulur ve soruluyor zaten. Bu konularla ilgili herkese sorulduğu gibi, bana da birkaç gün önce soranlar oldu: Suriye’ye girecek miyiz? “Sanmıyorum” dedim.

NATO’YA ÇAĞRI GİRMEYECEĞİMİZİN İŞARETİ
Benim kanaatim, Türkiye’de Suriye’ye girmek konusunda hiçbir zaman ciddi bir niyet bulunmadığı yönündeydi; son olay da bu kanaatimi değiştirmedi. Dahası, Türkiye, NATO Anlaşması’nın 4. maddesini çalıştırarak salı günü (bugün) NATO Konseyi’ni çağırdığı anda, ‘girmeyeceği’ belli oldu. Suriye’ye girecek olan ülke, NATO Konseyi’ni ‘istişare’ amacıyla toplantıya çağırmaz. Bunu yaptığı yani 4. maddeyi işlettiği anda, konuyu Türkiye-Suriye ikili bağlamında ele almıyor ve geniş alana yayıyor, ‘kolektif davranış’ arıyor demektir.

İKTİDARA YAKIN KALEMLER DOĞRU SÖYLEMİYOR
İktidara yakın kalemler, “Türkiye, hiçbir zaman konuya Türkiye-Suriye çatışması olarak yaklaşmak istemedi” derken doğru söylüyorlar ama “Bu defa farklı. Uçak düşürüldükten sonra artık, ilişkinin özelliği değişti. Bundan sonra Türkiye-Suriye çatışması olarak görülüyor” derken doğru söylemiyorlar. Türkiye, uçağının düşürülmesinin altında kalmayacağını ‘iç kamuoyu’na kanıtlamak için, bir dizi dramatik adım atıp, tüm siyasi liderleriyle de istişarede bulunurken konu sanki Türkiye-Suriye çatışmasıymış gibi bir fotoğraf veriyor ama NATO Konseyi’ni toplantıya çağırmakla sorunu Türkiye-Suriye çatışması boyutlarının dışına çıkartıyor ve Türkiye’nin ‘tek taraflı’ hareketinin önüne geçmiş oluyor.

TÜRKİYE KABİLE DEVLETİ DEĞİLDİR
Kulaklara hoş gelen bir laf var: Türkiye kabile devleti değildir! Ne demek bu? Niçin sık sık telaffuz ediliyor? Türkiye’nin ‘ciddi’ bir devlet olduğunu anlatmak için. Türkiye’nin ‘ciddi’ bir devlet olduğunu anlatma ihtiyacı şu anda nereden kaynaklanıyor? Suriye’ye karşı bir ‘misilleme’ye geçmeyeceğini, ‘intikamcı’ davranmayacağını göstermek için. “Türkiye, kabile devleti değildir” sloganından çıkarılacak, çıkarılması gereken sonuç, ‘Suriye’ye girmeyecek olduğumuzdur. Slogan ve aktarmak istediği mesaj, gerçi ‘hoş’ da tek başına bir ‘doğruluk’ ifade etmiyor.

İSRAİL KABİLE DEVLETİ Mİ
Benzeri bir durumda ‘misilleme’de bulunacak ülkeler, ‘kabile devleti’ midir? Aklınıza İsrail’i getirin bir an için. İsrail’i sevmeyebilirsiniz ama İsrail bir ‘kabile devleti’ değildir. Şayet Suriye hava sahasını birkaç dakika ihlal etmiş olan bir İsrail savaş uçağı düşürülmüş olsaydı, İsrail’in ‘misilleme’ yapacağından herhalde emin olurdunuz. Aksi düşünülemezdi. ‘Misilleme’, bir ‘kabile devleti’ davranışı değildir yani. Kimi zaman bir ‘süpergüç’ ya da ‘bölge gücü’ olmanın ‘raconu’dur da.

SÜPER GÜÇ OLMANIN RACONU
ABD, 11 Eylül’e hedef olduğunda, NATO’nun 4. değil, 5. maddesini işletmiş ve Afganistan’ın başına çökmüştü. Taliban’ı devirerek rejim değişikliğine gidecek kadar. ABD, bir ‘kabile devleti’ miydi? Tabii ki değildi; bir ‘süpergüç’ olmanın raconunu yerine getiriyordu. Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin karizmasının çizilmesi ikinci kez oluyor. İlki Mavi Marmara olayıydı. Uluslararası sularda sivil vatandaşları, İsrail’in askeri tecavüzüne ve orantısız güç kullanımına maruz kalarak hayatlarını kaybettiler.

AKDENİZ’DE 2. KEZ KARİZMAMIZ ÇİZİLDİ
İsrail’den üç senedir, ne ‘özür’ ne ‘tazminat’. Bu kez, İsrail’den çok daha kolay bir lokma olan Suriye, Türkiye’nin bir savaş uçağını düşürüyor; üstelik Türkiye’nin iddiasına göre savaş uçağı ‘uluslararası sular’ın üzerinde, ‘uluslararası hava sahası’nda vuruldu ve Türkiye ‘misilleme yapmamak amacıyla’, NATO’nun 4. maddesini çalıştırarak NATO’nun kapısını çalıyor. Doğu Akdeniz’de üç yıl arayla ikinci vukuat ve birinde Türkiye’nin sivil unsurları askeri harekâta, ikincisinde askeri personeli yine bir askeri karşı koyuşa hedef oluyor ve her ikisi, iddiaya göre, uluslararası sular ya da hava sahasında gerçekleşiyor.

GÜRLEYEN AMA YAĞMAYAN ÜLKE TÜRKİYE
Yani, bizlere sürekli anlatılan ‘hukuk’un Türkiye’den yana olduğu ve Türkiye’nin ‘hukuk’un yanında durduğu, ‘hukuk’tan güç aldığı. Olabilir. Ama şöyle de bir gerçek söz konusu: Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası profili o ki, sürekli ‘gürleyen ama yağamayan’ bir ülke. Avrupa Birliği (AB), dün, Türkiye’yi arkalayan ve Suriye’ye yeni yaptırımlar getiren karar aldı. Bununla birlikte, önce ‘itidal tavsiyesi’nde bulundu. Yani, Türkiye’nin tek başına bir ‘misilleme’ amaçlı askeri harekâtına, müttefikleri ‘yeşil ışık’ yakmayacak.

SURİYE’YE GİRECEK MİYİZ, HAYIR GİRMEYECEĞİZ
Bugünkü NATO toplantısından çıkacak sonucu, daha doğrusu açıklamayı merakla bekliyorum. Sanıyorum ki, Türk jetinin düşürülmesi, NATO’ya Suriye meselesinde Rusya karşısında önemli bir koz sağladı. NATO, Rusya’ya baskılarını arttıracak. Yoksa, NATO, Suriye’ye girecek değil. NATO’nun girmeyeceği Suriye’ye Türkiye de girecek değil. Bir daha soralım ve cevabı kaydedelim: Savaş uçağımızı uluslararası hava sahasında vuran Suriye’ye girecek miyiz? Hayır. Girmeyeceğiz. Çünkü, Türkiye bir ‘kabile devleti’ değildir.