CENGİZ ÇANDAR'DAN ÇARPICI YORUM;''TÜRKİYE GÜRLÜYOR AMA YAĞMIYOR!''
Radikal yazarı Cengiz Çandar bugünkü köşesinde Suriye-Türkiye krizini yazdı.
Türk askeri uçağının Suriye tarafından düşürülmesinin ardından
başlayan Suriye-Türkiye kriz trafiği devam ediyor. Gözler Başbakan
Erdoğan’ın bugün düzenleyeceği grup toplantısına çevirilmiş
durumda. NATO da bugün Türkiye’nin talebi üzerine Suriye konusunu
ele alacak.
Radikal yazarı Cengiz Çandar bugünkü köşesinde Suriye-Türkiye
krizini yazdı. "Kabile devleti mi değiliz yoksa güçlü devlet mi
değiliz?" diye soran Çandar, "Akdeniz’de karizmamız ikinci kez
çizildi" dedi. "Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası profili o ki,
Türkiye sürekli “gürleyen ama yağamayan” bir ülke." diyen Çandar
"Suriye’ye girecek miyiz girmeyecek miyiz" sorusunun da cevabını
verdi.
SURİYE’YE GİRECEK MİYİZ
Türkiye’nin bölgesel ve
uluslararası profili o ki sürekli ’gürleyen ama yağamayan’ bir
ülke. Girecek miyiz? Bu soru, aylardır Türkiye’nin Suriye’ye karşı
bir askeri harekâtını kastederek soruluyor. Böyle bir niyet yokken
soruluyordu, F-4 uçağının düşürülmesinden sonra haydi haydi sorulur
ve soruluyor zaten. Bu konularla ilgili herkese sorulduğu gibi,
bana da birkaç gün önce soranlar oldu: Suriye’ye girecek miyiz?
“Sanmıyorum” dedim.
NATO’YA ÇAĞRI GİRMEYECEĞİMİZİN İŞARETİ
Benim
kanaatim, Türkiye’de Suriye’ye girmek konusunda hiçbir zaman ciddi
bir niyet bulunmadığı yönündeydi; son olay da bu kanaatimi
değiştirmedi. Dahası, Türkiye, NATO Anlaşması’nın 4. maddesini
çalıştırarak salı günü (bugün) NATO Konseyi’ni çağırdığı anda,
‘girmeyeceği’ belli oldu. Suriye’ye girecek olan ülke, NATO
Konseyi’ni ‘istişare’ amacıyla toplantıya çağırmaz. Bunu yaptığı
yani 4. maddeyi işlettiği anda, konuyu Türkiye-Suriye ikili
bağlamında ele almıyor ve geniş alana yayıyor, ‘kolektif davranış’
arıyor demektir.
İKTİDARA YAKIN KALEMLER DOĞRU
SÖYLEMİYOR
İktidara yakın kalemler, “Türkiye, hiçbir
zaman konuya Türkiye-Suriye çatışması olarak yaklaşmak istemedi”
derken doğru söylüyorlar ama “Bu defa farklı. Uçak düşürüldükten
sonra artık, ilişkinin özelliği değişti. Bundan sonra
Türkiye-Suriye çatışması olarak görülüyor” derken doğru
söylemiyorlar. Türkiye, uçağının düşürülmesinin altında
kalmayacağını ‘iç kamuoyu’na kanıtlamak için, bir dizi dramatik
adım atıp, tüm siyasi liderleriyle de istişarede bulunurken konu
sanki Türkiye-Suriye çatışmasıymış gibi bir fotoğraf veriyor ama
NATO Konseyi’ni toplantıya çağırmakla sorunu Türkiye-Suriye
çatışması boyutlarının dışına çıkartıyor ve Türkiye’nin ‘tek
taraflı’ hareketinin önüne geçmiş oluyor.
TÜRKİYE KABİLE DEVLETİ DEĞİLDİR
Kulaklara hoş
gelen bir laf var: Türkiye kabile devleti değildir! Ne demek bu?
Niçin sık sık telaffuz ediliyor? Türkiye’nin ‘ciddi’ bir devlet
olduğunu anlatmak için. Türkiye’nin ‘ciddi’ bir devlet olduğunu
anlatma ihtiyacı şu anda nereden kaynaklanıyor? Suriye’ye karşı bir
‘misilleme’ye geçmeyeceğini, ‘intikamcı’ davranmayacağını göstermek
için. “Türkiye, kabile devleti değildir” sloganından çıkarılacak,
çıkarılması gereken sonuç, ‘Suriye’ye girmeyecek olduğumuzdur.
Slogan ve aktarmak istediği mesaj, gerçi ‘hoş’ da tek başına bir
‘doğruluk’ ifade etmiyor.
İSRAİL KABİLE DEVLETİ Mİ
Benzeri bir durumda
‘misilleme’de bulunacak ülkeler, ‘kabile devleti’ midir? Aklınıza
İsrail’i getirin bir an için. İsrail’i sevmeyebilirsiniz ama İsrail
bir ‘kabile devleti’ değildir. Şayet Suriye hava sahasını birkaç
dakika ihlal etmiş olan bir İsrail savaş uçağı düşürülmüş olsaydı,
İsrail’in ‘misilleme’ yapacağından herhalde emin olurdunuz. Aksi
düşünülemezdi. ‘Misilleme’, bir ‘kabile devleti’ davranışı değildir
yani. Kimi zaman bir ‘süpergüç’ ya da ‘bölge gücü’ olmanın
‘raconu’dur da.
SÜPER GÜÇ OLMANIN RACONU
ABD, 11 Eylül’e hedef
olduğunda, NATO’nun 4. değil, 5. maddesini işletmiş ve
Afganistan’ın başına çökmüştü. Taliban’ı devirerek rejim
değişikliğine gidecek kadar. ABD, bir ‘kabile devleti’ miydi? Tabii
ki değildi; bir ‘süpergüç’ olmanın raconunu yerine getiriyordu.
Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin karizmasının çizilmesi ikinci kez
oluyor. İlki Mavi Marmara olayıydı. Uluslararası sularda sivil
vatandaşları, İsrail’in askeri tecavüzüne ve orantısız güç
kullanımına maruz kalarak hayatlarını kaybettiler.
AKDENİZ’DE 2. KEZ KARİZMAMIZ ÇİZİLDİ
İsrail’den
üç senedir, ne ‘özür’ ne ‘tazminat’. Bu kez, İsrail’den çok daha
kolay bir lokma olan Suriye, Türkiye’nin bir savaş uçağını
düşürüyor; üstelik Türkiye’nin iddiasına göre savaş uçağı
‘uluslararası sular’ın üzerinde, ‘uluslararası hava sahası’nda
vuruldu ve Türkiye ‘misilleme yapmamak amacıyla’, NATO’nun 4.
maddesini çalıştırarak NATO’nun kapısını çalıyor. Doğu Akdeniz’de
üç yıl arayla ikinci vukuat ve birinde Türkiye’nin sivil unsurları
askeri harekâta, ikincisinde askeri personeli yine bir askeri karşı
koyuşa hedef oluyor ve her ikisi, iddiaya göre, uluslararası sular
ya da hava sahasında gerçekleşiyor.
GÜRLEYEN AMA YAĞMAYAN ÜLKE TÜRKİYE
Yani,
bizlere sürekli anlatılan ‘hukuk’un Türkiye’den yana olduğu ve
Türkiye’nin ‘hukuk’un yanında durduğu, ‘hukuk’tan güç aldığı.
Olabilir. Ama şöyle de bir gerçek söz konusu: Türkiye’nin bölgesel
ve uluslararası profili o ki, sürekli ‘gürleyen ama yağamayan’ bir
ülke. Avrupa Birliği (AB), dün, Türkiye’yi arkalayan ve Suriye’ye
yeni yaptırımlar getiren karar aldı. Bununla birlikte, önce ‘itidal
tavsiyesi’nde bulundu. Yani, Türkiye’nin tek başına bir ‘misilleme’
amaçlı askeri harekâtına, müttefikleri ‘yeşil ışık’ yakmayacak.
SURİYE’YE GİRECEK MİYİZ, HAYIR
GİRMEYECEĞİZ
Bugünkü NATO toplantısından çıkacak
sonucu, daha doğrusu açıklamayı merakla bekliyorum. Sanıyorum ki,
Türk jetinin düşürülmesi, NATO’ya Suriye meselesinde Rusya
karşısında önemli bir koz sağladı. NATO, Rusya’ya baskılarını
arttıracak. Yoksa, NATO, Suriye’ye girecek değil. NATO’nun
girmeyeceği Suriye’ye Türkiye de girecek değil. Bir daha soralım ve
cevabı kaydedelim: Savaş uçağımızı uluslararası hava sahasında
vuran Suriye’ye girecek miyiz? Hayır. Girmeyeceğiz. Çünkü, Türkiye
bir ‘kabile devleti’ değildir.