14 Eyl 2015 09:00 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:52

Cengiz Çandar anlattı: İmralı sessizse mutabakat yoktur!

Dünyanın en iyi üniversiteleri listesinin başındaki Harvard’ın Ortadoğu Çalışmaları Merkezi geçen hafta gazeteci-yazar Cengiz Çandar’ı ağırladı.

‘Türkiye ve Ortadoğu’yu anlamak ve yanlış anlamak’ başlıklı seminerde konuşan Çandar’a ilgi büyük oldu.

Amerikalı akademisyenler Türkiye’de 7 Haziran seçiminden bugüne yaşanan dramatik değişimin kodlarını çözmek için Çandar’ı soru yağmuruna tuttu. Hürriyet'ten Cansu Çambel, Cengiz Çandar’la buluştu ve HDP’nin devre dışı kalması, AK Parti ve PKK, Washington'un olan bitene tutumu, Demirtaş, Öcalan ve Erdoğan hakkında soruları yanıtladı. "Öcalan ne zaman ağzını açmıyorsa ya da konuşması sağlanmıyor ise devletle Öcalan’ın arasında bir mutabakat durumu yok demektir" diyen Çandar, “Asıl sürpriz gelişmeler ise Washington-Kürtler hattında yaşanabilir” yorumu yapıyor.

İşte Cansu Çambel'in Cengiz Çandar röportajından dikkat çeken bölümler:

AKP’NİN ÖFKESİ POLİTİK OLARAK ANLAŞILABİLİR BİR ŞEY

- Harvard Üniversitesi sizi Türkiye’de son haftalarda yaşanan gelişmelerin ardından mı konuşma yapmanız için davet etti?


Davet geldiğinde haziran ayıydı. Tam o sıralarda Telabyad IŞİD’den temizlendi, YPG’nin eline geçti. Dengeler çok sarsılmaya başladı. Bir yandan da Türkiye’de seçimlerin ortaya koyduğu yeni bir tablo vardı. Suriye ve Türkiye’deki gelişmeleri bir arada ele alacak genel bir Ortadoğu tablosu konuşalım istediler. ‘Türkiye ve Ortadoğu’yu anlamak ve yanlış anlamak’ diye bir başlık koyduk. Tabii haziran Türkiye’si ve eylül ortası Türkiye’si arasında inanılmaz fark var. Dünyanın pek çok ülkesinde ve bölgesinde ancak birkaç yılda bir olabilecek gelişmeler iki aya sığdı. Türkiye’de hükümet kendisini Kürtlere karşı bir savaş durumuna soktu ve PKK da buna aynı şiddetle karşılık verdi. Bu kadar kısa bir cümleye sığan durum haziran denklemini bozdu.

- Yeni durumun oluşmasında şöyle bir hesabın etkili olduğunu düşünenler var; AK Parti tekrar tek başına iktidar olabilmek için milliyetçi oyları konsolide etme yoluna gitti ve hükümet bu süreçte PKK ile eşitlediği HDP’yi daha güçlü bir retorikle düşmanlaştırdı. Velev ki AK Parti’nin gerçekten böyle bir planı vardı. PKK’nın savaş stratejisi de hükümetin elini güçlendirmeye yaramış olmadı mı?

Konvansiyonel düşünce üzerinden yürürsek aynen böyle oldu. Ben bunu söyleyen şeyler yazdım da. Nereden baksanız şu görülüyor; Tayyip Erdoğan da AKP yönetimi de HDP’ye büyük öfke duyuyorlar. Bu çok anlaşılabilir bir şey. Sizin belli bir planınız ve hedefleriniz var, bir de iktidar kullanıyorsunuz. Sonra bakıyorsunuz HDP’nin elde ettiği aritmetik sizi bütün hesaplarınızdan mahrum kılıyor. E o zaman HDP’ye kızarsınız tabii. Bir de HDP, PKK’nın temsilinin çok üstüne çıkıp AKP’nin elinden bir sürü silahını aldığı için büyük rahatsızlık verdi. Buradan hareketle iktidarın HDP’yi kuşatma ve zayıflatmaya çalışma yönünde bir politik yöne girmesinde anlaşılmayacak bir şey yok. Bir sürü insan –ben dahil- bundan hoşlanmasa bile bu durum açıklanabilir bir durum. Oradan yola çıkarak denebilir ki; peki PKK da HDP’yi zora sokmadı mı? Soktu! Açık beyanları oldu, mesela Duran Kalkan neredeyse Selahattin Demirtaş için ‘O kim oluyor, neyi başarmış’ demeye getirdi.

Şöyle bir fotoğraf çıktı; AKP ne kadar HDP’nin devre dışı kalmasını ve zayıflamasını istiyorsa PKK da aynısını istiyor.

PKK SAVAŞ ÖRGÜTÜ, KARARGÂHINDA NİFAK ÇIKMAZ

- PKK gerçekten bunu mu istiyor ya da PKK içindeki hangi ekip bunu istiyor?


PKK içindeki ekipler muhabbeti insan zihnini çok zorlayan ve mantıken de olabilecek bir şey. Ama fiiliyatta çok fazla bir değeri olduğu kanısında değilim. PKK savaş nizamında olan bir örgüt. Bunu Türkiye’de yapmadığı sırada Suriye’de yapıyordu. Irak’ta IŞİD harekete geçtiği zaman bir baktık Mahmur’a, Kerkük’e falan güç gönderen, IŞİD’e karşı peşmergeden çok daha fonksiyonel olarak durabilen PKK oldu. Böyle bir örgüt bir tartışma kulübüne benzemez. Bir savaş örgütü. Dolayısıyla onun bir savaş disiplinine uyabilecek bir yapısı ve bir karargâhı var. E karargâhını da biliyoruz, çok bilinmeyen bir tarafı yok onun. Cemil Bayık, Murat Karayılan, Duran Kalkan, Mustafa Karasu, Sabri Ok. Birinci halka bu. Bir de Bese Hozat gibi isimler çıkıyor ama PKK’yı bir miktar bilen ve izleyen nüve beşlinin bu beşli olduğunu biliyor. Bunlar zaten birbirlerini her gün ya da haftada birkaç gün görecek fiziki ilişkiler ağı içinde yaşıyorlar. Buradan nifak çıkmaz. Birbirlerine tutundukları takdirde var olabilirler.

SAVAŞ PKK İLE HDP ARASINDAKİ ÇATLAKLARIN ÜSTÜNÜ SIVADI

- HDP’nin 7 Haziran başarısı bu karargâhın beklemediği bir şey miydi? Ya da bekledikleri bir sonuçtu ama Demirtaş’ın siyasetteki yükselişi nedeniyle sonradan kendilerine rahatsızlık veren bir duruma mı dönüştü?


Oralarda büyük soru işaretleri var. Bulunduğumuz yerden bunları bilmemiz, anlamamız çok kolay değil. Olaylar öyle bir yol aldı ki bunu deşip anlamaya vaktimiz de olmadı. Bu ayrılıklar ne kadar derindir, bir yere varır mı diye bir bakmaya vakit olmadan olayların hızı aslında tüm bunları anlamsız bıraktı. Şu anda dokunulmazlığı kaldırılmak üzere girişimde bulunulan, Cizre’ye sokulmayan, Türkiye’nin güvenlik güçleri tarafından horlanan, Cumhurbaşkanı ve Başbakan sıfatı taşıyan kişiler tarafından hakaretamiz sözcüklerin hedefi haline getirilen bir Selahattin Demirtaş var. Şimdi bu Selahattin Demirtaş’ın Duran Kalkan’la bir çizgi farklılığı ortaya koymak için bir gayret göstermesinin bir sebebi var mı? Bence Demirtaş PKK’nın bazı unsurlarından farklılık ortaya koyacak sinyalleri vermekteydi. Fakat bugün gelinen noktada bunu yapması için hiçbir sebep kalmadı. Tam tersine olayların gelişimi PKK ile HDP arasında olabilecek çatlakların üstünü sıvadı, örttü. İşte şekil bir Cizre.

- Dolayısıyla da size göre yaşananlar Kürt siyaseti içinde farklı yaklaşımda olanları birleştirecek, konsolide edecek. Doğru mu?

Şöyle ki; Leyla Zana bütün bu bahsettiğimiz isimlere kendisini en uzakta konumlandıracak ve bütün bu isimler arasında Cumhurbaşkanına en yakın mesafede durabileceği ifade edilebilecek olan bir Kürt şahsiyeti olarak açlık grevine girmekten bahsediyor.

DEMİRTAŞ PKK İÇİN EKARTE EDİLMESİ GEREKEN KİŞİ GÖRÜNTÜSÜNDE

- Selahattin Demirtaş PKK için ne ifade ediyor sizce?


Selahattin Demirtaş bir demokratik Kürt şahsiyeti olarak ilerde PKK’nın da işine yarayacak bir rol üstlenebilecek geleceği de parlak bir siyasi figür. PKK belki de tam bu durumdan rahatsızlık duymuş ve dolayısıyla makasa getirilerek ekarte edilmesi gereken kişi olarak algılamış gibi davrandı.

- En azından böyle bir görüntü var.

Kesin var böyle bir görüntü, tartışmasız. Silahlar patlayınca Demirtaş bas bağırdı ‘nereden gelirse gelsin kim yapıyorsa yapsın şiddet son bulmalı’ diye. PKK ile aynı zemin üzerinde olduğu varsayılan bir hareketin temsilcilerinden bugüne kadar duyulmamış sözlerdi. Fakat bu cüretin nereden geldiğini de görmemiz lazım. Türkiye’de bu işlerle uğraşanlar Sinn Fein-IRA benzetmesi yapar. Legaldaki parti Sinn Fein HDP, PKK ise IRA’ymiş gibi. Oysa hiçbir zaman böyle olmadı durum. Ben Kuzey İrlanda barışı üzerinde bizzat taraflarıyla konuşarak uğraşmış biri olarak benzer örnekler olmadığını hep savundum. Çünkü Sinn Fein ile IRA birbirinden çok farklı değildi. Sinn fein’in liderleri IRA’in eski komutanları. Gerry Adams ya da Michael McGuiness’in IRA’e bir telkini olduğu zaman IRA dinlemek zorundaydı çünkü zaten onlar eski komutanlarıydı.

AKP İLE PKK’NIN MAKASINA GELMİŞ BİR HDP VAR

- HDP’nin Sinn Fein’den farkını biraz daha açar mısınız?


HDP, öncülleri de dahil olmak üzere, PKK eğilimli ve ona sempati gösteren Kürt kadrolardı. Ama PKK’lı değildi bunlar. PKK’lı olan PKK’ya gidiyor zaten. HDP öncüllerinden de farklı. Belkemiği eski BDP ve DTP fakat halka halka daha da büyümüş. Barajı yüzde 13 ile geçip 6 milyon oy alınca da biraz rüştünü ispat durumu var. O durumda olduğu için de el pençe divan Cemil Bayık bana bir talimat versin de ona göre davranayım gibi bir psikozun dışına kendisini çıkarabileceği bir durum oluştu. Muhtemelen PKK bunu sezdi. HDP’nin artık rüştünü ispat etmiş bir Kürt temsiliyeti olarak fonksiyon göstereceğini sezdi. ‘Bunu bir sınırlarına çekelim, yine de asıl olan biziz’ şeklinde bir ayar vermek istedi. Ayarı da çok kabullenmedi yalnız Demirtaş. Tırnak içinde fırçayı yedikten sonra ağzını açmasaydı ayar verilmiş olurdu. Tersine sürekli PKK’ya ters gelecek beyanlara devam etti. Netice itibarıyla AKP ve PKK’nın makasına gelmiş ya da ikisi arasında tost edilmiş bir HDP manzarası ortaya çıktı.

PKK İLE PYD AYNI, ABD BİLMİYOR MU!

- ABD’ye göre PKK Terör örgütü ama Suriye’deki PYD değil. Hatta YPG güçleri, IŞİD’e karşı savaşta en büyük müttefikleri. Nasıl bir denklem bu?


Dürüst konuşmak gerekiyorsa PYD ve PKK’nın görüntüde ayrı organizmalar olması Amerikalıların zevahiri kurtarmasından başka hiçbir şeye hizmet etmiyor. Çünkü YPG ile HPG aynı şey. PYD ile PKK arasında da bir fark yok. Tek fark PYD’nin kurulduğu tarihte PYD’lilerin Suriye vatandaşı olarak kayıtlı olmasından gelen fark. Suriye’deki krizden itibaren bu fark da ortadan kalktı çünkü sınır kalktı ortadan. Tabii benim bu söylediklerimi Amerikalıların bilmemesi söz konusu değil. Amerika neyin ne olduğunu gayet iyi biliyor. Şu sırada işine böyle geldiği için bunu yapıyor.

- ABD’nin Kürtlerle IŞİD’le mücadele üzerinden derinleştirdiği işbirliği ileride Türkiye açısından ne türde gelişmelere sebep olabilir?

Bir kere Amerika’nın radikal bir politika dönüşü yaptığı an Kobani’ye silah indirmesi yaptığı gecedir. Çok tarihi bir olaydır o. Çünkü Türkiye’nin buna karşı olduğunu bilerek, siyasi anlamını bilerek yaptı. Bunu Türkiye’yle ondan sonraki ilişkilerinin daha öncekinden farklı olarak seyretme ihtimalini göze aldığını göstermek üzere yaptı. Süt tozu değil, silah indirdi. Ondan sonra da oturdu Erbil’deki ana karargahtan YPG’lilerle birlikte hava harekatlarını yönetti. Bunlar 3-4 sene önce düşünülemeyecek şeylerdi. Efendim, ABD PKK ile PYD’yi yine de farklı görüyor, onda bir değişiklik olmaz. Olur! Kobani’de nasıl Türkiye’ye rağmen bir hamle yaptıysa, Kürt meselesi bağlamında Türkiye’nin canını sıkacak bir takım adımları da ilerde yine atabilir demek. Kobani meselesi onun emsalidir.

BAYIK’IN ABD’YE ARABULUCULUK DAVETİNİN ARKA PLANINDA TEMASLAR OLABİLİR

- Ne gibi adımlardan bahsediyorsunuz?


Bunun çeşitli yolları var. Amerika’da arananlar listesine ismi geçirilmemiş olan ama PKK’lı olduğu bilinen birini Amerika’da bilmemne toplantısında konuşmacı olarak görürsün mesela. Bu tür görüntüler verebilirler. Türkiye ile ilişkilerinin seyrine bağlı. ABD, Kürtleri dünya siyaset sahnesine yeni çıkmakta olan diri ve kendilerine dost bir güç olarak gördüğü sürece politikalarını sürekli modifiye etmeye yönelebilir. Iraklı Kürtlerle zaten böyle durum. Suriyeli Kürtlerle yol yordam aranıyor ne yapılabilir diye. Cemil Bayık ikide bir Amerika’yı üçüncü taraf olarak arabuluculuğa davet ediyor. Marksist kökenden geldiği bilinen bir örgütün şu anda sesi en çok duyulan ismi Amerika’ya davetkar bir halde. E bunlar kaydedilmiyor mu Washington’da?

- Arka kapı diplomasisinin, bazı temasların olduğu ya da olabileceğinin sinyali mi Bayık’ın bu açıklamaları?

Cemil Bayık zaten çıktı ‘bizim direk, indirek temaslarımız var’ dedi. Hemen ertesi gün ABD sözcüsü ‘yoktur’ diye yalanladı. ABD diyor ki ‘PKK terör örgütü, konuşmuyoruz’. E PYD ile konuşuyorsun. Ayrıca Washington yönetimi HDP ile görüşmüyor mu? HDP’nin Washington’da temsilciliği var. Selahattin Demirtaş ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland gibi isimler ile görüşüyor. Salih Müslim’e Washington’ın mesajını ileten Kandil’e iletmez mi?

ÖCALAN’IN SESİNİ DUYMUYORSAK DEVLETLE ARASINDAKİ MAKAS AÇILMIŞTIR

- Malum İmralı’ya heyetlerin gidişi durduruldu, Öcalan’ın sesini duymaz olduk. Yalçın Akdoğan HDP için ‘Öcalan bunları yakalasa sopayla kovalar’ dedi. Bir taraftan da devlet tarafından Öcalan’ın çatışmaları durduramayacağı kaygısı taşıdığı yönünde haberler sızdırılıyor. Gerçekte durum ne sizce?


Öcalan tamamen enstrümantalize ediliyor. Daha çok hükümet tarafından ‘Öcalan böyle düşünüyor, şöyle yapardı, aslında şöyle...’ gibi açıklamalar yapılıyor. Eğer durum hükümet tarafının dediği gibiyse bunun kolay yolu var. 6-8 Ekim olayları Öcalan’ın sözüyle durmuşsa, demek ki Öcalan’ın sözünün Kürtlerin üzerinde altın kurşun değeri var. O bir şey söyleyince bugüne kadar uygulandı. Madem bu kadar kritik durum var. Madem Öcalan da sizin söylediğiniz gibi HDP’nin ciddi dayak yiyeceği, PKK’nın Kandil’deki lider kadrosunun fena halde itibar kaybedeceği bir yaklaşım içinde. E o zaman bırakın desin. Memleketin bundan daha fazla hayrına bir şey olabilir mi? Hem HDP’ye ayar versin, hem de PKK liderlerinin bütün itibarını ortadan kaldırsın. Hükümet tarafı buna inanıyorsa e o zaman tepe tepe kullan, konuştur Öcalan’ı. Ama Öcalan’ın yakalandığı 99 yılından bundan 6-7 ay öncesine kadar yaşanan deneyimlerin bize söylediği şu; Öcalan ne zaman ağzını açmıyorsa ya da konuşması sağlanmıyor ise devletle Öcalan’ın arasında bir mutabakat durumu yok demektir. Devletle Öcalan arasında taktiksel bir örtüşme olduğu anda Öcalan’ın sesinin duyulmasına izin veriliyor. Sesinin hiç duyulmadığı dönemler Öcalan’ın devletle arasındaki makasın açıldığı dönemler olarak algılanabilir.

RÖPORTAJIN TAMAMINI HÜRRİYET GAZETESİNDEN OKUYABİLİRSİNİZ