11 Eki 2018 09:21 Son Güncelleme: 24 Kas 2018 02:54

Cemal Kaşıkçı olayının seyrini değiştirecek gelişme: Bir görüntü değil ama bir ses...

Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın İstanbul'daki büyükelçiliğe girmesinin ardındanı ortadan kaybolmasıyla ilgili olarak Hürriyet gazetesi yazarı Abdulkadir Selvi, yeni gelişmeleri kaleme aldı.

Boşanma işlemleri için Suudi Arabistan'ın İstanbul'daki büyükelçiliğine giren ve bir daha kendisinden haber alınamayan gazeteci Cemal Kaşıkçı'yla ilgili olarak Hürriyet gazetesi yazarı Abdulkadir Selvi, yeni gelişmeleri bugünkü köşesinde aktardı.

VÜCUT DİLİ ANALİZİNDEN NE ÇIKTI?

İstanbul'un seçilmesinin, rejim muhaliflerine “Güvenli olarak gördüğünüz Türkiye’de dahi sizi ortadan kaldırırız” mesajı olduğunu söyleyen Selvi, olayın ardından Reuters’e başkonsolosluk binasını açıp dolap kapaklarını gösteren Muhammed el Katibi’nin vücut dilinin analiz edildiğini ve suçluluk telaşı içinde olduğu sonucuna varıldığını söyledi.

"BİR GÖRÜNTÜ DEĞİL AMA BİR SES..."

Selvi, Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk'ün “Türkiye’nin elinde ya içeriden de kayıt varsa?” sorusunun altının boş olmadığı sonucuna ulaştığını söyleyerek, "Bir görüntü değil, ama içeriden bir ses kaydı soruşturmanın yönünü değiştirebilir." dedi.

İşte Selvi'nin bugünkü "Kaşıkçı olayının seyri değişebilir" başlıklı o yazısı:

CEMAL Kaşıkçı, boşanma belgelerini almak için önce Washington’daki Suudi Arabistan Büyükelçiliği’ne başvuruda bulunmuş, oradan İstanbul’a yönlendirmişler.

Türk-Arap Medya Derneği Başkanı Turan Kışlakçı’nın anlatımına göre Kaşıkçı, bir dönem basın danışmanlığını yaptığı Londra’daki Suudi Arabistan Büyükelçiliği’yle temas kurmuş, İstanbul’a yönlendirmişler.

Rejim muhaliflerine, “Güvenli olarak gördüğünüz Türkiye’de dahi sizi ortadan kaldırırız” mesajı verilmek için özellikle Türkiye seçilmiş. Amaç sadece Kaşıkçı’nın ortadan kaldırılması olsa, çok sık seyahat eden gazeteci istense başka yöntemlerle de ortadan kaldırılabilirdi.

Ama özellikle Türkiye’de olması istenmiş. Adeta iz bırakmak istenircesine hem Türkiye’nin güvenli bir ülke olmadığı mesajı verilmek istenmiş, hem de bize “Türkiye’ye gelir, istediğimiz adamı ortadan kaldırırız” denilmek istenmiş.

Cemal Kaşıkçı, 28 Eylül Cuma günü öğleden sonra Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’na müracaat etmiş. İçeride ilgilenmişler, ancak saat geç olduğu için 15 dakikada yetiştirilecek olan evrakın yetişmediği söylenmiş, haftaya gelmesi istenmiş.

Kaşıkçı, cumartesi günü daha önce planlanan konferansı nedeniyle Londra’ya gitmiş. Pazar ve pazartesi günü Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’ndan aranıp “Ne zaman geliyorsunuz?” diye sorulmuş. Kaşıkçı yakın ilgiden tedirgin olmuş, “Benim aramam gerekirken onlar beni arıyor” demiş. Bu durumun ilk defa yaşandığını paylaşmış.

VÜCUT DİLİ ANALİZ EDİLDİ

2 Ekim Salı günü başkonsolosluğa gelince bilgisayarını ve üzerinde taşıdığı üç cep telefonunu nişanlısı Hatice Cengiz’e vermiş, “Gecikirsem Yasin Aktay’ı ve Turan Kışlakçı’yı ara” deyip içeri girmiş. Giriş o giriş. Bugün 9 gün oldu, Kaşıkçı girdiği o kapıdan bir daha çıkamadı. Kaşıkçı keşke telefonlarından birini yanına alsaydı.

Kaşıkçı saat 13.14’te başkonsolosluk binasından içeriye giriyor. Suudi Arabistan’dan özel iki jetle gelen ve aralarında Suudi Arabistan Adli Tıp Kurumu Başkanı Dr. Salah Muhammed’in de bulunduğu istihbaratçılardan oluşan 15 kişi ise Kaşıkçı’dan 89 dakika önce, yani 12.25’te aynı kapıdan içeri giriyor. Onlar 1 saat 54 dakika sonra, yani 15.08’de konsolosluktan çıkıyorlar ama Kaşıkçı bir daha çıkamıyor.

15 kişiden oluşan Suudi Arabistanlı istihbaratçıların sorgulama, infaz ve delilleri yok etme gibi birimlerden oluştuğu söyleniyor. Reuters’e başkonsolosluk binasını açıp dolap kapaklarını gösteren Muhammed el Katibi’nin vücut dili analiz edildi. Suçluluk telaşı içinde olduğu sonucuna varıldı.

KAYIT VAR MI?

Bu arada Cemal Kaşıkçı’nın ortadan kaybedildiği başkonsolosluk binasında arama yapmak için özel bir ekip oluşturuluyor. Çünkü oraya Reuters gibi boş dolapların kapıları gösterilmek için girilmeyecek.

Şimdiye kadar bir düğmeden ya da kıl parçasından cinayetleri aydınlatan polis teşkilatı aramaya önem veriyor. Soruşturmanın ilerleyen aşamasında ise çalışanların sorgulanması gerekebilir.

Cemal Kaşıkçı’nın ortadan kaldırıldığı 2 Ekim günü Türk çalışanların gönderilmesi, öğleden sonra konsolosluk çalışanlarının odalarından çıkmamasının istenmesi, Başkonsolos Muhammed el Katibi’nin tüm randevularını iptal edip üç gün konutundan çıkmaması gibi kuşku verici noktalar var.

Ama asıl içeride yapılacak aramada Suudi Arabistan’dan gelenlerin yok edemedikleri delillere ulaşılırsa, işin şekli o andan itibaren değişebilir.

Olay günü çalışmayan kameraların ne zaman kayıttan çıkarıldığı dahi önem arz ediyor. Çünkü kamera sistemini kuran firmaya herhangi bir arıza bildirilmemiş. Bu durumda arızalı olmayan ama o gün için kapatılan kamera sistemi bile başlı başına kuşku verici.

Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk’ün, “Türkiye’nin elinde ya içeriden de kayıt varsa?” sorusunun altının boş olmadığı sonucuna ulaştım. Bir görüntü değil, ama içeriden bir ses kaydı soruşturmanın yönünü değiştirebilir.