Cemal Kaşıkçı olayının seyrini değiştirecek gelişme: Bir görüntü değil ama bir ses...
Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın İstanbul'daki büyükelçiliğe girmesinin ardındanı ortadan kaybolmasıyla ilgili olarak Hürriyet gazetesi yazarı Abdulkadir Selvi, yeni gelişmeleri kaleme aldı.
Boşanma işlemleri için Suudi Arabistan'ın İstanbul'daki
büyükelçiliğine giren ve bir daha kendisinden haber alınamayan
gazeteci Cemal Kaşıkçı'yla ilgili olarak Hürriyet gazetesi yazarı
Abdulkadir Selvi, yeni gelişmeleri bugünkü köşesinde aktardı.
VÜCUT DİLİ ANALİZİNDEN NE ÇIKTI?
İstanbul'un seçilmesinin, rejim muhaliflerine “Güvenli olarak
gördüğünüz Türkiye’de dahi sizi ortadan kaldırırız” mesajı olduğunu
söyleyen Selvi, olayın ardından Reuters’e başkonsolosluk binasını
açıp dolap kapaklarını gösteren Muhammed el Katibi’nin vücut
dilinin analiz edildiğini ve suçluluk telaşı içinde olduğu sonucuna
varıldığını söyledi.
"BİR GÖRÜNTÜ DEĞİL AMA BİR SES..."
Selvi, Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk'ün “Türkiye’nin elinde ya
içeriden de kayıt varsa?” sorusunun altının boş olmadığı sonucuna
ulaştığını söyleyerek, "Bir görüntü değil, ama içeriden bir ses
kaydı soruşturmanın yönünü değiştirebilir." dedi.
İşte Selvi'nin bugünkü "Kaşıkçı olayının
seyri değişebilir" başlıklı o yazısı:
CEMAL Kaşıkçı, boşanma belgelerini almak için önce Washington’daki
Suudi Arabistan Büyükelçiliği’ne başvuruda bulunmuş, oradan
İstanbul’a yönlendirmişler.
Türk-Arap Medya Derneği Başkanı Turan Kışlakçı’nın anlatımına göre
Kaşıkçı, bir dönem basın danışmanlığını yaptığı Londra’daki Suudi
Arabistan Büyükelçiliği’yle temas kurmuş, İstanbul’a
yönlendirmişler.
Rejim muhaliflerine, “Güvenli olarak gördüğünüz Türkiye’de dahi
sizi ortadan kaldırırız” mesajı verilmek için özellikle Türkiye
seçilmiş. Amaç sadece Kaşıkçı’nın ortadan kaldırılması olsa, çok
sık seyahat eden gazeteci istense başka yöntemlerle de ortadan
kaldırılabilirdi.
Ama özellikle Türkiye’de olması istenmiş. Adeta iz bırakmak
istenircesine hem Türkiye’nin güvenli bir ülke olmadığı mesajı
verilmek istenmiş, hem de bize “Türkiye’ye gelir, istediğimiz adamı
ortadan kaldırırız” denilmek istenmiş.
Cemal Kaşıkçı, 28 Eylül Cuma günü öğleden sonra Suudi Arabistan’ın
İstanbul Başkonsolosluğu’na müracaat etmiş. İçeride ilgilenmişler,
ancak saat geç olduğu için 15 dakikada yetiştirilecek olan evrakın
yetişmediği söylenmiş, haftaya gelmesi istenmiş.
Kaşıkçı, cumartesi günü daha önce planlanan konferansı nedeniyle
Londra’ya gitmiş. Pazar ve pazartesi günü Suudi Arabistan’ın
İstanbul Başkonsolosluğu’ndan aranıp “Ne zaman geliyorsunuz?” diye
sorulmuş. Kaşıkçı yakın ilgiden tedirgin olmuş, “Benim aramam
gerekirken onlar beni arıyor” demiş. Bu durumun ilk defa
yaşandığını paylaşmış.
VÜCUT DİLİ ANALİZ EDİLDİ
2 Ekim Salı günü başkonsolosluğa gelince bilgisayarını ve üzerinde
taşıdığı üç cep telefonunu nişanlısı Hatice Cengiz’e vermiş,
“Gecikirsem Yasin Aktay’ı ve Turan Kışlakçı’yı ara” deyip içeri
girmiş. Giriş o giriş. Bugün 9 gün oldu, Kaşıkçı girdiği o kapıdan
bir daha çıkamadı. Kaşıkçı keşke telefonlarından birini yanına
alsaydı.
Kaşıkçı saat 13.14’te başkonsolosluk binasından içeriye giriyor.
Suudi Arabistan’dan özel iki jetle gelen ve aralarında Suudi
Arabistan Adli Tıp Kurumu Başkanı Dr. Salah Muhammed’in de
bulunduğu istihbaratçılardan oluşan 15 kişi ise Kaşıkçı’dan 89
dakika önce, yani 12.25’te aynı kapıdan içeri giriyor. Onlar 1 saat
54 dakika sonra, yani 15.08’de konsolosluktan çıkıyorlar ama
Kaşıkçı bir daha çıkamıyor.
15 kişiden oluşan Suudi Arabistanlı istihbaratçıların sorgulama,
infaz ve delilleri yok etme gibi birimlerden oluştuğu söyleniyor.
Reuters’e başkonsolosluk binasını açıp dolap kapaklarını gösteren
Muhammed el Katibi’nin vücut dili analiz edildi. Suçluluk telaşı
içinde olduğu sonucuna varıldı.
KAYIT VAR MI?
Bu arada Cemal Kaşıkçı’nın ortadan kaybedildiği başkonsolosluk
binasında arama yapmak için özel bir ekip oluşturuluyor. Çünkü
oraya Reuters gibi boş dolapların kapıları gösterilmek için
girilmeyecek.
Şimdiye kadar bir düğmeden ya da kıl parçasından cinayetleri
aydınlatan polis teşkilatı aramaya önem veriyor. Soruşturmanın
ilerleyen aşamasında ise çalışanların sorgulanması gerekebilir.
Cemal Kaşıkçı’nın ortadan kaldırıldığı 2 Ekim günü Türk
çalışanların gönderilmesi, öğleden sonra konsolosluk çalışanlarının
odalarından çıkmamasının istenmesi, Başkonsolos Muhammed el
Katibi’nin tüm randevularını iptal edip üç gün konutundan çıkmaması
gibi kuşku verici noktalar var.
Ama asıl içeride yapılacak aramada Suudi Arabistan’dan gelenlerin
yok edemedikleri delillere ulaşılırsa, işin şekli o andan itibaren
değişebilir.
Olay günü çalışmayan kameraların ne zaman kayıttan çıkarıldığı dahi
önem arz ediyor. Çünkü kamera sistemini kuran firmaya herhangi bir
arıza bildirilmemiş. Bu durumda arızalı olmayan ama o gün için
kapatılan kamera sistemi bile başlı başına kuşku verici.
Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk’ün, “Türkiye’nin elinde ya içeriden
de kayıt varsa?” sorusunun altının boş olmadığı sonucuna ulaştım.
Bir görüntü değil, ama içeriden bir ses kaydı soruşturmanın yönünü
değiştirebilir.