31 Eki 2018 09:19
Son Güncelleme: 24 Kas 2018 02:57
Cemal Kaşıkçı cinayetinde şok ses kaydı iddiası: Yapmayın, ağzımı kapatmayın astım hastasıyım
Haberturk yazarı Sevilay Yılman, Cemal Kaşıkçı cinayetiyle ilgili olarak çok çarpıcı iddiaları kaleme aldı.
Haberturk.com yazarı Sevilay Yılman, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetiyle ilgili olarak çok konuşulacak bir yazı kaleme aldı. Yılman, Kaşıkçı cinayetinin dehşete düşüren detaylarını ve CIA Başkanı Gina Haspel’e dinletildiği iddia edilen ses kaydına göre, Kaşıkçı'nın son sözlerini aktardı.
Yılman'ın yazısı şöyle:
Bütün dünya, herkes, hepimiz Suudi Arabistan’a; “Ceset nerede?” diye sorup duruyoruz ya!
Bence boşuna soruyoruz…
Niye biliyor musunuz?
Çünkü Suudi Arabistan asla bu sorunun cevabını veremez! Veremeyecek de!
Neden?
Çünkü öyle bir ceset yok!
Nasıl gösterecekler bir ceset bize?
Adamcağızı sadece öldürmediler ki! Üzerine bir de cesedini parçalara ayırıp asitlerle veya başka kimyasallarla yakıp -daha evvel yazmış olduğum bir yazıda olduğu gibi- profesyonelce buharlaştırdılar!
Hülasa… Bu vahşiliklerinin, barbarlıklarının insanlığa izahatını yapamayacakları için de sittin sene bu soruya cevap vermeyecekler!
MERHUM ASTIM HASTASIYMIŞ MEĞER!
Gelelim şimdi yazının başlığındaki sorunun cevabına…
Bildiğiniz gibi Suudi Arabistan işin en başında Kaşıkçı’nın ölümüyle alakaları olmadığını öne sürüp bir de dalga geçer gibi kendi vatandaşlarının kayboluşunun onları da çok tedirgin ettiğini söyledi.
Amiyane olacak biraz ama çamura yattı resmen Suudlar…
Ancak sonradan Türkiye’nin elinde bu cinayeti kendi adamlarının işlediğini anbean ispat eden bir ses kaydı olduğunu öğrenince de, el mahkum itiraf etmek zorunda kaldılar.
Peki, önce ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’ya, sonra Suudi Arabistan Kralı’nın bir numaralı istihbaratçısına, en sonunda da CIA Başkanı Gina Haspel’e dinletilen o ses kaydında ne var?
Aslında bu kayda dair çok şey yazıldı çizildi.
Hem Türk hem de dünya medyasında bu kayıttan bazı detaylar aktarıldı.
Mesela merhumun boğularak öldürülmesi ve sonra da cesedinin parçalara ayrılması gibi…
Devletin elinde olduğu bilinen ses kaydı bir gün kamuoyuyla paylaşılır mı bilmiyorum ama bizzat o kaydı dinleyen haber kaynaklarımdan öğrendiğim, bilinmeyen birkaç kan dondurucu bilgiyi bugün paylaşmak istiyorum sizlerle.
Öldürüldüğü odanın Konsolos Muhammed Uteybi’nin makam odası olduğu ve merhumun odaya girer girmez boğularak öldürüldüğü zaten yazıldı önceden.
Peki görüntüsü olmamasına rağmen sadece bir ses kaydı ile nasıl anlaşılabildi Kaşıkçı’nın poşetle boğularak öldürüldüğü?
Elbette ki kayda geçen konuşmalardan…
Odadakilerden biri ansızın Kaşıkçı’nın ağzını eliyle kapatıyor. Bunun böyle olduğu da rahmetlinin, “Yapmayın! Ağzımı kapatmayın çünkü astım hastasıyım!” şeklinde bağırmasından anlaşılıyor.
Sonra o bağırtıların bir anda kesilmesi ama buna rağmen tüm gücüyle karşı koymaya çalışırken yine odadakilerden birinin Kaşıkçı’yı boğma görevi verilene, “İyice sık! İyice sık poşeti!“ demesinden…
O BAVULLARI KENDİLERİ Mİ GETİRDİ?
Toplam 7 dakika boğulmamak için çaba sarf eden Kaşıkçı’nın öldüğüne tam olarak emin olan caniler adamcağızın cansız bedenini boylu boyunca yere seriyor. Bu arada içlerinden biri -ki bu kişinin Suudi Arabistan Adli Tıbbının başında olan S. Muhammed Al Tubaigy olduğu anlaşılıyor- şöyle diyor: “Bayağı da uzunmuş bu ama sorun değil, hakkından gelirim!”
Sonra da Suudi Arabistan’dan gelirken yanında getirdiği ve hâlâ ne olduğu bilinmeyen aletle cesedi parçalamaya başlıyor. Bu esnada da odadaki diğer Suudilere ‘müzik’ dinlemelerini tavsiye ediyor.
Ve yaklaşık 20 dakika süren parçalama işlemi bitince önce poşetlere, sonra da 5 adet olduğu tahmin edilen bavullara konuluyor.
(Bu arada şu kritik bilgiyi de paylaşım değerli okurlarım. Daha önce söz konusu bu bavulların Kapalıçarşı'dan alındığı yazılmıştı. Ancak kaynaklarım bu bilginin kesinlikle doğru olmadığını söylüyor. Çünkü bavulların nereden satın alındığına dair çok geniş çaplı bir araştırma yapılmış İstanbul’da ancak herhangi bir şey bulunamamış. Kaynağıma göre cesedin yerleştirildiği bu bavulları Suudiler İstanbul’a gelirken yanlarındaki bavullar içerisinde saklamış olabilirler.)
Ve saat 15.00 gibi odadan çıkıyor katiller, ellerinde Kaşıkçı’yı taşıyan bavullarla birlikte…
15.08'de de camları siyah film kaplı minibüs 250 metre ötedeki konsolos rezidansına doğru yola çıkıyor.
KADAVRA KÖPEĞİNİN GARDIROP İŞARETİ…
MİT ve polise göre o bavullar o minibüsle rezidansa aktarıldı. Tam olarak bilmiyorum rezidanstan herhangi bir kanıt elde edip etmediklerini ama İstanbul Emniyet Müdürlüğü Cinayet Masası’nın kadavra köpeği Melo’nun rezidansta bir gardırop önünde epeyce havladığı ve patileriyle tırmalayarak işaret verdiği bilgisini aldım. Dolabın içerisinde herhangi bir ize rastlanmamış ama kokuya son derece duyarlı olan Melo’nun yanılmasının imkanı olmayacağından Kaşıkçı’nın cesedinin daha önce bu dolap içerisinde saklanmış olabileceği ihtimalini akıllara getirmiş.
Biliyorum ki bu satırları okurken hepinizin midesi kasılıyor, yüzü ekşiyor ve kendi kendinize, “Bunlar nasıl insanlar?” diyerek söyleniyorsunuz…
Emin olun ben de aynı halde yazıyorum…
Kesinlikle korkunç ama bu detayları mutlaka yazmamız ve bu cinayet konusunu diri tutmamız lazım...
Çünkü vahşet ötesi bir cinayet işleyerek insanlık tarihine kara leke çalan Suudi Arabistan’ın istediği şey olayın gündemden düşmesi ve bir an evvel unutulup gitmesi.
İzin vermeyelim buna…
Lütfen…
Evet bir ceset gösteremeyecekler belki bize ama biz en yüksek tonda sormaya, sorgulamaya devam ederek en azından adamı nasıl boğup, parçalayıp, buharlaştırdıklarını da itiraf ettirebiliriz!
Yılman'ın yazısı şöyle:
Bütün dünya, herkes, hepimiz Suudi Arabistan’a; “Ceset nerede?” diye sorup duruyoruz ya!
Bence boşuna soruyoruz…
Niye biliyor musunuz?
Çünkü Suudi Arabistan asla bu sorunun cevabını veremez! Veremeyecek de!
Neden?
Çünkü öyle bir ceset yok!
Nasıl gösterecekler bir ceset bize?
Adamcağızı sadece öldürmediler ki! Üzerine bir de cesedini parçalara ayırıp asitlerle veya başka kimyasallarla yakıp -daha evvel yazmış olduğum bir yazıda olduğu gibi- profesyonelce buharlaştırdılar!
Hülasa… Bu vahşiliklerinin, barbarlıklarının insanlığa izahatını yapamayacakları için de sittin sene bu soruya cevap vermeyecekler!
MERHUM ASTIM HASTASIYMIŞ MEĞER!
Gelelim şimdi yazının başlığındaki sorunun cevabına…
Bildiğiniz gibi Suudi Arabistan işin en başında Kaşıkçı’nın ölümüyle alakaları olmadığını öne sürüp bir de dalga geçer gibi kendi vatandaşlarının kayboluşunun onları da çok tedirgin ettiğini söyledi.
Amiyane olacak biraz ama çamura yattı resmen Suudlar…
Ancak sonradan Türkiye’nin elinde bu cinayeti kendi adamlarının işlediğini anbean ispat eden bir ses kaydı olduğunu öğrenince de, el mahkum itiraf etmek zorunda kaldılar.
Peki, önce ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’ya, sonra Suudi Arabistan Kralı’nın bir numaralı istihbaratçısına, en sonunda da CIA Başkanı Gina Haspel’e dinletilen o ses kaydında ne var?
Aslında bu kayda dair çok şey yazıldı çizildi.
Hem Türk hem de dünya medyasında bu kayıttan bazı detaylar aktarıldı.
Mesela merhumun boğularak öldürülmesi ve sonra da cesedinin parçalara ayrılması gibi…
Devletin elinde olduğu bilinen ses kaydı bir gün kamuoyuyla paylaşılır mı bilmiyorum ama bizzat o kaydı dinleyen haber kaynaklarımdan öğrendiğim, bilinmeyen birkaç kan dondurucu bilgiyi bugün paylaşmak istiyorum sizlerle.
Öldürüldüğü odanın Konsolos Muhammed Uteybi’nin makam odası olduğu ve merhumun odaya girer girmez boğularak öldürüldüğü zaten yazıldı önceden.
Peki görüntüsü olmamasına rağmen sadece bir ses kaydı ile nasıl anlaşılabildi Kaşıkçı’nın poşetle boğularak öldürüldüğü?
Elbette ki kayda geçen konuşmalardan…
Odadakilerden biri ansızın Kaşıkçı’nın ağzını eliyle kapatıyor. Bunun böyle olduğu da rahmetlinin, “Yapmayın! Ağzımı kapatmayın çünkü astım hastasıyım!” şeklinde bağırmasından anlaşılıyor.
Sonra o bağırtıların bir anda kesilmesi ama buna rağmen tüm gücüyle karşı koymaya çalışırken yine odadakilerden birinin Kaşıkçı’yı boğma görevi verilene, “İyice sık! İyice sık poşeti!“ demesinden…
O BAVULLARI KENDİLERİ Mİ GETİRDİ?
Toplam 7 dakika boğulmamak için çaba sarf eden Kaşıkçı’nın öldüğüne tam olarak emin olan caniler adamcağızın cansız bedenini boylu boyunca yere seriyor. Bu arada içlerinden biri -ki bu kişinin Suudi Arabistan Adli Tıbbının başında olan S. Muhammed Al Tubaigy olduğu anlaşılıyor- şöyle diyor: “Bayağı da uzunmuş bu ama sorun değil, hakkından gelirim!”
Sonra da Suudi Arabistan’dan gelirken yanında getirdiği ve hâlâ ne olduğu bilinmeyen aletle cesedi parçalamaya başlıyor. Bu esnada da odadaki diğer Suudilere ‘müzik’ dinlemelerini tavsiye ediyor.
Ve yaklaşık 20 dakika süren parçalama işlemi bitince önce poşetlere, sonra da 5 adet olduğu tahmin edilen bavullara konuluyor.
(Bu arada şu kritik bilgiyi de paylaşım değerli okurlarım. Daha önce söz konusu bu bavulların Kapalıçarşı'dan alındığı yazılmıştı. Ancak kaynaklarım bu bilginin kesinlikle doğru olmadığını söylüyor. Çünkü bavulların nereden satın alındığına dair çok geniş çaplı bir araştırma yapılmış İstanbul’da ancak herhangi bir şey bulunamamış. Kaynağıma göre cesedin yerleştirildiği bu bavulları Suudiler İstanbul’a gelirken yanlarındaki bavullar içerisinde saklamış olabilirler.)
Ve saat 15.00 gibi odadan çıkıyor katiller, ellerinde Kaşıkçı’yı taşıyan bavullarla birlikte…
15.08'de de camları siyah film kaplı minibüs 250 metre ötedeki konsolos rezidansına doğru yola çıkıyor.
KADAVRA KÖPEĞİNİN GARDIROP İŞARETİ…
MİT ve polise göre o bavullar o minibüsle rezidansa aktarıldı. Tam olarak bilmiyorum rezidanstan herhangi bir kanıt elde edip etmediklerini ama İstanbul Emniyet Müdürlüğü Cinayet Masası’nın kadavra köpeği Melo’nun rezidansta bir gardırop önünde epeyce havladığı ve patileriyle tırmalayarak işaret verdiği bilgisini aldım. Dolabın içerisinde herhangi bir ize rastlanmamış ama kokuya son derece duyarlı olan Melo’nun yanılmasının imkanı olmayacağından Kaşıkçı’nın cesedinin daha önce bu dolap içerisinde saklanmış olabileceği ihtimalini akıllara getirmiş.
Biliyorum ki bu satırları okurken hepinizin midesi kasılıyor, yüzü ekşiyor ve kendi kendinize, “Bunlar nasıl insanlar?” diyerek söyleniyorsunuz…
Emin olun ben de aynı halde yazıyorum…
Kesinlikle korkunç ama bu detayları mutlaka yazmamız ve bu cinayet konusunu diri tutmamız lazım...
Çünkü vahşet ötesi bir cinayet işleyerek insanlık tarihine kara leke çalan Suudi Arabistan’ın istediği şey olayın gündemden düşmesi ve bir an evvel unutulup gitmesi.
İzin vermeyelim buna…
Lütfen…
Evet bir ceset gösteremeyecekler belki bize ama biz en yüksek tonda sormaya, sorgulamaya devam ederek en azından adamı nasıl boğup, parçalayıp, buharlaştırdıklarını da itiraf ettirebiliriz!