Cemaatin yargıdaki şövalyesi! Sabah'tan çarpıcı Zekeriya Öz portresi!
Sabah gazetesi analizcisi Ferhat Ünlü, köşesinde "Cemaatin Yargıdaki Şövalyesi" dediği Ergenekon davasının savcısı Zekeriya Öz'ü yazdı.
Zekeriya Öz, devlet çıkarı ile cemaat çıkarı örtüşmediği zaman
gözünü karartıp ikinciye öncelik verebilen bir savcı. Bu yüzden
Türkiye tarihinin en meşhur yargı mensubu oldu
Askerlerden başlayarak devlet görevlilerinin cezaevine gönderildiği
Beşiktaş'taki Boğaz'a nazır köhne binadan korumalarıyla birlikte
çıkıyor. Elinde, yanından hiçbir zaman ayırmadığı oltu taşından
tespihi var. İki yıl önce kendisine tahsis edilen zırhlı Mercedes'e
korumalarıyla binip Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'nden
uzaklaşıyor. Öz, gazeteci Nedim Şener ve Ahmet Şık'ı tutuklattıktan
sonra 'yukarı doğru pasifize etme' ya da 'terfili sürgün' olarak
nitelendirilebilecek bir kararla görevinden alınmadan önce
adliyeden işte böyle ayrılmıştı. Görevden alındığından beri, yani
Mart 2011'den bu tarafa adını pek duyan yoktu.
Sadece İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili olarak atandığı Çağlayan
Adliyesi'nde idari aksaklıklarla ilgilendiğini ara sıra
işitiyorduk. Öz, eski şöhretini kaybetmişti. 17 Aralık
operasyonunun başladığı gün Zekeriya Öz adı bir kez daha Türkiye
gündemine oturdu.
14 ay boyunca başsavcı başta olmak üzere pek çok yetkili isimden
saklandığı anlaşılan soruşturmayı Celal Kara'ya tevdi eden kişi
Başsavcı Vekili Zekeriya Öz'dü. Yani bir anlamda Ergenekon
operasyonlarının başladığı 12 Haziran 2007 sürecinde olduğu gibi 17
Aralık 2013 sürecinde de soruşturmanın patronuydu.
ALTI YIL AVUKATLIK YAPTI
Hiç şüphesiz Türkiye'nin gelmiş geçmiş en meşhur savcısı olan
Zekeriya Öz, 1968'de Bursa'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesi'nden 1991'de mezun oldu. Bir süre Bursa'da avukatlık
yaptı.
Bulgaristan göçmeni çok çocuklu (Bir rivayete göre yedi, bir başka
rivayete göre sekiz çocuklu) ailenin evladıydı. İddiaya göre
Bursa'da öğrencilik yıllarında Gülen Hareketi'yle tanıştı. O
dönemde cemaatin öğrenci imamlarından biri olduğu da ileri
sürülüyor. Öz, Bursa'da altı yıl avukatlık yaptı.
1997'de Hâkim ve Savcılar Sınavı'nı kazanarak savcı oldu. Öz, aşırı
kilolardan ötürü askerliğinin bir bölümünü hava değişimi ile
geçirdi. Sonra da obezite tanısıyla askerliğe elverişsizdir raporu
aldı. 1995'te Aydın Çine'ye, 1998'de Bitlis Mutki'ye savcı olarak
atandı. Mutki'den sonra Balıkesir Bigadiç'te görev yaptı. 2004'te
İstanbul Ümraniye'ye atandıktan sonra El Kaide soruşturmasını
yürüttü. El Kaideli Louai Sakka'yı CIA ajanlarının Kandıra'da
sorgulamasına izin verdi.
ÖZ SOYADININ SIRRI
Öz'ü şöhrete kavuşturan soruşturma 12 Haziran 2007'de Ümraniye
baskını ile başlayan Ergenekon soruşturması oldu. Zekeriya Öz, 2009
yılına kadar mermi izleriyle dolu, Diyarbakır'dan getirilmiş bir
Ford Taunus kullanıyordu. Öz'ün daha yeni ve güvenli bir araca
ihtiyacı olduğu anlaşılınca ona bir zırhlı Mercedes tahsis edildi.
Tahsis edilen araç ise Başbakan Erdoğan'ın içinde sıkıştıktan sonra
camı balyozla kırılan Mercedes'ti. Bu araç, camı tamir edildikten
sonra Zekeriya Öz'e verildi. Zekeriya Öz, 2007'den beri
gazetecilerin önünde Felice Casson, Antonio di Pietro edasıyla
arz-ı endam eyliyor.
Ancak Öz'ün durumu Casson ve Pietro'dan farklı. İtalyan savcılar,
P2 Mason locasının merkezinde olduğu bir derin yapılanmaya yönelik
soruşturma yürütüyordu. Türkiye'de ise Öz'ün P2'yi andıran bir
yapının devletteki paralel örgütlenmesine yarayacak operasyonlar
yapması durumu söz konusu.
Öz'ün, 2007'de derin devletin üzerine giden savcı olarak öne
sürülmesinde 1970'lerin sembolleşmiş savcısı 78'de öldürülen Doğan
Öz'le aynı soyadını taşıyor olmasının bir etkisi var mıydı bilinmez
ama 7 Şubat krizine yol açan savcı Sadrettin Sarıkaya'nın soyadının
Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya ile aynı olması bir tesadüften
ibaret değil.
SABAH Pazar'da bundan 3.5 yıl önce, 15 Ağustos 2010'da yazdığım
Işık Koşaner portresini şu cümlelerle tamamlamıştım: "Ordunun
kışlasına çekildiği bir gelecek tasavvurunda genelkurmay
başkanlarının portresinin yazılmasına bile belki hiç gerek
kalmayacak."
Türkiye bu noktaya kısa sürede erişti ama ne var ki bu kez de
Zekeriya Öz gibi savcıların gereğinden fazla meşhur olduğu, yazılıp
çizildiği bir döneme girdik. Savcı veya hâkimlerin bu kadar meşhur
olduğu durumlara ancak yarı- jüristokratik rejimlerde rastlanır.
Böyle bir atmosferde Zekeriya Öz için Talat Aydemir'in yargıdaki
versiyonu benzetmesini yapmak çok absürt olmaz. Günümüzde artık
subaylar değil, savcılar ve polisler, hatta onları yönlendirdiği
ileri sürülen yargı ve polis imamları meşhur. Kimse bunun sağlıklı
bir durum olduğunu ileri süremez.
Zekeriya Öz, yetkisini aştığı ve dahi hukuku kötüye kullandığı
yönündeki eleştirilere "Hukuk önünde en yakınımdakilere dair taviz
vermeyecek kadar mesleğime bağlıyım" diyor. İmdi... Bu cümleye şu
soruyla mukabele etmek yerinde olur: Hukuk ama kimin hukuku? Hanefi
Avcı 2010'da Beşiktaş'taki eski İstanbul Adliyesi'nde ifade
vermeden önce "Ben cemaatin değil, devletin savcısına ifade
veririm" demişti. Hanefi Avcı'yı içeri atan cemaatin yargısı oldu.
Siyasetin bu soruna üç yıl önce çözüm bulması gerekirdi. Geç
kalındı mı bilmem ama Türkiye'de cemaatin devlette paralel
yapılanması sorununun çözülmesi artık elzem. Aksi takdirde Kürt
sorununun çözümü de zorlaşır.
TESPİH KOLEKSİYONCUSU
Zekeriya Öz, yakınlarının verdiği bilgiye göre Adana kebap ve
lahmacuna düşkünlüğüyle biliniyor. Kâğıt oyunları ve tavladan
hoşlanıyor. Zengin bir tespih koleksiyonu var. Öz'ün en bilinen
özelliklerinden biri aşırı şüpheci biri olması. Öyle ki korumaları
dahil herkesten şüphe edebildiği iddia ediliyor.
Öz, bugüne kadar çizdiği imaja bakılırsa temsil ettiği makamın ya
da kendisine verilen görevlerin sınırlarını aşan tasarruflarda
bulunmaya meyyal biri.
Bu yüzden onu Bekçi Murtaza'ya benzetenler var. Gazetecileri
tutuklattıktan sonra "Gazetecilikten tutuklanmadılar," ana fikrini
içeren bir açıklama yapması 'Bekçi Murtaza sendromu'nun tezahürü
olarak kayıtlara geçti.