14 Ara 2013 12:09
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:48
Cemaate sövmeyen yazarlara iktidar baskısı!
AKP ve cemaat arasındaki çatışma medyada giderek daha sert yazılara konu oluyor.
Bugün gazetesi yazarı Adem Yavuz Arslan, AKP medyasında
cemaate avır almayan ya da yeterince sert bir tavır almayan
isimlerin baskı altına alındığını yazdı.
Yeni Türkiye'de eski medya düzeni
Gazeteci-siyasetçi, muhabir-haber kaynağı ilişkisi dünyanın
her yerinde sorunlu ve tartışmalı bir sahadır.
Kesin çizgilerle birbirinden ayrılması gereken bu iki sektörde
sık sık alan ihlalleri yaşanır.
Nitekim Türkiye tarihi bu tür ilişkilerin talihsiz örnekleri
ile doludur. Hükümet kuran-hükümet yıkan gazeteciler olduğu gibi
farklı trafiklere girenler de oldu...
Yakın zamana kadar Ergenekon'dan tutuklu olan Doğu Perinçek'in
yönettiği medyada önce haberler çıkar, bazı kişi ve kurumlar adeta
hedef gösterilirdi.
Ardında zamana ve mekana göre farklılık gösteren bir tarzda o
kişiye yönelik itibarsızlaştırma psikolojik harekatına
geçilirdi.
Benzeri 'operasyonel gazeteciliği' 28 Şubat döneminde de
yaygın olarak gördük.
Karargahta pişirilen manşetler, sonucu belli anketler, hedefi
belli köşe yazıları talimatla yayınlanırdı.
Hatta karalama kampanyaları ile susturmayı başaramadıkları
gazeteciler, yalan iddialar içeren 'andıç'lar ile
'cezalandırılır'dı.
Yazı yazdıkları kurumlardan bu şekilde atılmaları
sağlanırdı.
Nitekim o dönemin kudretli paşalarından Erol Özkasnak ile
gazetecilerin diyalogları herkesin diline düşmüştü.
2002 sonrası Türkiye yeni bir döneme girdi. AK Parti iktidarı
çok ciddi reformlar ve demokratikleşme paketleri ile önemli bir
dönüşüm sağladı.
"Bu tarz uygulamalar artık tarihin sayfalarında utanç vesikası
olarak kaldı" diyorduk ki, son dönemde yaşanan bazı olaylar aslında
pek bir şeyin değişmediğini gösterdi.
Bukalemunları kıskandıran dönüşümler
Renk değiştirmede bukalemunları bile kıskandıran, güç nereden
eserse ona göre fırıldak gibi dönen 'rüzgar gülleri' çıktı.
Üstelik düne kadar küfrettikleri, hakaret ettikleri
siyasilere, partilere 'yakınlıkta' coştular.
Hatta şu ya da bu şekilde el değiştiren medya gruplarına
yüksek meblağlarla transfer edildiler, ekranlarda program yapmaya
başladılar.
Bu durum önceleri şaşkınlık oluştursa da yaşanan gelişmeler
'operasyonun' ne anlama geldiğini gösterdi.
Meğerse dünün hızlı muhalifi bugünün hızlı yandaşları demokrat
ve dürüst gazetecilere yeni saldırılarda kullanılmak için tercih
edilmiş.
Yeni Türkiye'de eski taktikler
Yeni Türkiye'de 'eski Aydınlık/28 Şubat taktikleri' şöyle
işliyor:
Önce hiçbir etik kaygısı olmayan, kararlarını 'tamamen
duygusal' tercihlere göre değiştiren her devrin adamı gazeteciler
bulunuyor.
Onlara etkili yerlerde alan açılıyor. Uçaklarda, TV
röportajlarında boy göstermesi sağlanıyor.
Bir yandan da hükümete muhalif kalemler 'bir şekilde' ya
bastırılıyor ya da işinden olması sağlanıyor.
Eski Aydınlık ve 28 Şubatçı kadroların geleneğini sürdüren
'yeni tip' kalemler, 'destek aldıkları bazı odaklar'ın da
desteğiyle bol bol psikolojik harekât yapıyor.
Bugünlerde bazı çevrelerin dilinden düşmeyen 'paralel yapı'
tam da burada devreye giriyor.
'Karanlık' isimlere kurdurulan internet siteleri ile
'demokrat' kişi ve kurumlar hakkında, kara propaganda başlatılıyor.
Eğer gazete ve TV yöneticileri 'hizaya gelmezse' bu kez patron da
hedefe konuyor.
Üstelik de hiçbir hak hukuk tanımadan son derece pespaye
saldırılar yapılıyor. Bunu yaparken de ağızlarından ve
kalemlerinden "din diyanet, hak hukuk" gibi uzaktan yakından
alakaları olmayan ifadeler hiç düşmüyor.
Ardından, baskıları artırmak için örgütlü "sosyal medya
timleri" hedef gazetecilere ve yazarlara saldırılara
başlıyor.
Söz konusu timler hızını alamayıp hoşlarına gitmeyen bir tweet
atan bakana ya da cumhurbaşkanına bile "ayar vermeye"
kalkıyorlar.
Tek merkezden çıktığı belli olan, belli suflörlerce kulaklara
fısıldanan konu ve içerikler ise aynı anda çok sayıda gazete/TV'de
gündeme getiriliyor.
Bazen de iktidara yakınlığı ile bilinen bir gazetede ima
edilen kişiler (Akif Beki gibi) "tetikçi siteler"de ifşaa edilip
hedef yapılıyor.
Mesela son günlerde Camia aleyhine yazmayan bazı yazarlar
'cuntacı' ilan ediliyor. Kurulan bu baskı aynı zamanda diğer
yazarlara da bir gözdağı oluyor.
Yine tetikçi siteler Camia ve Fethullah Gülen aleyhine
yazıları göklere çıkartırken yazmayanları da tehdit ve şantajla
baskılayarak yazmaya zorluyorlar.
Yeni medya düzeninin bir başka enteresan durumu da maaşını
devletten alan veya tek işleri devlete raporlar üretmek olan
"yazarlar" boyutu...
Kendilerine tahsis edilmiş "yandaş" sayfalarda stratejiler
kaleme alıyorlar.
İşaret fişeğini gören hazır kıtalar ise saldırıya
geçiyorlar.
Cemaat'e saldırılacaaak... Saldır!
Bir dönem Erol Özkasnak'ın yaptığını bugün başkaları yapıyor.
Tehditler yöneltiliyor. Psikolojik harekat stratejisi belirleniyor,
suflörler harekete geçiyor.
"Hocaefendi'ye hakaret edilecek... BUGÜN Gazetesi'ne
saldırılacakkk... Cemaat'e rantçı denecekkk... Cemaat'e her türlü
iftira, kaset komplosu yapılacak... Falan isme küfredilecek" gibi
talimatlar bu "kara kalemler" tarafından ve "suflör tweetçiler"
üzerinden büyük bir iştahla yerine getiriliyor.
Bugün bol sıfırlı teliflerle/maaşlarla kendine yer bulan
'rüzgar gülleri' adeta dokunulmazlık kazanmak için 'bütün bunları
biz kimin talimatıyla yapıyoruz biliyor musunuz' demekten bile geri
durmuyorlar.
Aslında bu isimlerin hepsinin bu işi "muktedirlere" atfen
yapıyor gözükmeleri ve sorunlu söylemleri en başta o isimlere zarar
veriyor.
İddia ettiklerinin aksine "Beyefendi"nin de tüm planlardan
bilgisi olduğunu sanmıyorum.
Cunta suçlaması
Son günlerde moda olan bir başka durum var.
Hükümete yakın medyada 'emniyet-yargı-medya' cuntası diye bir
kavram üretildi.
Bir yazarın köşesinde yer alan senaryoya göre "emniyet ve
yargı içinde bir cunta var ve bunlar hükümeti devirmek
istiyorlar."
Söz konusu yazılarda Ahmet Hakan, Eyüp Can, Nazlı Ilıcak gibi
isimler açıkça hedef gösteriliyor.
İlaveten bir sivil toplum kuruluşu da 'karargah' olarak itham
ediliyor.
Kişilere ve yazılara yönelik çok sayıda örnek sıralayabilirim.
Derdim konuyu kişiselleştirmek değil.
Ancak gelinen noktada medya adına utanılacak/endişe edilecek
bir durumla karşı karşıyayız.
YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN