Cemaat ve AKP arasındaki gerilim ABD'de nasıl görülüyor?
Gülen Cemaati ile Adalet ve Kalkınma Partisi'nin mücadelesinin Türkiye'nin sınırları dışında nasıl şekilleneceği merak konusu.
Gülen Cemaati ile Adalet ve Kalkınma Partisi'nin mücadelesinin
Türkiye'nin sınırları dışında nasıl şekilleneceği merak konusu.
Konu, Ocak ayının ortalarındaki 6. Büyükelçiler Konferansında,
dünyanın dört bir yanında Türkiye'nin temsilciliğini yapan
sefirlere, başbakan Erdoğan'ın yaptığı konuşma sonrası tartışılmaya
başlandı.
Bu konferansta Erdoğan, 17 Aralık sürecinin ''yolsuzluk kılıfına
gizlenmiş bir darbe girişimi,'' ve Cemaat'in hedefinin ''hükümet ya
da parti değil Türkiye'' olduğunu belirmişti.
Erdoğan aynı konuşmada, büyükelçilere, Gülen Hareketine karşı
yurtdışında da mücadele edilmesi gerektiğini net bir şekilde
belirtti: ''Burada hiçbir arkadaşımın ihmalkâr davranmaması
gerekir. İlgili tüm mercilere bunları anlatmanız gerekir… Bu
örgütün gerçek yüzünün yurt dışında artık mutlaka anlatılması ve
deşifre edilmesi gerekir.''
Peki, bu mücadele ABD'de nasıl şekillenecek? Öncelikle, Türkiye'den
bazı diplomatik kaynaklara göre, yabancı ülkelerdeki Büyükelçilik
seviyesinin altındaki diplomatlara Gülen Hareketi ile mücadele
edilmesi yönünde herhangi bir talimatname gitmiş değil.
Bu tür siyasi konuların bizzat Ankara'daki Dışişleri Bakanlığı
yetkilileri, dışarıda ise Büyükelçilik veya Başkonsolosluk
seviyesinden yürütülmesi bekleniyor.
ABD'yi düşündüğümüzde, bir taban hareketi olarak ABD'nin bütün
eyaletlerine dağılmış, Kongre üyelerini sadece Washington'da değil,
bizzat seçildiği eyaletlerde de sıkça ziyaret eden bir Cemaat
disiplini olduğunu görüyoruz.
Lobi faaliyetleri
Kendi yerel bölgelerindeki ofislerin sıklıkla ziyaret edildiğini,
Cemaatin davetlerine katılan Kongre üyeleri farklı zamanlarda dile
getirdiler.
Özel veya Charter okullar (devlet tarafından fon ayrılan, özel
şirketlerce yönetilen okullar), dernekler, diyalog kurumları ve
sivil hayattaki Amerikan-Türk vatandaşları ile, ülkenin dört bir
yanına yayılmış ve hızlı bir büyüme gösteren Gülen Hareketine
karşı, Türkiye'nin üst seviyedeki diplomatları 'ne denli veya hangi
insan kaynağı ile mücadele edebileceği' soruları akla geliyor.
Cemaatin dernekleşme tarafını bir lobi olarak görürsek, ABD'de
bulunan ve geçmişi 1980lere uzanan diğer farklı Türk-Amerikan
lobileri de, hem Kongre'de hem de diğer Amerikan kurumları
düzeyinde, Türkiye'nin davasını anlatmakta ve bunun için de Türk
devletinden para almaktalar.
Bu lobilerden birinin liderine göre ise, kendilerinin bu kavgaya
katılma niyetleri yok.
Kendi toplumsal çevrelerini ve ileri gelenlerini ''laik, modern ve
Atatürkçü'' olarak tanımlayan bu yetkili, kendilerini ''Cemaat'e
sempatileri pek olmasa da, AKP iktidarıyla da zorunluluktan çalışan
gruplar'' olarak tanımladı ve ''Erdoğan'ın Cemaate karşı açtığı
savaşa dahil'' olmalarını kimsenin beklememesi gerektiğinin altını
çizdi.
Gülen Cemaatine yakınlığıyla bilinen OrtaBatı-Amerika
Türki-Amerikan Federasyonu (TAFM) Başkan Yardımcısı Bilal Ekşili,
Türkiye'deki krizin ABD'deki kendi faaliyetlerine herhangi bir
zararı olmayacağı görüşünde:
''Aklı selim sahibi diplomatlar bu tür provakasyon ve espiyonaj
tarzındaki değerlendirmeleri, devlet terbiyesinden geçmiş süzgeçden
geçireceklerini ve ona göre değerlendireceklerini düşünüyorum…
Başlatılmış bir yolsuzluk soruşturması neticesinde, daha 3 ay
öncesine kadar övdüğü, örnek gösterdigi Hizmet hareketini,
desteklediği eğitim kurumlarını karalayarak da herhangi bir siyasi
ranta çevirmenin de mümkün olmadığını düşünüyorum.''
ABD'deki Gülen okulları
Gülen Hareketinin yurtdışı ve özellikle de ABD'deki en önemli
kurumları olarak ilk akla gelenler ise Gülen Hareketine yakın
girişimcilerce açılan okullar.
Gülen okullarını sadece ABD'de değil, bütün dünyada eleştirel gözle
izleyen "Turkish Invitations Weebly'' sitesine göre, harekete yakın
isimler tarafından ABD'nin 26 eyaletinde açılmış 140 civarında
Charter Okul ve 20 civarında da özel okul var.
Gülen'e yakınlığıyla bilinen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın
Kurumsal İletişim Direktörü Selim Özdemir, bu okulların Cemaatle
bağı hakkındaki sorulara, Gülen'in ''Türk-Amerikan eğitimci ve
girişimcilerin açmış olduğu müesseselerle kurucu, yönetim kurulu
üyeliği ve benzeri herhangi bir resmi ilişkisi söz konusu değildir.
Ancak ilham kaynağı olma şeklinde bir ilişkiden bahsedilebilir,''
yanıtını verdi.
Genel kanı ise, resmi bir bağ olmasa da, bu okulların Cemaate yakın
isimler tarafından açıldığı ve yönetildiği şeklinde.
Gülen Hareketi'ne bağlı okullarla ilgili ilk çalışmalarını 1995
yılında Orta Asya Cumhuriyetlerinde yapmaya başlayan ve şimdilerde
Washington'daki Carnegie Endowment for International Peace'de
çalışmalarını sürdüren uzman Bayram Balcı, bu son krizden önce de,
1990lı yıllarda Orta Asya Cumhuriyetlerinde görev yapan birçok Türk
diplomatın Gülen okullarını eleştirdiğini ve uzun süre okul ve
diğer Cemaat kurumları ile mesafesini koruduğunu hatırlattı.
Bununla birlikte, Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin
Dışışişleri Bakanı sıfatıyla Abdullah Gül'ün 2004 yılının Nisan
ayında yayınladığı bir genelgeyle, Büyükelçiliklerin, bulundukları
ülkelerdeki Türk okullarına yardımlarını esirgememelerini istemesi,
yeni bir dönem başlatmış oldu.
'Güç mücadelesi'
Özellikle son yıllarda, AKP ve Cemaat'in yurtiçinde de
yakınlaşmasıyla birllkte, örneğin ABD'de, Türkiye Büyükelçi ve
diplomatlarının Gülen Hareketine yakın kurumlarca organize edilen
etkinliklere yoğun bir şekilde katılım gösterdiği dikkatlerden
kaçmadı.
Sadece Türk diplomatlar değil, ABD hükümetinin bakanları, eyalet ve
federal seviyelerindeki senatör, temsilci ve bürokratları da dahil
olmak üzere, ABD'de bulunan diğer ülke diplomatları da Hareket'e
yakın durdular, ortaklaşa konferans ve galalar düzenlediler.
Gülen Cemaati ile AKP arasında Türkiye'de süregelen krizin
Washington'da nasıl algılandığına dair yaklaşımlarda bazı
farklılıklar mevcut.
Örneğin Lehigh Üniversitesinde öğretim görevlisi olan Türkiye
uzmanı Henri Barkey'e göre, yolsuzluk dosyaları ve Halk Bankası
etrafında dönen iddiaların ardından, ABD yetkililerin ve
Büyükelçisinin suçlanmasıyla, "ABD hükümeti Ankara'ya nasıl bir
mesaj vereceğini bilemez hale geldi."
Yine Barkey'e göre, geçtiğimiz hafta ABD Savunma Bakanı Chuck
Hagel'in Ankara ziyaretini rafa kaldırması da aradaki sorunların en
somut mesajıydı ama ''şimdiye kadar Ankara bu mesajları almış
görünmüyor.''
AKP'ye yakınlığıyla bilinen Siyaset, Ekonomi ve Toplum
Araştırmaları Vakfı'nın (SETA), Washington DC ofisinde araştırma
direktörü olarak görev yapan Kadir Üstün'e göre ise, Washington
çevreleri, Türkiye'de olanları genelde ''güç mücadelesi''
bağlamında tartışıyor.
''Yolsuzluk da tartışılıyor ama siyasi mücadele bağlamında
soruluyor... Bazı Amerikalılar da belirsizlik, istikrarsızlık
olacak mı diye soruyorlar.''
Üstün ayrıca, ABD'nin resmi pozisyonu olarak Türkiye yargı
sistemindeki 'şeffaflık, hızlılık ve adalet'' ve "hukuk üstünlüğü"
gibi genel ilkelere vurgu yapmasının zaten Türkiye'nin demokratik
bir ülke olarak savunması gereken prensipler olarak gördüğünü
iletti.
Diğer taraftan, daha önce ikili ülke görüşmeleri büyük resimde
bölge meselelerine odaklanırken, Üstün'e göre, Gezi ve 17 Aralık
süreci ile birlikte, "odak daha Türkiye içi meselelere kaydı."
SETA DC ofisi, uzun bir süreden beri ilk kez geçtiğimiz hafta AKP
MKYK üyesi ve Anayasa Hukuku profesörü Osman Can ve AKP'nin
dışilişkiler başkanlığına geçtiğimiz haftalarda getirilen Yasin
Aktay'ı konuk ederek, kapalı bir toplantıda Türkiye ile ilgilinen
onlarca uzmana son gelişmeleri anlattı.
ABD'de, Avrupa'ya benzer bir şekilde Milli Görüş
teşkilatlanmalarına sahip olmayan Adalet ve Kalkınma Partisi'nin,
kendisine yakın hissettiği TÜMSİAD ve MÜSİAD iş grupları ABD'de yok
denecek seviyede zayıf. Ondan dolayı da SETA DC ofisi, partinin
görüşlerinin Amerikalı muhataplara iletildiği en etkili merkez
olarak kabul ediliyor.
'Darbe' mi 'yolsuzluk dosyası' mı?
Peki AKP hükümetinin Türkiye'de olanları bir darbe olarak
tanımlamasını ve Gülen Hareketini tüm bu yolsuzluklar dosyalarının
arkasındaki güç olarak tanınmasını Amerikan tarafı nasıl
değerlendiriyor?
Amerikan hükümet çevreleri ile yakın ilişkiler içindeki Barkey, ABD
hükümetinin "hiçbir şekilde darbe söylemine inanmadığını" ifade
etti.
ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüleri de, darbe kelimesini
kullanmazlarken, olanları 'yolsuzluk dosyası' olarak
isimlendiriyorlar. Barkey, Gülen Hareketinin Türkiye'deki etkisi
kabul edilse de, Amerikalıların, 12 yıldır mecliste çoğunluğa sahip
olan bir iktidarın, "şimdi kötü giden hemen herşeyin Gülen'e
bağlanmasına şaşırdığını" sözlerini ekledi.
Geçtiğimiz hafta Washington'un ileri gelen düşünce kuruluşlarından
bir diğerinde Türkiye ile ilgili kapalı bir toplantıya katılan bazı
Amerikan yetkilileri de, kamuoyu önünde "Türkiye'deki gelişmelerle
ilgili söz söylemekten kaçındıklarını, ama uyarıların net bir
şekilde kapı ardındaki görüşmelerde Türk muhataplara iletildiğini"
söylemişti.
ABD'den bakınca Türkiye dışında ve ABD özelinde, AKP hükümetinin
Cemaat yapılanmasına zarar verebilmesi kolay görünmüyor. Gülen
Hareketinin özellikle 17 Aralık'tan itibaren yurtiçinde olduğu
kadar uluslarası arenada da dini ve sosyal bir Hareketten ziyade
siyasi bir iktidarı yerinden etmeye çabalayan bir Hareket gibi
görülmeye başlanmasının, Hareket'e imaj açısından ciddi zarar
verdiği algısı hakim.
Bu algının, siyaset üstü olduğunu ispat için onyıllar boyu gayret
vermiş bir Hareketi otoriter rejimlerin hüküm sürdüğü (Orta Asya
Cumhuriyetleri gibi) ülkelerde olduğu kadar demokrasi hassasiyeti
olan Batı ülkelerinde de öngörülemeyen bir dizi sorunla başbaşa
bırakması bekleniyor.