CEM UZAN'DAN BOMBA AÇIKLAMALAR; SEKRETERE FATİH İLE ÖZDİL S..TİRSİN GİTSİN DEDİM!
Dört yıl önce Fransa'ya sığınan ünlü iş adamı ve medya patronu Cem Uzan, suskunluğunu bozdu.
TMSF tarafından tüm mallarına 2003-2004’te el konmasının ardından zor günler geçiren ve dört yıl önce Fransa’ya sığınan ünlü iş adamı ve medya patronu Cem Uzan, suskunluğunu Taraf için bozdu. Taraf Gazetesi'nden Hüseyin Özay'a konuşan Uzan, 28 Şubat postmodern darbesinin sivil ayağı ve medyanın darbelerdeki rolü konusunda da önemli bilgiler verdi. 28 Şubat’ı soruşturan savcılara, “ifade vermeye hazırım” mesajı gönderen Uzan, Türkiye’den ayrılma kararını ise Ergenekon savcısı Zekeriya Öz ile yaptığı görüşmenin ardından aldığını söyledi. Uzan, Savcı Öz’ün, “Davalardan vazgeç. Hayatını riske atma” diye uyardığını bunun üzerine de, “time check out (çıkış zamanı)” diyerek harekete geçtiklerini söyledi.
UZAN İLE PARİS’TE İKİ GÜN
Uzan ile 2009’un Ekim ayında yerleştiği Paris 16. Bölge’deki Parc
Ramelagh manzaralı evinde görüştük. Özel şifrelerle girilen evde,
birçok yardımcı ve güvenlik elemanı görev yapıyor. Uzan, bizi simge
haline gelen beyaz gömleği ile karşıladı. İki gün boyunca, Cem Uzan
ile Paris’te birlikte olduk. Zaman zaman Paris sokaklarında da tur
attık.
Röportaja, “Türkiye’ye ve siyasete dönmeyi asla düşünmüyorum” diyerek başlayan Cem Uzan, dört yıl sonra suskunluğunu niye bozduğunu şöyle açıkladı:
Ben bugün, şahsıma aileme ve soyadıma atılan iftiraları temizlemek için konuşuyorum. Mallarımın kimler tarafından ne şekilde çalındığını belgelemek istiyorum. Hukuk mücadeleme devam edeceğim. Alın terimle kazandığım, benden ve ailemden çalınan malların bedelini er ya da geç tahsil edeceğim. Türkiye’ye, siyasete dönmeyi asla düşünmüyorum. Buna ne sağlığım, ne de çocuklarım izin verir.
Şirketlerinize 2004’te el kondu. Bu süreçte beş yıl Türkiye’de
yaşadınız. 2009’da ise sürpriz bir kararla Fransa’ya yerleştiniz.
Neden Türkiye’den ayrılma kararı verdiniz?
Yaklaşık beş buçuk yıl adeta hapis hayatı yaşadım. Bazen iki ay
evimden hiç çıkmadığım oluyordu. Bugün çocuklarımın banka hesabı
açma yetkisi yok. Çalışma izni yok. Hiçbir yerde maaş alma imkânı
yok. TMSF yüzünden tedbirli. Hepsinde tedbir var. Bir yerde işe
giremezler. Ben niye Türkiye defterini kapattım sanıyorsun.
DOMATES BİLE SATAMAM
Domates satsam dahi aldığım parayı evime götüremeyeceğim. Aylık bin
lira alma hakkım yok. Benim evladım bankaya el konduğunda 17
yaşındaydı. Bugün çalışma hakkı yok. En küçük çocuğum bankaya el
konduktan bir buçuk ay sonra doğdu. 6 aylıkken mahkemeye götürdüm.
Bunların bir kısmı Hanefi Avcı’nın kitabında yazıyor. “Anayasa
Mahkemesi’ne gittik baskı yaptık” diyor.
YATAĞINA EL KOYARIZ
Kira sözleşmesi olduğu
için oturduğumuz konuta el koymadılar. Ancak TMSF yöneticileri altı
sene boyunca, “Otur oturduğun yerde sesini çıkarma. Yoksa çocuğunun
yatağını da alır, evden atarız seni” dediler. Senelerce niye sustum
sanıyorsunuz. İçişleri eski Bakanı Abdülkadir Aksu. Bakan emriyle
2003’te yurtdışına çıkış yasağı koydu. Beş buçuk, altı sene ev
hapsinde yaşadım. Evden de ne zaman atılacağımı bilmiyorum. Her
görüşmede ima ediyor. TMSF yöneticileri, “Evden atacağız” diye
mesaj gönderiyor. Cemil Çiçek’in “Niye o evde oturuyor” diye
beyanatı var.
ZEKERİYA ÖZ TEHDİT ETTİ
En son Zekeriya öz tehdit etti. Şubat 2009’da beni çağırdı. Levent
Ersöz’le hayatımda bir kez görüştüm. Gizli kameralarla kaydetmiş.
Tanık olarak çağırdı. Görüntüyü seyrettirdi. “Bu siz misiniz” dedi.
“Evet” dedim. Beş dakika kadar kaseti ve görüşmeyi konuştuk. Sonra
konu Libananco davasına geldi. Savcı ile bir saat Libananco
konuştuk. “Bak Cem Bey” dedi. “Eski servetin yok. Fena da
yaşamıyorsun. Bunu kapatsan. Bu davalardan vazgeç. Sağlığını düşün,
hayatını niye riske atıyorsun” dedi. Ben de bütün alarmlar çaldı.
Yurtdışından bir iki kişiyi aradım. Bunları anlattım, ne
düşünüyorsunuz dedim. Onlar da “time check out (otelden çıkış)
zamanı gelmiş” dedi. Çıkış için düğmeye bastık.
Öldürülmekten mi korktunuz?
Öldürülmekten daha çok mahkûmiyet bekliyordum. Öldürülme riski
muhakkak vardı. Vurmak daha az ihtimal. Hapis cezasının da olmaması
gerekir. Ama bilirkişi hokkabazlığını biliyorum. Kumpaslar
kurulduğunu biliyorum. Onun için her şey olabilirdi.
YAVUZ, “FATİH ÇEKİRGE’Yİ AT” DEDİ,
DİNLEMEDİM
O zaman hapis korkusu mu etkili oldu?
Korkmadım dersem yalan söylemiş olurum. Bugün bir sürü davadan
içerde olan insanlar da atılacaklarını tahmin etmiyorlardı. Cesur
olmak ile akıllı davranmak başka şey. “Bana bir şey olmaz,” demek
doğru olmaz. 2003 yılının Şubat ayı idi. Genç Parti’nin büyük
kongresi vardı. Kongreden bir hafta sonra Yavuz Onursal geldi.
“Patron, Çeaş ve Kepez’e el koyacaklar” dedi. Otelin kral
dairesinde oturuyorum. “S.... git lan” dedim. “Çeaş ve Kepez’in
kimseye borcu yok, 30 milyon dolar da temettü dağıtacak. Bunlar
masal” dedim. Yavuz ısrar etti, “Sen beni dinle, çalışma yapılıyor.
Sen Fatih Çekirge’yi kov” dedi. Ben insanlara sadık davranırım.
İhtimal vermedim. Ama hepsi oldu.
ÖZ, HAYATIMI KURTARDI
Zekeriya Öz’ün söylediği sözler belki de benim hayatımı kurtardı.
Bunu bilinçli yaptığını sanmıyorum. Belki de boş bulundu söyledi.
Zekeriya Öz’ü hiç tanımam. Hayatımda da bir kez gördüm. Her ne
niyetle olursa olsun söylediği sözler bende alarm zillerinin
çalmasına yol açtı.
Yavuz Onursal, 2003’te Fatih Çekirge’nin işten
atılmasını niye istedi?
Hükümet aleyhine yayın yaptığı
için. Yavuz’un bununla ilgili bazı gerekçeleri vardı. Bazı şeyleri
de daha sonra öğrendim.
ÇEKİRGE’Yİ İŞTEN NİYE ATTIM
Yanılmıyorsam Fatih Çekirge o tarihlerde işten
ayrıldı...
Fatih Çekirge’nin işten ayrılması, daha
doğrusu benim işten atmam, İmarbank’a el konmasının ardından oldu.
Bankaya el kondu. Aydın Doğan medyası her gün küfür ediyor...
Kimseye “Cevap verin” bile demedim, bekliyorum. 15-20 gün geçti,
bizim medyadan ses yok. Gazetenin olduğu kat var ya, “Mikrofon
koyun ben geliyorum” dedim. Herkesi topladım. Geçtim mikrofonun
başına, “Adamlar her gün hırsız diye bağırıyor. Ben hırsız değilim,
ailem de değil. Aranızda benim ve ailemin hırsız olmadığına
inanmayan kimse varsa, tazminatını alsın gitsin” dedim. Yarım saat
sonra Fatih (Çekirge) geldi. “İstifa ediyorum” diyecekmiş. İstifa
edeceklerini önceden duymuştum. Yılmaz Özdil, Fatih Çekirge,
Barbaros ve diğerleri... Hiç biriyle görüşmedim. Sekretere de “S...
gitsinler” dedim.
ÜÇ MİLYON DOLAR ÖDEDİM
Bu insanları baştacı etmiş olmak ve bu kadar imkânlar vermek benim
hatam. Ben her zaman yöneticilerime “Hatalarınızı açıklamaktan
çekinmeyin” derdim. Karar veren kişi her zaman hata yapar. Sen 10
karar verirsin, üç hata yaparsın. Hiçbir zaman “Hata yaptım”
demekten gocunmadım. Bu kadro da benim hatam.
Söz konusu yöneticilere yaptığınız transfer ödemeleri de
sektörde her zaman tartışma konusu oldu. Örneğin Fatih Çekirge’ye
5-6 milyon dolarlık transfer ödemesi yaptığınız doğru
mu?
Hayır, Star gazetesini kurarken, Fatih Çekirge’ye
transfer parası olarak üç milyon dolar verdim. Ekibin kurulmasına
ve yayın politikasına ise hiçbir zaman karışmadım. Diğer
yöneticileri kendileri seçti.
Sözleşme süresinden önce gazetenizden ayrılan
yöneticilerden tazminat istediğiniz iddia edildi, bu doğru
mu?
Kimseden tazminat istenmedi. Ancak sözleşmeler belirli süreler için
imzalandı. Transfer parası alan bazı yöneticiler ise sözleşmede yer
alan süre dolmadan ayrılmak istedi. Bu kişilerden talep edilmiş
olabilir. Örneğin Uğur Dündar, sözleşme süresi dolmadan şirketten
ayrıldı ve kendisi transfer parasının kalan kısmını iade etti.
Yine, Star’ın ilk yıllarında temsilcilik yapan Erdal Sağlam da,
sözleşme süresinden önce ayrıldı. Dönemin Hazine Müsteşarı Selçuk
Demiralp Kemal Bey’i (Uzan) aramış. Transfer parasının talep
edilmemesini istemiş. Kemal Bey de bana söyledi. Ben de, “Benim
paramı niye bağışlıyorsun” diyerek karşı çıkmıştım. Buna benzer
olaylar yaşandı. Yoksa hiçbir çalışan o dönemde mağdur
edilmedi.
MANŞETLER TOLON’DAN
Star’ın o dönemdeki yayınları hep tartışma konusu oldu. Özellikle,
sizin bu yayınlarla darbeleri desteklediğiniz öne sürüldü. Bu
iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Star, 1999’da yayına başladı. Kuruluşundan itibaren başında Fatih
vardı. Ben yayınlara hiç karışmadım. Yayınları Fatih Çekirge ve
Yılmaz Özdil belirliyordu. Hurşit Tolon’un talimatları ile her gün
manşet atıldığını bilmiyordum. Bilseydim o an kovardım. Çekirge,
“Benim babam kontrgerilladır” diye övünen bir adamdır. Ergenekon’da
birçok davada olduğu gibi, masum olanlar da var, olmayanlar da
vardır. Ancak böyle bir darbe olayı varsa, Fatih Çekirge dibine
kadar içindedir. Aydın Doğan da içindedir. Birçok insan
mahkemelerde yargılanıyor. Bununla ilgili olarak birçok kişi ceza
aldı. Savcılara “Gelin, bana sorun” diyorum. 28 Şubat için, diğer
darbeler için, bildiklerimle savcılara hazırım. İsterlerse yazılı,
isterlerse sözlü olarak ifade vermek istiyorum.
Siyaset kulislerinde, yöneticilerinizin askerin darbe
yapacağı konusunda sizi yanılttığı konuşulur. Hatta yıllardır
kulislerde Fatih Çekirge’nin, size “Patron, şimdi Genelkurmay’dan
çıkıyorum, askerler çok kızgın yakında darbe yapacak” dediği
konuşulur. Bu rivayetler doğru mu?
Fatih bana, “Darbe
olacak” diye doğrudan bir şey söylemedi. Hep, “Mutlaka bir şeyler
yapacaklar ama buna izin vermezler” tarzında söylerdi. O günlerde
ben siyasetteyim. Darbe olmasını ister miyim? Onun için öyle bir
şey söylemesi mümkün değil. Gazetecilere anlatmıştır. Bana böyle
bir şey söylemedi. “Müsaade etmezler, izin vermezler,
yaptırmayacaklar” derdi. Darbe olsa, genel başkan olarak beni de
götürürlerdi.
ERSÖZ’DEN HUYLANDIM
Ergenekon operasyonu sırasında Levent Ersöz ile yaptığınız görüşme
de gündeme geldi. Görüşmenin amacı neydi?
Levent Ersöz
ile hayatımda bir kez görüştüm. O da bunu gizli kameralarla
kaydetmiş. 2004’ün Şubat’ı. “Şener Eruygur görüşmek istiyor”
dediler. Medya sahibisin. Jandarma komutanı çağırdı gitmeyecek
misin? Gittik karargâha. Orada “Yandan girin, garajdan girin, ordan
girin, burdan girin” diyerek, dolaştırdılar beni. Bir kata çıktık.
Bir albay geldi. Levent Ersöz’ün odasına geçtik. Tanımıyorum. Ben
huylandım. Onunla görüşmeye gelmedim ki. Sohbet, muhabbet. O sırada
bir iki soru sordu. Bu hükümeti siyasi olarak sevmiyorum.
Huylandığım için diplomatik davrandım. “Ne yapacağınız beni
ilgilendirmez” dedim. “Darbe yapacağız” şeklinde bir sözleri
olmadı. Onlar da benim temkinli olduğumu gördüler. Ona göre
davrandılar.
Bu görüşmenin dışında, Genelkurmay’a veya komutanlıklara
gitmediniz mi?
O görüşmemin dışında gitmedim. Bir de
daha önce anlattığım 28 Şubat sürecinde Özkasnak Paşa’dan fırça
yeme olayı var. Ben o günlerde Londra’da yaşıyor-dum. Medya olarak
sadece Star TV vardı. Başında da Allah rahmet eylesin ve nur içinde
yatsın Ufuk Güldemir gibi omurgalı bir insan vardı. O yüzden, 28
Şubat sürecinin içinde en ufak bir şekilde bile olmayan tek medya
grubu Star Medya Grubu’dur. Ama, Aydın Doğan ve Dinç Bilgin,
Ertuğrul Özkök, Zafer Mutlu, Fatih Altaylı, Sedat Ergin, Fatih
Çekirge 28 Şubat’ın her yerinde vardır.
“Mesut Yılmaz bizi cezalandırdı”
Aydın Doğan ve Dinç Bilgin’in, 28 Şubat’a verdikleri destek
nedeniyle aldıkları rüşvet Poaş ve Etibank olmuştur. Mesut Yılmaz
geldikten sonra ilk cezayı bize kesti. Mesut Yılmaz hükümeti
döneminde bir gün akşam üstü Hakan (Uzan) aradı, “Abi battık” dedi.
“Ne oldu” dedim. “Devlet bizden bir hafta içinde, nakit olarak 500
milyon dolar istiyor” dedi. Meğer, Ulaştırma Bakanı Necdet Menzir’e
talimat vermişler. Karamehmet ve bizden, 500’er milyon dolarlık
lisans bedellerini istiyorlar. Üstelik talimatta, “500 milyon
doları vezneye yatırın” demişler. Yani parayı, bakanlığa
getirmemizi istiyorlar. Amaçları bizi zor durumda bırakmak. Üç ay
içinde parayı ödedik. Yani iki medya grubu ödüllendirilirken, biz
ise cezalandırıldık.
KARDEŞİ OFİSİ BASTI
Star TV ’de, Uğur Dündar
dönemiydi. Bir gün Mesut Yılmaz’ın kardeşi Turgut ofisime geldi.
Başladı, hakkında çıkan haberlerle ilgili konuşmaya. Bağırıp
çağırıyor... “Dur” dedim, Uğur’u (Dündar) çağırdım. Uğur geldi, “Ne
meseleniz varsa halledin” dedim. Anlaşamamışlar. Konu davalık oldu.
Bir gün avukatlar, Uğur Dündar’ın mahkemeye verdiği ifadeyi masama
getirdi. Baktım, “Ben sadece spikerim, sadece hazırlanan haberleri
okurum” diye ifade vermiş. Buna çok kızdım. Bu olay, Uğur ile
yollarımızın ayrılmasına neden oldu.