09 Kas 2017 13:02
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 23:15
Cem Küçük'ten 'Sözcü' çıkışı: Boşuna çemkirmeyin, fikrimizi söyledik!
Cem Küçük, tanıklık ederek Sözcü'yü kolladıklarını iddia eden takipçilerine sert çıktı.
Türkiye Gazetesi yazarı Cem Küçük, tanıklık ettiği Sözcü davasında yaşananları kaleme aldı.
Cem Küçük, Sözcü lehine tanıklık ettiği gerekçesiyle kendisini ve Fuat Uğur'u eleştirenlere tepki gösterdi.
Cem Küçük özetle şöyle yazdı:
"Bazıları bakıyorum sosyal medyadan çemkiriyor, Sözcü'yü nasıl kollarmışız diye. Kimse kimseyi kollamıyor. Sözcü ile benim dünya görüşüm yüzde yüz zıttır. Hâkim bey bizden iddianame etrafında tanıklığımızı istedi. Biz de iddianameye göre fikrimizi söyledik. Şunu da diyeyim. Karşı taraf böyle bir fırsat bulsa bizi savunmazdı. Lime lime ederlerdi. Haksız yere ceza alan Mustafa Armağan'ı karşı taraftan tek bir kişi bile savunmadı."
İşte Cem Küçük'ün bugünkü yazısı:
Dün Çağlayan Adliyesinde 37. Ağır Ceza Mahkemesinde Sözcü gazetesi davası vardı. Fuat Uğur, Ersoy Dede ve ben adliyede tanık olarak ifade verdik. Hüseyin Gülerce ise ikameti Yalova'da olduğu için oradan tanık olarak dinlendi. Bütün tanıklar kendilerine sorulan soruları cevapladılar. Ben buradan konuyu kendi adıma yeniden anlatmak istiyorum.
Bir kere tanıklar hakkında zorla getirilme kararı çıkarılmasına şiddetle itiraz ediyorum. Karakollardan, jandarmadan bütün tanıklara zorla getirilme kararı çıkmış. Yahu hepimiz ekranlarda yorum yapan, gazetelerde yazı yazan insanlarız. Böyle bir davete zaten icabet ederiz. Üstelik hepimiz son gün zorla getirme kararı olduğunu öğrendik ve şaşırdık. Bunun yanlış olduğunun altını bir kere daha çizmek isterim.
Gelelim Sözcü davasına. Hâkim bey dün bana -ve muhtemelen diğer tanıklara- sadece ama sadece iddianameye bakarak tanıklığımı talep etti. Sorduğu şuydu: "Gökmen Ulu, Mediha Olgun, Yonca Kaleli ve Burak Akbay FETÖ'cü olmamakla beraber FETÖ'ye yardım ve yataklıkla suçlanıyor. Bu konu hakkında ifadeniz görgüye, duyuma ve hissiyata dayalı olabilir." Bakın altını tekrar kalın kalın çizerek söylüyorum, hâkim bey bize iddianameye bakarak tanıklık yapmamızı istedi.
Ben de aynen şunları söyledim: "Eğer Sözcü gazetesi davası 17-25 Aralık süreci, MİT tırları ve Suriye tapesiyle ilgili olsa ben o zaman gazetenin FETÖ'cü olmamakla beraber FETÖ'ye yardım ve yataklık ettiğini söylerdim. Ama iddianameye bakarsak, Allah'a inanan biri olarak Sözcü FETÖ'ye yardım ve yataklık etti diyemem. Hele hele darbe günü darbeciler Gökmen Ulu'ya Cumhurbaşkanımızın yerini söyledi denilerek Gökmen Ulu'nun tutuklu olmasını komik buluyorum."
Sonra hâkim bey bana Burak Akbay'ın FETÖ evlerinde yetiştiğini bildiğimi, bunun iddianamede yazıldığını söyledi. Ben de, "Günlük gazeteleri takip ederken bunu gazetelerde okudum. Benim böyle bir bilgim yok. Bu bilgi olsa olsa devlette olur. Benim bunu bilmem mümkün değil." Son sözlerim olarak Saygı Öztürk'ün FETÖ kanalında 2015 Ekim'ine kadar program yapmasının yanlış olduğunu söyledim. Sözcü yazar, çizer ve yorumcuları keşke bunları bize bırakmadan kendileri eleştirseydi diye de ekledim.
Yani Sözcü gazetesi iddianamesi hukuki temelden yoksun ve deliller ikna edici değil. Bazıları bakıyorum sosyal medyadan çemkiriyor, Sözcü'yü nasıl kollarmışız diye. Kimse kimseyi kollamıyor. Sözcü ile benim dünya görüşüm yüzde yüz zıttır. Hâkim bey bizden iddianame etrafında tanıklığımızı istedi. Biz de iddianameye göre fikrimizi söyledik. Eğer 17-25 Aralık, MİT tırları ve Suriye tapesiyle ilgili iddialar olsa o zaman FETÖ'ye yardım etmiştir derdim.
Şüphesi olan varsa, iddianameyi okusun. Buldukları, bizlerin gözünden kaçan delil varsa hatırlatsınlar. Ama iddianameyi okumadan bol keseden sallamasınlar. Biz somut delil göremedik. Ben eğriye eğri doğruya doğru derim. Bu tür iddianamelerle diğer FETÖ davaları da zarar görür, bunu da hatırlatayım.
Şunu da diyeyim. Karşı taraf böyle bir fırsat bulsa bizi savunmazdı. Lime lime ederlerdi. Haksız yere ceza alan Mustafa Armağan'ı karşı taraftan tek bir kişi bile savunmadı. Bizler de haksız ceza alsak, karşı taraf bize "oh olsun" derdi. Ben vicdanımla hareket ediyorum, gördüğümü söylerim. Bu da böyle biline.
NOT: Tam yazıyı bitirmiştim ki, Gökmen Ulu'nun tahliye edildiği haberi geldi. Sevindirici bir haber.
Cem Küçük, Sözcü lehine tanıklık ettiği gerekçesiyle kendisini ve Fuat Uğur'u eleştirenlere tepki gösterdi.
Cem Küçük özetle şöyle yazdı:
"Bazıları bakıyorum sosyal medyadan çemkiriyor, Sözcü'yü nasıl kollarmışız diye. Kimse kimseyi kollamıyor. Sözcü ile benim dünya görüşüm yüzde yüz zıttır. Hâkim bey bizden iddianame etrafında tanıklığımızı istedi. Biz de iddianameye göre fikrimizi söyledik. Şunu da diyeyim. Karşı taraf böyle bir fırsat bulsa bizi savunmazdı. Lime lime ederlerdi. Haksız yere ceza alan Mustafa Armağan'ı karşı taraftan tek bir kişi bile savunmadı."
İşte Cem Küçük'ün bugünkü yazısı:
Dün Çağlayan Adliyesinde 37. Ağır Ceza Mahkemesinde Sözcü gazetesi davası vardı. Fuat Uğur, Ersoy Dede ve ben adliyede tanık olarak ifade verdik. Hüseyin Gülerce ise ikameti Yalova'da olduğu için oradan tanık olarak dinlendi. Bütün tanıklar kendilerine sorulan soruları cevapladılar. Ben buradan konuyu kendi adıma yeniden anlatmak istiyorum.
Bir kere tanıklar hakkında zorla getirilme kararı çıkarılmasına şiddetle itiraz ediyorum. Karakollardan, jandarmadan bütün tanıklara zorla getirilme kararı çıkmış. Yahu hepimiz ekranlarda yorum yapan, gazetelerde yazı yazan insanlarız. Böyle bir davete zaten icabet ederiz. Üstelik hepimiz son gün zorla getirme kararı olduğunu öğrendik ve şaşırdık. Bunun yanlış olduğunun altını bir kere daha çizmek isterim.
Gelelim Sözcü davasına. Hâkim bey dün bana -ve muhtemelen diğer tanıklara- sadece ama sadece iddianameye bakarak tanıklığımı talep etti. Sorduğu şuydu: "Gökmen Ulu, Mediha Olgun, Yonca Kaleli ve Burak Akbay FETÖ'cü olmamakla beraber FETÖ'ye yardım ve yataklıkla suçlanıyor. Bu konu hakkında ifadeniz görgüye, duyuma ve hissiyata dayalı olabilir." Bakın altını tekrar kalın kalın çizerek söylüyorum, hâkim bey bize iddianameye bakarak tanıklık yapmamızı istedi.
Ben de aynen şunları söyledim: "Eğer Sözcü gazetesi davası 17-25 Aralık süreci, MİT tırları ve Suriye tapesiyle ilgili olsa ben o zaman gazetenin FETÖ'cü olmamakla beraber FETÖ'ye yardım ve yataklık ettiğini söylerdim. Ama iddianameye bakarsak, Allah'a inanan biri olarak Sözcü FETÖ'ye yardım ve yataklık etti diyemem. Hele hele darbe günü darbeciler Gökmen Ulu'ya Cumhurbaşkanımızın yerini söyledi denilerek Gökmen Ulu'nun tutuklu olmasını komik buluyorum."
Sonra hâkim bey bana Burak Akbay'ın FETÖ evlerinde yetiştiğini bildiğimi, bunun iddianamede yazıldığını söyledi. Ben de, "Günlük gazeteleri takip ederken bunu gazetelerde okudum. Benim böyle bir bilgim yok. Bu bilgi olsa olsa devlette olur. Benim bunu bilmem mümkün değil." Son sözlerim olarak Saygı Öztürk'ün FETÖ kanalında 2015 Ekim'ine kadar program yapmasının yanlış olduğunu söyledim. Sözcü yazar, çizer ve yorumcuları keşke bunları bize bırakmadan kendileri eleştirseydi diye de ekledim.
Yani Sözcü gazetesi iddianamesi hukuki temelden yoksun ve deliller ikna edici değil. Bazıları bakıyorum sosyal medyadan çemkiriyor, Sözcü'yü nasıl kollarmışız diye. Kimse kimseyi kollamıyor. Sözcü ile benim dünya görüşüm yüzde yüz zıttır. Hâkim bey bizden iddianame etrafında tanıklığımızı istedi. Biz de iddianameye göre fikrimizi söyledik. Eğer 17-25 Aralık, MİT tırları ve Suriye tapesiyle ilgili iddialar olsa o zaman FETÖ'ye yardım etmiştir derdim.
Şüphesi olan varsa, iddianameyi okusun. Buldukları, bizlerin gözünden kaçan delil varsa hatırlatsınlar. Ama iddianameyi okumadan bol keseden sallamasınlar. Biz somut delil göremedik. Ben eğriye eğri doğruya doğru derim. Bu tür iddianamelerle diğer FETÖ davaları da zarar görür, bunu da hatırlatayım.
Şunu da diyeyim. Karşı taraf böyle bir fırsat bulsa bizi savunmazdı. Lime lime ederlerdi. Haksız yere ceza alan Mustafa Armağan'ı karşı taraftan tek bir kişi bile savunmadı. Bizler de haksız ceza alsak, karşı taraf bize "oh olsun" derdi. Ben vicdanımla hareket ediyorum, gördüğümü söylerim. Bu da böyle biline.
NOT: Tam yazıyı bitirmiştim ki, Gökmen Ulu'nun tahliye edildiği haberi geldi. Sevindirici bir haber.