16 Eki 2014 09:04
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 16:49
Cem Garipoğlu'nun cezaevi komşusu bakın kim çıktı?
"Sessiz biriydi. Kalem falan lazım olunca, 'Ben getireyim komutanım' derdi."
Balyoz davası sanığı emekli Tümgeneral Yalçın Ergül, geçtiğimiz
hafta intihar eden Cem Garipoğlu'nu anlattı.
Silivri günlerini Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök'e konuşan Ergül, Cem Garipoğlu aynı binada kaldığını söyledi. Emekli Paşa, Garipoğlu için "Sessiz biriydi. Kalem falan lazım olunca, 'Ben getireyim komutanım' derdi." diyor.
Sır intihara dair merak edilen ayrıntıları Ergül'e soran Özkök, aldığı cevapları bugünkü köşesinde okurlarına böyle aktardı:
YALÇIN Ergül, Silivri'nin 5 numaralı binasındaki hayatını anlatıyor. Sekiz kişilik koğuşlarda kalıyorlarmış. Koğuşun ortak bir salonu varmış. Biri zeminde, öteki merdivenle çıkılan bir ara katta olmak üzere dörder kişilik koğuşları bulunuyormuş.
O C0CUK DA BİZİM BÖLÜMDE KALIYORDU
Haftada bir gün ortak alanda bir arada olma izinleri varmış.
Orada el sanatları falan gibi dersler veriliyormuş.
Bunları anlatırken bir ara susuyor.
"Geçen gün intihar eden çocuk da bizim bölümde kalıyordu." Tabii gazeteci olarak kulaklanm dikiliyor. Üzerine gidiyorum.
"Cem Garipoğlu mu" diyorum ve cevabını beklemeden devam ediyorum.
"Nasıl yani, sizin koğuşta mı yatıyordu?"
İLKER PAŞA DA AYNI YERDEYDİ
"Hayır koğuşta değil, aynı binadaydı" diyor ve ilginç başka ayrıntılar veriyor: "Haftada bir gün binanın ortak bir alanında bir araya gelme hakkımız vardı. Orada sohbet ederdik. İlker Paşa da gelirdi. O çocuk da gelirdi. Arada sohbet ettiğimiz de oldu." Doğrusu son zamanlara kadar orayı Yassıada gibi sadece siyasi mahkûmların konulduğu bir yer sanıyordum.
"Nasıl bir çocuktu" diye soruyorum.
"Çok konuşmayan, sessiz bir çocuktu. Kalem falan ihtiyacımız olunca, çok nazik bir sesle 'Ben getireyim komutanım" derdi."
GARİPOĞLU O İPİ NEREDEN TEMİN ETTİ?
Çocuk kendini asmak için o ipi nasıl buldu?
"Gazetelerden okuduğum kadarı ile başına plastik torba geçirip, iple sıkmış." İyi ama bize hep, ayakkabı bağcıklarına bile izin verilmez deniyordu. O ipi nasıl buldu?
"Biz çamaşırları eve gönderiyorduk. Ancak bazı mahkûmlar kendileri yıkıyordu. Tabii yıkadıkları çamaşırları koğuşta kurutuyorlardı. Bunun için de kantinde ince ipler satılıyordu." Yine de tatmin olmuş değilim. İnsan o incecik iple kendini asabilir, boğazını sıkabilir mi?
"O ince iplerin üç-beş tanesini bir araya getirip sararsan urgan haline gelir."
İLKER PAŞA DA ONUNLA KARŞILAŞIP KONUŞTU MU?
Acaba eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ da onu görmüş, konuşmuş mudur?
"Tam hatırlamıyorum. Kendisine sormak lazım" diyor.
Hiç kaçınr mıyım, dün İlker Başbuğu arayıp soruyorum.
"Bizim kaldığımız yer 5 numaralı binaydı. Orada kalanlar vardı. O da orada kalıyormuş" diyor.
Peki Cem Garipoğlu'nu hatırlıyor mu?
"Tabii ayrı koğuşlarda kalanların her zaman birbirini görme imkânları yoktu. Haftada bir resim dersi vardı. Galiba o resim dersine katılıyormuş." Son soruyu soruyorum.
Siz hiç karşılaştınız, konuştunuz mu?
"Hatırlamıyorum. Ama oralarda, koğuşlara gidip gelirken karşılaşmış, görmüş olabilirim." Hayat ne tuhaf tesadüflerle dolu..."
Silivri günlerini Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök'e konuşan Ergül, Cem Garipoğlu aynı binada kaldığını söyledi. Emekli Paşa, Garipoğlu için "Sessiz biriydi. Kalem falan lazım olunca, 'Ben getireyim komutanım' derdi." diyor.
Sır intihara dair merak edilen ayrıntıları Ergül'e soran Özkök, aldığı cevapları bugünkü köşesinde okurlarına böyle aktardı:
YALÇIN Ergül, Silivri'nin 5 numaralı binasındaki hayatını anlatıyor. Sekiz kişilik koğuşlarda kalıyorlarmış. Koğuşun ortak bir salonu varmış. Biri zeminde, öteki merdivenle çıkılan bir ara katta olmak üzere dörder kişilik koğuşları bulunuyormuş.
O C0CUK DA BİZİM BÖLÜMDE KALIYORDU
Haftada bir gün ortak alanda bir arada olma izinleri varmış.
Orada el sanatları falan gibi dersler veriliyormuş.
Bunları anlatırken bir ara susuyor.
"Geçen gün intihar eden çocuk da bizim bölümde kalıyordu." Tabii gazeteci olarak kulaklanm dikiliyor. Üzerine gidiyorum.
"Cem Garipoğlu mu" diyorum ve cevabını beklemeden devam ediyorum.
"Nasıl yani, sizin koğuşta mı yatıyordu?"
İLKER PAŞA DA AYNI YERDEYDİ
"Hayır koğuşta değil, aynı binadaydı" diyor ve ilginç başka ayrıntılar veriyor: "Haftada bir gün binanın ortak bir alanında bir araya gelme hakkımız vardı. Orada sohbet ederdik. İlker Paşa da gelirdi. O çocuk da gelirdi. Arada sohbet ettiğimiz de oldu." Doğrusu son zamanlara kadar orayı Yassıada gibi sadece siyasi mahkûmların konulduğu bir yer sanıyordum.
"Nasıl bir çocuktu" diye soruyorum.
"Çok konuşmayan, sessiz bir çocuktu. Kalem falan ihtiyacımız olunca, çok nazik bir sesle 'Ben getireyim komutanım" derdi."
GARİPOĞLU O İPİ NEREDEN TEMİN ETTİ?
Çocuk kendini asmak için o ipi nasıl buldu?
"Gazetelerden okuduğum kadarı ile başına plastik torba geçirip, iple sıkmış." İyi ama bize hep, ayakkabı bağcıklarına bile izin verilmez deniyordu. O ipi nasıl buldu?
"Biz çamaşırları eve gönderiyorduk. Ancak bazı mahkûmlar kendileri yıkıyordu. Tabii yıkadıkları çamaşırları koğuşta kurutuyorlardı. Bunun için de kantinde ince ipler satılıyordu." Yine de tatmin olmuş değilim. İnsan o incecik iple kendini asabilir, boğazını sıkabilir mi?
"O ince iplerin üç-beş tanesini bir araya getirip sararsan urgan haline gelir."
İLKER PAŞA DA ONUNLA KARŞILAŞIP KONUŞTU MU?
Acaba eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ da onu görmüş, konuşmuş mudur?
"Tam hatırlamıyorum. Kendisine sormak lazım" diyor.
Hiç kaçınr mıyım, dün İlker Başbuğu arayıp soruyorum.
"Bizim kaldığımız yer 5 numaralı binaydı. Orada kalanlar vardı. O da orada kalıyormuş" diyor.
Peki Cem Garipoğlu'nu hatırlıyor mu?
"Tabii ayrı koğuşlarda kalanların her zaman birbirini görme imkânları yoktu. Haftada bir resim dersi vardı. Galiba o resim dersine katılıyormuş." Son soruyu soruyorum.
Siz hiç karşılaştınız, konuştunuz mu?
"Hatırlamıyorum. Ama oralarda, koğuşlara gidip gelirken karşılaşmış, görmüş olabilirim." Hayat ne tuhaf tesadüflerle dolu..."