CELAL'İN RECEP İVEDİK'TEN NE FARKI VAR?
Murat Tolga Şen, Cineradar köşesinde haftanın yeni filmlerini yorumluyor. Şahan Gökbakar'ın yeni komedisi Celal ile Ceren seyirciyi güldürecek mi?
Bu hafta vizyon biraz dar, sadece üç yeni film gösterime giriyor.
Şahan Gökbakar’ı nihayet Recep İvedik tiplemesi dışında başka bir
rolle karşımıza çıkaran Celal ile Ceren, Mark Wahlberg ve Russell
Crowe’un karşılıklı oynadığı siyasi gerilim Bitik Şehir ve Pan’ın
Labirenti filmiyle hatırladığımız ünlü Meksikalı sinemacı Guillermo
Del Toro’nun kısa hikayesinden sinemaya uyarlanan dehşet verici bir
film olan Mama… Dergi baskıya girdiği anda üç filmin de basın
gösterimi yapılmadığı için konularını vermekle yetineceğim ancak
üçünün de kendi seyircisini bulacak ilgiye değer yapımlar olduğunu
düşünüyorum.
O yüzden, hazır elime bu kadar büyük bir alan geçmişken geçtiğimiz
günlerde açıklanan 85. Oscar ödülleri adaylıklarından bahsetmek
istiyorum izninizle…
Öncelikle Oscar, gerçekten çok büyük bir etkinlik… Kuzey Amerika
sinema endüstrisinin gücünü dosta, düşmana belli eden bir
kusursuzluk anıtı dikiliyor tam 85 yıldır. Bu ödülü kazanmak aday
filmler için büyük bir prestij ve gişeye (DVD ve Blu-Ray
satışlarına) ciddi bir etkisi var. Oscar kazanmak değil, aday olmak
dahi büyük bir prestij kabul ediliyor ve stüdyolar çektikleri
filmlerin fragmanlarında bu adaylıkları dahi gururlu bir şekilde
işaretlemekten geri durmuyorlar.
Bu yılın Oscar adaylıklarıyla ilgili olarak bir şeyleri işaretlemek
gerekirse… Öncelikle tümü beklediğim adaylıklar ancak Paul Thomas
Anderson’un başyapıt sayılabilecek kadar iyi olan filmi The
Master’ın bu yarışın dışında bırakılmasına anlam veremedim. Amour,
Beasts of the Southern Wild gibi bağımsız, küçük bütçeli filmlerin
pek çok önemli dalda ödüle aday olması mutluluk verici ancak
Malatya Uluslararası Film Festivali’nde izler, izlemez son 10 yılın
en iyi filmi olarak gördüğüm Düşler Diyarı / Beasts of the Southern
Wild’ın Don Romer imzalı inanılmaz müzik çalışması neden “en iyi
film müziği” dalında aday değil, anlamak imkansız!
Akademi ödülleri için en güçlü aday, Haneke ustanın Amour’u gibi
görülüyor. Amour benim de Altın Koza’da izleyip çok sevdiğim bir
film ancak ben filmin bir miktar gereğinden fazla kıymetlendirilmiş
(overrated) olduğunu düşünüyorum. Akademi daha duygusal bir
yaklaşımı tercih edecektir. Katherine Bigelow’un Obama’nın
yakalanması üzerine çektiği Zero Dark Thirty ve Lincoln kendi
ulusalcılıklarına seslenen işler… Oscar ödülünün bu duygusallığı
tetikleyen filmlere gittiğine daha önce de şahit olduk.
24 Şubat gecesi yılın en büyük sinema partisini yapacağız. Bu yıl
gerçekten çok iyi filmler var ve çoğunu görmüş biri olarak, geçen
yıldan çok daha güçlü bir ödül gecesi coşkusu yaşanacağını
düşünüyorum. O güne kadar sinema konuşarak, sinemayla kalın.
KADINLAR KENDİLERİNİ GÜLDÜREN ERKEKLERİ Mİ SEVER? CELAL İLE
CEREN
Celal, otuzlu yaşlarında, babasının Karaköy’deki küçük kablo ve
elektrik üzerine olan dükkanında çalışan bir adamdır. Ceren de
otuzuna yeni girmiş dev bir ev dekorasyon-mobilya dükkanında
çalışmaktadır. Celal ve Ceren 6 yıldır bir ilişki yaşamaktadırlar.
Celal ve Ceren bir gün tartışırlar. Celal bir arkadaşının bekarlığa
veda partisine gideceğini söyler. Ceren buna katiyetle karşı çıkar.
Ancak Celal, Ceren’e yalan söyleyerek gizlice bu geceye katılır. Bu
yalanı da ertesi gün, o gece çekilen videoların arkadaşı tarafından
internete konulması ile orataya çıkar. Ceren çok üzülür ve ayrılmak
istediğini söyler. Ancak Celal’i sevmektedir. Celal ilişkinin
yükünden, tek eşli yaşamaktan, ömür boyu baskı altında yaşama
korkusundan sıkılmıştır. Bir de üstüne arkadaşlarının gazı
eklenince Celal, Ceren’i terk eder. Mutluluğunu çapkınlık ve
hovardalık yaparak bulacağını hayal eden Celal’in başına türlü bela
ve olay gelir.
Başrollerini ünlü komedyen Şahan Gökbakar ve Ezgi Mola’nın
paylaştığı Celal ile Ceren, Recep İvedik serisinde beraber çalışan
yönetmen Togan Gökbakar ve Şahan Gökbakar Kardeşler’in yeni komedi
projeleri…
Togan Gökbakar Cinedergi’ye verdiği röportajda alenen söylüyor
zaten, “böyle filmlerde yönetmenin kim olduğunu kimse merak etmez”
diye, biz de etmiyoruz. Şahan Gökbakar’ın artık Recep İvedik
tiplemesinin dışına çıkmak istediği çok belli, Recep’in ekmeğini de
yedi, ismini ‘bilet satan’ bir komedyen olarak kaşelettirdi. Bizim
de umudumuz, önümüze çok farklı bir film çıkacağı üzerineydi ama
yine Recep İvedik’e yakın bir Celal izliyoruz. Ezgi Mola’nın
varlığı hikayeyi yumuşatıp “romantik komedi” rayında yürütse de
Şahan’ın seyirciyi güldürme şeklinden bir değişiklik yok!
Gideceksiniz, güleceksiniz. Kimse sizi bunun için suçlayamaz ama
fazlasını da aramayın.
DOĞA ANNE ÇOCUKLARINI GERİ VERMEK İSTEMEZSE!
MAMA…
Victoria ve Lilly anne ve babası ormanın derinliklerinde
öldürüldüğünde henüz çok küçük iki kız kardeştir. Vahşi doğada
yapayalnız kalırlar ve 5 yıl boyunca nasıl hayatta kaldıklarını
kimse çözemez. Kızların amcası Lucas kız arkadaşı Annabel ile
kızları sahiplenirler ve mahkeme kararıyla evlerine alırlar. Fakat
insanlıktan uzak büyümüş çocukların rehabilitasyon süreci de
oldukça zor olacaktır.
Çocukların uyumsuz davranışları ve evden kaçmalarının ardında
travma ve stresten başka bir etken olduğunu fark eden Annabel,
geceleri kızlara seslenen bir fısıltı olduğunu fark eder. Evdeki
tek misafirler küçük çocuklar değildir, dudaklarından dökülen
"Mama" nereye gitseler arkalarında olan bir hayalettir...
Yönetmenliğini İspanyol sinemacı Andres Muschietti’nin üstlendiği
korku türündeki yapımın senaryosunda ise yönetmenin yanı sıra Neil
Cross ve Barbara Muschietti’nin imzası var. Filmin ana ekibi ise
Jessica Chastain, Nikolaj Coster-Waldau ve küçük oyuncular Megan
Charpentier ile Isabelle Nélisse’den oluşuyor.
Kısa film halini çok sevdiğim bir çalışmanın uzun metraja çekilmiş
hali… Kısa öykünün sınırları kendini belli ediyor, bir yerden sonra
iş seyirci oyalamaya dönüyor ama yine de çok başarılı bir korku
filmi, türün meraklılarını özellikle etkileyecek.
BİTMEYEN SİYASİ ENTRİKALAR VE BURNU PİSLİĞE BULAŞAN
DEDEKTİF! BİTİK ŞEHİR
Eski bir polis memuru olan ve kurumdan uzaklaştırıldıktan sonra
özel dedektif olarak çalışmaya devam eden Billy Taggart, New York
şehrinin belediye başkanı Nicholas Hostetle tarafından kendisine
gittikçe yabancılaşan karısı Emily Barlow’u takip etmesi için
görevlendirilir. Taggert yaptığı araştırmalar ve incelemeler
sonrasında kendini esrarengiz durumların içerisinde bulur.
Başkan’ın iş ve özel hayatını daha yakından incelemeye başlayan
Taggart zamanla dişli düşmanlar edineceği büyük bir skandalın
içerisine doğru sürüklenir.
’Touching Evil’ ve ’New York, I Love You’ gibi işlerde imzası
bulunan Allen Hughes’ın ilk büyük bütçeli yapıtı olan film Mark
Wahlberg, Russell Crowe ve Catherine Zeta-Jones gibi ünlü isimlerle
kurulu oyuncu kadrosuyla dikkat çekiyor.
MURAT TOLGA ŞEN
[email protected] /
twitter.com/murattolga