14 Tem 2013 11:07 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:17

CANAVARLAŞTIRILDIK,İNSANLIKTAN ÇIKTIK! GEZİ'DEKİ POLİSLER AYŞE ARMAN'A KONUŞTU!

Hürriyet yazarı Ayşe Arman Gezi Parkı eylemleri sırasında görev yapan 4 polis memuruyla röportaj yaptı.. İşte o çok ses getirecek röportaj..

Gezi Parkı eylemlerini yakından takip eden Ayşe Arman her gruptan insanla konuşuyor. Son olarak polislere konuşan Arman’ın röportajının bazı kısımları şöyle;

1. POLİS

Yaş?

- 28.

Polis olmaya ne zaman karar verdin?

- Hiç öyle bir niyetim yoktu. 4 sene fizik okudum, araştırma görevlisi olmak istiyordum. Akademisyenlik şartları kapanınca, önce dershanede hocalık yaptım. Ama parası iyi değildi. Sonra polis alımları olduğunu öğrendim, başvurdum ve kazandım.

Gezi’de görevin neydi?

- Çevik Kuvvet. 60 saat orada kaldım. Aklımdan geçen tek şey, ‘görev bitse de evime dönsem’di. Ama bitmedi…


Polisin orantısız güç kullandığını düşünüyor musun?

- Elbette, aksini kim iddia edebilir?

TEKMELEDİM

Peki bütün bu olan biteni nasıl açıklıyorsun?

- Açıklayamıyorum. Şiddeti onaylamak mümkün değil. İnsansan, onaylayamazsın. Birilerinin kafasına nişan alınması, gözlerinin çıkması, saçlarından sürüklenmesi, tekmelenmesi… Bunlar, bizi de rencide eden şeyler. Hiçbir şekilde haklı bir gerekçesi olamaz. Evet, bunların hepsi yaşandı. Ama polis, neden bu kadar çok şiddet uyguladı, bunu da araştırmak lazım. Amacım, polisi aklamak ya da savunmak değil, ama polisin psikolojisi de hesaba katılmalı. Bize, bir görev veriliyor. 40 saat boyunca kaldırımda yatırılıyoruz. Yemek desen hak getire, yarım ekmek arasına kaşar-salam. Tuvalet desen iki tane, önünde 200 kişi kuyrukta. Sabahtan akşama kadar hakaret, taş, molotof yiyoruz. N’oluyor? Biz de insanlıktan çıkıyoruz.

Ama şimdi sen de kendini aklıyorsun! “Şartlar o kadar kötüydü ki polis de sonunda cinnet geçirdi!”ye mi getirmek istiyorsun?

- 40 saat uyumayan birinden ne bekleyebilirsin? Gerçekten insanlıktan çıkıyoruz. Çıktık. Vicdanımız rahat mı? Kendi adıma değil. Sosyal medyada yayınlanan bütün o şiddet görüntülerini ben de izledim. Kabul ediyorum, vahşet. Ben de bazı şeyler yaşadım, yaşattım, o görüntüleri televizyondan izlediğimde, “Bu, ben olamam!” dedim.

Sen ne yaptın?

- Yerdeki göstericileri tekmeledim. İstemeden yaptım. Ama aşırıya kaçtım.

KENDİNDE DEĞİLSİN

Plastik mermi attın mı?

- Hayır. Gaz bombası da atmadım. Sadece tekmeledim. Bazı arkadaşlarım, başka şeyler de yaptı...

Yönetmelikte yasak olmasına rağmen, bazı arkadaşların, insanların ayağına değil, yüzüne gaz kapsülü attılar…

- Gaz sıkarken 45 derecelik bir açıyla sıkarız ya da yerden sektirerek atarız. Ama bir an geliyor, her şey çığrından çıkıyor, o kadar saat çalıştıktan sonra artık kendinde olamıyorsun. Yüzlerce gaz sıktığında, bir kaç tanesi, sen istemesen de, birilerinin yüzüne gelebiliyor.

Peki amirler…

- Sorun onlar zaten! Bize, “Gereğini yapın!” dediler. Laf bu. Bizim de aşırıya kaçtığımız oldu. Müdahalelerimiz, Çanakkale destanına benzetildi, bu da utanç verici, tabi ki böyle görmüyoruz. Nasıl destan yazmış olabiliriz ki, karşımızdaki halk. Çanakkale destanına bağlamayı, suçu kapatma psikolojisi olarak değerlendiriyorum. Bizi orada, insan haklarına aykırı şekilde çalıştırdılar, biz de orantısız güç uyguladık.


Gezi’de seni en çok üzen neydi?

- Lobna Allami’nin başına kapsül isabet etmesi. Oradaydım.

Senin arkadaşlarından birinin, o kızın hayatını kaydırdığını bilmek nasıl bir duygu?

- Felaket. Ama yine de, kimsenin bilerek ya da isteyerek böyle bir şey yapabileceğine inanmak istemiyorum. O kapsülü atan kendini biliyorsa, inan çok pişmandır!

Pişmandır yeter mi? O kız, iki beyin ameliyatı geçirdi, artık konuşamıyor, bir tarafı felçli. O polis, onun hayatını çaldı! Bedelini ödemesi gerekmez mi?

- Elbette. Yaşananları tasvip etmek mümkün değil. Ama o polis, o ana kadar kim bilir kaç atış yaptı. Bir tanesi Lobna’nın hayatını yaktı.

İnsanların Gezi’den sonra sana davranışı değişti mi? Polis olduğunu öğrenince n’apıyorlar?

- Halkın bize öfkesi birken, bin oldu. Halkla karşı karşıya getirildik.

2. POLİS

Yaş?

- 25.

Nasıl polis oldun?

- Televizyon dizilerinden etkilendim.

Gezi’deki görevin?
- Sivil polisim. Görevim parkını savunmak ve Çevik Kuvvet’e destek olmaktı.

Nasıl bir psikoloji söz konusuydu?

- Hepimiz onca gün yıkanmamışız, artık kokuyoruz, iç çamaşırı dağıtıyorlar, don, atlet. Ben 57 saat, kesintisiz görev yaptım, küçücük bir sehpanın üzerinde yattım. Canavarlaştırıldık, insanlıktan çıkarıldık. Dolayısıyla, patlama noktasına geldik. Polisi, öyle bir ortamda çalıştırırsan tabii ki şiddet uygular. Emniyet, polise insan haklarına uygun davranıyor mu ki; polis, göstericilere insan haklarına uygun davransın? O sırada bir arkadaşımızın eşi doğum yaptı, izin verilmedi. Bir arkadaşımız yaralandı, ayağına 9 dikiş atıldı, eve göndermedi. Bir arkadaşımız evlenecekti, düğün salonu tutmuş, davetliler gelecek, çocuk kendine düğüne gidemedi. Böyle insanlıktan uzak bir ortam…

BİR BİRİM YERİNE DÖRT BİRİM ŞİDDET

Sen polisin orantısız güç kullandığını kabul ediyor musun?

- Tabii ki. TOMA’yla su sıkıp, insanı takla attıranlar oldu. Ya da direkt kafaya nişan alıp, yaralayanlar. Bunlar orantısız güç. Kınıyoruz. Ama bir saatten sonra, deliriyorsun. Ben de öyle oldum mesela, göz altına alacağım vatandaşa, 1 birim şiddet uygulayarak alabilecekken, 4 uyguladım. Yaptım. Çünkü saf dışı bırakayım bir daha gelmesin istedim. Ki ben de evime gidebileyim.

Neden polis, direkt göstericinin kafasına ateş eder. Bunu nasıl açıklayabilirsin?

- Saatlerce, günlerce, o kadar çok atış yapıyorsun ki, bir noktadan sonra “Açı mı hesaplayacağım!” diyorsun, umursamıyorsun. Allah ne verdiyse sıkıyorsun…

O sırada sizi gaza getirenler, “Haydi aslanlarım yapın edin” diyenler var mıydı?
- Olmaz mı? Ekip arabalarından, mehter marşı bile çaldılar. Polislerin arasında bilinçsizler de var, dolduruşa geldiler. En kötü şartlarda çalışan bizdik, itfaiyeciler ve sağlıkçıların çadırı vardı, dinlenebiliyorlardı, onlar da 8 saatte bir ekip değişiyordu. Biz telefonlarımızı bile şarj edemedik, ailelerimizle ilişkimiz kesildi…

Bu kadar mı beceriksiz polis teşkilatı?

- Maalesef öyle. Türkiye için utanç verici bir şey. Ama bizim idarecilerimiz utanmıyor. The Guardian manşet atmıştı, “Polis protestocularla değil, insanlık dışı çalışma saatleriyle boğuşuyor!” diye. Bu manşet durumu özetliyor aslında. Kimse istemezdi bu yaralanmaları, ölümleri, hem bizden hem karşı taraftan. Benim akrabalarımdan bir sürü insan vardır Gezi’de. Eski kız arkadaşım Gezi parkı eylemcisi…

Binaların içine girip ‘insan avına’ çıkılmasına, sen ne diyorsun?

- Çok eskiden müdahaleler copla yapılırdı. Cop ters çevrilirdi, bunlar işin pisliği, öyle vururlardı ki insanı sakatlarlardı. Dört kişi de onu taşımaya gelirdi, toplam beş kişi eylemden ekarte edilmiş olurdu. Bu şekilde grup dağıtılırdı. Gezi’de de bir yerden sonra, aynı duygu ortaya çıktı. Vuralım, yaralayalım, arkadaşları yardıma gelsinler, dört beş kişi eksilsin. Artık “Haklı mı, haksız mı? Ne düşünüyor? Ne hissediyor?” o boyutları aşıyorsun. Yeter ki buradan kurtulalım, evimize gidelim, sıcak bir yatak görelim...

Polis olmak bugünlerde nasıl bir şey?

- 65 bin kişi polisliğe müracaat etmiş. Bilmiyorlar polisliğin nasıl bir şey olduğunu. Biz bırakıp kaçmaya çalışıyoruz, kurumlar arası geçiş düşünüyoruz. Artık tiksindik polislikten.

HEPİMİZ HAKKINDA SORUŞTURMA AÇILDI

Bu röportajı neden veriyorsun?

- Ben de hakkında soruşturma açılmış bir polisim. Bu düzene artık dur demek istiyorum. Ama onurlu olmak için simit satmaya da niyetim yok. Niye bırakıp gideyim, bu kadar emek vermişim, belki sistemi değiştirebiliriz. 300 bin polis arasında, bizim gibi düşünen 11 bin kişi var. Belki bir arkadaşımızın daha intihar etmesinin önüne geçebiliriz. Sorunları anlatıyoruz ki, çözülsün. Gezi parkı olaylarından sonra, bir günde üç arkadaşımız intihar etti, dördüncünün elinden silahı aldık.

Bu kadar üst üste intihar olunca, sizi bir araya toplayıp bir şey demiyorlar mı?

- “İntihar etmeyin oğlum!” diyorlar. İntiharı yasaklayan bir genelgemiz var. Böyle bir zihniyetle boğuşuyoruz.

“Bu emir kanun dışı, uymuyorum!” diyebiliyor musun…

- Hayır sorgulayamıyorsun. “Gaz sık” dediğinde, “Ben sıkmam” diyecek, polis hayal edemiyorum. Eğer öyle bir şey yaparsa, sürgünlerden sürgün beğenir. Öyle bir baskı yaparlar ki, o polisi intihar ettirirler. Çevik Kuvvet’in üçte biri, bir yıllık polis, herhangi bir uyarı veya kınama aldığında mesleğinden oluyor. Bu durumdaki bir insanın, emir sorgulama hakkı yok.

Sizi koruyan bir kurum var mı?

- Kendimizi anlatabileceğimiz bir mekanizma yok. Sendika vardı, kurucularımızı ihraç ettiler. Hâlâ sendikalımızı kabul etmiyorlar.

3. POLİS

Yaş?

- 45.

Kaç yıllık polissin?
- 14.

Neden polis oldun?

- Çocukluktan beri hep polis olmak istedim. Ama artık mesleğimi severek yapamıyorum. Büyük haksızlıklar yaşanıyor. Sendikacı olduğum için bana bir ceza vermek istiyorlar ama utanıyorlar. Çünkü yapıyorlar, çünkü çok büyük emeğim var teşkilata. Ama benim de hakkımda soruşturma var. Önemi yok, olsun, varsın ihraç etsinler.

Polisin delilleri karatmasına ne diyorsun?
- Suçtur. Kabul edilemez. Bu yönde verilen emir uygulanmamalıdır. Emri veren de, uygulayan da hukuki anlamda sorumludur ve suç işlemiştir. Polislik mesleğini bir daha yapmamalı ve teşkilattan çıkarılmalıdır!

Eskişehir’de dövülerek öldürülen Ali’nin kamera kayıtlarının 18 dakikası nasıl oluyor da, yok oluyor?
- Düşündürücü ve şüpheli bir durum. Bilirkişi incelemesi yapılmalı, varsa kaydı silenler yargılanmalı.

Ethem Sarısülük’ün vurulma anındaki güvenlik kamerası nasıl oluyor da, başka yöne çevriliyor? Bir ağaca zumlanıyor…

- Ethem’in vurulma anında kamera dönüyorsa, bunun iki izahı olabilir: Birincisi kamera özelliğidir ki bu belirli saniye aralıklarıyla otomatik döner. İkincisi, kasıtlı yapılmıştır. Bu da suçtur. Emniyet içinde böyle bir emir veren suç işlemistir. Ama ne var ki, polis, kendisine verilen emri uygulamak zorunda. Bizim de bütün savaşımız bu. Polis memurunun, hukuksuz emre itiraz etme hakkı olsaydı, bunların çoğu yaşanmazdı. Ne yazık ki yaşanıyor. Polisin delil karatma ermine direnecek gücü yok. Mecburen uyguluyor.

RÖPORTAJIN DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN