ÇANAKKALE GEÇİLEMEDİ, İYİ BİR FİLMİ DE ÇEKİLEMEDİ!
Yeni bir ‘Çanakkale Savaşı' filmi daha gösterimde&... Haftanın tüm filmleri Cineradar'da Murat Tolga Şen'in tavsiyeleriyle&...
Geçen hafta Altın Portakal yoğunluğu yüzünden ara verdiğimiz vizyon
köşemiz Cineradar’a kaldığı yerden devam ediyoruz. Haftanın en göze
giren filmi Çanakkale 1915 olacak sanırım. Sinan Çetin’in Çanakkale
Çocukları hayal kırıklığından sonra seyirci biraz korkarak bilet
alacaktır bu filme ancak fazla didaktik olsa da, genel seyirci
açısından ilgiye değer bir sonuç var ortada. Mutlu Et Beni ise
bundan 130 yıl öncesinin İngiltere’sinde yaşanan komik bir aşk
hikayesini anlatıyor. Sonu gelmeyen Paranormal Activity serisinin
4. Filmi ve gereksiz bir yerli komedi olan Oğlum Bak Git’ de bu
hafta gösterime girecek filmlerden… Gelin, sinemaya gitmeden önce
hepsine bir göz atalım.
Çanakkale 1915 / Tarihi, Savaş / 100 dk
Yönetmen: Yeşim Sezgin
Oyuncular: Şevket Çoruh, Barış Çakmak, İlker
Kızmaz
Filmi izleyebileceğiniz sinemalar…
Özet: Rus Harbi, Balkan Savaşları, elden çıkan topraklar ve verilen
ağır yenilgilerle 20. yüzyılın başları Osmanlı Devleti için çok
büyük maddi ve manevi kayıplarla gelir. Rumeli toprakları
kaybedilmiş, eziyet gören Osmanlı tebaası Anadolu’ya göç etmeye
başlamış, Osmanlı orduda büyük kayıplar yaşamıştır. 1914’te 1.Dünya
Savaşı’nın patlak vermesi ve Osmanlı’nın İttifak Devletleri ile
yeniden savaşa girmesi sonucu Anadolu’da eli silah tutan tüm genç
erkekler için seferberlik emri çıkar.
Şimdiye kadar ağır yenilgiler alan Osmanlı vatan bellediği
toprakları korumak için var gücüyle yeniden birlik olur. Osmanlının
eğitim, görmüş genç ve yetenekli beyinleri de gönüllü olarak askere
yazılır. İşte gencecik Veli ve Mehmet Ali de bu askerler
arasındadır.
Mustafa Akkad büyük bir sinemacıydı. Onun sayesinde İslam, Çağrı
gibi müthiş bir başyapıt kazandı. Libya direniş kahramanı Ömer
Muhtar’ da bu sayede beyazperde de ölümsüzleşti. Yıllar önce
çekilmiş bu başyapıtları bir kez daha izlerseniz, senaryo ve
yönetmen bakışının ortaya çıkan eser için ne kadar önemli olduğunu
göreceksiniz. Üzgünüm ama bizim hala duygusal ve teknik açıdan
‘olmuş’ bir Çanakkale savaşı filmimiz yok. Halk bu konuda yapılmış
işleri görmek için çok hevesli ancak ortaya ya Sinan Çetin mamulü
‘savaş karşıtı’ empati senfonileri ya da Çanakkale 1915 gibi
anlatım açısından sıkıntılı işler çıkıyor.
Bence şu Anzakları anlama yani düşmanla duygudaş olma işini fazla
ciddiye alıyoruz. Zamanın ruhuna uygun olarak ‘erkek’ olmak için
okyanus aşıp bizi öldürmeye gelmiş insanları anlama hikayesi değil
bizim anlatmamız/göstermemiz gereken. Bırakalım onlar kendi
filmlerini yapsınlar ki Avustralyalı yönetmen Peter Weir’in elinden
çıkma Mel Gibson’lu bir Gallipolli (1981) filmi var zaten.
İzlediğim en iyi Çanakkale savaşı filmi de hala bu yapıt.
Çanakkale 1915, şimdiye kadar hedefe en çok yaklaşan işimiz ancak
uyarlandığı eser çok fazla şey anlatıyor ve film bunları duygusal
açıdan birbirine bağlama konusunda yetersiz. Fragmanındaki
duygusallık filmin geneline geçmiyor çünkü film aynı zamanda
belgesel bir not düşebilme misyonunu üstlenmiş. Çanakkale 1915’in
seyircide mutlaka karşılığı olacak bir film olduğunu düşünüyorum.
Çatışma sahneleri dinamik ve yerli savaş filmlerini düşünürsek,
şimdiye kadar izlediklerimin en iyisi… Görsel efektlerin
inandırıcılık düzeyi filmin her anında aynı seviyede değil.
Korelilerin yaptığı milliyetçi 2. Dünya Savaşı filmlerine çok
benziyor ancak sadece benziyor. Çünkü Asya sineması teknik açıdan
neredeyse bile Hollywood’u bile aştı denebilir. Küçük bütçelerle
harikalar yaratıyorlar.
Çanakkale yine filme çekilmeli ancak arkasına tıpkı Akkad gibi
uluslararası bir ekip ve milyon dolarlar almadan kimse bu yola
düşmemeli. Bizim büyük destanımızı, perdede hak ettiği şekilde
görmek en büyük dileğim.
Mutlu Et Beni / Hysteria / Komedi, Romantik / 100
dk
Yönetmen: Tanya Wexler
Oyuncular: Hugh Dancy, Maggie Gyllenhaal, Jonathan Pryce,
Felicity Jones, Rupert Everett, Ashley Jensen, Sheridan Smith,
Gemma Jones, Malcolm Rennie, Kim Criswell
Filmi izleyebileceğiniz sinemalar…
Özet: 1880 yılında, meslektaşlarının ortaçağdan kalma uygulamaları
karşısında hayal kırıklığına uğrayan genç bir doktor olan Mortimer
Granville, özel el hizmetleri ile kadınları tedavi eden Dr.
Dalrymple hesabına çalışmaya başlar. Dönem kadınlarının histeri
tedavileri için Dr. Dalrymple’ın kapısını sürekli çalmaya başlaması
karşısında şaşırmaya başlayan Mortimer, arkadaşı Edmund ile
birlikte vibratörü icat eder ve büyük bir başarı kazanır.
Kostümlü dramalardan (şimdilerde buna ’tarihi film’ diyoruz) pek
hoşlanan biri değilim. Hele de bu türden bir komedi yapma fikrini
iyice modası geçmiş, gereksiz bir çaba olarak görüyorum. Bu filmi
izledikten sonra ’önyargı çok fena bir şeydir’ demeyi isterdim
ancak gösterilen tüm çabaya rağmen hala aynı fikirdeyim.
Sanayi toplumu öncülü, Victoria dönemi İngiltere’si her açıdan
gelişmelerle doludur. Bu dönemde sanat, bilim ve tıpta sürekli
ilerlemeler kaydedilir. Mutlu Et Beni seyirciyi ilk vibratörün
nasıl icat edildiği gibi bir sorunun cevabına doğru eğlenceli ve
romantik bir yolculuğa çıkarmayı amaçlıyor.
Mutlu Et Beni’nin en büyük başarısı, seyirciyi hikayesini
anlattığı/gösterdiği zamana gerçekten taşıyabilmesi. Filmin
başarılı mekan tasarımları izleyeni etkiliyor. Örneğin; yoldan
geçen bir beyefendi, az önce geçen bir faytonun bıraktığı pisliğe
basıyor ve ayağını gireceği binanın girişinde bulunan ayak silme
aparatına sürterek temizliyor. Ulu bilge google’dan baktım ki
gerçekten bunlardan varmış. Yeni bir şey görmüş, öğrenmiş olduk.
Harika!
Ancak kağıt üzerinde harika duran öykünün sıkıntıları da çok.
Maggie sıcak oyunculuğu filmi sırtlansa da tüm performanslar
yeterli ancak filmin hikaye oluşturma tekniği fena halde sıradan.
Neredeyse BBC dramalarından ödünç alınmış bir sıkıcı olma hali tüm
filme sinmiş. Alışılmadık bir öyküyü de epey yaralıyor bu durum.
Sinema filmi yapmak yerine 13 bölümlük bir drama çekselermiş
dedirtiyor izlerken. Diyaloglar, olayların gelişimi bu zaman
düzeyine yayılmış gibi çünkü.
Açıkçası filmin hedef kitlesini tahmin etmekte de zorlanıyorum.
Ülkemizde ’vajina’ ve buna bağlı meselelerin hala bir tabu olduğunu
düşünürsek... Gerçi, film bu konuda erotik bir tuzağa düşmemek için
insanüstü gayret gösteriyor ve özellikle ‘vajina terapisi’
sekanslarında komedinin dozunu yükseltiyor. Açık toplumların
geçmişini gözlemlemek ve değer yargılarımızın neden bu kadar farklı
olduğunu anlamak için de faydalı olabilir. En azından, hikaye
açısından farklı bir şeyler keşfetmek isteyen ve İstanbul film
Festivali’nde ıskalayan izleyiciler için iyi bir seçim
olabilir.
Paranormal Activity 4 / Korku, Gizem / 95 dk
Yönetmen: Henry Joost, Ariel Schulman
Oyuncular: Katie Featherston, Kathryn Newton, Matt Shively,
Brady Allen, Tommy Miranda
Filmi izleyebileceğiniz sinemalar…
Özet: Ali Rey ve arkadaşı Chloe Cooper evlerinde gerçekleşen
paranormal olayları fark etmeye başlar. Hayaletler ve kötü ruhlar
hakkında araştırma yaparlar ve kendi hayatlarında çözümlenmemiş
bazı durumlar olduğunu fark ederler. Kristi ve Daniel Ray yetim bir
çocuğu evlat edinirler. Bir süre sonra çocuğun evlerine güçlü bir
şey getirdiğini anlarlar.
Sonu gelmeyen Paranormal serisinin yeni devam filmi… Altın
yumurtlayan kazı kimse kesmek istemiyor ama artık sıktı bence! Yine
de siz bilirsiniz.
ParaNormaN / Stop-motion Animasyon / 92 dk
Yönetmen: Sam Fell, Chris Butler
Oyuncular: Kodi Smit-McPhee, Casey Affleck, Tucker
Albrizzi, Tempestt Bledsoe, Alex Borstein, Jodelle Ferland, Jeff
Garlin, John Goodman, Bernard Hill, Anna Kendrick, Leslie Mann,
Christopher Mintz-Plasse, Elaine Stritch
Filmi izleyebileceğiniz sinemalar…
Özet: Zombiler küçük bir kasabayı kuşatırsa kim yardıma
çağrılabilir? Ölülerle konuşabilen, yanlış anlaşılmış küçük bir
kasabalı olan Norman’dan (seslendiren: Kodi Smit-McPhee) başka
seçenek yoktur. Kasabasını yüzyıllardır süren bir lanetten
kurtarmak için Norman’ın zombilerin yanı sıra hayaletler, cadılar
ve en kötüsü de moronlaşmış yetişkinlerle mücadele etmesi
gerekecektir. Hayaletlerle konuşabilen bu küçük çocuk, paranormal
güçlerinin başka dünyalardaki sınırları zorlaması ihtimaliyle
karşılaşabilir.
İnanılmaz bir emekle kotarılmış keyifli bir film… Her yaştan gizem
avcısı çocuklara hitap ediyor. Mutlaka izleyin.
Meleklerin Payı / The Angels’ Share / Komedi, Drama /
101 dk
Yönetmen: Ken Loach
Oyuncular: Paul Brannigan, John Henshaw, Gary Maitland,
Jasmin Riggins, William Ruane, Roger Allam, Siobhan Reilly, Chooye
Bay, Paul Birchard, James Casey
Filmi izleyebileceğiniz sinemalar…
Özet: Ken Loach hayatlarının sonuna kadar onları rahat
ettirebilecek bir viski fabrikası soygununa girişen bir grup
serseri arkadaşın acı tatlı komedi hikayesini anlatıyor. Hikayeye,
filmin kahramanı Robbie’nin tasviriyle başlayan Loach filmi takdire
şayan bir ustalıkla daha komik hale getiriyor.
Oğlum Bak Git / Komedi / 94 dk
Yönetmen: Haydar Işık
Oyuncular: Yavuz Seçkin, Metin Yıldız, Arzu Yanardağ, Çetin
Altay, Selahattin Taşdöğen, Orhan Aydın, Sibel Gökçe
Filmi izleyebileceğiniz sinemalar…
Özet: Orhan (Yavuz Seçkin) hayatı boyunca şansızlıklar ve
kısmetsizlikler yaşamış bir taksicidir. Yaşamında her şey ters
gidiyor, doğru gidecek gibi görünenler son anda traji komik
durumlara dönüşüyordur. En yakın dostları Kürşat (Metin
Yıldız) ve Teoman (Veysel Diker) , Orhan’ın bu kısmetsizliğini
atması için ellerinden geleni yapsalar da sonuç sıfırdır.
Kulaktan dolma kocakarı tarifleriyle şanssızlığını kırmaya çalışan
Orhan, bunda başarılı olamayınca durumunu bilimin ve ilimin
ışığında çözmeye karar verir. Kişisel Gelişim Uzmanı Figen
(Esra Sönmezer) onun son umududur. Lakin Figen’in babası yer
altı dünyasının tanınmış simalarından Kırmızı Erol (Orhan Aydın)
dur. İç çamaşırına kadar kırmızı giyen biridir.
Kana karşı alerjisi olduğundan öldürdüğü kişilerin kanı üstünde
leke göstermesin diye kırmızı giyiyordur. Kahramanımız Orhan,
gudubetsizliğini yenmek ve kendine yeni bir hayat bakışı oluşturmak
için gittiği Figen’le tanıştığı ilk gün, kendini başka bir belanın
içerisinde bulur. Kırmızı Erol, Figen’i yine mafya dünyasının
tanınmış simalarından Rüstem’in (Selahattin Taşdöğen) oğluyla
evlendirmek istiyordur.
Figen babasının bu baskılarından bıkmıştır. Babasına Orhan’la
sözlendiğini ve ona deliler gibi aşık olduğunu söyler. Bizim
saf Orhan’da kimseye “Hayır” diyemediğinden Figen’in bu yalanına
ortak olur. Ve kendini bir anda hayatının en tehlikeli ve en komik
macerası içerisinde bulur. Arkasından çevrilen pis oyundan ve
tuzaktan habersiz bir maceranın içerisine giren Orhan’ın, macerası
boyunca karşılaştığı inanılmaz tesadüfler, kahkaha sınırlarını
zorlayan sürprizler, onu daha da içinden çıkılmaz bir duruma
sürükler. Belki kaderin onun için başka bir planı vardır,
belki de yoktur…
Çekilmese de olurdu. Hatta çekilmese daha iyi olurdu!
Twitter.com/murattolga