Can Dündar'dan Sevgililer Günü yazısı: Aşk direnmektir,asla vazgeçmeyelim!
Can Dündar, bugün 14 Şubat Sevgililer günü için farklı bir yazı kaleme aldı. İşte o satırlar...
MİT TIR'ları haberi sonrasında tutuklanan ve casusluk suçlaması ile
hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis talep edilen Cumhuriyet
gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, bugün 14 Şubat
Sevgililer günü için farklı bir yazı kaleme aldı.
İşte Silivri Cezaevi'ndeki Can Dündar'ın kaleminden 14 Şubat
sevgililer günü yazısı:
Julius Fucik (Fuçik okunuyor), 1942 yılının ılık bir bahar akşamı
Nazilerce tutuklandı.
Çek Komünist Partisi’nin çıkardığı gazetenin yayın yönetmeniydi.
Direnişin önderlerindendi.
Cezaevinde ağır işkencelerden geçirildi. Konuşmadı.
6 hafta sonra Naziler, onun direncini kırabileceğini düşündükleri
bir yöntemi denediler. Sabaha karşı 3’te hücresine eşi Augustina’yı
getirdiler. Augustina, kocasının öldüğünü sanıyordu.
Şaşkın haldeyken Nazi komiseri, “Tanıyor musun onu” diye sordu.
Karşısındaki adam, tanınmaz haldeydi, ama elbette tanımıştı.
Fucik, karısı halini fark etmesin diye, ağzının çevresinde biriken
kanı yutmaya çalıştı. Ama gayreti boşunaydı; yüzünün her yerinden,
parmak uçlarına kadar kan damlıyordu.
Augustina, korkusunu ufacık bir bakışla bile dışa vurmadan, “Hayır,
tanımıyorum” dedi.
İnanmadı komiser:
Augustina’yı Fucik’in kan revan içindeki yüzüne yaklaştırdı.
“İkna et onu” dedi; “...aklını başına alması için ikna et. Kendini
düşünmüyor, bari seni düşünsün. Bir saatiniz var, iyice düşünün.
Burnunuzun dikine gitmeyi sürdürürseniz, bu gece kurşuna
dizilirsiniz. İkiniz de...”
Augustina gözleriyle kocasını okşarken konuştu:
“Bu tehdit bana sökmez. Son ve büyük arzum şu: Onu kurşuna
dizecekseniz, beni de dizin.”
Fucik, gülümsemeye çalıştı. Bu, bir “Elveda” tebessümüydü. Ama
kanlı ağzında boğuldu.
Augustina’yı götürdüler.
İki sevdalının son görüşmesi böyle oldu.
Augustina bu yüzleşmeden bir yıl kadar sonra Polonya’daki toplama
kampına gönderildi.
Fucik ise Ağustos 1943’te idam cezası aldı.
8 Eylül 1943 günü Berlin’de asıldı.
***
Bitmedi.
Hitler, 1945 baharında bozguna uğradığında Augustina, Polonya’da
faşistlerin işkenceden öldürmeye vakit bulamadığı tutsaklar
arasındaydı. Bir deri bir kemik kalmış halde salıverildi.
Hemen Çekoslovakya’ya dönüp kocasını aramaya başladı. İdam
edildiğini öğrendi. Ancak idam haberiyle birlikte bir şey daha
öğrendi:
Fucik, Prag’daki hapishanesinde bir Çek gardiyanın hücresine
soktuğu kalem sayesinde bazen bir sigara kâğıdına, bazen bir defter
sayfasına küçük notlar almış, bu notları numaralayıp birer birer
gizlice dışarı çıkarmıştı. Her bir sayfa başka birindeydi.
Augustina önce gardiyanı buldu. Ondaki notları aldı. Sonra diğer
sayfaların peşine düştü. Sadık dostların gizlediği numaralanmış
sayfaları bir araya getirdi. Bunlar, darağacının gölgesinde
yazılmış satırlardı. O küçük kâğıtları, kalbini yerinden söken bir
heyecanla okudu:
Kocası, hücresindeki yüzleştirilmelerinden sonra şunları
yazmıştı:
“İşte benim Gustina’m, muazzam bir aşk ve müthiş bir güç...
Canımızı alabilirler, öyle değil mi Gustina; ama aşkımızı ve
onurumuzu alamazlar.
Vedalaşmamıza, kucaklaşmamıza, hatta birbirimizin elini tutmamıza
bile izin vermediler. Sen de ben de biliyoruz ki, büyük olasılıkla
birbirimizi bir daha hiç görmeyeceğiz. Yine de ta uzaklardan
seslenişini duyuyorum:
Elveda sevgilim!
Şimdilik elveda...”
***
Fucik, bu satırlarla eşine veda etmiş, ancak aynı mektuba ümitli
bir ihtimali de eklemişti:
“Bütün bunlar geride kaldıktan sonra yeniden bir araya gelecek
olursak nasıl yaşayacağımızı hayal edebiliyor musun? Özgür bir
hayatta, yaratıcı özgürlüğün güzelleştirdiği bir hayatta yeniden
buluşmak... Onca yıldır özlemini çekip sabırla çaba harcadığımız,
şimdi de uğrunda ölüme gittiğimiz şeylere eriştiğimizde...
(O gün) artık hayatta olmasak da insanlığın büyük mutluluğunun
küçücük bir parçasında yaşıyor olacağız. Ayrılmak zor olsa da, bu
(ihtimal) gönlümüzü okşuyor.”
***
Augustina, bu notları özgür ülkesinde yayımladı.
O notlar dünya dillerine çevrilip birçok ülkede basıldı.
Nihayet 2 ay önce Celal Üster’in harika çevirisiyle Yordam
Kitap’tan çıktı.
Ve yattığım hücrede bana ulaştı.
Mahpusta bir tutsak olarak, -böylesi yakışır diye-, Sevgililer
Günü’nüzü Fucik’le Gustina’sının ölümsüz aşkıyla selamlamak
istedim.
İnsanlığın elde edebildiği mutlulukta, onların tuzu, kanı, sevdası
var; bunu bilelim.
Malumunuz; aşk, direnmektir.
Asla vazgeçmeyelim.