Can Dündar'dan okura veda yeni göreve merhaba
Gazetenin yeni genel yayın yönetmeni bugün birinci sayfadan anonslanan yazısı ile görevine başladı.
Cumhuriyet Gazetesi'nde 30 Ocak günü yönetim kadrosunda yaşanan
görevden almaların ardından dün bir önemli gelişme daha
yaşanmıştı.
Cumhuriyet Vakfı yönetimi Utku Çakırözer'den boşalan Genel Yayın
Yönetmenliği'ne gazetenin köşe yazarlarından Can Dündar'ın
getirildiğini açıkladı.
Gazetenin yeni genel yayın yönetmeni bugün birinci sayfadan
anonslanan yazısı ile görevine başladı.
"Cumhuriyet" başlıklı yazısında Can Dündar gazeteciliğe nasıl
başladığını anlattığı yazısında Cumhuriyet ile tanışmasını da
yazdı. Dündar 1 Mart'a kadar neden yazı yazmayacağını da açıkladı.
İşte o satırlar:
1979 yazıydı; aylardan Temmuz...
Ankara Konur Sokak’taki üç katlı binanın merdivenlerini tırmandım.
Üzerinde “Yankı Dergisi” yazan kapıyı çaldım.
Salonda, sırtı balkona dönük oturan Yazıişleri Müdürü Ömer
Tarkan’ın karşısına kuruldum.
Kalktığımda artık gazeteciydim.
Üniversite 2’ye geçmiştim.
Harika bir büroya düşmüştüm.
Derginin sahibi ve yöneticisi Mehmet Ali Kışlalı gerçek bir okuldu.
İlk ustam oldu. Üniversiteden hocam Prof. Ahmet Taner Kışlalı,
derginin yazar kadrosundaydı. Girişin tam karşısındaki odadan
Hıncal Uluç’un kahkahası yükseliyordu.
Kimler yazmıyordu ki:
Ertuğrul Özkök, Emre Kongar, Mehmet Yakup Yılmaz, Avni Özgürel,
Yalçın Küçük, Kurthan Fişek, Hikmet Bila ve diğerleri...
4 yıl çalıştığım Yankı, benim gerçek gazetecilik okulum oldu.
***
Konur Sokak, Başkent’in Babıâli’siydi.
27/7’de Yankı Dergisi vardı.
24/4’te Cumhuriyet Gazetesi...
Balkona çıktığımda Cumhuriyet bürosunu görürdüm.
Ankara temsilcisi koltuğunda Hasan Cemal oturuyordu. Biz
yeniyetmelerin efsanesi Uğur Mumcu orada çalışıyordu. Mustafa
Ekmekçi’nin odası ziyaretçilerle dolup taşıyordu.
Ve o büro, geleceğin yayın yönetmenlerini yetiştiriyordu:
Sedat Ergin’i, Yalçın Doğan’ı, Ufuk Güldemir’i...
***
12 Eylül, Konur Sokak’a bir tankla çıkageldi.
Yankı’nın askerle arası iyiydi; Cumhuriyet, mesafeli...
11 Kasım günü gazete, yayıncı İlhan Erdost’un askerlerce dövülerek
öldürülmesini 7 sütun manşetle verdi.
O gün İlhan Selçuk’un yazısının başlığı şöyleydi:
“Kemalizm ideolojisi muz mudur?”
Öğleyin Cumhuriyet’i “Atatürk’e dil uzatmak”tan kapattılar.
Basın susmuştu. En ufak itiraz yoktu; ses vermek yasaktı.
Gün, “komşu dayanışması” günüydü.
17 Kasım tarihli Yankı, kapağında Nadir Nadi’nin fotoğrafıyla
çıktı. O röportajda Nadi, darbenin en sıcak günlerinde askerleri
şöyle uyarıyordu:
“MGK’ye yardımcı olmayı görev biliyoruz, ama hoşa gitmeyen
yayınlara kızmak, sinirlenmek, yöneticileri yanlış uygulamalara
sürükleyebilir.”
***
Dün, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu’nun genel yayın yönetmenliğim
için görev çağrısını alınca, Konur Sokak günlerine döndüm.
Karşı balkondan gıptayla baktığım, zorlu günlerdeki cesaretine
hayran kaldığım, yazarlarını örnek aldığım Cumhuriyet’i
düşündüm.
Şimdi, 12 Eylül’dekine benzer bir baskı döneminde, yine suskunluğa
bürünmüş, havuzlarda boğulmuş bir medya düzeninde, özgür, bağımsız
basının son kalelerinden birinde, eskisi gibi tehditlerle,
baskılarla, davalarla yıldırılmaya çalışılan
o gazetede, üstelik tarihi öneme sahip bir seçimin hemen arifesinde
sorumluluk üstleniyorum.
Arkamızda milli mücadeleyle başlayan bir tarih ve bir büyük gelenek
var.
Yanımızda, Gezi ruhuyla canlanmış, gençleşmiş, güçlenmiş mücadele
azmi...
Başucumuzda, bize ışığıyla yol gösteren, yitirdiğimiz ustaların
fotoğrafları...
Bize düşen, sâri bir hastalık gibi yayılan umutsuzluk, yılgınlık
dalgasını kıracak bir cesaretle, gazetenin -istisnasız- bütün
birikimini sahiplenip seferber etmek, onu yeniliklerle beslemek,
dayanışma içinde, daha geniş kitlelere ulaştırmaya gayret
etmek...
35 yıl önce, Cumhuriyet manzaralı bir büroda mesleğe ilk adımlarını
atan o stajyer muhabirin heyecanıyla başlıyorum işe..
Aynı kararlılıkla, aynı inançla...
(Not: Ada, 1 Mart’a kadar tatile çıkıyor.
O güne kadar gazetede kampa gireceğiz.)