08 Ara 2011 10:02
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:07
CAN DÜNDAR'DAN CEZAEVİNDEKİ ÖĞRENCİLERE BİR TUTAM SAÇ!
Behzat Ç.'nin Akbaba'sından sonra Milliyet yazarı Can Dündar'da, Hopa Davası'nda yargılanan gençlere "Bir Tutam Saç" ile destek çıktı.
Milliyet yazarı Can Dündar, Hopa Davası’nda yargılanan gençler için yazdı: "Dönem dizilerini sevenler: 12 Mart nostaljisi yaşamak ister misiniz? ..."
,İşte Can Dündar’ın o yazısı...
Hopacılara bir tutam saç
Dönem dizilerini sevenler:
12 Mart nostaljisi yaşamak ister misiniz?
Yarın Ankara Adliyesi’nde Hopa davasını izlemeye gidin.
Darbe dönemlerinde ne yaşandığını, kitabın nasıl suç unsuru sayıldığını, muhalefeti ezmek için hukukun nasıl kullanıldığını en iyi orada görebilirsiniz.
* * *
Ne olmuştu Hopa’da?
Seçim öncesi Başbakan gittiğinde bir grup, onu ve hidroelektrik santralleri protesto etti. Konvoydaki koruma polisi, atılan taşla yaralandı.
Polis orantısız güçle müdahale etti.
Erdoğan’ın “eşkıya” dediği protestocular arasındaki emekli öğretmen Metin Lokumcu, sıkılan biber gazında kalp krizi geçirerek öldü.
Aynı gün Ankara’da bir protesto yürüyüşü düzenlendi.
Polisin müdahalesiyle iş çatışmaya dönüştü. Onlarca kişi yaralandı. Çoğu öğrenci 54 kişi gözaltına alındı.
* * *
28 kişi için açılan davanın iddianamesi, 1971 “Balyoz” yargılamalarını aratmayacak suçlamalarla dolu...
Sanıklar, “Mahir Çayan’ın lideri olduğu THKP-C örgütünün üyeleri” sayılıyor. Örgütün tarihi anlatılıyor. Bu arada “Ertuğrul Kürkçü adlı terörist”ten de söz ediliyor.
Kürkçü halen Meclis’te milletvekili...
Yani savcılık, “Af çıktı, senin cezan sonuçlarıyla silindi, milletvekili oldun, ama ben unutmadım” demeye getiriyor.
“Legal görünüm altında gerçekleştirilen basın açıklaması, yürüyüş, açık hava toplantısı gibi eylemler”den, “terör faaliyeti” gibi söz ediyor.
Peki onca ev basılıp bunca genç içeri alınmış, evlerinde bomba, silah, mermi vs. mi ele geçirilmiş?
Hayır!
Ama savcılığın tabiriyle “Marks, Engels, Stalin gibi şahısların kitapları...” bulunmuş; 70 model toplatma kararlarıyla...
İddianameyi okurken bir cümleyi anlayamadım:
Ele geçirilen dokümanda; “Nevroz kovanındır de hakkın değil” deniliyormuş.
“Terör kovanı”nı buldular sandım. Ama değilmiş.
“Newroz Kawa’nındır, Dehak’ın değil” yazıyormuş meğer...
Darbe dönemi nostaljisi derken haksız mıyım?
* * *
Trajikomik belki ama bu suçlamalar, 6 aydır tutuklu olan sanıkların “terör”le suçlanmalarına yetti. Bazı gençlerin, cezaevinde zorla saçları kesilen arkadaşlarına destek için saçını kestirmesi bile “örgüt delili” sayıldı.
Bugün Eğitim-Sen’e bağlı öğretim elemanları, bu saçmalığa tepki vermek ve “Öğrencilerimizi geri verin” demek için Cebeci kampusunda saçlarını kesip içerdeki öğrencilerine gönderecekler.
Yarın da mahkeme önünde olacaklar.
* * *
1970’lerde de böyle olmuştu.
Demokratik protestoların karşısına orantısız devlet şiddetiyle çıkılmış, her kitap “suç aleti”, her eylem “terörist faaliyet” sayılmış, her muhalife “eşkıya” damgası basılmış, talepler, itirazlar dayakla, işkenceyle bastırılmıştı.
Sonuç ne oldu?
İfade ve örgütlenme özgürlüğünün önüne set çekilince kırın, dağın, silahın yolu açıldı. Kanlı bir dönem başladı.
Türkiye’ye çok pahalıya patladı.
Aynı filmi yaşayamayız.
Kimse gençlerden koşulsuz itaat beklemesin.
Farklı sese, eleştiriye tahammül edemeyen de siyasete girmesin.
İçerdeki gençlere bir tutam saç da ben gönderiyorum.
,İşte Can Dündar’ın o yazısı...
Hopacılara bir tutam saç
Dönem dizilerini sevenler:
12 Mart nostaljisi yaşamak ister misiniz?
Yarın Ankara Adliyesi’nde Hopa davasını izlemeye gidin.
Darbe dönemlerinde ne yaşandığını, kitabın nasıl suç unsuru sayıldığını, muhalefeti ezmek için hukukun nasıl kullanıldığını en iyi orada görebilirsiniz.
* * *
Ne olmuştu Hopa’da?
Seçim öncesi Başbakan gittiğinde bir grup, onu ve hidroelektrik santralleri protesto etti. Konvoydaki koruma polisi, atılan taşla yaralandı.
Polis orantısız güçle müdahale etti.
Erdoğan’ın “eşkıya” dediği protestocular arasındaki emekli öğretmen Metin Lokumcu, sıkılan biber gazında kalp krizi geçirerek öldü.
Aynı gün Ankara’da bir protesto yürüyüşü düzenlendi.
Polisin müdahalesiyle iş çatışmaya dönüştü. Onlarca kişi yaralandı. Çoğu öğrenci 54 kişi gözaltına alındı.
* * *
28 kişi için açılan davanın iddianamesi, 1971 “Balyoz” yargılamalarını aratmayacak suçlamalarla dolu...
Sanıklar, “Mahir Çayan’ın lideri olduğu THKP-C örgütünün üyeleri” sayılıyor. Örgütün tarihi anlatılıyor. Bu arada “Ertuğrul Kürkçü adlı terörist”ten de söz ediliyor.
Kürkçü halen Meclis’te milletvekili...
Yani savcılık, “Af çıktı, senin cezan sonuçlarıyla silindi, milletvekili oldun, ama ben unutmadım” demeye getiriyor.
“Legal görünüm altında gerçekleştirilen basın açıklaması, yürüyüş, açık hava toplantısı gibi eylemler”den, “terör faaliyeti” gibi söz ediyor.
Peki onca ev basılıp bunca genç içeri alınmış, evlerinde bomba, silah, mermi vs. mi ele geçirilmiş?
Hayır!
Ama savcılığın tabiriyle “Marks, Engels, Stalin gibi şahısların kitapları...” bulunmuş; 70 model toplatma kararlarıyla...
İddianameyi okurken bir cümleyi anlayamadım:
Ele geçirilen dokümanda; “Nevroz kovanındır de hakkın değil” deniliyormuş.
“Terör kovanı”nı buldular sandım. Ama değilmiş.
“Newroz Kawa’nındır, Dehak’ın değil” yazıyormuş meğer...
Darbe dönemi nostaljisi derken haksız mıyım?
* * *
Trajikomik belki ama bu suçlamalar, 6 aydır tutuklu olan sanıkların “terör”le suçlanmalarına yetti. Bazı gençlerin, cezaevinde zorla saçları kesilen arkadaşlarına destek için saçını kestirmesi bile “örgüt delili” sayıldı.
Bugün Eğitim-Sen’e bağlı öğretim elemanları, bu saçmalığa tepki vermek ve “Öğrencilerimizi geri verin” demek için Cebeci kampusunda saçlarını kesip içerdeki öğrencilerine gönderecekler.
Yarın da mahkeme önünde olacaklar.
* * *
1970’lerde de böyle olmuştu.
Demokratik protestoların karşısına orantısız devlet şiddetiyle çıkılmış, her kitap “suç aleti”, her eylem “terörist faaliyet” sayılmış, her muhalife “eşkıya” damgası basılmış, talepler, itirazlar dayakla, işkenceyle bastırılmıştı.
Sonuç ne oldu?
İfade ve örgütlenme özgürlüğünün önüne set çekilince kırın, dağın, silahın yolu açıldı. Kanlı bir dönem başladı.
Türkiye’ye çok pahalıya patladı.
Aynı filmi yaşayamayız.
Kimse gençlerden koşulsuz itaat beklemesin.
Farklı sese, eleştiriye tahammül edemeyen de siyasete girmesin.
İçerdeki gençlere bir tutam saç da ben gönderiyorum.